ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

TEKVİR

23

/

29

وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ {23} وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَنِينٍ {24} وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ {25} فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ {26} إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِّلْعَالَمِينَ {27} لِمَن شَاء مِنكُمْ أَن يَسْتَقِيمَ {28} وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ {29}

 

23. Andolsun ki o, kendisini apaçık ufukta görmüştür.

24. O, gaybdan yana cimrilik etmez.

25. O, kovulmuş şeytanın sözü de değildir.

26. O halde nereye gidiyorsunuz?

27. O, ancak bir öğüttür; alemlere,

28. Aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere.

29. Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz.

 

"Andolsun ki o kendisini apaçık ufukta görmüştür." Yani Cebrail'i altıyüz kanadı ile gerçek suretinde görmüştür,

 

"Apaçık ufuk" doğu tarafında, güneşin doğduğu yerde, demektir. Bu ufuktan güneş doğduğundan ötürü ona "apaçık ufuk" denilmiştir. Yani eşya o taraftan görülmeye başlanır.

 

"Apaçık ufuk"un semanın herbir yanı ve etrafı demek olduğu da söylenmiştir. şair şöyle demektedir: "Semanın ufuklarını tuttuk size karşı Onun iki ay'ı (ay'ı ve güneşi) da, doğan yıldızları da bizimdir."

 

el-Maverdi dedi ki: Buna göre bu hususta üç görüş vardır. Birincisine göre, o Cebrail'i semanın doğu ufkunda görmüştür. Bu görüş Süfyan'a aittir. İkincisi semanın batı ufkunda görmüştür. Bunu da İbn Şecere nakletmiştir. üçüncüsü o Cebrail'i Mekke'nin doğu tarafında kalan Ecyad cihetinde görmüştür. Bu açıklamayı da Mücahid yapmıştır.

 

es-Sa'lebi'nin, İbn Abbas'tan naklettiğine göre; Peygamber (s.a.v.) Cebrail'e şöyle demiş: "Ben seni semada bulunduğun suretin ile görmek istiyorum." Cebrail: Buna gücün yetmez, deyince Peygamber: "Yeter" buyurmuş. Bunun üzerine Cebrail: Nerede istersen orada sana görüneyim, demiş. Peygamber:

 

"Abtahta" deyince, Cebrail oraya sığmam demiş. Peygamber: "O halde Mina'da" deyince, yine: Oraya sığmam demiş. Peygamber: "O halde Arafat'ta" deyince, Cebrail: Oraya belki sığabilirim demiş. Daha sonra onunla (görüleceği vakit hususunda) sözleşmiş. Peygamber belirtilen vakitte çıkmış, Cebrail de ansızın Arafat tepelerinden kendine has ses ve yankılarıyla doğu ile batı arasını doldurmuş olarak gelmiş. Başı semada, ayakları yerde imiş. Peygamber (s.a.v.) onu görünce baygın olarak yere düşmüş. Cebrail suretini değiştirerek Peygamberi alıp, onu bağrına basmış ve: Ey Muhammed korkma, demiş. Peki ya İsrafil'i başı Arşın altında, ayakları yedinci yerin dibinde, Arş onun omuzları üzerinde ve bazan Allah korkusundan dolayı küçük bir kuş kadar oluncaya kadar ufalıp nihayet Rabbinin Arşını O'nun azametinden başka hiçbir şeyin taşımadığını görecek olursan (ne yaparsın?)

 

Bir açıklamaya göre, Muhammed (s.a.v.) Yüce Rabbini apaçık ufukta görmüştür. İbn Mesud'un açıklamasının anlamı budur. Bu hususa dair yeterli açıklamalar daha önceden en-Necm Süresi'nde (13. ayetin tefsirinde) geçmiş bul unmaktadır. Konuyu oradan takip edebilirsiniz.

 

"Apaçık" lafzı da iki şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre bu, ufukun niteliğidir. Bu açıklamayı er-Rabi' yapmıştır, ikincisine göre bu görenin niteliğidir. Bu da Mücahid'in açıklamasıdır.

 

"O, gaybdan yana cimrilik etmez." buyruğundaki "cimrilik etmez" anlamındaki lafız; İbn Kesir, Ebu Amr ve el-Kisai tarafından (...) şeklinde "zı" ile okunmuştur. Bunun mastarı olan: "İtham altında bulunmak" anlamına gelir. Şair şöyle demektedir: "Ama Allah'ın Kitabına yemin olsun ki, ben bana buğzedildiğinden dolayı Terkedilmedim, fakat o itham eden ithamcıdır."

 

Ebu Ubeyd de bu okuyuşu tercih etmiştir. Çünkü Mekkeliler onun bu hususta cimrilik ettiğini söylememişlerdir, onu yalanlamışıardır. Diğer taraftan Araplar çoğunlukla: "O böyle değildir" derler. Buna karşılık -aynı anlamda-: (...) demezler. Onlar ancak: "Sen bu hususta itham altında değilsin" derler.

 

Diğerleri ise "dat" harfi ile; (...) diye okumuşlardır ki; "sen cimri değilsin" demektir, Bu da: "O şey hakkında cimrilik ettim, ederim" fiilinden gelmekte olup, bu şekilde cimrilik edene de (...) denilir. İbn Ebi Necih, Mücahid'den şöyle dediğini rivayet etmektedir; Yani o bildikleri hususunda size karşı cimrilik etmez. Aksine herkese Allah'ın kelamını ve hükümlerini öğretir. Şair de şöyle demiştir: "Gizli saklı sözleri cömertçe açıklarım, fakat ben; Sana ait sırları soranlara (açıklamak hususunda) çok cimriyim,"

 

"Gayb" Kur'an-ı Kerim ve semanın haberidir. Bu anlamlar, Muhammed (s.a.v.)'ın niteliğidir. Cebrail (a.s)'ın niteliği olduğu da söylenmiştir,

 

"Zı" harfi ile okuyuşun "zayıf'' anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu anlamı el-Ferra ve el-Müberred nakletmiştir. "Zayıf adam" ve: ''Suyu cılız (az) kuyu" denilir. şair el-A'şa da şöyle demiştir: "Bol sulu ve yağmurlu yerden uzak, Suyu az olan bir kuyu Yükseldiğinde gemileri ve yüzücüleri ortaya çıkartan tatlı su gibi olamaz."

 

"Alanın ödeyebilecek mi, ödeyemiyecek mi bilemediği borc"a da denir. Peygamber (s.a.v.)'ın bu kabilden alacağı bulunan kimse hakkındaki hadisinde de bu manada kullanılmıştır. Bu şekilde alacağı olan için Ali (r.a) "Eğer samimi birisi ise o alacağını tahsil ettiğinde geçmiş yıllar için de zekatını öder."

 

Bu lafız aynı zamanda kötü huylu adam anlamına da gelir. O halde bu müşterek (birden çok mana hakkında kullanılan ortak) bir lafızdır.

 

"O" Kur'an-ı Kerim Kureyş'in dedikleri gibi "kovulmuş" ve lanetlenmiş "şeytanın sözü de değildir."

 

Ata dedi ki: Bu buyruk ile Peygamber (s.a.v.)'a Cebrail suretinde görünüp, onu fitneye düşürmek isteyen "Ebyad" adındaki şeytanı kastetmektedir.

 

"O halde nereye gidiyorsunuz?" buyruğu hakkında Katade dedi ki: Siz bu sözü ve ona itaat etmeyi bırakıp da nereye yöneliyorsunuz? Ma'mer de Katade'den böyle açıkladığını rivayet etmiştir. Yani sizler, benim kitabı mı ve bana itaati bırakıp, nereye gidiyorsunuz? ez-Zeccac dedi ki: Benim size açıklamış olduğum bu yoldan daha açık hangi yola sapıyorsunuz?

"Nereye gidiyorsun" anlamında hem -ayet-i kerimede olduğu şekilde-: (...) diye (harf-i cersiz) kullanılır; hem de: (...) diye (harfi cerli olarak) kullanılır.

 

el-Ferra, Araplardan "Ben Şam'a gittim, Irağa çıktımı çarşıya çıktım" diye kullandıklarını ve bununla; (...) şeklinde harf-i cer'li kullanım anlamını kastettiklerini nakletmiş ve şöyle demiştir: Biz bu kullanımı bu üç şekilde (Araplardan) duyduk. Ukayloğullarına mensub birisi de bana şu beyiti nakletmiştir: "Hanife (oğulları) bizi gördüklerinde bağırarak çağırırlar bizi Ve çağırarak sen hangi yere gidersin ki?"

 

Şair burada: (...) harf-i cerri ile kullanımı kastetmiştir ki, harfi hazfederek bu beyiti söylemiştir.

 

el-Cüneyd dedi ki: Ayet-i kerimenin anlamı, diğer bir ayetin anlamı ile birlikte anlaşılmalıdır. Bu da Yüce Allah'ın: "Hazineleri nezdimizde bulunmayan hiçbir şey yaktur." (Hicr, 21) buyruğudur. Yani Allah'ın sizin için açıklamış olduğu yoldan daha açık hangi yolu izleyeceksiniz. ez-Zeccac'ın açıklamasının anlamı da budur.

 

"O" Kur'an-ı Kerim "ancak bir öğüttür alemlere." Bir öğüttür ve kötülükten uzaklaştırıcı bir azardır. Buyruktaki; (...) olumsuz edatı olarak; (...) anlamındadır.

 

Muhammed ancak bir öğüttür, diye de açıklanmıştır.

 

"Aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere" hakka uymak ve onun üzerinde devam etmek isteyenlere.

 

Ebu Hureyre ve Süleyman b. Musa dedi ki: Yüce Allah'ın: "Aranızdan dosdoğru yolda gitmek isteyenlere" buyruğu inince. Ebu Cehil şöyle dedi: O halde iş bize kalmıştır. Dilersek yürümeyiz. -İşte Kaderiyye anlayışı budur ve o, kaderiye anlayışının başını çekendir.- Bunun üzerine Yüce Allah'ın:

 

"Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz" buyruğu nazil oldu; bu buyruk ile kulun hayırlı bir ameli ancak Allah'ın tevfiki ile işlediğini, şer olan bir ameli de ancak Allah'ın yardımsız bırakması sonucu işlediğini açıklamış olmaktadır.

el-Hasen dedi ki: Allah'a yemin ederim ki Araplar, Allah kendilerinin müslüman olmalarını istemedikçe müslüman olmayı istemedi.

 

Vehb b. Münebbih dedi ki: Yüce Allah'ın, Peygambere indirmış olduğu kitaplardan seksenyedi kitapda şunu okudum: Her kim meşiet'ten kendisinin bir pay sahibi olduğunu kabul ederse o kafirdir.

 

Kur'an-ı Kerim'de de şöyle buyurulmaktadır: "Eğer Biz, onlara gerçekten melekleri indirseydik, ölüler kendileri ile konuşsalardı ve istedikleri her şeyi karşılarına toplasaydık; onlar yine de Allah dilemedikçe iman etmezlerdi. " (Enam, 111); "Allah'ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir." (Yunus, 100); "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin fakat Allah, dilediğine hidayet verir." (el-Kasas, 56)

 

Bu hususta ayetler de pek çoktur, haberler (hadisler) de pek çoktur. Şanı Yüce Allah, İslam ile hidayete iletmiştir, küfür ile de saptırmıştır. Daha önce birkaç yerde geçtiği gibi.

Tekvir Süresi(nin tefsiri) burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İNFİTAR سورة الإنفطار

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR