بَاب
فِي
الْوَقَارِ
2. Vakar
(Ağırbaşlılık)
حَدَّثَنَا
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ
حَدَّثَنَا
قَابُوسُ
بْنُ أَبِي ظَبْيَانَ
أَنَّ
أَبَاهُ
حَدَّثَهُ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
عَبَّاسٍ
أَنَّ نَبِيَّ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ إِنَّ
الْهَدْيَ
الصَّالِحَ
وَالسَّمْتَ
الصَّالِحَ
وَالِاقْتِصَادَ
جُزْءٌ مِنْ
خَمْسَةٍ
وَعِشْرِينَ
جُزْءًا مِنْ
النُّبُوَّةِ
Abdullah b. Abbas Allah
(dediki:) Nebi’i sallallahu aleyhi ve sellem: "Olumlu tutum ve davranış ve
ölçülü olmak, Nebiliğin yermibeşte biridir" buyurmuştur.
İzah:
Bu hadis-i şerifte
olumlu ve ölçülü olmanın ve ağırbaşlılığın Nebilere verilen güzel ahlâklardan
biri olduğu ifâde edilmektedir.
Bilindiği gibi vakar:
Ağırbaşlılık demektir. Hafifliğin ve şahsiyetsizliğin zıddıdır.
Bu haslet korunur ve
yaşanırsa kişinin vazifesinde yükselmesini, şeref ve haysiyyetinin korunmasını
ve nüfuzunun yerinde olmasını sağlar. Ancak büyüklenmeye vardırılmaması da
gerekir. Tıpkı gibta ile hasedin farkı gibi, vakar ile kibir arasındaki fark da
korunmalıdır.
Vakarın zıddı
hafifliktir. Hafiflik kalpte olarî bir haldir ki, alâmetleri başta, gözde ve
kulakta zuhur eder. Hafif kimseler her gelene-gidene bakar, her hareket eden
şeyi görmek ister. Hafiflik, çok konuşmak, mühim olmayan şeyleri sormak, soru
ve cevapta acele etmek gibi hareketlerle kendini dilde; saçıyla sakalıyla
oynamak gibi lüzumsuz hareketlerle elde, sağa sola lüzumsuz yere gidip gelmekle
de kendini ayakta gösterir. Bunların hepsi sefahatten ve akıl noksanlığından
doğar.
Vakarın alâmeti ise
lüzumsuz yere bakmaktan, konuşmaktan ve lüzumsuz hareketlerden sakınmaktır.
Salih kimselerin alameti olan bu haslet, ilim ve hilim kuvvetlerinden neş'et
eder.
Fakat, vakarın, vakar
olabilmesi için, kibir ve riya duygularından uzak olması gerekir. Aksi halde,
vakar olmaktan çıkar.
Vakarın bu iki duygudan
uzak oluşu kişinin halk ile birlikte olmasıyla, yalnız bulunması hallerindeki
tavır ve hareketlerinin değişmemesiyle anlaşılır. Binaenaleyh halk arasında
vakur göründüğü halde halktan ayrılınca kendisinde bu hasletten eser
görülmeyen kimseler vakarlı değillerdir. Gerçek Müslüman, her halinde
vakarlıdır. Nitekim, Nebi efendimiz, cemaatle namaz kılmaya başlanmış bile
olsa camiye giderken acele etmemeyi, vakar ve sükûneti elden bırakmamayı
tavsiye etmiştir.[Buharî, ezan; Müslim mesâcid]
Yüce Allah da Kur'an-ı
Keriminde vakarlı kimseleri şöyle övmüştür: "Allah'ın has kulları onlardır
ki; yeryüzünde sükûnetle ve vakarla yürürler."[Furkan 63]
Hz. Âişe validemizin
bildirdiğine göre; "kendisi Rasûlullah (s.a.v.)'ı bir defa bile küçük dili
görünecek şekilde gülerken görmemiştir."[Buhârî edeb; Müslim istiska]
Gerçekten insanın
şerefine yakışan da İslamm tarif ettiği şekilde mute-vâzî (alçak gönüllü) ve
yine İslam'ın istediği şekilde vakarlı olmaktır. Böyle olanlar şüphe yoktur ki
herkes nazarında çok sevgili ve pek muhterem olanlardır.[Ahmed Hamdi Aksekili,
Ahlâk Dersleri, 164.]
Mevzumuzu teşkil eden
hadis-i şerifte "vakarlı olmanın Nebiliğin yirmibeşte biri olduğu"
buyurulurken vakarın Nebilerde bulunan güzel hasletlerden biri olduğu ifade
edilmek istenmiştir.
Buradaki yirmibeş
sayısı, çokluktan kinayedir. Bir başka ifadeyle Peygamberlerde bulunan güzel
hasletlerin çokluğunu, vakarın da bunlardan sadece biri olduğunu ifade ve bu
ahlâk ile ahlâklanmanm lüzumuna işaret edilmektedir. Âyet-i kerimede "sen
de onların hidâyetine uy"[En'âm 90] buyurulmuştur.
Hafız Süyûtî'nin
ifadesine göre bu sayı Taberî'nin rivayetinde, 45; başka bir rivayette de yetmiş
olarak ifade edilmektedir. Ancak, mevzumuzu teşkil eden bu hadis senedinde
rivayetlerine itibar edilmeyen Husayn b. Cündub bulunduğundan zayıftır.