بَاب
فِي
الْحَذَرِ
مِنْ
النَّاسِ
29. İnsanlar(In
Zararlarından Sakınmak
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ يَحْيَى
بْنِ فَارِسٍ
حَدَّثَنَا
نُوحُ بْنُ
يَزِيدَ بْنِ
سَيَّارٍ
الْمُؤَدِّبُ
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ سَعْدٍ
قَالَ
حَدَّثَنِيهِ
ابْنُ
إِسْحَقَ
عَنْ عِيسَى
بْنِ مَعْمَرٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ الْفَغْوَاءِ
الْخُزَاعِيِّ
عَنْ أَبِيهِ
قَالَ
دَعَانِي
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَقَدْ
أَرَادَ أَنْ
يَبْعَثَنِي
بِمَالٍ
إِلَى أَبِي
سُفْيَانَ
يَقْسِمُهُ
فِي قُرَيْشٍ
بِمَكَّةَ
بَعْدَ الْفَتْحِ
فَقَالَ
الْتَمِسْ
صَاحِبًا
قَالَ فَجَاءَنِي
عَمْرُو بْنُ
أُمَيَّةَ
الضَّمْرِيُّ
فَقَالَ
بَلَغَنِي
أَنَّكَ
تُرِيدُ الْخُرُوجَ
وَتَلْتَمِسُ
صَاحِبًا
قَالَ قُلْتُ
أَجَلْ قَالَ
فَأَنَا لَكَ
صَاحِبٌ قَالَ
فَجِئْتُ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قُلْتُ قَدْ
وَجَدْتُ
صَاحِبًا قَالَ
فَقَالَ مَنْ
قُلْتُ
عَمْرُو بْنُ
أُمَيَّةَ
الضَّمْرِيُّ
قَالَ إِذَا
هَبَطْتَ بِلَادَ
قَوْمِهِ
فَاحْذَرْهُ
فَإِنَّهُ قَدْ
قَالَ
الْقَائِلُ
أَخُوكَ
الْبِكْرِيُّ
وَلَا
تَأْمَنْهُ
فَخَرَجْنَا
حَتَّى إِذَا
كُنْتُ بِالْأَبْوَاءِ
قَالَ إِنِّي
أُرِيدُ
حَاجَةً إِلَى
قَوْمِي
بِوَدَّانَ
فَتَلَبَّثْ
لِي قُلْتُ
رَاشِدًا
فَلَمَّا
وَلَّى
ذَكَرْتُ
قَوْلَ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَشَدَدْتُ
عَلَى
بَعِيرِي
حَتَّى
خَرَجْتُ أُوضِعُهُ
حَتَّى إِذَا
كُنْتُ
بِالْأَصَافِرِ
إِذَا هُوَ
يُعَارِضُنِي
فِي رَهْطٍ قَالَ
وَأَوْضَعْتُ
فَسَبَقْتُهُ
فَلَمَّا
رَآنِي قَدْ
فُتُّهُ
انْصَرَفُوا
وَجَاءَنِي
فَقَالَ
كَانَتْ لِي
إِلَى
قَوْمِي حَاجَةٌ
قَالَ قُلْتُ
أَجَلْ
وَمَضَيْنَا
حَتَّى
قَدِمْنَا مَكَّةَ
فَدَفَعْتُ
الْمَالَ
إِلَى أَبِي سُفْيَانَ
(Abdullah b. Amr İbn
el-Feğvâ el Hıızaî'nin) babası şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Fetih'ten
sonra (bir gün) beni çağırdı ve Mekke'de Kureyş arasında dağıtması için Ebu
Süfyan'a benimle (bir mikdar) mal göndermek istedi ve: "(Yolculuk için)
kendine bir arkadaş ara" buyurdu. Bunun üzerine Amr b. Umeyye ed-Damrî
yanıma gelip: Senin (bir yolculuğa) çıkmak istediğin ve (bu yolculuk için de)
bir arkadaş aradığın (haberi) bana erişti. (Bu haber doğru mudur?) dedi. Ben
de: Evet, dedim.
Öyleyse ben sana
arkadaşım, cevabını verdi. Bunun üzerine (doğru) Rasûlullah (s.a.v.)'e geldim
ve: (Bu yolculuk için kendime) bir arkadaş buldum, dedim.
Kimdir? diye sordu. Amr
İbn Ümeyye e'd Damrî'dir, cevabını verdim. "(Onunla birlikte): Onun
memleketine vardığın zaman O'na karşı ihtiyatlı davran. Nitekim (vaktiyle) biri
büyük biraderine bile güvenme? demiş" buyurdu. Kısa bir süre sonra (Amr
ile birlikte yolculuğa) çıktık ve nihayet Ebvâ denilen yere varınca (arkadaşım)
bana:
"Bir ihtiyaçtan
dolayı Veddan'da bulunan kavmime (gitmek) istiyorum, beni (burada)
bekle(yebilir) misin," dedi ben de: "Selametle (git)" dedim.
(Arkadaşım kavmine) dönüp gidince, Nebi (s.a.v.)'in sözünü hatırladım ve hemen
deveme yükümü yükletip onu koşturarak oradan ayrıldım.
Nihayet
"Edâfir" denilen yere vardığımda bir de baktım ki (arkadaşım) beş on
kişilik bir kalabalıkla önüme geçmeye çalışıyor. (Bunun üzerine) devemi (iyice)
hızlandırıp onu geride bıraktım. Kendisini geçtiğimi görünce (etrafında bulunan
kalabalık) dönüp gitti ve (Amr tek başına) yanıma geldi ve: Kavmime ihtiyacım
vardı da... dedi. Ben de: Evet, cevabını verdim, (sonra yola) devam ettik.
Nihayet Mekke'ye doğru geldik de (bana emanet edilen) malı Ebu Süfyan'a
ver(ebil)dim.
İzah:
Hattâbî (r.a.)'nin
açıklamasına göre; mevzumuzu teşkil eden bu hadis, "insanların şerlerinden
korunmak için onlardan sakınmanın ve onlara karşı tedbirli davranmanın lüzumunu
ve ihtiyatlı davranılması gerektiğini ifade etmektedir ve insanların
şerlerinden emin olabilmek için insanlar hakkında böyle kötü zan besleyerek
tedbir almakta hiçbir vebal yoktur."
Yine İmam Süfyan'ın
açıklamasına göre; "kulu günaha sokan zan, varlığını kabul edip konuştuğu
zandır. Hatırından geçeni söylemezse günaha girmez."[A. Davudoğlu, Sahih-i
Müslim Terceme ve Şerhi X, 507.]
Gerçi "insanlardan
sû-i zann ile korunun"[Heytemî, Mecmuûzzevaid, VIIII, 89.] mealinde bir
hadis-i şerif varsa da bu hadis senedinde "tedlisçi" olduğu bilinen
Bekiyy b. el-Velid bulunduğu için zayıftır. Esasen Zemahşeri (4678-538) Zannı:
Vâcib, mendub, haram ve mubah olmak üzere dört kısma ayırmıştır.
Allah'a sû-i zanda
bulunmak haramdır. Zahiren adil görünen müslümanlara sû-i zanda bulunmak da
haramdır. Zahiren adil görünen müslümanlara hüsn-i zanda bulunmak mendup,
aşikâr masiyet işleyenlere sû-i zanda bulunmak mübahdır.[A. Davudoğlu, Selamet
Yolları IV, 393.]
Hadis-i şerifte,
anlatılmak istenen, insanların şerlerinden emin olmak için ihtiyatlı olmanın
lüzumudur. Bilindiği gibi "ihtiyat gerçekleşmesi beklenilen bir şeye karşı
tedbirli ve hazırlıklı bulunmak" demektir.
Şu halde herkese
güvenmekle görevli değiliz. İlişki kuracağımız ve kendisiyle bir iş yapacağımız
kişi hakkında iyi kişilerden olduğunu duymuş olsak bile "belki duyduklarım
yanlıştır inceleyeyim" demek günah sayılmaz."[Ahmed Rifat, Tasvir-i
Ahlâk, 145-146.]