EDEB

 

Edeb: Kamus tercümesinin beyanına göre "Zerafet, usluluk, kavlen ve fiilen husn-i muamele" manasınadır. Divanü Lügati't-Türk'te yazıldığı veçhile Türkçe karşılığı da "erdem" lafzıdır.

 

Edeb, bir kuvve-i rasiha-i nefsiyedir ki muttasıf olanı mucib-i şeyn-ü ar olan nesnelerden hıfz eder ve edeb iki nevidir: Biri edebü'n-nefs ve birisi edeb'üd-ders dedikleridir. Tarifat'ta edeb; "cemi-i enva-ı hatayadan mabihi'l-ihtiraz olan nesneyi bilmektir" diye tarif olunmuştur.

 

Kamus'un şu tarifinden anlaşılıyor ki "edeb" lafzı her türlü yanlışlığa düşmekten ve binnetice utanmaktan sahibini esirgeyen, keza sahibine güzellik ve zerafet muamelesini öğreten bir meiekein adı imiş. Bu da nefsi ve dersi olmak üzere ikiye ayrılıyor ki birincisi ahlaka ikincisi de muamelata delalet edermiş.

 

Fıkıh dilinde edeb "Bir şeyi yerine koymak," diye tarif edilmiştir. İşlenmesi terkinden hayırlı olan vera' (şüpheli şeylerden kaçınmak) ve tak­vadan ibarettir.

 

Hidaye Şerh'inde; "Nebi (s.a.v.)'ın bir veya birkaç defa işledikleri fakat devam buyurmadıkları şeydir" diye tarif olunmuştur. Farz üzerine ziyade olduğu için "Nafile" Şari tarafından sevimli olduğu için "Müstehab", sevaba davet olduğu için "mendub", işlenince teberru sayıldığı için "tetavvu" denildiği gibi, Dürrü'l-Muhtar'a göre "fazilet" de denir. Edebin hükmü, işlenmesi sevaba yol açar ve terki kınamaya yol açmaz.

 

Ama sünnet, Nebiyy (s.a.v.)'in özürsüz olarak bir veya iki kere terk ile beraber devam ettikleri şeylerdir.

 

Bunun hükmü, ise işlenmesine sevab, fakat terkine -ikab değil- itab (azarlama) terettüb eder. Lakin sünneti terk etmeyi itiyad haline getirirse vacibi terk günahından biraz daha aşağı günah işlemiş olur. (Ebu DAvud şerhi)