İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
HİCRİ
OTUZ SEKİZİNCİ YIL OLAYLARI (M. 658-659)
AMR BİN EL-AS'IN
MISIR'A HAKİM OLMASI ve MUHAMMED BİN EBİ BEKR'İN ÖLDÜRÜLMESİ
Bu
yıl içinde, Hz. Ali'nin Mısır Valisi olarak görev yapmakta olan Muhammed bin
Ebi Bekr Mısır'da öldürüldü. Hz. Ali'nin O'nu Mısır'a vali tayin etmesinin
sebebini, Kays bin Sa'ad'ın Mısır'dan azli ile Muhammed bin Ebi Bekr'in Mısır'a
girip İbn Mudahim el-Kelbl ve Haranbe ahalisi hakkında yapmış olduğu
uygulamaları daha önce kaydetmiştik. İbn Mudahim oraya vardığında Muhammed O'nu
öldürmüş ve Muaviye bin Hudeyc es-Sekuni Hz. Osman'ın kanını talep edip ora
ahalisini kendisine katılmağa davet etmiş, bazıları Muaviye bin Hudeyc'in bu
davetine uymuş, böylece Mısır'da bazı karışıklıklar meydana gelmiş ve Muhammed
bin Ebi Bekr'e karşı bir grup oluşmuştu. Bu durum Hz. Ali'ye haber verildiğinde
şöyle demişti: "Mısır'a gönderebileceğimiz şu iki kişiden başkası bu
görevi hakkıyla yerine getiremez. Bunlar da daha evvel görevinden azletmiş
olduğumuz Kays veya el-Eşter'dirler. "
EI-Eşter
Sıffın Savaşı'ndan sonra görev yeri olan el-Cezire'ye dönmüştü. Bu yüzden Hz.
Ali Kays'a: "Sen bir müddet benim yanımda dur, güvenlik işlerine bak, bu
durumlar düzelince Azerbaycan'a gidersin." demişti. Mısır'daki son
durumlar Hz. Ali'ye bildirilince, o sıralarda Nusaybin'de bulunan el-Eşter'e
bir mektup yazıp çağırmış, huzuruna varınca Mısır'da olup bitenleri anlatmış ve
şöyle demişti: "Senden başka bu görevi yüklenebilecek kimse yoktur, gel
oraya git. Sana tavsiye edeceklerim dışında kendi görüşlerinle orayı iyi
yöneteceğine inanıyor ve bununla yetiniyorum. Allah'tan yardım dile. Halkına
karşı tatlı sert bir tavırla davran. Yumuşak ve merhametle davranılması gereken
yerlerde gayet yumuşak davran, zor kullanmanın dışında bir çare kalmayan
durumlarda da zor kullan. "
Bunun
üzerine el-Eşter Mısır'a gitmek üzere hazırlıklara girişmiş, ancak bu sırada
Muaviye'nin ajanları durumu ona bildirmişlerdi. Muaviye durumdan son derece
endişe duymuştu, çünkü Mısır'da gözü vardı. el-Eşter Mısır'a varacak olursa,
Muhammed bin Ebi Bekr'den daha iyi bir şekilde orayı yöneteceğini biliyordu.
Bunun üzerine Kulzum'da bulunan haraç görevlisine haber göndererek şöyle
demişti: "el-Eşter Mısır'a vali olarak tayin edilmiş bulunmaktadır. Eğer
güç yetirip de onu bertaraf edersen hayatta olduğumuz müddetçe asla senden
haracı almayacağım." Bu yol kesiciler Muaviye'den bu sözleri aldıktan
sonra Kulzum'a gelip orada ikamet etmişlerdi. Diğer taraftan el-Eşter de
Irak'tan çıkıp Mısır'a doğru yol almış bulunuyordu. el-Eşter Kulzum'a
vardığında sözü geçen haraç görevlisi O'nu karşılamış ve evinde konaklamasını
teklif etmişti. el-Eşter de teklifi kabul ederek bu adamın evinde konaklamış ve
kendisine bir yemek takdim edilmişti. Yemeğini bitiren el-Eşter'e içine zehir
karıştırdıkları bir bal şerbeti içirmişler, el-Eşter bunu içer içmez olduğu
yerde ölüvermişti.
Diğer
taraftan Muaviye Şam halkına şöyle demişti: "Ali el-Eşter'i Mısır'a vali
olarak tayin etmiş bulunuyor. O'nun aleyhinde beddua ediniz." Gerçekten
Şamlılar da her gün el-Eşter'e beddua ediyorlardı. Nihayet elEşter'i
zehirleyerek öldüren adam Muaviye'ye gelmiş, el-Eşter'in ölümünü haber
vermişti. Bunu duyan Muaviye mescitte minbere çıkarak şöyle bir hitapta
bulunmuştu: " ... Biliniz ki Ali'nin iki sağ kolu vardı. Birisi Sıffin'de
öldürüldü (bununla Ammar bin Yasir'i kastediyordu), diğer kolu da bugün
kesilmiş bulunuyor." (Bu diğer kol ile de el-Eşter'i kastediyordu).
Hz.
Ali el-Eşter'in ölüm haberini işittiğinde: "Allah rahmet eylesin."
deyip üzerinde durmadı, çünkü söylediğini işittiği bazı sözlerinden dolayı
elEşter'e kırgındı.
Başka
bir rivayete göre ise el-Eşter'in öldürüldüğü haberi Hz. Ali'ye ulaşınca şöyle
demişti: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun. O birçok kimseyi mal sahibi
kıldığı halde kendisi hiç bir şeye sahip olmadı. Bu gibi adamlar acaba her
zaman bulunabilir mi? Eğer o demirden olmuş olsaydı bir paranga olurdu ve eğer
taştan olmuş olsaydı son derecede sert ve güçlü olurdu. İşte ağlayacak kimseler
buna benzer adamlar için ağlarlar."
Bu
ikinci rivayet daha doğru olsa gerektir, çünkü eğer Hz. Ali el-Eşter'e kızgın
olmuş olsaydı Mısır'a vali tayin etmezdi.
el-Eşter
Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Halid bin Velid ve Hz. Ebu Zerr'den hadis rivayet etmiş,
bu rivayetlerini de bazı cemaatler aktarmışlardır. Ahmed bin Salih O'nun
hadiste sika (güvenilir) olduğunu ifade eder.
Başka
bir rivayette de şunlar kaydedilir:
el-Eşter
Mısır'a vali tayin edilince Muhammed bin Ebi Bekr buna kırılmış ve bir hayli
alınmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali O'na bir mektup yazarak şöyle demişti: "
... el-Eşter'i Mısır'a vali olarak tayin etmemin seni öfkelendirdiğini işittim.
Bu tayini cihat konusunda geri kalmandan dolayı yapmış olmadığım gibi az gayret
gösterdiğini de ifade etmiş değilim. Eğer senin elindeki İmkanları çekip almış
olsaydım daha önceleri sana çok daha kolay gelecek ve senin de daha çok hoşuna
gidecek bir yerin valiliğini verirdim. Mısır'a tayin etmiş olduğum bu adama
gelince, o gerçekten bize son derece yardımcı olmuş ve düşmanlarımıza gayet
şiddetle karşı koymuş bir kimse idi. O dünyadaki günlerini tamamlamış ve
ahirete intikal etmiş bulunuyor. Biz O'ndan razı idik, Allah da razı olsun ve
dünyada işlemiş olduğu sevablarını kat kat versin. Sen de düşmana karşı
direnmesini bil ve savaşa hazırlan. ''Hikmetle güzel öğütle Rabbinin yoluna
davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et'' (Nahl suresi, 125). Allah'ı
çok çok an ve O'ndan korkarak çok çok yardım dile. İşte bu senin işlerini
kolaylaştırması için yeterli bir ameldir. Allah'ı çok anman ve O'ndan yardım
dilemen senin görevini kolaylaştırmış olur."
Muhammed
bin Ebi Bekr Hz. Ali'nin bu mektubuna şu şekilde karşılık vermişti: " ...
Mektubun bana ulaştı ve mektubun muhtevasını da iyice anladım. İnsanlar
arasında Allah'ın rızasını Müminlerin emirinden daha çok talep eden pek az
kimse vardır ve düşmanına karşı O'ndan daha şiddetli olup kendi yakınlarına
rahmet ve yumuşaklıkla davranan kimse yoktur. Ben hazırım. Şehrin dışına çıkıp
karargahımı kurdum, insanlara güvence sağladım, ancak bize karşı savaş açmış
olanlara ve bize muhalefet edenlere böyle bir güvence ve eman vermiş değilim.
Ben Müminlerin emirinin emrine tabiyim ve O'nun emrini sonuna kadar koruyacak
kimseyim. Vesselam."
Ancak
başka bir rivayette el-Eşter'in Muhammed bin Ebi Bekr'in öldürülmesinden sonra
Mısır'a vali tayin edildiği kaydedilir.
Şamlılar
Sıffin Savaşı' ndan sonra hakem olayının nasıl netice vereceğini bekliyorlardı.
İki hakem bulundukları yerden ayrılıp gittikten sonra Şam halkı Muaviye'ye
hilafet üzerine bey'at etmiş ve gittikçe kuvvet kazanmışlardı. Buna karşılık
Irak'ta bulunan Müslümanlar Hz. Ali'ye muhalefet etmiş ve kendi aralarında
ayrılığa düşmüşlerdi. Muaviye'nin ise Mısır'dan başka her hangi bir endişesi
yoktu. O, Mısır'ın kendisine yakın oluşundan ve halkının daha önce Hz.
Osman'dan yana olanlara karşı olan şiddetli tavırlarından dolayı onlardan bir
hayli korkuyor ve çekiniyordu. Mısır'a sahip ve hakim olduğu takdirde oranın
gelirinin çokluğundan dolayı Hz. Ali'ye de galip geleceğini tahmin ediyordu. Bu
yüzden Amr bin el-As, Habib bin Mesleme, Busr bin Ebi Ertad, Dahhak bin Kays,
Abdurrahman bin Halid, Ebuı-A'var es-Sülemi ve Şurahbil bin es-Simt el-Kindi'yi
çağırarak onlara şöyle demişti: "Sizi neden buraya topladığımı biliyor
musunuz? Benim için son derece önemli olan bir husus için sizi buraya toplamış
bulunuyorum!" Onlar da şöyle cevap vermişlerdi: "Cenab-ı Allah
kimseye gaybı bilme yetkisi vermiş değildir ve senin de ne istediğini
bilmiyoruz." Bu arada Amr bin el-As: "Bizi buraya Mısır konusunda ne
düşündüğümüzü sormak için çağırdın. Eğer gerçekten bizi bunun için toplamış
isen bu konuda azimli davran ve verdiğin kararda sabırlı ol. Mısır'ın ele
geçirilmesi konusunda son derece mükemmel bir görüştür bu. Mısır'ı elde etmekle
kendin ve arkadaşlarının yücelmesini ve düşmanının da yok olup şikak ve nifak
ehlinin zelil olmasını sağlamış olursun." şeklinde konuştu. Muaviye ise
O'na şöyle karşılık verdi: "Ey As'ın oğlu, haydi göreyim seni, göster
kendini bakayım!"
Amr
bin el-As Muaviye'nin en yakın adamlarından olup Mısır'a temayülünden dolayı
Hz. Ali'ye karşı O'nun yanında savaşmıştı.
Sonra
Muaviye bu adamlara yaklaşarak: "Abdullah'ın babası gerçekten benim sizi
neden topladığımı tahmin etmiş bulunuyor. Peki, sizler ne dersiniz?" diye
sormuş, onlar da: "Biz de Amr'ın görüşüne katılıyoruz" diye karşılık
vermişlerdi. Muaviye'nin: "Peki o halde ne yapalım? Amr bu konuda görüşünü
belirtti, ama ne yapmam gerektiği konusunda herhangi bir açıklamada
bulunmadı." demesi üzerine Amr: "Bence oraya gayet kalabalık ordular
gönderip bu orduların başına son derece dirayetli, sabırlı ve işini bilen,
kendisine güvendiğin birini getirmen gerekir. Eğer bu kişi oraya varıp da Mısır'a
hakim olursa orada bizim görüşümüzde olanlar ona yardımcı çıkar ve o da
düşmanına karşı galip olur. Eğer Mısır'daki orduların bu konuda bizim
görüşümüze uyar da bize katılırlarsa o zaman Cenab-ı Allah'ın sana yardım
edeceğini umuyorum." şeklinde konuşmuş, Muaviye de şöyle demişti:
"Bence orada bize taraftar olanlara mektuplar yazıp güvence verelim ve
dayanıp sabretmelerini söyleyelim. Diğer taraftan bize düşman olanlara
mektuplar yazıp onları barışa davet edelim; onlara birazcık şükür ifadeleri
kullandıktan sonra biraz da savaş ile korkutalım. Eğer çarpışma meydana
gelmeden arzu ettiğimiz vasat oluşursa zaten bizim istediğimiz de budur. Yok,
eğer bu gerçekleşmeyecek olursa o zaman onlarla savaşırız. Ey As'ın oğlu! Senin
işlerin şiddetle ve acele ile başarıya ulaşır. Ben ise tam tersine soğukkanlı
ve yavaş davranmakla başarıya ulaşıyorum." Amr bunun üzerine Muaviye'ye
şunları söyler: "Sen neyi uygun görürsen onu uygularsın, fakat ben harbin
dışında her hangi bir başarıya ulaşacağımızı tahmin etmiyorum. "
Muaviye
Mesleme bin Muhalled ve Muaviye bin Hudeyc es-Sekuni'ye bir mektup yazar ve
kölesi Sübey ile gönderir. Bu iki şahsa yazdığı mektubunda Hz. Ali'ye karşı
olan muhalefetlerinden dolayı onlara teşekkür ediyor ve Hz. Osman'ın kanını
talep etme konusunda teşvik edip kendisinin devlet otoritesini tamamıyla eline
geçirdiği takdirde bazı vaatlerde bulunuyordu.
Bu
iki şahıs durumdan haberdar olunca bunlardan Mesleme bin Muhalled el-Ensari
kendi adına ve Muaviye bin Hudeyc adına şunları söylemişti; "Bizler
nefislerimizi Allah'ın emirlerine tabi olmaya adamış ve bununla Rabbimizden
sevabını ummuş olarak ondan yardım umuyor, imamımızı öldüren kitleden intikam
almamız için bize zafer ihsan etmesini temenni ediyoruz. Senin hakimiyet
sağlayacağın dönemde bize vereceğin mükafatlara gelince; vallahi, biz asla
bunlar için gayret etmiyoruz ve bizim istediğimiz de bunlar değildir. Şimdi
bize acele süvarilerini ve yaya askerlerini gönder. Şu anda düşmanımız bizden
bir hayli korkuyor. Eğer bize bir yardım gelecek olursa Yüce Allah mutlaka
zafer ihsan edecektir. "
Muaviye
bu mektubu Filistin'de iken almış, yukarıda adları geçen heyeti toplayarak
onlara bu konuda ne düşündüklerini sormuş, onlar da Mısır'a ordu gönderilmesini
uygun görüp bunu tavsiye etmişlerdi.
Muaviye
Amr bin el-As'a hazırlanması için emir vermiş, onunla birlikte altı bin kişilik
bir kuvvet göndererek asla acele etmemesini tavsiye etmişti. Amr bin el-As
Mısır'a en yakın bir noktaya gelip yerleşmiş, Hz. Osman'a taraftar olan
kimseler konakladığı yerde etrafına toplanmışlardı. Amr bin el-As burada durup
Muhammed bin Ebi Bekr'e mektup yazarak şöyle demişti: " ... Ey Eba Bekr'in
oğlu! Kanını akıtmamam için benden uzak dur. Benim elimle başına bir musibetin
gelmesini istemiyorum. Şu anda buranın halkı senin aleyhinde bir araya
gelmiştir. Bundan dolayı buradan çıkıp gitmeni sana tavsiye ediyorum."
Aynı
mahiyette olan Muaviye'nin mektubunu da Muhammed bin Ebi Bekr'e ileterek onu
Hz. Osman'ı muhasara eden kimseler arasında bulunmasından dolayı tehdit etmiş
bulunuyordu.
Muhammed
bin Ebi Bekr her iki mektubu Hz. Ali'ye ileterek Amr bin elAs'ın Mısır
arazisine gelip konakladığını ve O'na karşı koymakta şimdilik ağır
davrandığını, bundan dolayı kendisinden yardım istediğini bildirmişti. Hz. Ali
de O'na bir mektup yazarak bunlara karşı asker hazırlamasını ve son derece
sabırlı davranıp düşmanına karşı çarpışma konusunda azimli olmasını emretmiş
idi. Muhammed bin Ebi Bekr de Müslümanlara bir hitabede bulunarak düşmanlarına
karşı hazırlanmalarını istemiş ve Kinane bin Bişr'in kumandasında iki bin
kişilik bir öncü kuvveti hazırladıktan sonra kendisi de iki bin kişilik bir
kuvvetle yola çıkmıştı. Kinane bin Bişr bu öncü kuvvetlerin başında olduğu
halde Amr'ın bulunduğu tarafa yönelmişti. Amr bin el-As da Kinane'nin geldiği
tarafa yönelmiş, Kinane Amr'a doğru yaklaşınca Amr birliklerini grup grup
yapmıştı. Her birini tek tek Kinane üzerine salınca Kinane bu birlikleri
kovalamış ve onları Amr bin el-As'ın yanına kadar geri püskürtmüştü. Amr bu
durumu görünce Muaviye bin Hudeyc'e haber göndermiş, O da bir hayli kalabalık
bir orduyla Amr'ın imdadına yetişerek Kinane ve arkadaşlarını tamamen
kuşatmışlardı. Şam halkı da Kinane ve arkadaşlarını dört bir yanından
sarmışlardI. Kinane bu durumu görünce atından inerek savaş meydanına atılmış ve
arkadaşlarıyla birlikte çarpışmaya başlamış, şehit düşene kadar kılıç
sallamıştı.
Kinane'nin
öldürüldüğünü, arkadaşlarının dağıldığını ve Amr bin el-As'ın üzerine doğru
geldiğini haber alan Muhammed bin Ebi Bekr'in etrafında kimse kalmamış, kendisi
tek başına yolda yürümeğe başlayarak rast geldiği bir harabeliğe doğru yol
almış ve o harabelikte saklanmıştı. Amr bin el-As Fustar şehrine girinceye
kadar yoluna devam etmişti. Diğer taraftan Muaviye bin Hudeyc Muhammed bin Ebi
Bekr'i aramağa çıkmış, yol kenarında oturan bir cemaate rast gelerek görüp
görmediklerini sormuş, onlardan biri şöyle demişti:
"Ben
şu harabeliğe girdiğimde orada oturan bir adam görmüştüm." O anda
Hudeyc'in oğlu: "Evet, evet; işte odur" diyerek o harabeliğe doğru
gitmiş ve O'nu oradan çıkarmışlardı. Muhammed bu sırada susuzluktan ölmek üzere
idi. O'nu alıp Fustat'a götürmüşlerdi. Amr bin el-As'ın askerleri arasında
bulunan Muhammed bin Ebi Bekr'in kardeşi Abdurrahman Amr'ın üzerine atılarak:
"Kardeşimi
işkence ederek mi öldüreceksin? Hudeyc'in oğluna haber gönder de onu elinden
al." demiş, bunun üzerine Amr Hudeyc'in oğluna haber göndererek Muhammed
bin Ebi Bekr'i kendisine getirmesini söylemiş, ancak Hudeyc'in oğlu şöyle cevap
vermişti: "Sizler Kinane bin Bişr'i öldürdünüz de ben, Muhammed bin Ebi
Bekr'i mi bırakacağım? ''Şimdi sİzin kafirleriniz onlardan hayırlı mı, yoksa
kitaplarda sizin için bir beraet (inkarınızdan dolayı size bir sorumluluk) mi
var?'' (el-Kamer suresi, 43). Yazıklar olsun. yazıklar olsun!" O'nun bu sözlerinden
sonra Muhammed bin Ebi Bekr kendisine su vermelerini istemiş, Muaviye bin
Hudeyc şöyle demişti: "Eğer sana bir tek damla su verirsem Allah bana
ebediyen su içirmesin. Sizler Osman'dan suyu alıkoydunuz. Allah sana irin ve
katı bir pis su içirsin diye seni öldüreceğim!" O'nun bu sözlerine
Muhammed bin Ebi Bekr: "Ey Yahudi'nin oğlu! bu seni ilgilendiren bir
mesele değildir, bu Allah'ın elinde olan bir husustur. O kendi dostlarını gayet
mükemmel bir su ile kandırır. Senin gibi düşmanlarını ise ebediyen susuz
bırakır. Vallahi, eğer şu anda kılıcım elimde olsaydı sizi bu şekilde
konuşturtmazdım." diye karşılık vermiş, bunun üzerine Muaviye bin Hudeyc
de Muhammed bin Ebi Bekr'e: "Şimdi sana nasıl davranacağımı biliyor musun?
Seni bir merkebin karnına sokup o merkebi ateşe vereceğim ve seni bu şekilde
öldüreceğim." demişti. Muhammed de O'na: "Sen bana bu şekilde
davranabilirsin. Bu sİzin ilk yaptığınız iş değildir. Sizin Allah'ın dostlarına
karşı olan davranışlarınızdır bunlar. Ben senin dostların olan Muaviye'nin ve
Amr'ın bu şekilde ateşe atılıp cayır cayır yanmalarınızı Allah'tan temenni
ederim, öyle bir ateş ki her eksildiğinde Cenab-ı Allah onu en katı ve en
kızgınıyla artırsın." diyerek karşılık vermiş, O'nun bu sözlerine kızan
Muaviye bin Hudeyc Muhammed bin Ebi Bekr'i öldürerek ölü bir merkebin karnına
sokmuş ve ateşe vermişti.
Muhammed'in
bu şekilde öldürüldüğünü haber alan Hz. Aişe son derece üzülmüş, ağıtlar yakmış
ve her namazın arkasında Kunut okuyarak Muaviye ve Amr'a beddualar etmişti.
Sonra Muhammed'in çoluk çocuğunu yanına aldırmıştı. Bunlar arasında Kasım bin
Muhammed bin Ebi Bekr de vardı. Hz. Aişe kardeşinin bu şekilde öldürülmesinden
sonra vefat edene kadar hiç bir kızartma et yememişti.
Diğer
bir rivayette ise şöyle kaydedilir:
Muhammed
bin Ebi Bekr, Amr bin el-As ile şiddetli çarpışmalara girişmiş ve Kinane bin
Bişr'in öldürülmesinden sonra Muhammed de yenilgiye uğrayınca Cebele bin
Mesruk'un yanında gizlenmişti. Ancak O'nun nerede gizlendiği Muaviye bin
Hudeyc'e haber verilince Muaviye gidip Muhammed'i kuşatmış, Muhammed de
karşısına çıkarak öldürülünceye kadar çarpışmıştı.
Diğer
taraftan Hz. Ali'ye gelince: Muhammed bin Ebi Bekr'in mektubunu aldığında hemen
cevabi bir mektup yazıp yardım göndereceğini vaad etmişti. Sonra Müslümanlara
bir hutbe okuyarak Mısır'da meydana gelen olayları, Amr bin el-As'ın oraya
gittiğini haber verip onları Mısır'dakilere yardım etmek için teşvik etmiş ve
bu konuda gerekli öğütleri vererek şöyle demişti:
"Haydi
bizimle birlikte el-Ceraa'ya doğru yola çıkınız. (el-Ceraa Küfe ile Hire
arasında bir yer idi.) Ertesi gün olunca Hz. Ali el-Ceraa'ya doğru yola çıkmış,
orada erken saatlerde konaklayarak günün ortalarına kadar beklemiş, ancak hiç
kimsenin oraya geldiğini görmemişti. Hz. Ali geriye dönerek akşam olunca son
derece üzüntülü ve mahzun bir şekilde Müslümanların ileri gelenlerini çağırmış
ve onlara şöyle demişti: "Kendi işini arzu ettiği gibi infaz eden ve
olayları istediği şekilde takdir edip beni sizin gibilerle imtihan eden Cenab-ı
Allah'a hamdolsun. Ey emir verdiğim zaman itaat etmeyen, cihada davet ettiğimde
icabet etmeyen şu beldenin insanları! Hay babalarını yitiresiceler! Cihad sizin
boynunuzun borcu iken hala şehrinizde oturup neyi bekliyorsunuz? Vallahi,
haberiniz olsun, ölüm yaklaşıyor ve bana da gelip çatacaktır, ölüm sizinle
aramızı ayırıncaya kadar ben yine size gerekli nasihatlerimi yapacağım.
Vallahi, sizi gayet mükemmel bir şekilde birleştiren ve birliğinizi sağlayan
bir din üzeresiniz. Düşmanınızın sizi bastığını ve şehirlerinize akınlar
yaptığını hissettiğiniz anda sizi bundan koruyacak başka bir koruyucunuz var
mıdır? Muaviye bir sürü ayak takımım, isyancı kimseleri çağırıyor ve her hangi
bir konuda kendilerine uhrevi bir şey vaat edilmediği halde onları bir, iki,
hatta üç sefer, istediği yere davet ediyor ve istediği yere gönderiyor da onlar
yine de O'na uyuyor ve bağlanıyorlar. Ben ise bu ümmetin en hayırlısı olduğunuz
halde sizleri davet ediyorum, asla bu davete icabet etmiyor ve bana isyan
ederek muhalefet edip duruyorsunuz. Bu tuhaf değil midir?"
Hz.
Ali'nin bu sözleri üzerine Ka'ab bin Malik el-Erhabi kalkarak şunları
söylemişti: "Ey Müminlerin emiri! İnsanları davet edip topla. Ben işte bu
gün için nefsimi hazırlamıştım." Sonra dönüp oradakilere hitab ederek:
"Ey insanlar! Allah'tan korkun, imamınızın davetine icabet edin,
düşmanlarına karşı destekleyin ve O'na yardım edip düşmanlarıyla çarpışın. İşte
ben onun düşmanına karşı ilk gidecek kişiyim." demiş, ileri çıkmış ve iki
bin kişi O'na katılmıştı. Hz. Ali: "Haydi git, fakat onların işi bitmeden
oraya varacağını sanmıyorum." demiş, Ka'ab bin Malik de beş günlük bir
mesafeye kadar gitmişti. Arkasından Haccac bin Gaziyye el-Ensari Mısır'dan
gelmiş ve Muhammed bin Ebi Bekr'in öldürüldüğü haberini iletmişti. Kendisi de
O'nunla birlikte Şamlılara karşı çarpışanlar arasında idi. Diğer taraftan Hz.
Ali'nin Şam'a tayin etmiş olduğu Abdurrahman bin Şebib el-Pezari Şam'dan dönmüş
ve Mısır'da Muhammed bin Ebi Bekr'in öldürüldüğü, Mısır'ın tamamen ele
geçirildiği müjdelerinin Amr bin el-As'tan gelmiş olduğunu ve Şamlıların
Muhammed'in öldürülmesine bir hayli sevindikleri haberini getirmişti. Bunun
üzerine Hz. Ali şöyle demişti: "Onlar Muhammed bin Ebi Bekr'in
öldürülmesine ne kadar sevinmişlerse biz ondan kat kat fazla üzülmüş olduk."
Sonra Hz. Ali Mısır'a göndermiş olduğu askerlere haber göndererek onları geri
çağırmış ve Müslümanlara şu hitabeyi yapmıştı:
"Haberiniz
olsun ki Mısır şu facir, zorba, zalim, Allah yolundan insanları alıkoyan,
İslam'a karşı hilekarlıkla baş kaldırmış olan bir kitle tarafından ele
geçirilmiş bulunuyor. Ve yine haberiniz olsun ki Muhammed bin Ebi Bekr şehit
edilmiştir. Biz Allah huzurunda onlardan Muhammed'in hesabını soracağız.
Vallahi, eğer Allah'ın kazasını bekleyip duran, mükafat için çalışan, facirin
bütün icraatlarına buğz edip müminin hidayet yolunu seven kimseleri iyice
bilmiş olsaydım o zaman kesinlikle her hangi bir hususta ve cihatta geri kalma
konusunda kendini kınayacak bir durumda asla olmazdım. Şunu iyi bilesiniz ki
ben savaş alanında iyi bir uzmanım Ve yine şunu iyi bilin ki ben bu işe ilk ön
ayak olacak olanınız olurum. Bu konuda azimli davranmayı da iyi biliyor ve
sizinle yapacağım uygulamalar konusunda mutlaka isabetli görüşü seçip onu
uyguluyorum. Bu hususta sizden yardım isteyerek, sizi yardıma davet eden
yardıma muhtaç kimse gibi size sesleniyorum; ancak sizler maalesef benim
sözlerime kulak asmıyor, benim emirlerime itaat etmiyorsunuz. Bunun sonunda da
işler acıklı bir noktaya gelip dayanıyor, o zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Siz intikam almağa çıkılacak bir topluluk değilsiniz, size asla bel bağlamak
mümkün değildir. Sizi elli küsur geceden beri kardeşlerinizin yardımına çağırıp
durduğum halde sizler avurdu çatlamış develer gibi sağa sola kaçışıp durmağa
başladınız. Allah yolunda düşmanlarına karşı cihada çıkmağa ve bundan dolayı
mükafat kazanmağa niyeti olmayanlar gibi de yerlere çakılıp kaldınız,
yerlerinizde ağırlaşıp durdunuz. Sonra aranızdan küçücük bir askeri birlik
çıkıp bana geldi, bunlar da azlıklarından dolayı bile bile kendilerini ölüme
atıp duruyor gibi bir halde idiler. Yazıklar olsun size!"
Bu
hitabeden sonra minberden inerek gitmiştİ.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUAVİYE'NİN
ABDULLAH BİN EL-HADRAMİ'Yİ BASRA'YA GÖNDERMESİ
BU YILIN OLAYLARI
MUAVİYE'NİN
ABDULLAH BİN EL-HADRAMİ'Yİ BASRA'YA GÖNDERMESİ
HİRREYT BİN
RAŞİD VE NACİYE OĞULLARI OLAYI
NEHREVAN
SAVAŞINDAN SONRA HARİCİLERİN DURUMU