SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4871 >>

بَاب فِي الْقَتَّاتِ

33. Koğuculuk

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ وَأَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ قَالَا حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ هَمَّامٍ عَنْ حُذَيْفَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ قَتَّاتٌ

 

Huzeyfe'den (rivayet edildiğine göre)  Rasûlullah (s.a.v.): "Koğucu cennet'e gir(e)mez" buyurmuştur.

 

 

İzah:

Buharî edeb, Müslim, iman; Tirmizî, edeb: Ahmed b. Hanbel, V, 382,389, 392. 397. 402, 404.

 

Kattât: Birinin, bir kişi hakkında ayıp ve eksiklikleriyle ilgili olarak söylediği sözü "filanca senin hakkında şöyle dedi" diyerek o kişiye söylemektir.

 

Binaenaleyh Kattât ile Nemmâm arasında mana olarak bir fark yoktur. Nitekim, Kamus yazarı da bu görüştedir.[ Kadı İyaz'm görüşü de budur. Kamus yazarına göre insanların konuşmalarını gizlice dinleyen kimseler de "kattât" denir.

 

tbn Battal'in açjklmasma göre bazı ügat âlimleri kattât ile nemmâm arasında fark bulmuşlardır. Hanefi ulemasından Bedrüddin Aynî'ye göre nemmâm bir toplulukla birlikte iken onlarla birlikte konuşup sonra bu konuşulanları ilgili kimselere aktarmadır.

 

Kattât ise bir topluluğun haberi yok iken onları dinleyip sonra duy­duklarını ilgililere ulaştırandır.

 

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerif koğuculuğun, sahibini cehen­neme sürükleyeceğini ve onu Cennete girmekten mahrum edeceğini ha­ber vermektir. Binaenaleyh bu hadis-i şerif koğucular için büyük bir teh-did ifade ediyor. Bu tehdide göre Allahu teâla'nm affı ve lutfu erişmedi­ği takdirde, hiçbir koğucu Cennete giremeyecektir. Ancak Yüce Allah'ın lütfü ve bağışlaması imdada yetiştiği takdirde onun büyüklüğü karşısında hiçbir büyük günah kalmaz. Fakat işlenen günahların Allah'a karşı işlen­diği düşünülürse hiçbir günahın da küçüklüğü kalmaz. Kişi her zaman ki­me karşı günah işlediğini düşünmeli de günâhları küçük görmekten kaçın­malıdır.

 

Hattabî'nİH dediği gibi işittiği sözleri ilgililere olduğu gibi aktaran kimsenin durumu böyle olunca işittiklerine birşeyler ilave ederek aktaran kişi aynı zamanda yalancılık da yapmış olacağından onun günahı ve so­rumluluğu daha ağır. akıbeti daha vahimdir.

 

Ulemâ gıybet ile koğuculuk arasında bir fark olup olmadığı konusun­da ihtilâf etmişlerdir. Gerçek olan şudur ki gıybetin gıybet sayılabilmesi için mutlaka kişinin arkasından yapılması gerekirken, koğuculukta böyle bir şart söz konusu değildir.

 

İkinci bir husus da şudur ki; gıybette iki kişinin arasını açmak gayesi olmayabildiği halde koğııculukda vardır. Bu bakımdan gıybetle nemime arasında Umum-Husus yönünden farkı vardır.

 

Bir müslümana yakışan şey, böyle bir ayıp veya hata görüp işittiği za­man kimseye yaymayıp adeta unutmasıdır.

 

Kendisine bir başka kişiden söz getirilen kimseye yakışan da işittiği her sözü doğrulamamaktır.

 

Koğuculuk, büyük günahlardandır. Kur'an-ı kerim'de "ötekini beriki­ni daima ayıplayan, laf getirip, götürmeye koşan... her kişiye itaat etme!"[Kalem 11] Duyurulmuştur.

 

Hadis-i şerifte de şöyle Duyurulmuştur: "Koğucu (kişi) cennete gire­mez." Ka'b rivayet eder ki: İsrailoğullarına kıtlık gelmişti. Hazret-i Mu­sa (a.s.) kaç kere yağmur duasına çıkıp duaları kabul olmayınca, Cenab-ı Hak'tan: "İçinizde koğucu vardır." Musa (a.s.) "Ya Rab! O kimdir?" diye müracaatta bulununca "Ben kullanma koğuculuk yapmayı yasak korken, kendim mi koğuculuk yapayım" diye vahy geldi. Bunun üzeri­ne hepsi tevbe ettiler. İstiğfardan sonra duaları kabul olundu.

 

Uyarma: Koğuculuk, sadece lisana has değildir. Her birşey ki müslüman onun açıklanmasından üzülür. İşte bunu söz, yazı veya sembol ve işa­retle ya da bunların dışında akla gelebilen herhangi bir yol ile başkasına bildiren, ulaştıran, böylece o müslümana zarar veren ve üzüntüye sürük­leyen kişi kovucudur.

 

Kovuculuğun sebebi ya kovuculuğunu ettiği kişiye buğz ve düşmanlık, kovuculuğu götürdüğü kişiye sevgi ve sadakat izhar etmektir. Yahut da bunu yapan kişinin tabiatında yaptığı kovuculuktan dolayı duyduğu ha-bisâne bir lezzet vardır. Bu kişiler ettikleri kovuculuktan kendilerinin za­rar görmesi kesin iken, yine sabredemeyip, pislik duygularım dile getirir­ler ve nicelerinin halını ifşa ederler.

 

İmanı Gazali, şöyle der: "Kovucu sana bir kimseden kovu getirip, me­selâ, filan kişi seni sevmez, Senin hakkında şöyle dedi, böyle dedi, senin işini bozmak veya düşmanınla işbirliği yapmak ister" derse şu altı şeye dikkat etmek lazımdır:

 

1. Onu tasdik etmemek, zira o kişi kovuculuk etmekle fışkı kesinleş­miş, fasık olmuştur. Fasıkm sözü reddolonur, kendisi kovulur. "Ey iman edenler, eğer bîr fâsik size bir haber getirirse onu tahkik edin."[Hucurat 6]

 

2. Ona nasihat etmek ve kovuculuktan men'etmek, sakındırmak tır. Zi­ra Hak Teaiâ: "İyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış[Lokman 17]" buyu­rur. Zira kovuculuk kötülüktür.

 

3. Ona buğzetmektir. Zira kovucu kişi Cenab-ı Hakk'ın buğzettiği ki­şilerdendir.

 

4. Onun kovuculuğu ile o müslümana su-i zan etmemek gerek. Zira-Hak teâlâ şöyle buyurur: "Zannin bir çoğundan kaçının."[Hucurat 12]

 

5. Onun sözü hak mıdır, değil midir? araştırmak gerek. Zira bu teces­süstür. Hak Teala tecessüsten nehyedip: "Birbirinizin kusurunu araş­tırmayın"[Hucurat 12] buyurmuştur.

 

6. Önün kovuşunu hiç kimseye anlatmamak gerek. Eğer böyle yaparsa kendisi de kovuculuk etmiş olur ve kendi nehyettiğini işlemek ardır. Ni-ketim  şâir demiştir ki  "Benzerini  yapageldiğin  huylardan  başkasını men'etme! Zira kendin yaptığın halde bunu başkasına yasaklaman sana büyük ardır."

 

Filozoflardan birisine bir dostu gelip "filan kimse sana şöyle dedi" deyince cevap verir:

 

Ey birader beni çoktandır ziyarete gelmedin, şimdi geldin, ama üç türlü hıyanetle geldin, ilk önce benim dostumu bana buğzedilecek bir hal-de gösterdin. Kalbim hür ve dinlenik iken kederle, düşünce ile işgal ettin. Üçüncüsü de benim yanımda emin bir kişi iken kendini lekeleyip güven­siz bir hale getirdin.

 

Bilginlerden birisini bir Padişaha kovladılar. Padişah bilgini azarlayın­ca bilgin inkar etti. Padişah: "Bana bunu itimad edilen bir kimse nak­letti" deyince bilgin;

 

Ey Emir, kovcu itimada layık olamaz, diye cevap verdi. O zaman Pa­dişah:

 

Doğru söylersin, diyerek ondan razı oldu. Kovcuyu da azarladı. Ömer b. Abdülaziz'e biri gelip bir başkasını kovulayınca, Ömer b. Abdulaziz:

 

İstersen bu hususu inceleyelim, yalancı çıkarsın. "Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haber getirirse onu tahkik edin"[Hucurât 7] âyetinin işa­retine giresin; "Ötekini berikini daima ayıplayan, gammazlıkla laf ge­tirip götürmeye koşan..."[Kalem 11] sözüne dahil olursun. İstersen seni affederim. Bunun üzerine adam:

 

Ey müzminlerin emiri, affeyle, bundan sonra benden kovuculuk sadır olmasın, dedi.

 

Arabın beliğlerinden Ziyad, A'semi'yi bir kimse Süleyman b. Abdülmelik'e kovular. Süleyman emredip ikisini bir araya getirince, Ziyad kovucunun yüzüne bakıp der:

 

Sen öyle bir adamsın ki gizli olarak sana itimat ettim. Sense bu itima­dımı altüst edercesine açıkça ihanet ettin ve bu halinle hıyaneti ve günahı açık olan kişilerin konumuna düştün."

 

Bazı filozoflar demişler ki "Kovuculuk üç çirkin huy üzerine kurulur. Bunlar: Yalan, haset ve nifaktır."

 

Hikâye ederler ki; bir kimse bir köle satar, yalnız satarken de kusuru­nun kovuculuk olduğunu söyler. Buna rağmen biri seçer, alır. Köle bir kaç gün sonra beyinin hanımına varır:

 

Efendim seni sevmiyor, bundan dolayı bir cariye almak istiyor. Ama ben bundan kurtulma yolunu biliyorum, gece yatarken boğazının altından ustura ile bir kaç kıl kes getir. Ben ona efsun yaparım. O zaman sana itaatkâr bir köle gibi olur, der. Hanım kölenin sözlerine kanar ve onun dediğini yapmaya karar verir. Köle, hanımı bu sözle kandırdıktan sonra efendisine gider ve şöyle der:

 

Ben hanımının başkasına meylettiğini anlamış bulunuyorum. Seni öl­dürmeyi düşünüyor. Gece uyur gibi ol ki hakikati anlayasın. Efendi de böyle yapar. Gece uyur gibi olur, fakat uyumaz. Hanımın elinde usturayı boğazına dayadığını gören adam derhal sıçrayıp kalkar ve tereddüt etme-den hanımını öldürür. Ertesi gün, buna tahammül edemeyen akrabaları, adamı öldürürler. Hiç yoktan iki kabile birbirine savaş açar ve nice kim­seler ölür.

 

Kovucunun bir sonu da şudur ki; çoğunlukla o kimseler gerçeği anla­yınca kovuculuk edenle aralarında düşmanlık artar ve kovucu kişi hor ve hakir düşer.

 

Bilhassa devlet erkânının mevki ve makam sahiplerinin kovucu kişiJe-re kulak asmamaları çok önemli bir husustur. Zira bu kapıyı kapamaz ve münafıkların sözünü reddetmezse kovucıılar güç kazanır, çoğalır, nifakçı­ların kuvvet bulması sonunda dost ve ahbab arasına ayrılık doğar, saadet eşiğine düzensizlik girer, sonra da devlet sarayı ile ikbal şerbeti yok olur gider.