YILDIZ |
Hz. Ali bildiriyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bana şöyle buyurdu: "Ey Ali!
Sana zor gelse de abdesti tam al. Sadakayı (zekat malmı) yeme. Eşeği
(melezleştirmek için) at üzerine sıçratma. Yıldız ilmiyle uğraşanlar ile
oturma." Zevaid 8474.
* * *
Başka bir rivayette yine
Abbas b. Abdilmuttalib'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Yüce Allah, yıldızlar onları saptırmadığı sürece bu karyeyi
(Mekke'yi), şirkten temizlemiştir" buyurdu.Zevaid 8476
* * *
Ebu Hureyre'nin
naklettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), yıldızlara bakmayı
(astroloji ve müneccimliği) yasakladı.Zevaid 8477
* * *
İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Nice Ebi Cad (Ebced) harflerini öğreten kimseler vardır ki yıldız ilmiyle
uğraştıkları için onların Kıyamet Gününde Yüce Allah'ın katında bir payları
yoktur. " Zevaid 8478
* * *
Zeyd İbn Halid el-Cüheni (r.a.)'in şöyle dediği nakledilmiştir:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize Hudeybiye'de geceleyin yağan
yağmur'un izleri belli İken sabah namazı kıldırmıştı. Namaz bittikten sonra
cemaate dönerek şöyle buyurdu: 'Siz Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?'
ashab-ı kiram, Allah ve Resulü daha iyi bilir' deyince Resul-i Ekrem Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kullarımdan kimisi bana inanan birer mu'min
olarak sabah'a çıktığı halde kimisi kafir oldu. Kim, bu yağmur Allah'ın fazlı
ve rahmeti ile üzerimize yağdı, demişse o bana inanan ve “ızların güç ve kuvvet
sahibi oIduğunu reddeden bir mu'mindir. Kim de, bu yağmur şu ve şu yıldızlar
sayesinde yağdı, derse beni inkar etmiş ve yıldızların bir güç ve kuvvet'e
sahip olduğuna iman etmiş demektir. (Buhari).
* * *
Abdullah bin Avf bin el-Ahmer'in şöyle dediği irvayet edilmiştir:
Müsafir bin Avf bin el-Ahmer, Enbar'dan Nehrevan'a dönmekte olan Ali bin Ebu
Talib'e: "Ey müminlerin emiri! Bu vakitte yola koyulma. Günün üç saati
geçtikten sonra yola çık" dedi. Ali, ona: "Niçin?" diye sorunca,
Müsafir: "Çünkü sen şu anda yola koyulacak olursan, sana ve arkadaşlarına
çok büyük bir bela ve ağır bir sıkıntı isabet eder. Eğer benim söylediğim
saatte yola koyulacak olursan, muzaffer olursun, üstün gelirsin ve istediğini
elde edersin" dedi. Ali:
"Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hiçbir müneccimi
(yıldız falcısı) yoktu. Ondan sonra bizim de yıldız falcımız olmayacaktır.
Atımın karnında ne var, biliyor musun?" diye sordu. Müsafir:
"Düşünürsem bulurum" dedi. Ali: "Kim bu sözü tasdik ederse,
Kur'an'ı yalanlamış olur. Çünkü Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurur:
"Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır.
O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını
bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla
bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar alandır." (Lokman, 34) Muhammed
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), senin bildiğini iddia ettiğin şeyin ilim
olduğunu söylemedi. Sen, bu vakitte yola çıkan kimsenin başına kötü şeyler
geleceğini mi iddia ediyorsun?" dedi. Müsafir: "Evet" deyince,
Ali: "Kim bu konuda senin söylediklerini doğru kabul ederse, o kimsenin
Allah'tan başka bir ortak ya da O'na zıt bir varlığı ilah edinenler gibi
olmayacağından emin değilim. Allah'ım, uğur varsa eğer, sadece senin uğurundur.
Senin hayrından başka hayır ve senden başka ilah yoktur. Biz, senin sözlerini
yalanlıyoruz, sana muhalefet ediyoruz ve gitmeyin dediğin saatte yola
koyuluyoruz. Daha sonra diğer insanlara yönelerek şunları söyledi: "Ey
insanlar! Sakın yıldızlara dair kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu
bulabileceğiniz kadarından fazlasını öğrenmeye kalkışmayın. Şüphesiz ki
müneccim (yıldız falcısı), kafir gibidir. Kafir ise cehennemdedir. Allah'a
yemin ederim ki, eğer senin yıldızlara baktığına ve onlardan çıkardığın
sonuçlar gereğince amel ettiğine dair bir bilgi bana ulaşacak olursa, sen
hayatta kaldığın ve ben hayatta kaldığım sürece ebediyyen seni hapiste
bırakacağım ve ben, müminlerin emiri olarak kaldığım sürece sana verilmesi
gereken bağışlardan seni mahrum edeceğim" dedi.
Daha sonra Müsafir bin Avf'ın çıkmamasını emrettiği saatte yola
koyuldu. Nehrevan'a gelip Haricıleri öldürdü. Ardından şöyle dedi:
"Eğer biz, onun bize emretmiş olduğu saatte yola koyulmuş ve
zafer kazanıp, üstünlük sağlamış olsaydık, bazı kimseler: "Müneccimin
onlara emretmiş olduğu saatte yola çıktılar. (Onun için zafer kazandılar)"
diyecekti. Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hiçbir müneccimi yoktu.
Ondan sonra bizim de olmayacaktır. Allah bize Kisra'nın, Kayser'in yurtlarını
ve diğer ülkeleri fethetmeyi nasip etti. Ey insanlar! Allah'a tevekkül edin ve
O'na güvenin. Çünkü O, başkalarına ihtiyaç bırakmaz." (Müsned-i Haris,
558)
KURTUBİ TEFSİRİNDE
YILDIZ’A DAİR AYETLER VE TEFSİRLERİ:
İbrahim yıldızı görünce (En’am 76)
Yıldızlar karanlıkta yol bulmak
içindir (En’am 97)
Yıldızlar da ayetler (Nahl 12)
Alametler ve Yıldızlarla Yol Bulma -
... ve Keyfiyeti (Nahl 16)
Battığı zaman yıldıza andolsun
...(Necm 1-10)
Şi'ra yıldızının Rabbinin gerçekten O
olduğunu; (Necm 47-55)
Yıldızların Doğup Batma Yerleri ve Kısım Kısım İndirilen Kur'an (Vakıa 75-80)
... Biz, dünya semasını kandillerle
süsledik. Onları şeytanlara atış taneleri yaptık...(Mülk 5-6)
Güneş, yıldızlar ve dağlar'ın kıyamet
kopunca.... (Tekvir 1-14)
Andederim geri dönüp gelenlere, Aka
aka yuvalarına geri dönenlere, (Tekvir
15-22)
Yıldızlar dökülüp, darmadağın olduğu
zaman,... (İnfitar 1-5)
BUHARİ / FETHU’L-BARİ
Katade, "Biz yere en yakın göğü lambalarla donattık"
[Mülk, 5] ayetini açıklarken şunları söylemiştir: "Allah Teala bu
yıldızları üç maksatla yaratmıştır: 1. Gökyüzünü süsleyen, donatan kandillerdir.
2. Şeytanları uzaklaştırmak için birer silah kılınmıştır. 3. İnsanların
yönlerini bulmalarını sağlar.
Kim bu üç yorum dışında yıldızların farklı maksatlarla yaratıldığı
yönünde yorumlara başvurursa hata etmiş, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir
konuda dayanaktan yoksun açıklama yapmış olur."
İbn Abbas هشيما kelimesini değişip bozulan متغيرا.
والأب
kelimesini hayvanların yediği ot / yem, الأنام kelimesini yaratılmış varlıklar الخلق ve برزخ
kelimesini ise engel / set حاجب diye tefsir etmiştir.
Mücahid'e göre ألفافا ve الغلب kelimeleri birbirine geçmiş / yoğun ملتفة anlamına gelir فراشا kelimesi yatak / döşek / sergi / üzerinde durulan yer مهاد anlamındadır. Bu bakımdan "Sizin için yeryüzünde
kalabileceğiniz yerleşim mekanı vardır" [Bakara, 36; Araf, 24] ayetindeki مستقر kelimesiyle eş anlamlıdır. نكدا kelimesi ise az /
değersiz / yetersiz قليلا anlamındadır.
AÇIKLAMA: Katade'nin yıldızlar hakkındaki sözünü Abd İbn
Humeyd, Şeyban yoluyla ve sonundaki şu ek ifadeyle mevsul olarak nakletmiştir:
"Allah'ın emrini / hükümlerini bilmeyen bazı cahil kimseler şu yıldızlar
konusunda hiç aslı olmayan bir geleceği bilme (kehanette bulunma) iddiası
ortaya attılar ve 'Kim şu yıldız çıktığında ağaç dikerse şöyle olur, kim şu
yıldız çıktığında yolculuğa başlarsa şöyle olur' gibi sözler söylemeye
başladılar. Yemin ederim ki, hiçbir yıldız doğacak çocukların uzun, kısa,
kızıl, beyaz, güzel ve çirkin olmasında etkili değildir. Hiçbir yıldız, hiçbir
canlı ve hiçbir kuş gaybı bilemez." İşte bu ek bilgi sayesinde İmam
Buhari'nin Yıldızlar başlığı altında Kur'an'da geçen bazı kelimelerin tefsirini
niçin verdiğini de anlıyoruz. Gerçi bu kelimelerden bazılarının doğrudan
konuyla ilgisi yoktur. Fakat İmam Buhari yine de yeri gelmişken bazı kelimeleri
de açıklamıştır. En doğrusunu Allah bilir.
Ebu Ubeyde, Abdullah İbn Abbas'ın değişen متغير manasını verdiği هشيما kelimesine kuruyup un ufak olmuş anlamını vermiştir. Ebu Ubeyde
تَذْرُوهُ
الرِّيَاحُ cümlesini [Kehf, 45] ise "Rüzgarın saçıp savurduğu /
dağıttığı" diye açıklamıştır. '
İbn Abbas'ın canlıların yediği şeyanlamını verdiği الأب kelimesi hakkında Hz. Ömer: "Biz ayette geçen meyve
kelimesinin ne olduğunu biliyoruz! Peki الأب kelimesi ne anlama gelmektedir?" diye sormuş ve daha sonra
kendisi şöyle demiştir: "Bırakalım bunları, bu herhangi bir delil olmadan
zorlama yorumlara gitmek olur. "
Ayrıntılı bilgi için bkz. Buhari Fethu’l-Bari Kitabü'l-İ'tisam,
Bab 3, Hadis No: 7289 ve 7293.
Müstemli ve Kuşmiheni rivayetlerinde برزخ kelimesine verilen karşılık حاجب değil, bu kelimenin eş anlamlısı olan حاجر dir. Bu tefsir de Abdullah İbn Abbas'a aittir.
KAYNAKLARDA, YILDIZ: