İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
MUAVİYE'NİN
ABDULLAH BİN EL-HADRAMİ'Yİ BASRA'YA GÖNDERMESİ
Bu
yıl içinde Muhammed bin Ebi Bekr'in öldürülmesi ve Amr bin el-As'ın Mısır'ı istila
etmesinden sonra Muaviye, Abdullah bin Amr bin el-Hadrami'yi Basra'ya
göndererek O'na şöyle, demişti: "Basra halkının ileri gelenleri ile büyük
bir ekseriyeti Osman hakkında bizim gibi düşünüyorlar ve O'nun kanını talep
ettiklerinden dolayı öldürülmüşlerdir. Bundan ötürü onlar son derece öfkeli
olup, kendilerini bir araya getirecek, intikamlarını alacak ve imamlarının
kanını talep edecek birisini istiyorlar. Önce Mudar Kabilesi'ne git, onların
arasına konakla. Arkasından Ezd Kabilesi'ne sevgi göster. Bu iki kabile tamamen
senin yanında yer alacaklardır. Sonra Rabia Kabilesi'ni de davet et, çünkü
Rabia'dan başka sana karşı çıkacak güç yoktur. Onlar tamamen EbU Turab'dan
yanadırlar."
İbn
el-Hadrami yola çıkıp Basra'ya varmıştı. Bu arada Basra valisi bulunan Abdullah
bin Abbas Hz. Ali ile görüşmek üzere Kufe'ye gitmiş ve yerine Ziyad bin Ebih'i
vekil bırakımştı. İbn el-Hadrami Basra'ya vardığında Temim Kabilesi'ne misafir
olmuştu. O'nun Basra'ya varması üzerine Hz. Osman'dan yana olan kimseler yanına
varıp selam vermiş ve etrafında başka kimseler de birikivermişti. Hadrami'nin
oğlu bu biriken kimselere şunları söylemişti: "Sizin imamınız, hidayetin
imamı Hz. Osman mazlum olarak öldürülmüştür. O'nu öldüren Ali'dir. Eğer O'nun
kanını isteyecek olursanız Yüce Allah sizi hayırla mükafatlandırır. "
O'nun
bu sözleri üzerine Abdullah bin Abbas'ın emniyet görevlisi olan Dahhak bin Kays
el-Hilali Hadrami'nin oğluna şöyle der: "Buraya gelmendeki maksadı ve bize
yaptığın çağrıyı Allah kahretsin! Aynen Talha ve Zübeyr gibi sen de aynı
sözlerle gelip aynı şeyleri söylüyorsun. Onlar da Hz. Ali'ye bey'at etmemizden
sonra bize gelmiş, işlerimiz yoluna girmiş iken bizi tefrikaya düşürmüş, bir
grubumuzun diğer gruba karşı saldırmasına sebep olmuşlardı. Bizler de şu anda bir
emire bey'at etmiş bulunuyoruz. Bu emirimiz de şerri tamamen defetmiş, kötü
davranan kimseleri affetmiş bulunuyor. Şu anda sen Muaviye emir olsun diye
kılıçlarımızı çekip birbirimize düşmemizi mi bize emrediyorsun? Vallahi, Hz.
Ali başımızda iken geçirdiğimiz tek bir gün Muaviye'nin tüm hayatından ve bütün
akrabalarının hayatından daha hayırlıdır."
Arkasından
Abdullah bin Hazım es-Sülemi kalkarak Dahhak'a karşı çıkmış ve "Sus, sen
konuşacak adam değilsin, sana söz düşmez!" dedikten sonra Hadrami'nin oğluna
dönüp şunları söylemişti: "Biz senin yardımcılarınız. Senin yanında yer
alacağız. Doğrusu senin söylediğindir. Bize getirmiş olduğun mektubu oku da
dinleyelim." Bunun üzerine Hadrami'nin oğlu Muaviye'den getirmiş olduğu
mektubu okumuştu. Mektupta Muaviye Basralılara Hz. Osman'ın intikamının
alınmasını hatırlatıyor, O'nun yumuşaklığını, kendilerine karşı nasıl
davrandığım, nasıl öldürüldüğünü anlatıp onları Hz. Osman'ın kanını talep
etmeye davet ediyor ve yine Hz. Osman'ın nasıl Resulullah'ın sünnetiyle amel
ettiğini ve her yılonlara çeşitli mallar verdiğinden söz edip duruyordu.
Mektubun okunması bitince el-Ahnef ayağa kalkıp: "Benim bu konuda hiç bir
alıp vereceğim yoktur." demiş, sonra yanlarından ayrılarak çekip gitmişti.
Arkasından Amr bin Merhum el-Abdi şöyle hitapta bulunmuştu:
"Ey
insanlar! Yapmış olduğunuz bey'atınız gereği itaat edin ve cemaatinize
bağlanın. Sakın bey'atinizi bozmayasınız. Şayet bunun aksine davranacak
olursanız aranızda büyük bir fitne kopar." Avf Kabilesi'ne mensup olan
Abbas bin Suhar el-Abdi ise Hz. Ali'ye olan muhabbetleri hususunda kendi
kabilesine muhalif bulunduğu için şunları söylemişti: "Biz seni
ellerimizle ve dillerimizle destekleyeceğiz." O'nun arkasından el-Musenna
bin Muharriba el-Abdi kalkmış, şunları söylemişti: "Vallahi, geldiğin yere
dönmeyecek olursan seninle kılıçlarımızla ve mızraklarımızla çarpışır ve sana
karşı cihad ederiz. Şu adam -Suhar'ın oğlunu kastederek- seni aldatmasın."
Bu
konuşmalardan sonra Hadrami'nin oğlu Sabra bin Şeyman'a: "Sen Arapların
ileri gelenlerinden bir kimsesin, senin yardımını istiyorum." diye
seslenmiş, Sabra O'na şöyle karşılık vermişti: "Eğer benim evimde
konaklamış olsaydın sana mutlaka yardım ederdim. "
Bu
durumları gören Ziyad bin Ebih, gerçekten endişelenmiş ve Hu-dayn bin el-Münzir
ve Malik bin Misma'ı çağırarak onlara şöyle demişti: "Ey Bekr bin
Vailoğulları! Siz MÜIDinlerin emirinin yardımcıları ve güvenilir adamlarısınız.
Şu İbn el-Hadrami'nin yapmış olduğu fıtneyi görüyorsunuz, O'nun etrafına
toplanan kimseleri de müşahede etmektesiniz. Onun için Emirü'I-Müminin'İn emri
bize ulaşıncaya kadar siz beni koruyunuz." Bunun üzerine Hudayn bin
el-Münzir: "Evet seni koruyacağım" demiş, ancak Malik bin Misma, Ümeyyeoğulları'na
biraz daha meyilli olduğu için şöyle konuşmuştu: "Bu yalnız başıma karar
vereceğim bir husus değildir. Bu konuda adamlarıma danıştıktan sonra karar
verebilirim." Ziyad bin Ebih Malik bin Misma'ın böyle ağır davrandığını
görünce Rabia Kabilesi'nin bu konuda ihtilafa düşmesinden korkmuş, bunun için
Sabra bin Şeyman el-Huddarü el-Ezdi'ye haber göndererek kendisini ve
Müslümanların Beytülmali'ni korumasını istemişti. Sabra bin Şeyman:
"Beytülmali benim evime naklettiğiniz takdirde korurum." diye haber
gönderince gerçekten Beytülmal, Hüddan denilen yere taşınmış ve ayrıca minber
de oraya nakledilmişti. Ziyad o günden sonra cuma namazını Hüddan Mescidi'nde
kıldırmış ve orada yemek dağıtmıştı.
Ziyad
bin Ebih Cabir bin Vehb er-Rasibi'ye şöyle demişti: "Ey Muhammed'in
babası! Ben şu Hadrami'nin oğlunun ortalığı karıştıracağından ve sizi
birbirinize düşüreceğinden endişeleniyorum. Ancak senin akrabaların ve
adamların bu konuda ne düşünüyorlar bilmiyorum, bir öğrensen iyi olur."
Ziyad bin Ebih namazı kıldırdıktan sonra mescitte oturmuş ve cemaat etrafında
birikivermişti. Bu arada Cafair bin Vehb şöyle hitab etmişti: "Ey Ezd
Kabilesi! Biliniz ki Temimoğulları kendilerini daha üstün görüyor ve
musibetlere karşı sizden daha dayanıklı ve daha sabırlı olduklarını
zannediyorlar. İşittiğime göre onlar üzerinize gelip komşunuz olan Ziyad'ı
elinizden alarak onu buradan zorla çıkarmak istiyorlar. Onlar bu şekilde komşu
edindiğiniz emiri ve himayenize aldığınız Müslümanların Beytülmali'ni gelip ele
geçirirlerse siz o anda nasıl davranırsınız?" Bu sözler üzerine, gayet iri
yapılı ve güzel konuşan bir adam olan Sabra bin Şeyman şöyle der: "Eğer
Ahnef buraya yaklaşacak olursa ben de O'na yaklaşınm. Eğer onların ileri
gelenleri buraya gelecek olursa ben de onlara giderim. Eğer onların gençleri
ortaya atılacak olursa bizim de ortaya atılacak gençlerimiz vardır."
Ziyad
b, Ebih Hz. Ali'ye bir mektup yazıp durumu anlatmış, Hz. Ali de Temim
Kabilesi'ni, İbn el-Hadrami'nin etrafından dağıtması için A'yen bin Dabia
el-Mucaşil et-Temımi'yi Basra'ya göndermişti. Hz. Ali, eğer Temim Kabilesi O'na
uymayacak olursa kendisine itaat edenleri alıp isyan edenlere karşı
çarpışmasını emretmiş bulunuyordu. Diğer taraftan Hz. Ali Ziyad'a mektup
yazarak bu durumu iletmişti. A'yen Basra'ya vardığında Ziyad O'na gitmiş ve
yanında oturmuştu. A'yen bir sürü adamı etrafına toplamış, kabilesine mensup
kimselerle birlikte kalkıp HadramI'nin oğlu ve etrafında birikmiş kimselere
giderek onları bey'ate davet etmişti. Ancak onlar bu daveti kabul etmemişler,
küfürler savurmuşlardı. O gün akşama kadar onların karşısında bekleyip durmuş,
sonra ayrılmış gitmişti. Bir rivayete göre Haricilerden olduğu söylenen bir
grup gelip A'yen'in yanına varmıştı. Başka bir rivayette ise bunların
Hadrami'nin oğlunun kandırdığı ve A'yen'i öldürmek üzere gönderdiği kimseler
olduğu söylenir. Bu adamlar A'yen'in yanına varmış ve O'nu hile ile
öldürmüşlerdi. A'yen'in öldürülmesi üzerine Ziyad onlarla çarpışmağa
hazırlanmıştı. Bunun üzerine Temim Kabilesi Ezd Kabilesi'ne haber göndererek:
"Biz sizin komşuluğunuza sığınmış olan adama sataşmış değiliz. Peki, siz
bize sığınmış kimseye neden karışıyorsunuz!" diye sorarlar. Ezd Kabilesi
ise onlarla çarpışmayı hoş karşılamaz ve şöyle cevap verirler: "Eğer bize
sığınana taarruz edecek olurlarsa biz onu mutlaka koruruz. "
Bunun
üzerine Ziyad Hz. Ali'ye bir mektup yazıp durumu ve A'yen'in öldürülmesi
haberini iletmiş, Hz. Ali de Temim Kabilesi'nden Sa'adoğulları'na mensup Cariye
bin Kudame es-Sa'adi'yi elli kişilik bir grupla, diğer bir rivayette Temim'den
beş yüz adamla birlikte Basra'ya göndermiş ve ayrıca Ziyad'a da mektup yazarak
Cariye'ye yardım etmesini ve gerektiğinde öğütler vermesini emretmişti. Cariye
bin Kudame, Basra'ya vardığında Ziyad A'yen'in başına gelenleri O'na anlatmış
ve bu konuda kendisini onlardan korumasını istemişti. Cariye Ezd Kabilesi'ne
gitmiş ve onlara iyi davranarak: "Sizden başkası bu işin cahili iken siz
hakkı tanıyıp öğrendiniz." diye konuşmuş ve Hz. Ali'nin Basra halkına
yazmış olduğu mektubu okumuştu. Hz. Ali bu mektubunda onları kınamış, tehdit
edip ayıplamış ve hatta onlarla çarpışmak üzere oraya varacağını yazmış,
kendileriyle Cemel Vak'ası'na benzer bir vakaya girişeceğinden söz etmişti.
Bunun üzerine Sabra bin Şeyman: "Müminlerin emirinin sözünü dinledik ve
O'na itaat ettik. Müminlerin emiriyle savaşan adamlara karşı savaşır, O'nunla
barış akdedenlerle de barış akdederiz." şeklinde konuşmuş, arkasından
Muhalleb'in babası Ebu Süfra Ziyad'a şöyle demişti: "Eğer ben Cemel Günü
oraya varmış olsaydım kavmim Müminlerin emiri ile asla çarpışmayacaktı."
Diğer bir rivayette ise Ebu Süfra'nın Sıffin Savaşı'na giderken yolda vefat
ettiği kaydedilmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Cariye
bin Kudame daha sonra kendi kabilesine varıp Hz. Ali'nin mektubunu ve onlara yapmış
olduğu vaatleri iletmiş, onların büyük bir ekseriyeti O'na uymuş, davetine
icabet etmişlerdi. Oradan Ezd Kabilesi ile kendi kabilesinden uyanlarla
birlikte Hadrami'nin oğluna varmıştı. Hadrami'nin oğlunun süvarilerinin başında
Abdullah bin Hazim es-Sülemi bulunuyordu. Aralarında bir saat kadar bir
çarpışma meydana gelmişti. Şerik bin el•A'var el•Harisi oraya yönelmiş ve
çarpışmalarda Cariye'nin yanında yer almıştı. Hadrami'nin oğlu bu çarpışmalarda
hezimete uğramış ve Hazım'ın oğlu ile birlikte Sünbil Kasrı'na sığınmıştı.
Sonra Habeşli bir kadın olan İbn Hazım'ın annesi acele olarak oraya varmış,
oğlundan bu köşkten aşağı inmesini istemiş, fakat oğlu buna yanaşmamıştı. Bunun
üzerine annesi şöyle demişti: "Vallahi ya inersin, ya da şurada bütün elbiselerimi
çıkarıp çırılçıplak meydanda dururum." Bunun üzerine oğlu köşkten inmiş ve
kendisini kurtarmıştı. Arkasından Cariye bin Kudame köşkü ateşe vermiş ve
içindekilerle birlikte İbn Hadrami'yi ve yanında bulunan yetmiş kişiyi
yakmıştı. Hadrami'nin oğlundan kurtulan Ziyad daha sonra köşküne yerleşmişti.
Bu köşk daha evvel İranlıların yaptırmış olduğu bir köşk idi. Ancak sonraları
Sünbil es-Sa'adi'nin eline geçtiğinden dolayı buna ''Sünbil Köşkü'' adı
verilirdi. Köşkün etrafında bir hendek vardı. Burada yanarak ölenler arasında
Harise bin Bedr'in oğlu Dara' bin Bedr de bulunuyordu.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİRREYT BİN
RAŞİD VE NACİYE OĞULLARI OLAYI