MİN HAC ANA SAYFA

 

NİKAH

 

A. NİKAHIN KEYFİYETİ     B. SIDAK (MEHİR)

C. KASM VE NÜŞUZ (GECELEME HAKKI VE KADININ KOCASINA ASİ OLMASI)

D. HUL' (MAL KARŞILIĞINDA BOŞANMA)    E. TALAK (BOŞANMA)    F. İLA

G. ZIHAR    H. LİAN BAHSİ    I. İDDET    J. RADA' (SÜT EMME)    K. NAFAKA

 

İDDET

 

İddet, rahminin döl suyundan temizlenmesi için kadının bek­lediği zamana denir.

 

Nikah iddeti ikiye ayrılır:

 

1- Ayrılma iddeti: Koca hayatta iken nikahın feshi veya boşa­ma sebebi ile karısından ayrılmasına bağlı olan iddettir. Bu iddet, cinsel ilişkiden sonra veya erkeğin menisini karısının rahmine akıt­tıktan sonra meydana gelen ayrılma ile vacib olan iddettir. Kadın rahminin dölden beri olduğuna kani olsa bile, imam'ın son kavline göre ikisinin beraber halvette kalması iddeti vacib kılmaz.

 

Kur' sahibi hür kadının iddeti üç kur'dur. Kur', temizlik ma­nasınadır.

 

Koca, karısını temizlik halinde iken boşarsa, üçüncü temizlik dönemine girince iddeti biter. Hayız halinde iken boşarsa, dördüncü temizlik dönemine girince iddeti biter. Bir kavle göre ise her iki hal­de de hayız haline girdikten sonra bir gün ve gecenin geçmesi şarttır.

 

Hayız görmeyen kadının temizlik süresi iddet süresinden sayılır mı sayılmaz mı, bu konuda farklı iki görüş vardır: Kur', ya te­mizlikten hayız haline geçiştir veya iki kan (iki hayız veya hayız ile nifas kanı) arasını ayıran temizliktir. İkinci kavil en zahir kavildir. Bu kavil boşamadan sonraki temizlik süresi iddetten sayılmaz şek­lindedir,

 

İstihaze kadının iddeti, kur'lara dönen adetine göredir. Yani id­deti adet veya temyiz ile sabit olan kur' iledir. Belli bir adeti olma­yan (mutahayyire) kadının iddeti ise, boşandığı andan itibaren üç aydır. Zayıf kavle göre ise hayız görmekten ümitsiz kaldıktan sonra üç aydır.

 

Ümraü veledin (çocuk annesi), mukâtebenin ve cariyenin idde­ti iki kur' ile tamamlanır. Bunlardan biri ric'i talâkla boşanır ve id­det esnasında azad edilirse, en zahir kavle göre iddetini hür olan kadının iddeti gibi tamamlar. Üç talâkla boşanır ve iddet esnasında azad edilirse, en zahir kavle göre cariyenin iddeti gibi iddet bekler.

 

Hayız görmemiş hür olan küçük yaştaki kadın ile hayız halin­den tamamen kesilmiş kadının iddeti, hilâl ayı ile üç aydır.

 

Bir kadm ayın ortasında boşanırsa, hilâl ayı ile iki ay daha bek­ler ve ayın geri kalan kısmını üçüncü aydan tamamlar. İddet es­nasında hayız görürse, iddetini kur'a göre tamamlar ve geçen temiz­lik süresi iddetten sayılmaz.

 

Cariyenin iddet süresi bir buçuk aydır. Bir kavle göre iki, baş­ka bir kavle göre ise üç aydır.

 

Hür veya cariye olan bir kadının emzirme veya bir hastalık se­bebi ile hayız kanı kesilirse, hayız görünceye kadar sabreder veya te­melli hayız halinden kesilme çağma gelmişse aylara göre iddet bek­ler. Kanı bir sebep olmaksızın kesilmişse keza imam'ın son kavline göre aylara göre iddet bekler, imam'ın ilk kavline göre ise dokuz ay bekler. Bir kavle göre ise dört yıl bekledikten sonra iddetini aylara göre tamamlar.

 

Hayızdan kesilmiş kadının hayız hali tekrar başlar ve önceki iddeti aylara göre ise, imam'ın son kavline göre kur' ile iddetini ta­mamlaması vacibtir. İddet süresinden sonra hayız görürse, bu hu­susta birkaç kavil vardır. En zahir kavle göre, eğer evlenmiş ise ken­disine bir şey lazım gelmez, evlenmemişse iddetini üç temizlik döne­mine göre tamamlar.

 

Kadının tamamen hayız halinden kesilmesinin son sınırı, anne ve baba tarafı olan akrabalarının hayızdan kesilme zamanına göre dikkate alınır. Bir kavle göre ise her kadının hayız halinden kesilme sınırı kendi hayız haline göre dikkate alınır. Ben diyorum ki, bu son görüş ezher olan görüştür. Allah daha iyi bilir.

 

2-Doğum iddeti: Hamile olan kadının iddeti doğumla son bu­lur. Bunun da iki şartı vardır:

 

a- Lian yolu ile muhtemelen de olsa cenin, iddette hakkı olan erkeğin nesebinden olmalıdır. Lian ile nesebi inkar edilen çocuk gi­bi.

 

b-Rahimdeki çocuğun tamamiyle dışarı çıkarak, hatta kadın iki çocuğa hamile ise, ikinci çocuk rahimden tamamen ayrılıp doğ-m alıdır.

 

İkizlerin arasına altı aydan az bir süre girer ve bu çocuklar ikiz sayılırsa, iddet ikinci çocuğun doğumu ile sona erer. Çocuk ölü ola­rak dışarıya çıksa bile iddet onunla sona erer. Ancak çocuk kan par­çası şeklinde doğarsa, onunla iddet sona ermez.

 

İnsan gibi şekil alması gizli olup ancak ebelerce cenin olduğu bildirilen et parçası şeklindeki doğumla iddet sona erer. İnsan gibi şekillenmemiş ve ebelerin: "Şekli insan şekli gibidir" dedikleri et parçası halinde olan doğumla da iddet sona erer. Mezhep alimlerin-ce kabul edilen rivayet budur.

 

Kadın kur' hesabı ile veya aylar hesabı ile iddet bekleyenler-dense ve kocasından hamile kaldığı belli ise, doğum yapmakla idde­ti sona erer. Kadm hamlinde şüpheye düşerse, şüphesi zail oluncaya kadar evlenemez. Şayet iddet ve nikahtan sonra hamile olduğuna şüphe ederse, nikahı devam eder. Ancak nikah akdinden itibaren enaz altı ay geçmeden doğum yaparsa, nikahının batıl olduğuna hüküm verilir ve çocuk ilk kocaya ait olur. İddetten sonra fakat ni­kah akdinden önce hamile olduğuna şüphe ederse, şüphesi kalkınca­ya kadar sabretmelidir. Şayet sabretmez de evlenirse, mezhep alim-lerince kabul edilen rivayete göre nikahı hemen geçersiz olmaz. Ni­kahın geçersiz olmasını gerektiren bir delil varsa geçersiz olduğuna hükmedilir.

 

Bir kimse, karısını bain talâkla boşar da dört yıl geçtikten son­ra başkası ile evlenmeden doğum yaparsa, çocuk kendisine nispet edilir. Dört yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra doğum yaparsa çocuk ilk kocaya nispet edilmez.

 

Koca karısını ric'i talâkla boşarsa, dört yıllık süre boşama gününden itibaren hesaplanır. Bir kavle göre ise iddetin sona erdiği tarihten itibaren hesaplanır.

 

Bir kimse iddeti sona eren bir kadınla evlenir de henüz altı ay geçmeden kadın doğum yaparsa, sanki o kadınla evlenmemiş gibidir. Çocuk ilk kocaya ait olur. Altı ay geçtikten sonra doğum yaparsa ço­cuk ikinci kocaya ait olur.

 

Bir kimse iddeti devam etmekte olan bir kadınla evlenirse ni­kah fasittir. Kadın doğum yapar da ilk kocaya nispet etme imkanı olursa, ona nispet edilir ve iddeti doğum yapmakla sona erer. Şüphe­li cinsel ilişkiden dolayı ikinci koca için de ikinci kez iddet bekleme­ye başlar veya çocuğun ikinci kocaya nispet edilmesi mümkün ise, ikinci kocaya nispet edilir. İkisinden birisine nispet etme imkanı varsa, çocuk benzerliklerden anlayana (kaife) gösterilir. Kaif çocuğu onlardan birisine nispet ederse, sadece ona nispet etme imkanı var­mış gibi çocuk ona nispet edilir.

 

 

1. İki iddetin İç İçe Girmesi

 

Kadm bir erkeğin aynı cinsten iki iddeti ile yükümlü olabilir. Meselâ, adamın biri karısını boşar da kadın kur' veya ay hesabına göre iddet beklemekte iken kendisine helal olur zannı ile onunla cin­sel temasta bulunursa veya ric'i talâkla boşadığı karsının kendisine haram olmadığını zannederek onunla cinsel ilişkide bulunursa, kadına iki iddet vacib olur. Birisi talâk iddeti diğeri de cinsel temas iddetidir. Talak iddetinin geri kalanı cinsel temas iddetine girer.

 

Şayet iddetlerden biri doğum diğeri kur' iddeti ise, en sahih kavle göre bu iddetler de içi içe girerler. Kadm doğum yapmakla her iki iddet tamamlanmış olur ve iddet henüz bitmeden koca karısına dönebilir. Bir kavle göre ise hamilelik ikinci cinsel ilişki sebebi ile ol­muşsa doğumdan önce ona dönemez.

 

Kadın iki erkeğin iddeti ile yükümlü olabilir. Şöyle ki; bir kadm kocasının iddetini ve şüphe iddetini beklemekteyken bir şahıs şüphe sonucu yada fâsid bir nikah akdine dayanarak kendisi ile cin­sel ilişkide bulunursa veya kadm şüpheli cinsel ilişki iddeti es­nasında boşanırsa bu iddetler içi içe giremez.

 

Kadın hamile ise önce doğum müddetini bekler. Hamile değil­se ve boşama şüpheli ilişkiden Önce ise, önce talâk iddetini tamam­lar sonra diğerini (şüpheli ilişki iddetini yeniden) beklemeye başlar. Talak ric'i talâk ise kocası ona dönebilir. Ancak ona dönmesiyle id­deti bitmiş olur ve şüpheli ilişki iddeti başlar. Kadm bu ikinci iddeti bitirinceye kadar kocası (cinsel ilişki açısından) ondan faydalana­maz. Şüpheli cinsel ilişki boşamadan önce olmuşsa önce talâk idde­tini bekler. Zayıf kavle göre ise önce cinsel ilişki iddeti bekler.

 

 

2. Boşanmış Kadınla İddet Esnasında Muaşeret

 

Boşanmış kadm hayız hesabı veya kur' hesabı ile iddet bekli­yorsa, cinsel ilişki olmaksızın kocasının kendisi ile muaşerette bu­lunması halinde iddetin son bulmasını engelleyip engellemediği hu­susunda birkaç vecih vardır. En sahih veçhe göre, kadm bain talâk­la boşanmış ise muaşeret ile iddet son bulur. Bain talâk ile boşanmamış ise iddeti son bulmaz.

 

Kadın kur' veya aylara göre iddetini bekledikten sonra kocası artık ona dönemez. Çünkü iddet için gerekli olan zaman dolmuştur. Ben diyorum ki, iddeti bitinceye kadar kadına bağlı kalır ve iddeti döneminde boşanabilir. Yabancı bir şahıs cinsel ilişki dışında kendi­si ile muaşerette bulunursa, iddeti biter ve iddet işlemeye devam emez. Allah daha iyi bilir.

 

Bir kimse caiz olduğunu zannederek iddet dönemindeki kadın­la evlenir ve onunla cinsel ilişkide bulunursa, cinsel ilişkide bulunduğu andan itibaren iddeti kesilmiş olur. Bir görüşe veya bir veçhe göre iddeti nikah akdinden itibaren kesilmiş olur.

 

Koca ric'i talâkla boşadığı karışma ric'at eder de karısı hamile değilse, sonra onu tekrar boşarsa, iddeti yeniden başlar, imam'm ilk kavline göre ric'attan sonra cinsel ilişkide bulunmanıışsa, iddeti ye­niden başlamaz ama geçen süreye bina edilir. Kadın hamileyse do­ğum ile iddeti tamamlanmış olur. Şayet kadın doğum yaptıktan son­ra onu boşarsa iddeti yeni baştan başlar. Zayıf kavle göre ise doğum­dan sonra karısı ile cinsel ilişkide bulunmanıışsa kadının iddeti ol­maz.

 

Bir kimse cinsel ilişkide bulunduğu karısı ile huT akdi yapar da sonra nikahlar ve cinsel ilişkide bulunduktan sonra boşarsa, id­deti yeni baştan başlar ve geçen iddetten geri kalan günler bu idde-te girer.

 

 

3. Kocası Ölen veya Kaybolan Kadının iddeti

 

Kocası ölen hamile olmayan hür kadının iddeti dört ay on gündür. Kocası kendisiyle cinsel ilişkide bulunmuş olsun veya ol­masın iddeti böyledir. Cariyenin iddeti ise bu iddetin yarısıdır. Ko­cası ölür de kadın ric'i iddet döneminde ise, bu iddet vefat iddetine dönüşür. Fakat bain talâk ile boşanmış ise vefat iddetini beklemez. Kocası ölürken hamile ise doğum yapmakla iddeti sona erer. Ancak daha önce (iddetin doğumla tamamlanması bahsinde) geçen şartları taşımalıdır.

 

Koca çocuk da olsa ölünce geride bıraktığı kadın -hamile olsa bile- ay hesabına göre iddet bekler. Keza penisi ve testisleri kopuk olan koca da ölürse, karısı aylara göre iddet bekler. Zira mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, çocuk ona nispet edilmemek­tedir. Testisleri olup penisi tamamen kopuk olan kocaya çocuk nis­pet edilir. Keza testisleri kopuk olup penisi bulunan kocanın karısı da mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, doğum ile iddeti­ni tamamlar.

 

Koca iki karısından birini boşar da hangisini boşadığını henüz açıklama yapmadan veya tayin etmeden ölür ve ölümden önce onlar­la cinsel ilişkide bulunmanıışsa, her ikisi de vefat iddeti beklerler.

 

Keza onlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve ay veya kur hesabına göre iddet bekliyorlarsa ve talâk ric'i ise, vefat iddeti beklerler. Talak ba­in ise her biri vefat iddeti ve üç kur' süresinden en fazla olanını bek­lerler.

 

Vefat iddeti, kocanın öldüğü andan itibaren başlar. Kurlarla olan iddet ise, boşama anından itibaren başlar.

 

Koca kayıp ise veya kendisinden haber almanııyorsa, karısı ölüm haberini kesin olarak öğrenmedikçe veya boşandığını kesin olarak bilmedikçe evlenemez. imam'm ilk kavline göre, kadın dört yıl bekler ve vefat iddetini bekledikten sonra evlenebilir.

 

Hakim imam'm ilk kavline göre hüküm verirse, esah görüşe ve imam'm son kavline göre hükmü bozmak mümkündür. Kadın, dört yıl bekleyip iddeti tamamladıktan sonra evlenir de kocasının Öldüğü açıklanırsa, imam'm son görüşüne ve en sahih kavle göre nikah ak­di sahihtir.

 

Vefat iddeti bekleyen kadının hidad (yas) tutması vacibtir. Ric'i talâkla boşanmış kadının yas tutması gerekmez. Bain talâkla bo­şanmış kadının yas tutması müstehabtır. Bir kavle göre ise vacibtir.

 

Hidad (yas), kaim olsa bile süs için olan renkli elbise giymeyi terk etmektir. Zayıf kavle göre ise yas halindeki kadının, boyanmış ve bükülmüş ipten elbise giymesi caizdir. Boyasız, pamuktan, yün­den veya ketenden, keza en sahih kavle göre ibrişimden elbise giy­mesi ve süslenme kastı olmaksızın boyalı elbise giymesi mubahtır.

 

Matem halindeki kadının altın veya gümüş takıları takması, keza en sahih kavle göre lü'lü takması haramdır. Vücuduna ve elbi­sesine güzel koku sürmesi, yemeğine ve sürmesine güzel koku kat­ması, gözüne siyah sürme çekmesi haramdır. Ancak tedavi gibi bir mazeret nedeni ile sürme çekmesi caizdir. Yüzü beyazlatacak veya esmerleştirecek ilâcı, kına vb. boyaları kullanması da haramdır.

 

Yatağını süslemesi, evini sermesi, banyo yapması, tırnaklarını kesmesi ve vücudundaki kirleri temizlemesi caizdir. Ben diyorum ki, saçlarını taraması ve haram bir sebep olmaksızın hamama gitmesi caizdir. Şayet matemi terk ederse, asi olur ve iddeti sona erer. Bek­lemesi gereken evden ayrılması gibi. Şayet iddeti tamamlanır ve kendisine kocasının ölüm haberi ulaşırsa, iddeti bitmiş sayılır.

 

Kocası dışında bir akrabası ölürse, kadın üç gün yas tutabilir. Üç günden fazla yas tutması ise haramdır. Allah daha iyi bilir.

 

 

4. Kadın’ın İddet Beklediği Ev

 

Bain talâkla boşanmış olsa bile erkeğin boşama iddetinde olan karısına bir mesken temin etmesi vacibtir. Ancak karısı nâşize (asi) ise, ona ev temin etmesi vacib değildir. En zahir kavle göre vefat id-deti bekleyen karısına da ev temin etmesi vacibtir. Nikahın feshi ha­linde de kocanın karısına ev temin etmesi, mezhep alimlerince ka­bul edilen rivayete göre vacibtir.

 

Kadın ayrılığın vuku bulduğu esnada oturmakta olduğu evde iddetini bekler. Kocası veya başkası onu o evden çıkaramaz. Kadının da o evden çıkma hakkı yoktur. Ben diyorum ki, kadın vefat iddeti bekliyorsa, keza bain talâkla boşanmış ise yiyecek alışverişi ve bük­tüğü ipi vb. şeyleri satmak için gündüzün dışarıya çıkabilir. Keza ip bükmek, sohbet etmek vb. şeyler için akşam komşusuna gidebilir. Ancak evine dönmesi ve evde gecelemesi şarttır. Evinin yıkılmasın­dan, malının göçük altında kalmasından veya kendisine bir zarar gelmesinden korkarsa veya komşularından eziyet görüyorsa veya komşuları kendisinden şiddetle rahatsız oluyorlarsa oradan başka bir eve taşınabilir. Allah daha iyi bilir.

 

Kadın kocasından izin alarak bir eve taşınır ve daha oraya ulaşmadan yolda iken iddet beklemesi kendisine vacib olursa, imam'm kesin beyanına göre, iddeti yeni taşındığı evde bekler. Ko­casından izin almadan bir eve gider de iddet beklemesi kendisine va­cib olursa, ilk eve dönüp orada iddet beklemesi gerekir. Keza ko­casının izni ile bir eve gider de evden ayrılmadan önce iddet bekle­mesi kendisine vacib olursa ilk evde iddet bekler. Kadın, kocasının izni ile başka beldeye sefere çıkar da iddet beklemesi kendisine va­cib olursa, bunun hükmü ev ile ilgili hüküm gibidir.

 

Şayet kadın izin alıp hac ibadetini eda etmek veya ticaret için sefere çıkar da daha yolda iken kendisine iddet vacib olursa, yoluna devam edebilir veya geri dönebilir. Geri dönmez yoluna devam eder­se, işlerini görecek kadar bekledikten sonra geri kalan iddetini evde beklemek üzere dönmesi vacibtir.

 

Kadın ülfet edemeyeceği bir eve çıkar da kocası onu boşar ve "Çıkmak için sana izin vermedim." derse, yemini ile birlikte sözü kabul edilir. Şayet kadın: "Beni oraya sen naklettin." der de kocası: "İhtiyacını gidermen için sana izin verdim." derse, mezhep alimle­rince kabul edilen rivayete göre erkeğin sözü kabul edilir.

 

Bedevi kadının kıl çadırından olan evinin hükmü, normal evle­rin hükmü gibidir.

 

Kadının içinde iddet beklediği ev kocasının olur da kendisine uygun ise, orada ikamet etmesi tayin edilir. O evi satmak da caiz de­ğildir. Ancak kadın ay hesabına göre iddet bekliyorsa, evi satmanın hükmü icare verilen evi satmanın hükmü gibidir. Zayıf kavle göre ise, satışı geçersizdir.

 

Kadın emanet bir evde iken iddet beklemesi kendisine vacib olur da ev sahibi evi geri almayı ister veya ücret karşılığında kal­masına rıza göstermezse, kadın bir başka eve nakledilir. Keza süre­si tamamlanmış icare evin hükmü de böyledir. Kadının içinde iddet beklediği ev kendisine ait ise, orada bekler. Fakat kocasından ücret isteyebilir.

 

Kadının nikah akdi yapıldığı ev güzel bir ev ise, onu kendisine layık bir eve nakletmesi kocaya düşen bir haktır. Ona layık olmayan bir eve naklederse, kadını o eve girmekten imtina edebilir.

 

Koca karısının iddet beklediği evde duramaz ve eve müdahale edemez. Evde kadının mümeyyiz erkek bir mahremi veya kocanın kadın bir mahremi veya başka bir karısı veya cariyesi veya yabancı bir kadın kalırsa, kocanın o evde kalması mekruh olmakla birlikte caizdir. Kadın kocası ile evin ayrı odalarını kullanır da mutfak ve tu­valet gibi müştemilâtı ortak ise, kadının bir mahreminin evde bu­lunması şarttır. Evin müştemilâtı ortak değilse, mahreminin bulun­ması şart değildir. Bu durumda aralarındaki kapının kapalı olması ve odaların yolunun ayrı olması şarttır. Alt ve üst katların hükmü, bu evin hükmü gibidir.

 

 

5. İstibra

 

İbra, satın alman cariyenin rahminin döl suyundan temizlen­diği anlaşılmcaya kadar bir müddet beklemesidir.

 

Cariyeyi ibra etmek iki sebep ile vacib olur:

 

1- Satış, veraset, hîbe, ganimet, ayıp, yeminleşmek veya ikale sebebiyle cariyeyi mülkiyete geçirmek.

 

Cariye bakire olsun veya olmasın ibra edilmelidir.

 

Cariyeyi satan kişi, satış akdinden önce onu ibra etmelidir. Ço­cuk, kadın veya bunların dışından birisinden satın alman cariye de ibra edilir.

 

Mukâteb olup akdin gereğini yerine getirmekten aciz bırakılan cariyenin keza en sahih kavle göre mürtede olup İslam'a dönen ca­riyenin ibrası vacibtir. Cariye orucunu veya itikafmı bitirir veya ih­ramdan çıkarsa, ibrası vacib değildir. Bir veçhe göre ihramda olan cariyenin ibrası vacibtir.

 

Bir kimse cariye olan karısını satın alırsa, ibra etmesi müste-habtır. Zayıf kavle göre ise vacibtir.

 

Bir şahıs dul olan veya iddet süresinde bulunan cariyeyi mülki­yetine geçirirse, derhal ibra etmesi vacib değildir. Her iki sebep ( dul olmaması ve iddet süresinde bulunmaması) ortadan kalkarsa en za­hir kavle göre ibrası vacibtir.

 

2- Kendisi ile cinsel ilişkide bulunulmuş veya ümmü veled olan cariyenin azadlık veya efendisinin vefatı sebebi ile yatakla ilişkisi kesilmiş olması.

 

Ümmü veled olan cariyenin ibra müddeti geçer de sonra efen­disi onu azad eder veya efendisi ölürse, en sahih kavle göre ibrası va­cib olur. Ben diyorum ki; bir kimse cinsel ilişkide bulunduğu cariye­sini ibra edip azad ederse veya onunla derhal evlenmişse, ibra etme­si vacib değildir. Zira bu nikahlı olana benzememektedir. AZlah daha iyi bilir.

 

Bir kimsenin cinsel ilişkide bulunduğu ve çocuk sahibi olan ca­riyesini ibra etmeden evlendirmesi haramdır. Ta ki iki dol suyu bir­birine karışmasın.

 

Efendi müstevlede olan cariyesini azad ederse, en sahih kavle göre ibra yapmadan onunla evlenebilir. Şayet onu azad eder veya efendi ölse de bu durumda cariye evli veya iddet süresinde ise ibrası gerekmez.

 

İbra süresi, hayız halinde olan cariye için imam'm son kavline göre tam bir temizlik müddetidir. Temizlik dönemi ay hesabına göre olan cariye için bir aydır. Bir kavle göre ise üç aydır.

 

Ganimet olarak alman hamile cariyenin veya efendisinin ya­tağı ile ilişkisi kesilen cariyenin ibrası doğum yapması ile olur. Satış yolu ile temlik edilen hamile cariyenin ibrası, daha önce geçtiği gibi derhal değil de doğumdan sonra olur. Ben diyorum ki en sahih kav­le göre, zinadan hamile olanın ibrası doğum yapması ile gerçekleşir. Allah daha iyi bilir.

 

ibra zamanı temlikten sonra fakat teslimden önce tamam­lanmış ise hesaba alınır. Ancak bu temlik miras yolu ile veya en sa­hih kavle göre satış yolu ile olmalıdır. Mülkiyete geçirme hîbe yolu ile olmuşsa, geçen zaman itibara alınmaz.

 

Bir kimse, mecusi bir kadını satın alır da kadın hayız gördük­ten sonra İslam'a dönerse bu ibra yeterli olmaz yeniden ibra yapıl­ması lazımdır. İbra döneminde olan cariyeden cinsel ilişki yolu ile faydalanmak haramdır. Ancak ganimet yolu ile gelen cariyeden cin­sel ilişki dışında faydalanmak caizdir. Zayıf kavle göre faydalanmak caiz değildir.

 

Cariye ibra döneminde iken: "Hayız halindeyim." derse, sözü kabul edilir. Şayet efendisi kendisi ile cinsel ilişkide bulunmak ister de cariye bundan sakınır ve efendisi: "Bana ibranın tamamlandığını söyledin." derse, sözü tasdik edilir.

 

Cariye ancak cinsel ilişki ile efendisinin yatağına ait olur.

 

Cariyenin efendisinin cinsel ilişkisi ile doğum yaptığı mümkün ise çocuk efendisine nispet edilir. Efendisi kendisi ile ilişkide bulun­duğunu ikrar eder de çocuğun kendisine ait olmadığını söylerse ve cinsel ilişkiden sonra ibra yaptığını iddia ederse, mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre çocuk ona ait olmaz. Cariye ibrayı inkar ederse, çocuğun efendisine ait olmadığına dair efendiye yemin verdi­rilir. Zayıf kavle göre ise, efendisinin ibra yaptığını söylemesi vacibtir.

 

Cariye, efendisinden doğum yaptığını iddia eder de efendisi cinsel ilişkide bulunduğunu inkar ederse ve çocuk orada ise, en sa­hih kavle göre efendiye yemin verdirilmez. Efendi: "Onunla cinsel ilişkide bulundum ve azil yaptım." derse, en sahih kavle göre çocuk ona nispet edilir.