بَاب
فِي
الْقَتَّاتِ
33. Koğuculuk
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
وَأَبُو
بَكْرِ بْنُ
أَبِي
شَيْبَةَ
قَالَا
حَدَّثَنَا
أَبُو مُعَاوِيَةَ
عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ إِبْرَاهِيمَ
عَنْ
هَمَّامٍ
عَنْ
حُذَيْفَةَ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا يَدْخُلُ
الْجَنَّةَ
قَتَّاتٌ
Huzeyfe'den (rivayet
edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.):
"Koğucu cennet'e gir(e)mez" buyurmuştur.
İzah:
Buharî edeb, Müslim,
iman; Tirmizî, edeb: Ahmed b. Hanbel, V, 382,389, 392. 397. 402, 404.
Kattât: Birinin, bir
kişi hakkında ayıp ve eksiklikleriyle ilgili olarak söylediği sözü
"filanca senin hakkında şöyle dedi" diyerek o kişiye söylemektir.
Binaenaleyh Kattât ile
Nemmâm arasında mana olarak bir fark yoktur. Nitekim, Kamus yazarı da bu
görüştedir.[ Kadı İyaz'm görüşü de budur. Kamus yazarına göre insanların
konuşmalarını gizlice dinleyen kimseler de "kattât" denir.
tbn Battal'in
açjklmasma göre bazı ügat âlimleri kattât ile nemmâm arasında fark bulmuşlardır.
Hanefi ulemasından Bedrüddin Aynî'ye göre nemmâm bir toplulukla birlikte iken
onlarla birlikte konuşup sonra bu konuşulanları ilgili kimselere aktarmadır.
Kattât ise bir
topluluğun haberi yok iken onları dinleyip sonra duyduklarını ilgililere ulaştırandır.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerif koğuculuğun, sahibini cehenneme sürükleyeceğini ve onu
Cennete girmekten mahrum edeceğini haber vermektir. Binaenaleyh bu hadis-i
şerif koğucular için büyük bir teh-did ifade ediyor. Bu tehdide göre Allahu
teâla'nm affı ve lutfu erişmediği takdirde, hiçbir koğucu Cennete
giremeyecektir. Ancak Yüce Allah'ın lütfü ve bağışlaması imdada yetiştiği
takdirde onun büyüklüğü karşısında hiçbir büyük günah kalmaz. Fakat işlenen
günahların Allah'a karşı işlendiği düşünülürse hiçbir günahın da küçüklüğü
kalmaz. Kişi her zaman kime karşı günah işlediğini düşünmeli de günâhları
küçük görmekten kaçınmalıdır.
Hattabî'nİH dediği gibi
işittiği sözleri ilgililere olduğu gibi aktaran kimsenin durumu böyle olunca
işittiklerine birşeyler ilave ederek aktaran kişi aynı zamanda yalancılık da
yapmış olacağından onun günahı ve sorumluluğu daha ağır. akıbeti daha
vahimdir.
Ulemâ gıybet ile
koğuculuk arasında bir fark olup olmadığı konusunda ihtilâf etmişlerdir. Gerçek
olan şudur ki gıybetin gıybet sayılabilmesi için mutlaka kişinin arkasından
yapılması gerekirken, koğuculukta böyle bir şart söz konusu değildir.
İkinci bir husus da
şudur ki; gıybette iki kişinin arasını açmak gayesi olmayabildiği halde
koğııculukda vardır. Bu bakımdan gıybetle nemime arasında Umum-Husus yönünden
farkı vardır.
Bir müslümana yakışan
şey, böyle bir ayıp veya hata görüp işittiği zaman kimseye yaymayıp adeta
unutmasıdır.
Kendisine bir başka
kişiden söz getirilen kimseye yakışan da işittiği her sözü doğrulamamaktır.
Koğuculuk, büyük
günahlardandır. Kur'an-ı kerim'de "ötekini berikini daima ayıplayan, laf
getirip, götürmeye koşan... her kişiye itaat etme!"[Kalem 11]
Duyurulmuştur.
Hadis-i şerifte de
şöyle Duyurulmuştur: "Koğucu (kişi) cennete giremez." Ka'b rivayet
eder ki: İsrailoğullarına kıtlık gelmişti. Hazret-i Musa (a.s.) kaç kere
yağmur duasına çıkıp duaları kabul olmayınca, Cenab-ı Hak'tan: "İçinizde
koğucu vardır." Musa (a.s.) "Ya Rab! O kimdir?" diye müracaatta
bulununca "Ben kullanma koğuculuk yapmayı yasak korken, kendim mi
koğuculuk yapayım" diye vahy geldi. Bunun üzerine hepsi tevbe ettiler.
İstiğfardan sonra duaları kabul olundu.
Uyarma: Koğuculuk,
sadece lisana has değildir. Her birşey ki müslüman onun açıklanmasından üzülür.
İşte bunu söz, yazı veya sembol ve işaretle ya da bunların dışında akla
gelebilen herhangi bir yol ile başkasına bildiren, ulaştıran, böylece o
müslümana zarar veren ve üzüntüye sürükleyen kişi kovucudur.
Kovuculuğun sebebi ya
kovuculuğunu ettiği kişiye buğz ve düşmanlık, kovuculuğu götürdüğü kişiye sevgi
ve sadakat izhar etmektir. Yahut da bunu yapan kişinin tabiatında yaptığı
kovuculuktan dolayı duyduğu ha-bisâne bir lezzet vardır. Bu kişiler ettikleri
kovuculuktan kendilerinin zarar görmesi kesin iken, yine sabredemeyip, pislik
duygularım dile getirirler ve nicelerinin halını ifşa ederler.
İmanı Gazali, şöyle
der: "Kovucu sana bir kimseden kovu getirip, meselâ, filan kişi seni
sevmez, Senin hakkında şöyle dedi, böyle dedi, senin işini bozmak veya
düşmanınla işbirliği yapmak ister" derse şu altı şeye dikkat etmek
lazımdır:
1. Onu tasdik etmemek,
zira o kişi kovuculuk etmekle fışkı kesinleşmiş, fasık olmuştur. Fasıkm sözü
reddolonur, kendisi kovulur. "Ey iman edenler, eğer bîr fâsik size bir
haber getirirse onu tahkik edin."[Hucurat 6]
2. Ona nasihat etmek ve
kovuculuktan men'etmek, sakındırmak tır. Zira Hak Teaiâ: "İyiliği emret,
kötülükten vazgeçirmeye çalış[Lokman 17]" buyurur. Zira kovuculuk
kötülüktür.
3. Ona buğzetmektir.
Zira kovucu kişi Cenab-ı Hakk'ın buğzettiği kişilerdendir.
4. Onun kovuculuğu ile
o müslümana su-i zan etmemek gerek. Zira-Hak teâlâ şöyle buyurur: "Zannin
bir çoğundan kaçının."[Hucurat 12]
5. Onun sözü hak mıdır,
değil midir? araştırmak gerek. Zira bu tecessüstür. Hak Teala tecessüsten
nehyedip: "Birbirinizin kusurunu araştırmayın"[Hucurat 12]
buyurmuştur.
6. Önün kovuşunu hiç
kimseye anlatmamak gerek. Eğer böyle yaparsa kendisi de kovuculuk etmiş olur ve
kendi nehyettiğini işlemek ardır. Ni-ketim
şâir demiştir ki
"Benzerini yapageldiğin huylardan
başkasını men'etme! Zira kendin yaptığın halde bunu başkasına yasaklaman
sana büyük ardır."
Filozoflardan birisine
bir dostu gelip "filan kimse sana şöyle dedi" deyince cevap verir:
Ey birader beni
çoktandır ziyarete gelmedin, şimdi geldin, ama üç türlü hıyanetle geldin, ilk
önce benim dostumu bana buğzedilecek bir hal-de gösterdin. Kalbim hür ve
dinlenik iken kederle, düşünce ile işgal ettin. Üçüncüsü de benim yanımda emin
bir kişi iken kendini lekeleyip güvensiz bir hale getirdin.
Bilginlerden birisini
bir Padişaha kovladılar. Padişah bilgini azarlayınca bilgin inkar etti.
Padişah: "Bana bunu itimad edilen bir kimse nakletti" deyince
bilgin;
Ey Emir, kovcu itimada
layık olamaz, diye cevap verdi. O zaman Padişah:
Doğru söylersin,
diyerek ondan razı oldu. Kovcuyu da azarladı. Ömer b. Abdülaziz'e biri gelip
bir başkasını kovulayınca, Ömer b. Abdulaziz:
İstersen bu hususu
inceleyelim, yalancı çıkarsın. "Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir
haber getirirse onu tahkik edin"[Hucurât 7] âyetinin işaretine giresin;
"Ötekini berikini daima ayıplayan, gammazlıkla laf getirip götürmeye
koşan..."[Kalem 11] sözüne dahil olursun. İstersen seni affederim. Bunun
üzerine adam:
Ey müzminlerin emiri,
affeyle, bundan sonra benden kovuculuk sadır olmasın, dedi.
Arabın beliğlerinden
Ziyad, A'semi'yi bir kimse Süleyman b. Abdülmelik'e kovular. Süleyman emredip
ikisini bir araya getirince, Ziyad kovucunun yüzüne bakıp der:
Sen öyle bir adamsın ki
gizli olarak sana itimat ettim. Sense bu itimadımı altüst edercesine açıkça
ihanet ettin ve bu halinle hıyaneti ve günahı açık olan kişilerin konumuna
düştün."
Bazı filozoflar
demişler ki "Kovuculuk üç çirkin huy üzerine kurulur. Bunlar: Yalan, haset
ve nifaktır."
Hikâye ederler ki; bir
kimse bir köle satar, yalnız satarken de kusurunun kovuculuk olduğunu söyler.
Buna rağmen biri seçer, alır. Köle bir kaç gün sonra beyinin hanımına varır:
Efendim seni sevmiyor,
bundan dolayı bir cariye almak istiyor. Ama ben bundan kurtulma yolunu
biliyorum, gece yatarken boğazının altından ustura ile bir kaç kıl kes getir.
Ben ona efsun yaparım. O zaman sana itaatkâr bir köle gibi olur, der. Hanım
kölenin sözlerine kanar ve onun dediğini yapmaya karar verir. Köle, hanımı bu
sözle kandırdıktan sonra efendisine gider ve şöyle der:
Ben hanımının başkasına
meylettiğini anlamış bulunuyorum. Seni öldürmeyi düşünüyor. Gece uyur gibi ol
ki hakikati anlayasın. Efendi de böyle yapar. Gece uyur gibi olur, fakat
uyumaz. Hanımın elinde usturayı boğazına dayadığını gören adam derhal sıçrayıp
kalkar ve tereddüt etme-den hanımını öldürür. Ertesi gün, buna tahammül
edemeyen akrabaları, adamı öldürürler. Hiç yoktan iki kabile birbirine savaş
açar ve nice kimseler ölür.
Kovucunun bir sonu da
şudur ki; çoğunlukla o kimseler gerçeği anlayınca kovuculuk edenle aralarında
düşmanlık artar ve kovucu kişi hor ve hakir düşer.
Bilhassa devlet
erkânının mevki ve makam sahiplerinin kovucu kişiJe-re kulak asmamaları çok önemli
bir husustur. Zira bu kapıyı kapamaz ve münafıkların sözünü reddetmezse
kovucıılar güç kazanır, çoğalır, nifakçıların kuvvet bulması sonunda dost ve
ahbab arasına ayrılık doğar, saadet eşiğine düzensizlik girer, sonra da devlet
sarayı ile ikbal şerbeti yok olur gider.