ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NECM

47

/

55

 

وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَى {47} وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَى وَأَقْنَى {48} وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى {49} وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَاداً الْأُولَى {50} وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى {51} وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى {52} وَالْمُؤْتَفِكَةَ

أَهْوَى {53} فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى {54} فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكَ تَتَمَارَى {55}

 

47. Tekrar diriltmenin de O'na ait olduğunu;

48. Muhakkak ki, zengin kılanın da O, fakir kılanın da O olduğunu;

49. Şi'ra yıldızının Rabbinin gerçekten O olduğunu;

50. Muhakkak ki önceki Ad kavmini O'nun helak ettiğini;

51. Semud'u da bırakmadığını;

52. Önceden de Nuh kavmini -çünkü onlar daha zalim ve daha azgındılar-;

53. (Lut kavminin) şehirlerini kaldırıp yere attığını;

54. Örttüğü şeylerle onları örttüğünü.

55. Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisini şüphe ile karşılarsın?

 

"Tekrar diriltmenin" öldükten sonra diriliş için bedenlere ruhları geri çevirmenin "de O'na ait olduğunu ... "

 

İbn Kesir ve Ebu Amr "diriltme" anlamındaki lafzı "şın" harfini üstün ve med ile: (...) diye okumuş ve Allah, bu hususu vaadetmiş olup, onun bu vaadi doğrudur, demek olur.

 

"Muhakkak ki zengin kılanın da, fakir kılanın da O olduğunu" buyruğu hakkında İbn Zeyd şöyle demektedir: Dilediğini zengin kılmış, dilediğini de fakir kılmıştır. Sonra da Yüce Allah'ın: ''Rızkı kullarından dilediğine genişletip yayar, dilediği kimseninkini de daraltır" (Sebe, 39) buyruğu ile ''Allah daraltır, genişletir. "(el-Bakara, 245) buyruklarını okudu. Taberi de bu açıklamayı tercih etmiştir.

 

Yine İbn Zeyd'den, Mücahid, Katade ve el-Hasen'den: "Zengin kılan" bol mal veren "fakir kılan" başkasının hizmetine koşturan demektir.

 

"Fakir kılan" size hizmetinizde çalışacak kimseler sahibi olma imkanını vermiştir, diye de açıklanmıştır ki; bu da aynı şekilde başkalarına hizmet ettiren anlamındadır.

Verdikleri ile kişiyi razı kılan, demek olduğu da söylenmiştir. Yani önce onu zengin kılmış, sonra da verdikleriyle onu razı etmiştir. Bu açıklamayı da İbn Abbas yapmıştır.

el-Cevheri dedi ki: (...) fiili; "Zengin oldu, olur, zengin olmak" fiili gibidir. 

 

"Allah ona kazanılarak toplanan şeyler ve mallar verdi" demektir. Yine: "Allah onu razı kıldı" anlamına gelir. "Razı olmak" demektir. Bu açıklama İbn Zeyd'den nakledilmiştir. (İbn Zeyd) dedi ki:

 

Araplar: "Her kime yüz tane keçi verilecek olursa, o kimseye toplayıp, yığma verilmiş olur. Her kime yüz tane koyun verilecek olursa, o kimseye de zenginlik verilmiş olur. Her kime yüz tane deve verilecek olursa, o kimseye de temennileri verilmiş olur."

 

"Allah ona kendisine huzur ve sukun verecek şeyler verdi" denilir.

 

"Zengin kılanın da O, fakir kılanın da O" buyruğunun, kendisini zengin kılıp, yarattıklarını kendisine muhtaç kılanın O olduğu anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı Süleyman et-Teymi yapmıştır. Süfyan da şöyle demektedir: O kanaat ile zengin kılmış, rıza ile de ihtiyaçtan kurtarmıştır.

 

el-Ahfeş dedi ki: "Fakir kıldı" demektir. İbn Keysan ona çocuk ihsan etti, demektir. Bu da az önceki açıklamaların kapsamı içerisindedir.

 

"Şi'ra yıldızının Rabbinin gerçekten O olduğunu" buyruğunda geçen "eşŞi'ra yıldızı" el-Cevza'dan sonra doğan aydınlık bir yıldızdır. Bu yıldız çok sıcak zamanlarda doğar. Bu isimle anılan yıldızlar iki tanedir. Birincisi el-Cevza (ikizler)de bulunan ve "el-Abur" diye bilinen yıldızdır. Diğeri ise Zira'da bulunan eş-Şi'ra el-Gumeysa yıldızıdır. Araplar bu iki yıldızın da "Süheyl yıldızının kızkardeşleri" olduklarını iddia ederler.

 

Yüce Allah başka şeylerin de Rabbi olmakla birlikte Şi'ra yıldızının Rabbi olduğunu sözkonusu etmesinin sebebi Arapların bu yıldıza ibadet etmeleri idi. Yüce Allah böylece onlara Şi'ra yıldızının da bir Rabbinin olduğunu, kendisinin asla rab alamadığını göstermektedir.

 

Bu yıldıza kimlerin ibadet ettiği hususunda görüş ayrılığı vardır. es-Süddı buna Himyer ve Huzaalılar ibadet ediyordu, demiştir. Başkaları ise bu yıldıza ibadet eden ilk kişi Peygamber (s.a.v.)'ın anne tarafından dedelerinden birisi olan Ebu Kebşe'dir. Bundan dolayı Arap müşrikleri Peygamber (s.a.v.)'ın Allah'a davet edip dinlerine muhalefet ettiği zaman onu "Ebu Kebşe'nin oğlu" diye adlandırmış ve: Bu Ebu Kebşe'nin oğlundan çektiğimiz nedir? demişlerdi. Ebu Süfyan da Mekke'nin fethedildiği günü dar geçitlerden birisinde durmuş ve Resulullah (s.a.v.)'in askerleri onun önünden geçerken: Andolsun Ebu Kebşe'nin oğlunun işi gerçekten güçlenmiş bir durumdadır, demişti.

 

Bununla birlikte Araplardan Şi'ra yıldızına ibadet etmeyenler de, o yıldızı tazim ediyor ve onun kainata etkisinin bulunduğuna inanıyordu. Şair şöyle demiştir: "Eylül geçti ve sıcaklar kalktı,

 

(Cevza burcunun alt tarafında bulunan) eş-Şi'ra el-Abur da ateşini dindirdi."

 

Denildiğine göre; Arapların hurafeleri arasında şunlar da vardı: Süheyl ile Şi'ra yıldızları karıkoca idiler. Süheyl aşağı doğru Yemen tarafına kaydı, Şi'ra Abur da samanyolunu geçip gittiğinden ötürü "el-Abur (geçip giden, kateden)" diye adlandırılmıştır. el-Gumeysa ise yerinde kaldı, Süheyl'i kaybettiği için gözlerinde beyaz çapaklar oluşuncaya kadar ağladı. Biri diğerinden daha saklı olduğundan ötürü ona Gumeysa denildi.

 

"Muhakkak ki, önceki Ad kavmini onun helak ettiğini" buyruğunda "Ad"ı "önceki" diye nitelendirmesinin sebebi, bunların Semud'dan önce gelmiş olmalarıdır. Semud'un Ad'dan önce olduğu da söylenmiştir.

 

İbn Zeyd dedi ki: Bunlara "önceki (ilk) Ad" denilmesinin sebebi Nuh (a.s)'dan sonra helak edilen ilk ümmet oluşlarından dolayıdır. İbn İshak da şöyle demiştir: İki tane Ad kavmi vardır. Birincileri ıslıklı rüzgar ile helak edilmiştir. Daha sonra da diğer Ad ortaya çıkmış, bunlar da çığlık ile helak edilmişlerdir.

 

Birinci Ad'ın Ad b. İrem b. Us b. Sam b. Nuh olduğu, ikinci Ad'ın ise birinci Ad'ın soyundan gelenler oldukları da söylenmiştir. Anlamlar birbirine yakındır.

 

Sonraki Ad'ın zorba kavim olan Ad oldukları söylenmiştir. Bunlar da Hud kavmidir.

 

"Onceki Ad" anlamındaki buyruk genel olarak: (...) şeklinde tenvin ve hemze açıkça telaffuz edilerek okunmuştur. Nafi, İbn Muhaysın ve Ebu Amr ise hemzenin harekesini "lam"a naklederek ve tenvini hemzeye idgam etmek suretiyle; (...) diye okumuşlardır. Ancak Kalun ile es-Sus! sakin (olan) hemzeyi izhar ederler (açıkça okurlar.) Diğerleri ise aslına uygun olarak "vav"a kalbetmişlerdir. Arapların bu şekilde iklab yaptıkları olur. Mesela: "Şimdi yanımızdan kalk ve ikisini kat" derler ki bunun aslı: (...) şeklindedir.

 

"Semud'u da bırakmadığını" buyruğunda sözü geçen "Semud" çığlık ile helak edilen Salih (a.s.)'ın kavmidir. "Semud" lafzı (...) ile (...) şekillerinde okunmuştur ki daha önceden (el-Araf, 73. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Burada nasb ile gelmesinin sebebi bir önceki ayette geçen "Ad"e atfedilmiş olmasındandır.

 

"Önceden de Nuh kavmini" yani Ad ve Semud'dan önce de Nuh kavmini helak etti.

"Çünkü onlar daha zalim ve daha azgındılar." Buna sebep ise Nuh (a.s)'ın onlar arasında uzun bir süre kalmış olmasıdır. Öyle ki onlardan bir kişi oğlunun elini tutuyor, Nuh (a.s)'a götürüyor ve: Şu adamdan sakın, çünkü o bir yalancıdır. Benim babam da beni alıp buna getirmiş ve benim sana söyle diğ imin benzerini söylemişti, diyordu. Böylelikle büyükleri küfür üzere ölüyor, küçükleri de babasının tavsiyesi üzerine (küfür üzere) yetişiyordu.

Bir görüşe göre buradaki zamir daha önce sözü edilen Ad, Semud ve Nuh kavimlerine gitmektedir. Yani bunlar Arap müşriklerinden daha ileri derecede kafir ve daha azgın idiler. Bu durumda bu ifade Peygamber (s.a.v.)'e teselli anlamını taşımaktadır. Sanki ona şöyle buyurulmuş gibidir: O halde sen de sabret, çünkü güzel akıbet senin olacaktır.

 

"Şehirlerini kaldırıp yere attığını" buyruğundan kasıt, Lut kavminin içindekilerle birlikte altüst olmasıdır. Yani bu şehirlerin üst tarafı aşağıya çevrilmişti.

 

"Onu ters yüz ettim ve onu geri çevirdim" denilir. "Semaya yükseltilmelerinden sonra onları yerin dibine geçirdi" demektir. Cebrail (a.s) önce onları yukarıya doğru kaldırmış, sonra da yere atmıştı. el-Müberred: O şehirleri yukardan aşağıya (uçurumdan yuvarlanmışcasına) bıraktı. "Yukarıdan aşağıya düştü."; "Yukarıdan aşağıya düşürdü" demektir.

 

"Örttüğü şeylerle onları örttüğünü" yani onları üzerlerine (bir örtü gibi) giydirdiği taşlarla üstlerini kapattığını... demektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Derhal oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.'' (el-Hicr, 74)

 

Bir diğer görüşe göre zamir bütün bu ümmetlere aittir. Yani Yüce Allah bu toplumları onları örten azab ile örttü. Zamirin mübhem gelmesinin sebebi ise, herbirisinin diğerinden farklı bir azab türüyle helak edilmiş olmasıdır.

 

Bu ifadenin işin büyüklüğünü anlatmak için böylece kullanıldığı da söylenmiştir.

"Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisini şüphe ile karşılarsın?" Yani Rabbinin hangi nimetinden şüphe edersin?

 

Burada hitab yalanlayıcı insanadır.

 

"Nimetler" demektir, tekili: (...) diye gelir. Yakub da: "Şüphe ile karşılarsın" anlamındaki buyruğu iki "te"den birini diğerine idgam ve şedde ile: (...) diye okumuştur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Necm 56-62

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR