ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEKVİR

15

/

22

فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ {15} الْجَوَارِ الْكُنَّسِ {16} وَاللَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ {17} وَالصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ {18} إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ {19} ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ {20} مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ {21} وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجْنُونٍ {22}

 

15. Artık başka söze gerek yok! Andederim geri dönüp gelenlere,

16. Aka aka yuvalarına geri dönenlere,

17. Geri geldiği zaman geceye,

18. Nefes aldığı zaman sabaha!

19. Şüphe yok ki o, çok şerefli bir elçinin sözüdür

20. Büyük bir güç sahibi; Arş'ın sahibinin nezdinde yüksek bir mevki sahibi olan bir elçinin.

21. Orada kendisine itaat edilendir, oldukça emindir.

22. Arkadaşınız bir deli değildir.

 

"Artık başka söze gerek yok. Andederim ... " buyruğundaki: ''Artık başka söze gerek yok" lafzı önceden (Kıyame, 1. ayetin tefsirinde) geçtiği üzere zaid olup, buyruk "andederim" anlamındadır.

 

"Geri dönüp gelenlere, aka aka yuvalarına geri dönenlere!" bunlar tefsir ehlinin naklettiklerine göre beş parlak gezegendir: Zuhal (satürn), müşteri (jüpiter), utarid (merkür), merih (mars) ve zühre (venüs) yıldızlarıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bu Ali (r.a.)'den de rivayet edilmiştir. Diğer yıldızlar arasında özellikle sözkonusu edilmeleri iki şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre; bunlar, güneşe dönüktürler. Bu açıklamayı Bekr b. Abdullah elMüzeni yapmıştır. İkincisine göre bunlar, saman yolunu katettikleri için sözkonusu edilmişlerdir. Bu açıklamayı da İbn Abbas yapmıştır.

 

el-Hasen ve Katade dedi ki: Bunlar hem gündüzün, hem de battıkları vakit görünmeyen yıldızlardır. Ali (r.a) da böyle demiştir: Bunlar, gündüzün görünmeyen, geceleyin çıkan yıldızlardır. Battıkları vakit de görünmeyen yani gizliliklerinden dolayı gözün göremeyeceği bir halde olup, görülemeyen yıldızlardır.

 

es-Sıhah 'ta şöyle denilmektedir: ''Bütün yıldızlar" demektir. Çünkü bunlar, batışları esnasında saklanırlar. Yahutta gündüzün saklandıkları için onlara böyle denilmiştir.

 

Sabitler dışında kalan gezegen yıldızlardır, diye de açıklanmıştır. el-Ferra, Yüce Allah'ın: "Artık başka söze gerek yok. Andederim geri dönüp gelenlere" buyruğu hakkında şunları söylemektedir: Burada kastedilenler beş gezegendir. Zuhal, müşteri, merih, zühre ve utarid yıldızlarıdır. Çünkü bunlar, akıp gittikleri yerlerinde (yörüngelerinde) saklanır ve gizlenirler. Yani ceylanın mağarada saklandığı gibi gizlenirler. Buna da: (...) denilir.

 

Bunlara bu ismin veriliş sebebinin, geri kalmaları olduğu da söylenmiştir. Çünkü bunlar bir dönen, bir doğru hareket eden, hareketlerinde intizam bulunmayan gezegenlerdir. ''Geri kaldı, kalır" anlamında; ''Onu geride bırakıp gitti" demek olduğu da söylenmiştir. ''Burnun burun yumuşakları tarafında azıcık bir yükseklikle birlikte içeriye gömülü olması" demektir. Bu şekilde olan erkeğe (...); kadına da; (...) denilir. Bütün ineklerin de burnu böyledir.

 

Abdullah b, Mes'ud'un Yüce Allah'ın: "Andederim geri dönüp gelenlere" buyruğu hakkında bunlar yabani ineklerdir; dediği rivayet edilmiştir. Huşeym, Zekeriya'dan, o Ebu İshak'dan, o Ebu Meysere Amr b. Şurahbil'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bana Abdullah b. Mesud dedi ki: Siz Arap kimselersiniz. "Geri dönüp gelenler" ne demektir') Ben: Bunlar yabani ineklerdir, dedim. O: Ben de bu görüşteyim, dedi. İbrahim ile Cabir b, Abdullah da böyle demişlerdir. İbn Abbas'tan rivayete göre Yüce Allah, yaban ineklerine yemin etmektedir, demiştir. İkrime'nin ondan rivayetine göre şöyle demiştir: "İnekler''; "Ceylanlar" demektir. Bunlar insanı gördükleri vakit sinip, geri çekilirler ve yuvalarına girerler.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Buna göre; (...); "Burundaki basıklıktan gelmektedir, denilmiştir. Bu ise burnun yan taraflarının geniş olması, buna karşılık tümseğinin az olmasıdır. İneklerin ve ceylanların burunları bu şekildedir.

 

Ancak daha doğru olan bunun yıldızlar hakkında yorumlanmasıdır. Çünkü bundan sonra gece ve sabah sözkonusu edildiğinden yıldızların sözkonusu edilmesi, buna daha uygun düşmektedir.

 

Derim ki: Yüce Allah ister canlı, ister cansız olsun yaratıklarından dilediği ile kasem edebilir. Her ne kadar bundaki hikmet bizim tarafımızdan bilinmese dahi. İbn Mesud ve Cabir b. Abdullah'tan -ki bunların ikisi de sahabidir- ile en-Nehai'den rivayet edildiğine göre; bunlar yabani ineklerdir, demişlerdir. İbn Abbas ile Said b. Cübeyr'den bunların ceylanlar oldukları rivayet edilmiştir. el-Haccac b. Münzir'den şöyle dediği nakledilmiştir: Ben Cabir b. Zeyd'e; "Geri dönüp gelenler" hakkında soru sordum da o şöyle dedi:

Ceylanlar ve ineklerdir.

 

Bununla birlikte yıldızların kastedilmiş olma ihtimali de uzak değildir. Bunların melekler olduğu da söylenmiştir. Bu görüşü Maverdı nakletmiştir.

 

"Kaybolanlar" demek olup, (...)'den alınmıştır. Yabani hayvanın içinde saklandığı yuvaya bu ad verilir. Evs b. Hacer dedi ki:

 

"Allah'ın, bulutunu indir(ip yağmur yağdır)dığını görmez misin? Beyaz ceylanlar ise yuvalarında sinekler rahatsız ettiği için başlarını hareket ettirmektedir. "

 

Tarafe de şöyle demiştir: "Sanki bir arabistan kirazı ağacının iki kanadı onu gölgeler Yayın bükülmüş yanları(nı andıran omuzları) oldukça güçlü bir sırtın altındadır."

 

Şöyle de denilmiştir: ''Yabani hayvanların barındıkları yerlere gidip, sığınmaları" demektir. Yabani hayvanların ve ceylanların barındıkları (kendisine) sığındıkları yerlere de bu isim verilir. el-A'şa şöyle demiştir:

 

"Biz kabilenin diyarına varınca, güzel huylular kaldırdı başını; Vadideki inek sürüsünün barınaklarında başlarını kaldırması gibi."

 

(Beyitte "başını kaldırdı" anlamı verilen fiilin ziyadesiz hali olarak): (...) denilir ki: "gündüz saati ilerledi" demektir. ''Ceylan barındığı yerden kafasını, boynunu kaldırdı" demektir. İmruu'l-Kays da şöyle demiştir: "Akşam vaktinden biraz geçirdi, sonra tırnaklarıyla başladı Toprağı eşeleyip kaldırmaya, kaldığı ve barındığı yerden,"

 

''Yuvalar, barınaklar" (...) ile (...)'in çoğuludur. "Geri dönenler" de; (...) ile (...)'in çoğuludur. "Akanlar" lafzı da (...)'İn çoğulu olup, "Aktı, akar" fiilinden gelmektedir.

 

"Geri geldiği zaman geceye" buyruğu hakkında el-Ferra şöyle demiştir: Müfessirler: ''(...) fiilinin "geri döndü" anlamına geldiğini icma' ile kabul etmişlerdir. Bunu el-Cevheri nakletmektedir.

 

Bazı ilim adamlarımız da şöyle demiştir: Bu, gecenin ilk vakti girip, karanlığı bastı, demektir. Bulut yere yaklaştığı zaman da böyle (denir). el-Mehdevi dedi ki: "Geri geldiği zaman geceye" karanlığı ile geri gittiği zaman, demektir. İbn Abbas, Mücahid ve başkalarından bu şekilde nakledilmiştir. Yine onlardan, el-Hasen'den ve başkalarından; karanlığı ile geldiği zaman diye açıkladıkları rivayet edilmiştir. Zeyd b. Eslem: Gitti; diye açıklamıştır.

 

el-Ferra dedi ki: Araplar ondan (geceden) ancak çok az bir kısmı kaldığı takdirde; (...) ile (...) derler.

 

el-Halil ve başkaları da şöyle demiştir: Gece geldiği ya da geri dönüp gittiği zaman: (...) denilir. el-Müberred dedi ki: Bu zıt anlamlı kelimelerdir. Her iki anlam da aynı şeye racidir. Bu da başında karanlığın görünmesi sonunda ise geçip gitmesi demektir. Alkame b. Kurat dedi ki: "Nihayet sabah onun için nefes almaya başlayıp da Gecesi üzerinden çekilip geri gittiğinde ... "

 

Ru'be de şöyle demiştir: "Ey Hind! O adam(ın gençliği) ne çabuk gitti ve yaşlandı? Halbuki daha önce taze bir gençtİ."

 

Bu el-Ferra'nın delilidir. İmruu'I-Kays da şöyle demiştir: "Çok yaklaştı, isteseydi daha da yaklaşırdı O zaman onun ateşinden bir miktar alır (aydınlanır)dık."

 

İşte bu da "yaklaşma" anlamına geldiğini göstermektedir. el-Hasen ve Mücahid: "karanlığı bastı" diye açıklamışlardır. Şair de şöyle demiştir: "Nihayet geceleri karanlığını bastırınca Gece karanlığını (aydınlıktan) ayıran sınırından bir karanlığa binerler."

 

el-Maverdi dedi ki: "(...)'ın asıl anlamı "dolmak"tır. Bu bakımdan büyükçe kaseye içindekilerle dolup taştığından dolayı; (...) denilir. Gecenin . başlangıcı hakkında dolu dolu gelip başlamasından dolayı da bu tabir kullanılmıştır. Geri dönüp gitmesi ve karanlığının dolması yani tamamlanması dolayısı ile de geçip gitmesi hakkında kullanılmıştır. İmruu'I-Kays'ın: "As'as'deki o eski diyara yakınlaştılar."

 

Mısraında "As'as" çölde bir yerin adıdır. Bu aynı zamanda bir adamın da adıdır. Recez vezninde şair şöyle demiştir: "As'as'a gelince, o güven duyacağın ne iyi bir delikanlıdır!"

 

Kurda da; (...) denilir. Çünkü o geceleyin uyumaz ve bir şeyler arar. Kirpilere de geceleyin çokça gidip geldiklerinden ötürü: (...) denilir. Ebu Amr: ''Koklamak" demektir demiş ve şu mısraı zikretmiştir: "Tıpkı kokladığı vakit kurdun, burun delikleri gibi."

 

Bu, aynı zamanda geceleyin avlanmaya çıkmak anlamına da kullanılır. "Nefes aldığı zaman sabaha." Yani apaçık bir gündüz haline gelinceye kadar uzayıp gitmesine. Gündüz ilerlediği takdirde: ''Nefes aldı" denilir. Dalgaların su sıçratmaları hakkında da kullanılır. "Teneffüs: Nefes almak" ise, insanın içinden havanın çıkması demektir.

 

"Nefes aldığı zaman" yarıldığı ve aydınlandığı zaman, diye de açıklanmıştır. "Yay çatladı" ifadesi de buradan gelmektedir.

 

"Şüphe yok ki o; çok şerefli bir elçinin sözüdür." Bu buyruk, yeminin cevabıdır. "Çok şerefli elçi (er-Resulu'I-Kerim)" Cebrail'dir. Bu açıklamayı el-Hasen, Katade ve ed-Dahhak yapmıştır. Şüphesiz o, Allah nezdinde "çok şerefli bir elçinin" Allah'tan getirdiği "sözüdür" demektir. Sözü önce Cebrail (a.s.)'a izafe ettikten sonra: "O alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir." (Vakıa, 80) buyruğu ile bunun Allah tarafından indirildiğini belirtmiş olmaktadır. Böylelikle tasdik hususunda tahkik ehli olan kimseler sözün aziz ve celil olan Allah'a ait olduğunu bilsinler. Onun (sözü geçen elçinin) Muhammed (s.a.v.) olduğu da söylenmiştir,

 

"Büyük bir güç sahibi"; elçiyi Cebrail kabul edenlerin açıklamasına göre onun büyük gücü zaten açıkça ortadadır. ed-Dahhak, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Lut kavminin şehirlerini sadece kanatlarının terekleriyle söküp kaldırmış olması onun gücündendir.

 

"Arş'ın sahibinin nezdinde" Şanı Yüce Allah'ın nezdinde "yüksek bir mevki sahibi bir elçinin." Ebu Salih'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: O, izin almaksızın yetmiş perdeden içeriye girer.

 

"Orada" yani semavatta "kendisine itaat edilendir." İbn Abbas dedi ki: Meleklerin Cebrail'e itaatlerinin bir parçası da şudur: Resulullah (s.a.v.)'i İsra gecesinde beraberinde alıp götürdüğünde Cebrail (a.s.) cennetlerin bekçisi Rıdvan'a: Ona (kapıları) kapa, aç, dedi. O da açtı. Peygamber cennetten içeri girdi, içindekileri gördü Cehennemin bekçisi Malik'e de: Ona cehennemi aç da orayı görsün, dedi. Ona itaat etti ve cehennemin kapısını açtı.

 

"Oldukça emindir." Getirdiği vahiy hususunda kendisine güvenilendir. "Elçi" ile kastedilenin Muhammed (s.a.v.) olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre de anlam şöyle olur: Risaleti tebliğ hususunda "büyük bir güç sahibi"dir. "Orada kendisine itaat edilendir," Allaha itaat eden kimseler ona itaat eder.

 

"Arkadaşınız" Muhammed (s.a.v.) "bir deli değildir." Deli değildir ki, söylediği sözler hususunda itham altında bırakılsın. Bu da yeminin cevabındandır.

 

Bir görüşe göre de Peygamber (s.a.v.) Cebrail'i Yüce Rabbinin huzurundaki sureti ile görmek istedi. Ancak Cebrail: Bu benim elimde olan bir şey değildir, dedi. Şanı Yüce Rab bu hususta ona izin verdi. Ona ufuku büsbütün kapatmış olarak geldi Peygamber (s.a.v.) ona bakınca bayılıp yere düştü Müşrikler: O bir delidir, deyince: "Şüphe yok ki o çok şerefli bir elçinin sözüdür ... Arkadaşınız bir deli değildir" buyrukları indi. Ancak Cebrail'i gerçek sureti üzere görünce, heybeti etkisi altında kalmış ve bünyesinin katlanamayacağı bir halle karşı karşıya kaldığından baygın olarak yere düşmüştü.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Tekvir 23-29

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR