بَاب
فِي
الْأَلْقَابِ
63. Lakaplar
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
وُهَيْبٌ
عَنْ دَاوُدَ
عَنْ عَامِرٍ
قَالَ
حَدَّثَنِي
أَبُو
جَبِيرَةَ
بْنُ الضَّحَّاكِ
قَالَ فِينَا
نَزَلَتْ
هَذِهِ الْآيَةُ
فِي بَنِي سَلَمَةَ
وَلَا
تَنَابَزُوا
بِالْأَلْقَابِ
بِئْسَ
الِاسْمُ
الْفُسُوقُ
بَعْدَ الْإِيمَانِ
قَالَ قَدِمَ
عَلَيْنَا
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَلَيْسَ
مِنَّا
رَجُلٌ
إِلَّا
وَلَهُ اسْمَانِ
أَوْ
ثَلَاثَةٌ
فَجَعَلَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ يَا
فُلَانُ فَيَقُولُونَ
مَهْ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ إِنَّهُ
يَغْضَبُ
مِنْ هَذَا
الِاسْمِ
فَأُنْزِلَتْ
هَذِهِ
الْآيَةُ
وَلَا
تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ
Ebû Cebîre İbn Dahhâk
demiştir ki: "Birbirinizi kötü lakablarla çağırmayın, İmandan sonra
fasıldık ne kötü addır..."[Hucûrât 11] âyeti biz Seleme oğulları hakkında
nazil oldu. Rasûlullah (s.a.v.) bize (yani Medine'ye) geldi. (O zaman) bizden
iki ya da üç ismi olmayan hiçbir adam yoktu. Nebi (s.a.v.) (İçimizden birini bu
isimlerden biriyle): "Ey falanca!" diye çağırınca (bunu işiten
kimseler): "Ey Allah'ın Rasulüî (Onu bu isimle çağırmaktan) vazgeç. Çünkü
o bu isimden dolayı kızıyor" demeye başladılar. Bunun üzerine şu
"Biribirinize (kötü) lakablar takmayın" âyeti indirildi.
İzah:
Tirmizî tefsir, İbn
Mace, edeb
Lügat âlimlerinin
açıklamasına göre kişilere verilen özel isimler ikiye ayrılır.
1. Övme ya da yerme,
(medh veya zemm) ifade eden isimlerdir. Bunlara "lakab" denir ki
bunlar kişinin esas ismine ilâveten sonradan verilen isimlerdir.
2. a. Kişiye babasına
ya da oğluna nisbet edilerek verilen falanın oğlu, falanın babası gibi
isimlerdir. Bunlara künye denir. Bu tür isimler de kişilerin yine esas
isimlerine ilâveten sonradan aldıkları isimlerdir.
b. Kişiye babasına ya
da oğluna nisbet edilmeksizin verilen isimlerdir. Buna da sadece
"isim" denir. Bu tür isimler ise kişilerin doğdukları zaman aldıkları
göbek isimleridir.
Burada mevzumuzu teşkil
eden isimler birinci kısma giren yani kişilere göbek isimlerine ilaveten
onların medh veya zemm için verilen isimlerdir.
Metinde geçen
"Birbirinize kötü lakablar takmayınız.." âyet-i kerimesi kişiye
hoşlanmayacağı lakablar takmanın ya da onu hoşlanmayacağı lakablarla
çağırmanın çirkinliğine delalet etmektedir. Çünkü bu, kişiye sövmek kabilindendir.
Oysa bilindiği gibi rnüslümana sövmek fasiklıktan başka birşey değildir.
Buharî, iman. edeb,
filen; Müslim, iman; Tirmizî, birr iman; Nesâî tabiim; İbn Mace, mukaddime,
fiten; Ahmed b. Hanbel, I, 176, 178, 385, 411, 433,454,417,439,446,460.
Nitekim bazılarına göre
sözü geçen âyet-i kerimenin devamı da bunu ifade etmektedir.[Kurtubî,
el-Camiü'l Ahkamı'l-Kur'ân, XVI, 328.]
Fakat kişilere memnun
olacakları güzel lakablar takmak sünnettendir. Nitekim Hz. Nebi, Hz. Ebu Bekir'e
Atik ve Sıddîk lakablarım verdiği gibi, Hz. Ömer'e Faruk, ismini vermiştir.
Hz. Hamza'nın lakabı Ese-düllah (Allah'ın arslanı), Hz. Halid'in lakabı da
Seyfullah (Allah'ın kılıcı) idi. Binaenaleyh bu manada lakab takmakta bir
sakınca söz konusu değildir. Hz. Ömer de böylesi lakabların
yaygınlaştırılmasını emretmiştir.
Bunlarda bir sakınca
asla söz konusu olamaz. Her ne kadar kişiyi topal, kambur gibi halk arasında
meşhur olan ismiyle anmakta bir sakınca yoksa da bir hadis-İ şerifte de
belirtildiği gibi; "Mü'mİnin mü'min üzerindeki hakkı onu kendisine en hoş
gelen ismiyle çağırmak" olduğundan kişi mü'min kardeşini en güzel ismiyle
çağırmalıdır.[Kurtubî, el-Camiü'l Ahkamı'l-Kur'ân, XVI, 329-330.]
İmam Nevevî'nin
açıklamasına göre bir kişiyi kendisinde ya da annesinde veya babasında bulunan
bir vasıfdan dolayı hoşlanmadığı lakablarla anmanın haram olduğunda İslam
uleması ittifak etmişlerdir.[Alûsî, Ruhü'l-Meanî, XXVI, 154.]