MİN HAC ANA SAYFA

 

BUYU’ : ALIŞVERİŞ/ TİCARET

 

A. ALIŞ -VERİŞİN ŞARTLARI

 

B. SELEM (PEŞİN PARA İLE VERESİYE MAL ALMAK)

 

C. İKRAZ (BORÇ)

 

D. REHİN

 

E. İFLAS

 

F HACR (KISITLILIK)

 

G. SULH

 

H. MÜŞTEREK KULLANILAN YERLERDE İZDİHAM YARATMAK

 

I. HAVALE

 

J. DAMAN (TEKEFFÜL) AKDİ

 

K. ŞİRKET (ORTAKLIK)

 

L. VEKALET

 

M. İKRAR (İTİRAF)

(Şer'i ıstılahta ikrar, kişinin başkasına ait olup kendisi üzerin­de bulunan bir hakkı haber vermesidir. İkrarın rüknü dörttür: İkrar eden, lehine ikrar edilen, lafız ve ikrar edilen şey.)

 

Mutlak tasarruf ehliyetine sahip olan kimsenin ikrarda bulun­ması sahihtir. Çocuk ve delinin ikrarı ise geçersizdir. Çocuk, dokuz yaşında iken ihtilâmla buluğa erdiğini iddia ederse, kendisine yemin verdirmeden iddiası tasdik edilir. Ancak yıl itibarıyla buluğa erdiği­ni iddia ederse, delil göstermesi istenir.

 

Sefih ve müflisin ikrarı ile ilgili hükümler yukarıda hacr ve if­las bölümünde açıklandı.

 

Kölenin ikrarı, cezayı gerektiren durumlarda kabul edilir. Köle, cezayı gerektirmeyen bir cinayet sebebi ile borçlu olduğunu itiraf eder de efendisi bu konuda onu yalanlarsa, borç kölenin zim­metine geçer, bedenine taallûk etmez.

 

Köle, bir akid sebebi ile borçlu olduğunu ikrar eder ve ticaret için kendisine izin verilmemişse, bu ikrarı efendisi hakkında geçerli olmaz. Ticarette izinli kılmmışsa, ikrarı efendisi için geçerli olur. İkrar edilen borçlar, kölenin kazancından ve elinde bulunan maldan ödenir.

 

Kişinin ölümcül hastalığında yabancı bir kimse hakkında yap­tığı ikrar, keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre mi­rasçıları hakkındaki ikrarı sahihtir. Sıhhatli iken bir kimseye borcu olduğunu ikrar eden kişi, hastalığında başka bir kişiye daha borçlu olduğuna ikrar ederse bu, birinci kişinin borcunun ödenmesi için öncelik sebebi olamaz.

 

Bir kimse sıhhatli iken veya hasta iken bir kişiye borçlu oldu­ğunu ikrar eder de öldükten sonra mirasçıları bir başkasına borçlu olduğunu söylerse, en sahih kavle göre bu birinci kişinin borcunun ödenmesinde öncelik sebebi olamaz. Zorlanan kişinin ikrarı sahih değildir.

 

Kendisi adına ikrar yapılan kişinin, ikrar edilen mala sahip ol­ma ehliyeti bulunmalıdır. Örneğin bir kimse: "Şu hayvanın bende şu kadar borcu var." derse bu sahih olmaz. Ancak hayvanı kiralamak gibi bir sebeple sahibine karşı borçlu olduğunu söylerse sahihtir.

 

Bir kimse, Hind'in karnındaki ceninin veraset veya vasiyet yo­lu ile, "Bende şu kadar borcu var." diye ikrar ederse bunu ödemesi gerekir. Eğer borç kişinin mümkün olmayan bir yönüne isnat edile­rek söylenirse bu ikrar boş sözden ibaret olur. (Kişinin, "Hind'in karnındaki cenin, bana borç verdi veya bana şu malı sattı." demesi gibi. Burada ikrarın yalan olduğu kesindir). En zahir kavle göre mutlak şekilde yapılan ikrar sahihtir.

 

Kendisi adına ikrar yapılan kişi, ikrar edeni yalanlarsa en sa­hih kavle göre, mal ikrar edenin elinde kalır. İkrar eden kişi tekzip edildiğinde ikrarından döner ve: "Ben ikrarımda hata ettim." derse, en sahih kavle göre sözü kabul edilir.

 

1. İkrar Lafzı

 

Lafız ikrarın bir rüknüdür. Bir kimse: "Zeyd'in bende şu kadar malı vardır." derse, bu ikrar olur. Kişi borcu için: "Üzerimde veya zimmetimde." veya her hangi bir mal için: "Beraberimde veya yanımda." derse, bu da ikrar olur. Ancak bir kişi bir başkasına: "Be­nim sende bin liram vardır." der o da cevap olarak: "Ölç, al, onu al, üstünü mühürle veya kesene koy." derse, ikrar olmaz. Şayet ona: "Bela, evet, doğru söyledin, beni ondan kurtardın, onu ödedin veya ben onu ikrar ediyorum." derse ikrar olur. Sadece: "Ben ikrar ediyo­rum veya ben onu ikrar ediyorum." derse ikrar olmaz. Şayet: "Şu kadar borcum sende değil midir?" der o da: "Bola veya evet" derse, bu ikrar olur. "Evet" lafzı hakkında bir vecih vardır: Bu lafızla ikrar olmaz.

 

Şayet alacaklı borçlusuna: "Sendeki bin liramı öde." der, borç­lu da: "Olur, yarın öderim; bana bir gün veya oturuncaya kadar, ke­seyi açıncaya kadar veya anahtarı buluncaya kadar mühlet ver." derse, en sahih kavle göre bu bir ikrardır.

 

2. İkrar Edilen Mal

 

1- İkrar edilen mal, ikrar edenin mülkü olmamalıdır. Eğer ki­şi: "Zeyd'de olan evim veya elbisem veya borcum Amr'mdır." derse, bu geçersiz bir sözdür. Şayet kişi şu mal, falan kişinindir ve onu ik­rar edinceye kadar mülkümdür derse; ilk sözü ikrar, ikinci sözü ise boş sözden ibarettir.

 

2- İkrar edilen malı, ikrar edilene teslim etmek için ikrar ede­nin elinde bulunmalıdır. Şayet kişi, elinde olmayan bir malı ikrar eder de sonra eline geçerse, ikrarın gereği yerine getirilir. Bir kimse bir başkasında bulunan kölenin hür olduğunu ikrar eder de sonra onu satın alırsa 6 kölenin hür olduğuna hüküm verilir. Sonraki ik­rarında: "Onun aslı hürdür." derse, satın alması köle için fîdye yeri­ne geçer.

 

Köleyi elinde bulunduran kişi, onu azad ettiğini söylerse, mez­hepçe kabul edilen rivayete göre, müşteri açısından satış akdi fidye, satıcı açısından ise satış muamelesi olur. Bu takdirde sadece satıcı için meclis muhayyerliği ve şart muhayyerliği sabit olur.

 

Kişi üzerinde bulunan meçhul bir hakkı ikrar ederse, bu sahih­tir. Meselâ, "Onun bende bir şeyi vardır." dediği zaman, o az da olsa mal olabilecek her hangi bir şey ise, yapacağı açıklama kabul edilir, ikrar edilen hak mal olacak durumda olmayıp mal olabilecek cins­ten, mesela; bir buğday habbesi veya talim edilmiş köpek veya tezek gibi faydalanılması helal olan necis bir şey ise, en sahih kavle göre açıklaması kabul edilir. Fakat ikrar edilen hak domuz veya istifade edilmeyen veya köpek gibi mal edinilmesi caiz olmayan bir şey ise,açıklaması kabul edilmez. Kişi açıklamasında hastayı ziyaret etmek veya selâmı almak gibi bir hakkı kastederse, ikrarı kabul edilmez.

 

Bir kimse üzerinde herhangi bir malın veya değerli bir malın veya büyük bir malın veyahut çok malın olduğunu söylerse, ikrar edeceği şeyin en az miktarı kabul edilir. Keza ikrar edeceği şey ümmü veled olursa, en sahih kavle göre bu konudaki açıklaması ka­bul edilir. İtiraf edeceği şey köpek ve meytenin derisi gibi necis bir şey ise, ikrarı kabul edilmez.

 

Bir kimse: "Üzerimde böyle bir hakkı vardır." derse, bunun hükmü yukarıda geçtiği gibi: "Üzerimde bir şey vardır." demesinin hükmü gibidir. "Üzerimde bir şey, bir şey veya böyle böyle bir malı vardır." derse, tekrar yapmamış gibidir. Şayet: "Üzerimde bir şeyi ve bir şeyi veya şöyle ve şöyle bir hakkı vardır." derse, iki şey vermesi vacib olur. Eğer dirhem kelimesini nasp ile yani "dirhemen" veya ref ile "dirhemün" veya cer ile "dirhemin" şeklinde telaffuz ederek: "Üzerimde bir dirhemi vardır." diye itiraf ederse, bir dirhem ödeme­si lazımdır. Şayet dirhem kelimesini "dirhemen" şeklinde nasp ile söyleyerek: "Üzerimde şöyle şöyle dihemi vardır." derse, mezhepçe kabul edilen rivayete göre, iki dirhem vermesi vacibtir. Ref veya cer haliyle söylerse bir dirhem vermesi gerekir. Eğer ref, nasp ve cer de­nilen her üç halde "vav" harfini zikretmeden itirafta bulunursa bir dirhem ödemesi lazım gelir. Eğer: "Üzerimde bin ve bir dirhemi vardır." derse, dirhem dışında elf (bin) hakkındaki açıklaması kabul edilir. Şayet üzerimde yirmi beş dirhemi vardır derse, en sahih kav­le göre tümü dirhem olarak kabul edilir.

 

Bir kimse: "İkrar ettiğim dirhemlerin ölçüsü eksiktir." derse, bu durumda beldenin dirhemleri tam olur ve "eksik" lafzını ikrarı ile birlikte söylemişse açıklaması kabul edilir. İkrarından ayırarak söylerse açıklaması kabul edilmez. Beldenin dirhemlerinin ölçüsü eksik olur da "eksik" lafzını ikrarı ile birlikte söylerse, açıklaması yine kabul edilir. Keza İmam'm kesin beyanına göre ikrarından ayrı söylemişse de açıklaması kabul edilir.

 

Dirhemlerin bozuk olduğunu beyan ederse, bunun hükmü az önce geçen noksan dirhemlerin hükmü gibidir. Şayet: "Onun üze­rimde birden ona kadar dirhemi vardır." derse, en sahih kavle göre dokuz dirhem vermesi lazım gelir. Şayet, "f " harfini beraberlik anlamında kullanarak, "Üzerimde on ile beraber bir dirhemi vardır." derse on bir dirhem, hesap yapmayı kastederse on dirhem vermesi lazımdır. Ancak "beraberlik veya hesabı" kastetmezse bir dirhem ödemesi gerekir.

 

3. İkrarın Bazı Nevileri

 

Bir kimse: "Kındaki kılıcı veya sandıktaki elbisesi yanım-dadır." derse, km ve sandığı vermesi gerekmez, "içinde kılıç olan kını veya elbise olan sandığı yanımdadir." şeklinde ikrar ederse, yal­nız km ve sandığı vermesi gerekir. "Başında sarık olan kölesi yammdadır." derse, en sahih kavle göre sarığı vermesi gerekmez. Şayet: "Yanımda eğeri ile birlikte hayvanı veya nakışlı elbisesi vardır." derse, bunların tümünü, (hayvanı eğeri ile ve elbiseyi nakısı ile birlikte) vermesi lazımdır.

 

Bir kimse: "Babamın mirasında bin lira borç vardır." derse, bu babasının borcu bulunduğunun ikrarıdır. Eğer: "Babamdan aldığım mirasta bin lira borç vardır." derse bu, bin lirayı hîbe etmek üzere verilen sözün ikrarıdır. Şayet: "Onun bende bir dirhemi, bir dirhe­mi vardır." derse, bunu tekit için söylediğini kabul etmemiz halinde bir dirhem vermesi lazımdır. Ama, "Onun bende bir dirhemi ve bir dirhemi vardır." derse, iki dirhem vermesi gerekir. Eğer, "Bende bir dirhemi ve bir dirhemi ve bir dirhemi vardır." derse, ilk iki ikrar için iki dirhem vermesi lazımdır. Üçüncü ikrara gelince, bununla ikinci­sini tekit etmeyi kastederse bir şey vermesi gerekmez. Eğer bunun­la söze başlamaya niyet ederse, üçüncü bir dirhem vermesi gerekir. Keza üçüncü lafızla birinci lafzı tekit etmeye niyet ederse veya hiç­bir şeyi kastetmeden söylerse, en sahih kavle göre, üçüncü bir dir­hem vermesi lazım gelir.

 

Bir kimse müphem bir hakkı ikrar ederse, meselâ: "Onun bir şeyi veya bir elbisesi bendedir." derse, kendisinden bu hakkın ne ol­duğunu açıklaması istenir. Açıklama yapmamakta ısrar ederse en sahih kavle göre açıklama yapıncaya kadar hapsedilir. Şayet müphem olanı açıklar da kendisi lehine ikrar yapılan kişi onu tek­zip ederse, hakkını açıklamalı ve iddia etmelidir. Reddetmekte ikrar yapanın sözü geçerlidir. Bir kimse: "Onun bende bin lirası var." der, ikinci günde yine: "Onun bende bin lirası var." derse sadece bin lira vermesi lazım gelir.

 

İkrar edilen hakkın miktarı ayrı ayrı olursa, az miktar çok miktara dahil edilir. Şayet üzerindeki hakkı kırık ve sağlam lira gi­bi ayrı ayrı iki sıfatla nitelendirir veya satış ve borç gibi ayrı ayrı iki cihete dayandırır veya: "On lirayı cumartesi günü aldım ve pazar günü de on lira aldım." derse, her üç halde de zikrettiği iki hakkı ödemesi lazımdır. Yani biri diğerine dahil olmaz. Şayet: "Onun ben­de içki veya köpek ücretinden bin lirası vardır veya bin lirasını öde­dim." derse en zahir kavle göre bin lira vermesi gerekir.

 

İkrarı yapan kişi: "Henüz teslim almadığım kölenin pa­rasından onun bende bin lirası vardır. Köleyi bana teslim ettiği za­man bin lirasını teslim ederim." derse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, itirafı kabul edilir ve bu para o malın bedeli olur.

 

Bir kimse: "Allah dilerse onun bende bin lirası vardır," derse, mezhepçe kabul edilen rivayete göre, bir şey vermesi gerekmez. Şa­yet: "Onun bende kendisine lazım olmayan bin lirası vardır." derse, bin lira vermesi lazımdır. Şayet kişi: "Onun bende bin lirası vardır." diyerek bin lirayı getirir ve: "Bu bin liradan kastım onun bendeki emanetidir." der, lehine ikrar yapılan kişi de: "Benim onda başka bin liram vardır." derse, en zahir kavle göre ikrarı yapan kişinin sözü yemini ile birlikte kabul edilir. Eğer: "Onun bin lirası zimmetimde-dir veya bende bin lira borcu vardır." derse, mezhep alimlerince ka­bul edilen rivayete göre, lehine karar verilen kişinin sözü kabul edi­lir. Ben diyorum ki; belirtilen hakkı vedia (emanet) kabul etmemiz halinde, en sahih kavle göre bu bir emanettir.

 

İkrarı yapan kişi, ikrardan sonra: "Bu emanet telef oldu veya emaneti geri verdim." diye iddia ederse, iddiası ve reddetme konu­sundaki iddiası kabul edilir. Şayet: "Bin lirası yammdadır veya ben­dedir." derse, bin liranın emanet olduğu, geri verdiği ve ikrardan sonra telef olduğu konusundaki iddiası kesin olarak doğrulanır. Al­lah daha iyi bilir.

 

İkrarı yapan kişi, satış akdi veya hîbe akdi yaptığını ve malı teslim aldığını ikrar eder de sonra bu akidlerin fâsid olduğunu ve akidlerin sahih olduğunu zannettiğini söylerse, akidlerin fâsid oldu­ğu hakkındaki iddiası kabul edilmez. Ancak lehine ikrar yapılan kisiye yemin ettirebilir. Yemin etmekten çekinirse, ikrarı yapan kişi yemin eder ve akidlerden ibra etmiş olur.

 

İkrarı yapan kişi, "Bu ev Zeyd'indir, hatta Amr'mdır veya bu evi Zeyd'den gasp ettim hatta Amr'dan gasp ettim." derse ev Zeyd'e teslim edilir. En zahir kavle göre evin Amr'a ait olduğunu ikrar ederse, evin değerini Amr'a vermek üzere borçlu olur.

 

4. İkrarda İstisna Yapmak

 

İkrar edilenin tümünü kapsaması ve istisna ile müstesnanın ard arda söylenmesi şartıyla ikrarda istisna yapmak caizdir. Bir kimse: "Zeyd'in bende on lirası vardır, ancak dokuz lirası, ancak se­kiz lirası müstesna." derse dokuz lira vermesi lazımdır.

 

Müstesnayı, cinsinden olmayan bir şeyden istisna etmek de sa­hihtir. "Onun bende bin lirası vardır, ancak elbise müstesna." de­mek gibi. Elbisenin de kıymetini bin liradan az bir değerle beyan et­mesi lazımdır.

 

Belli olan bir şeyden istisna yapmak caizdir. "Bu ev onundur ancak şu oda müstesna veya şu dirhemler onundur ancak şunlar müstesna." demek gibi.

 

Belli olan eşyada kaide dışı bir vecih vardır: Belli eşyada istis­na yapmak caiz değildir. Ben diyorum ki kişi: "Şu köleler Zeyd'indir ancak bir tanesi müstesnadır." derse, bu ikrarı kabul edilir ve istis­na ettiği köleyi açıklaması istenir. Henüz açıklama yapmadan köle­ler ölür de bir tanesi sağ kalır ve o da sağ kalanı istisna ettiğini zan­nederse, en sahih kavle göre yemini ile sözü tasdik edilir. Allah da­ha iyi bilir.

 

5. Nesebi İkrar Etmek

 

Bir kimse; "Şu benim oğlumdur." diye birini kendine nispet ederek nesebi ikrar ederse, böyle bir ikrar şu şartlarla caiz olur:

 

1- İkrar edilen, ikrar edeni hissen ve şer'an tekzip etmemelidir. Onu tekzip etmesi demek, başkasının soyundan olduğunun bilinme­si demektir.

 

2- İkrar edilen kişi tasdik etmeye ehil ise, itiraf edeni tasdik et­melidir. Şayet ikrar edilen kişi buluğ çağında olur da onu tekzip ederse, ikrarı yapanın delili olmadıkça neseb tespit edilmiş olmaz. İkrar edilen küçük ise, ikrarı yapanın soyundan olduğu sabit olur. Şayet buluğ çağma gelir de ikrarı yapanı tekzip ederse, en sahih kavle göre nesebi geçersiz sayılmaz.

 

Bir kimsenin, küçük yaşta ölmüş çocuğun kendi soyundan ol­duğunu ikrar etmesi sahihtir. En sahih kavle göre, büyük yaşta ölmüş olanın da hükmü böyledir. İkrarı yapan kendine nispet ettiği ölü kişiye mirasçı olur.

 

İki kişi baliğ bir kişinin kendi soyundan olduğunu ikrar eder­se, çocuğun kendisini tasdik ettiği kişinin soyundan olduğu sabit olur. İki kişinin neseplerine ilhak ettikleri küçük çocuk ile ilgili hükümler, Allah'ın izni ile ileride "lakid" bölümünde açıklanacaktır.

 

Bir kimse, cariyesinin çocuğu için, "Bu benim oğlumdur." der­se, onun soyundan olduğu sabit olur, ama en zahir kavle göre; "ümmü velet" sabit olmaz. Keza, "Bu kadın çocuğumu mülkümde doğurdu." derse bununla ümmü veled sabit olmaz. Eğer, "Bu kadın mülkümde hamile oldu." derse, bununla istilât sabit olur. Şayet kişi cariyesi ile yattığını ikrar ederse, çocuğun kendisine ait olduğunu ikrar etmesine gerek kalmadan yatak sebebi ile çocuk ona nispet edilir. Cariyesi evli ise, çocuk kocasına aittir. Bu durumda efendisi­nin, "Bu çocuk benim çocuğumdur." demesi geçersizdir.

 

Nesebi başkasına ilhak etmenin hükmüne gelince kişinin: "Bu kardeşimdir veya amcamdır." derse, az önce geçen şartlara göre il­hak edilenin nesebi sabit olur. Kendisinin nesebine ilhak edilen kişi şu şartları taşımalıdır:

 

1- Nesebe dahil edilen ölmüş olmalıdır.

 

2-  Nesebe dahil edilen kişinin ilhak edileni reddetmemesi en sahih kavle göre şart değildir.

 

3-   İkrarı  yapan  kendisinin  nesebine  ilhak  edilen  kişinin malının tümüne mirasçı olmalıdır. En sahih kavle göre nesebe ilhak edilen ikrarı yapanın hissesine mirasçı veya ortak olamaz.

 

Akil ve baliğ olan mirasçı, beraberinde başka mirasçılar olursa, yalnız başına ikrarda bulunamaz. Mirasçılardan biri nesebi ikrar eder de diğeri ikrarda bulunmaz ve ölürse ve bu durumda ikrar edenden başka mirasçı da yoksa, ikrar ettiği kişinin nesebi sabit olur.Malın tümüne mirasçı olan çocuk bilinmeyen kardeşlerinin ol­duğunu ikrar eder, kardeşleri ise onun nesebini inkar ederlerse; bu inkarın bir faydası olmaz ve kardeşlerinin de nesebi sabit olur. Za­hir olan mirasçı nesebe dahil edileni mirastan men ederse, mesela; ölünün kardeşi: "Şu çocuk ölen kardeşimin oğludur." derse, çocuğun nesebi tespit edilmiş olur fakat çocuk mirasçı olamaz.

 

 

 

 

N. ÂRIYE (İĞRETİ)

 

O. GASP

 

P. ŞÜF'A (ÖNCELİK HAKKI)

 

R. KIRAD - MUDAREBE (SERMAYE EMEK ORTAKLIĞI)

 

S. MÜSÂKÂT (AĞAÇLARIN BAKIMI VE SULAMA İŞİ)

 

T. İCARE (KİRAYA VERME)