İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
HİCRİ
OTUZ DOKUZUNCU YIL OLAYLARI (M. 659-660)
ŞAMLILARIN ASKERİ
BİRLİKLERİNİN Hz. ALİ'NİN ELİNDE BULUNAN ŞEHİRLERE GİRMELERİ
Bu
yıl içinde Muaviye askerlerini Irak ve Hz. Ali 'nin elinde bulunan diğer
bölgelere göndermişti. Muaviye Nu'man bin Beşir'i bin atlı ile Aynu't-Temr'e
göndermişti. Orada bin adamla birlikte Hz. Ali'nin görevlendirdiği Malik bin
Ka'ab bulunuyordu. Ancak bu arada Malik bin Ka'ab adamlarına Kufe'ye gitmeleri
için izin vermiş ve yanında yalnız yüz kişi kalmıştı. Malik, Nu'man bin
Beşir'in üzerine geldiğini işitince durumu hemen Hz. Ali'ye bildirmiş ve yardım
istemişti. Hz. Ali de derhal Müslümanlara bir hutbe okuyarak Malik'e yardım
etmek üzere gitmelerini emretmiş, fakat onlar bir hayli ağır davranmışlardı.
Nu'man'ın oraya varması üzerine Malik sırtını adamlarıyla birlikte şehrin
surlarına dayayarak çarpışmaya girişmiş ve yakınında bulunan Mihnef bin
Süleym'e adam göndererek yardım istemişti. Malik bin Ka'ab ile Nu'man arasında
şiddetli çarpışmalar meydana gelmiş, bu arada Mihnef, oğlu Abdurrahman'ı elli
kişi ile birlikte Malik'in yardımına göndermişti. Bu elli kişi Malik'in yanına
gelince kılıçlarının kınlarını kırmış ve savaşa girmişlerdi. Onların bu şekilde
geldiklerini gören Şamlılar akşama doğru geriye çekilmiş ve büyük bir yardımın
geldiğini zannederek kaçmışlardı. Malik onları izleyerek aralarından üç kişiyi
öldürmüştü.
Kufeliler
Malik bin Ka'ab'a yardım etmeğe gitme konusunda biraz ağır davranınca Hz. Ali
minbere çıkıp onlara şöyle hitap etmişti: "Ey Kufe halkı! Şam halkından
bir askeri birliğin üzerinize gelip de kuşatıldığınızı gördüğünüz zaman her
biriniz evine kapanıp üzerine kapısını kitler ve aynen kapısına sırtlan dayanan
ayı gibi ininize çekilip gizlenirsiniz. Aldanan kişi sizin aldattığınızdır.
Sizlerden zafer elde eden de bu zaferden yine hüsranla çıkan kimsedir. Yardım
dileme anında hürriyetten bahsedilemez ve kurtuluş anından sonra da kardeşlikten
söz edilemez. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Sizden neyi görebildim ki?
Görmeyen körler, konuşmayan dilsizler. işitmeyen sağırlar! İnna lillah ve inna
ileyhi raciun."
Yine
bu yıl içinde Muaviye Süfyan bin Avf'ı altı bin kişilik bir kuvvetle Hit şehrine
gönderip burasını yağmalamasını, arkasından Enbar ve Medain'e varıp halkını
kırmasını emreder. Süfyan Hit'e gelip orada hiç kimseyi bulamaz. Oradan Enbar'a
gelir. Ancak Enbar'da sadece Hz. Ali'nin görevlendirmiş olduğu beş yüz kadar
adam bulunmaktadır. Yalnız bunların büyük bir kısmı buradan ayrılıp gitmiş,
sadece iki yüz kişi kalmıştı. Enbar'da kimsenin bulunmayışının sebebi şu idi:
Kümeyl bin Ziyad buranın valisi olup bu arada Karkisiye civarında bazı
kimselerin bulunup Hit üzerine saldırmak üzere olduklarını işitmiş ve Hz.
Ali'nin emri dışında adamlarını alıp oraya varmıştı. Süfyan bin Avf ve adamları
buraya vardığında Kümeyl şehrin dışındaydı. Bundan dolayı Hz. Ali Kümeyl'e son
derece kızmış ve durumu sorduğunda Kümeyl bunu İnkar etmişti. Burada az adamın
bulunmasından dolayı Süfyan ve adamları çarpışmalara girişmişler, Hz. Ali'nin
buradaki adamları da az olmalarına rağmen üzerlerine gelen düşmana karşı
direnmiş ve bir müddet savaşmışlardı. Ancak reisIeri bulunan Eşras bin Hassan
el-Bekri'nin öldürülmesi üzerine onlar da dağılmış ve otuz arkadaşlarını
kaybetmişlerdi. Süfyan bin Avf da Enbar'da neyi bulduysa alıp Muaviye'nin
yanına geri dönmüştü. Bu haber Hz. Ali'ye ulaştığında onları yakalamaları için
askerler gönderdiyse de yetişememişlerdi.
Yine
bu yıl içinde Muaviye, Abdullah bin Mes'ade bin Hakeme bin Malik bin Bedr bin
el-Pezari'yi bin yedi yüz adamla birlikte Teyma'a gönderip oradan gelip geçen
bedevilerin zekatlarını toplamasını ve zekatı vermeyenlerle savaşmasını
emretmişti. Abdullah bin Mes'ade aynen bu emri yerine getirir, ta Mekke ve
Medine'ye kadar varıp faaliyetini buralarda da sürdürür. Bundan dolayı
etrafında kendi akrabalarından bir sürü kimse de birikmişti. Durum Hz. Ali'ye
bildirilince Hz. Ali Müseyyeb bin Necebe el-Pezari'yi iki bin kişilik bir ordu
ile birlikte üzerlerine göndermiş, Müseyyeb Abdullah bin Mes'ade'ye Teyme'de
yetişmiş ve aralarında o gün zeval vaktine kadar son derece şiddetli
çarpışmalar meydana gelmişti. Müseyyeb, Abdullah bin Mes'ade üzerine hamle
yapıp ona üç darbe indirmiş, fakat bu darbeleri indirirken öldürmeyi asla kast
etmeyerek şöyle demişti: "Kurtuluş! Kurtuluş!" Abdullah bin Mes'ade
yanında bulunan bir grup adamla birlikte kaleye çekilmiş, oraya sığınmışlardı.
Adamlarının geri kalanları ise Şam tarafına kaçmıştı. Buranın bedevileri de
Abdullah bin Mes'ade'nin daha önce toplamış olduğu zekat develerine el koymuş
ve onları ele geçirmişlerdi. Müseyyeb O'nu ve adamlarını burada üç gün
kuşatmıştı. Bu müddetin sonunda Müseyyeb kalenin kapısını ateşe vermiş, içerdekiler
yanacaklarını gördüklerinde çıkıp şöyle seslenmişlerdi: "Ey Müseyyeb,
kavmin helak oluyor!" Müseyyeb onlara acımış, ateşin söndürülmesini
emretmiş ve adamlarına şöyle demişti: "Şu anda casuslarım Şam'dan
üzerimize bir ordunun geldiğini haber verdiler." Bunun üzerine Abdurrahman
bin Şebib O'na:
"Bana
müsaade et, onlara karşı çarpışayım." demiş, ancak Müseyyeb buna
yanaşmamış ve: "Müminlerin emirini aldattın ve dalkavukluk etmiş
oldun." diye karşılık vermişti.
Aynı
şekilde Muaviye, Dahhak bin Kays'ı yanına verdiği üç bin kişilik bir ordu ile
çıkarmış, dört yana saldırmasını ve bedevilerden Hz. Ali'ye taraftar olup itaat
etmiş olanlara akın yapmasını emretmişti. Dahhak bin Kays adamlarını alıp
Muaviye'nin emrini yerine getirerek sağa sola akınlar yaparak Sa'lebiyye'ye
kadar ulaşmış, burada bulunan Hz. Ali'nin görevlilerini öldürmüş, nihayet
el-Kutkutana'ya kadar ulaşmıştı. O'nun bu akınlarını haber alan Hz. Ali Hucr
bin Adiyy'i dört bin kişilik bir kuvvetle üzerine gönderip bu askerlerin her
birine ellişer dirhem mükafat vermişti. Dahhak bin Kays, Tedmir'e gelip burada
on dokuz adamı öldürmüş, O'nun da adamlarından üç kişi öldürülmüştü. Ancak gece
karanlığı basınca çarpışmaları bırakmış, Dahhak ve adamları kaçıp gidince Hucr
bin Adiyy ve yanındakiler de geri dönmüşlerdi.
Bu
yıl içinde Muaviye bizzat kendisi Dicle'ye kadar ilerlemiş, sonra tekrar
geldiği yolu izleyerek geri dönmüştü.
Bu
yıl içinde hac emirliğini yapan şahıs hakkında ihtilaf vardır. Hz. Ali
tarafından görevlendirilen Ubeydullah bin Abbas'ın hac emirliğini yaptığına
dair rivayet olduğu gibi, bu görevi kardeşi Abdullah'ın yaptığına dair de
kayıtlar vardır. Ancak Abdullah'ın hac emirliği yaptığına dair yapılan rivayet
yanlıştır, çünkü Abdullah bin Abbas Hz. Ali'nin hilafeti boyunca hiç hac
ibadeti ifa etmemişti. Bu yıl içinde hac emirliğini Ubeydullah bin Abbas'ın
yaptığına dair rivayet daha sahihtir. Diğer taraftan Muaviye, Yezid bin Şecere
er-Rehavi'yi hac emiri olarak göndermiş, böylelikle Ubeydullah ile Yezid bin
Şecere arasında hac emirliği konusunda ihtilaf çıkınca bu görevi Şeybe bin
Osman'ın ifa etmesinde karar kılmışlardı. Başka bir rivayette ise Hz. Ali'nin
görevlendirdiği Kuşem bin Abbas bu görevi ifa etmişti. Bu yıl içinde Hz.
Ali'nin valileri daha evvel zikrettiğimiz şahıslar idiler.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
YEZİD BİN
ŞECERE'NİN MEKKE'YE GİTMESİ
BU YILIN OLAYLARI:
YEZİD BİN
ŞECERE'NİN MEKKE'YE GİTMESİ
ŞAMLILAR'IN
EL-CEZİRE HALKINA SALDIRMALARI
HARİS BİN NİMRE
ET-TENUHİ'NİN AKINI
DUMETU'L-CENDEL'DE
MEYDANA GELEN MÜSLİM BİN UKBE OLAYLARI
ZİYAD BİN
EBİH'İN FARS İLLERİ VALİLİĞİNE TAYİNİ