İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 38. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MUAVİYE'NİN ABDULLAH BİN EL-HADRAMİ'Yİ BASRA'YA GÖNDERMESİ

 

Bu yıl içinde Muhammed bin Ebi Bekr'in öldürülmesi ve Amr bin el-As'ın Mısır'ı istila etmesinden sonra Muaviye, Abdullah bin Amr bin el-Hadrami'yi Basra'ya göndererek O'na şöyle, demişti: "Basra halkının ileri gelenleri ile büyük bir ekseriyeti Osman hakkında bizim gibi düşünüyorlar ve O'nun kanını talep ettiklerinden dolayı öldürülmüşlerdir. Bundan ötürü onlar son derece öfkeli olup, kendilerini bir araya getirecek, intikamlarını alacak ve imamlarının kanını talep edecek birisini istiyorlar. Önce Mudar Kabilesi'ne git, onların arasına konakla. Arkasından Ezd Kabilesi'ne sevgi göster. Bu iki kabile tamamen senin yanında yer alacaklardır. Sonra Rabia Kabilesi'ni de davet et, çünkü Rabia'dan başka sana karşı çıkacak güç yoktur. Onlar tamamen EbU Turab'dan yanadırlar."

 

İbn el-Hadrami yola çıkıp Basra'ya varmıştı. Bu arada Basra valisi bulunan Abdullah bin Abbas Hz. Ali ile görüşmek üzere Kufe'ye gitmiş ve yerine Ziyad bin Ebih'i vekil bırakımştı. İbn el-Hadrami Basra'ya vardığında Temim Kabilesi'ne misafir olmuştu. O'nun Basra'ya varması üzerine Hz. Osman'dan yana olan kimseler yanına varıp selam vermiş ve etrafında başka kimseler de birikivermişti. Hadrami'nin oğlu bu biriken kimselere şunları söylemişti: "Sizin imamınız, hidayetin imamı Hz. Osman mazlum olarak öldürülmüştür. O'nu öldüren Ali'dir. Eğer O'nun kanını isteyecek olursanız Yüce Allah sizi hayırla mükafatlandırır. "

O'nun bu sözleri üzerine Abdullah bin Abbas'ın emniyet görevlisi olan Dahhak bin Kays el-Hilali Hadrami'nin oğluna şöyle der: "Buraya gelmendeki maksadı ve bize yaptığın çağrıyı Allah kahretsin! Aynen Talha ve Zübeyr gibi sen de aynı sözlerle gelip aynı şeyleri söylüyorsun. Onlar da Hz. Ali'ye bey'at etmemizden sonra bize gelmiş, işlerimiz yoluna girmiş iken bizi tefrikaya düşürmüş, bir grubumuzun diğer gruba karşı saldırmasına sebep olmuşlardı. Bizler de şu anda bir emire bey'at etmiş bulunuyoruz. Bu emirimiz de şerri tamamen defetmiş, kötü davranan kimseleri affetmiş bulunuyor. Şu anda sen Muaviye emir olsun diye kılıçlarımızı çekip birbirimize düşmemizi mi bize emrediyorsun? Vallahi, Hz. Ali başımızda iken geçirdiğimiz tek bir gün Muaviye'nin tüm hayatından ve bütün akrabalarının hayatından daha hayırlıdır."

Arkasından Abdullah bin Hazım es-Sülemi kalkarak Dahhak'a karşı çıkmış ve "Sus, sen konuşacak adam değilsin, sana söz düşmez!" dedikten sonra Hadrami'nin oğluna dönüp şunları söylemişti: "Biz senin yardımcılarınız. Senin yanında yer alacağız. Doğrusu senin söylediğindir. Bize getirmiş olduğun mektubu oku da dinleyelim." Bunun üzerine Hadrami'nin oğlu Muaviye'den getirmiş olduğu mektubu okumuştu. Mektupta Muaviye Basralılara Hz. Osman'ın intikamının alınmasını hatırlatıyor, O'nun yumuşaklığını, kendilerine karşı nasıl davrandığım, nasıl öldürüldüğünü anlatıp onları Hz. Osman'ın kanını talep etmeye davet ediyor ve yine Hz. Osman'ın nasıl Resulullah'ın sünnetiyle amel ettiğini ve her yılonlara çeşitli mallar verdiğinden söz edip duruyordu. Mektubun okunması bitince el-Ahnef ayağa kalkıp: "Benim bu konuda hiç bir alıp vereceğim yoktur." demiş, sonra yanlarından ayrılarak çekip gitmişti. Arkasından Amr bin Merhum el-Abdi şöyle hitapta bulunmuştu:

"Ey insanlar! Yapmış olduğunuz bey'atınız gereği itaat edin ve cemaatinize bağlanın. Sakın bey'atinizi bozmayasınız. Şayet bunun aksine davranacak olursanız aranızda büyük bir fitne kopar." Avf Kabilesi'ne mensup olan Abbas bin Suhar el-Abdi ise Hz. Ali'ye olan muhabbetleri hususunda kendi kabilesine muhalif bulunduğu için şunları söylemişti: "Biz seni ellerimizle ve dillerimizle destekleyeceğiz." O'nun arkasından el-Musenna bin Muharriba el-Abdi kalkmış, şunları söylemişti: "Vallahi, geldiğin yere dönmeyecek olursan seninle kılıçlarımızla ve mızraklarımızla çarpışır ve sana karşı cihad ederiz. Şu adam -Suhar'ın oğlunu kastederek- seni aldatmasın."

 

Bu konuşmalardan sonra Hadrami'nin oğlu Sabra bin Şeyman'a: "Sen Arapların ileri gelenlerinden bir kimsesin, senin yardımını istiyorum." diye seslenmiş, Sabra O'na şöyle karşılık vermişti: "Eğer benim evimde konaklamış olsaydın sana mutlaka yardım ederdim. "

 

Bu durumları gören Ziyad bin Ebih, gerçekten endişelenmiş ve Hu-dayn bin el-Münzir ve Malik bin Misma'ı çağırarak onlara şöyle demişti: "Ey Bekr bin Vailoğulları! Siz MÜIDinlerin emirinin yardımcıları ve güvenilir adamlarısınız. Şu İbn el-Hadrami'nin yapmış olduğu fıtneyi görüyorsunuz, O'nun etrafına toplanan kimseleri de müşahede etmektesiniz. Onun için Emirü'I-Müminin'İn emri bize ulaşıncaya kadar siz beni koruyunuz." Bunun üzerine Hudayn bin el-Münzir: "Evet seni koruyacağım" demiş, ancak Malik bin Misma, Ümeyyeoğulları'na biraz daha meyilli olduğu için şöyle konuşmuştu: "Bu yalnız başıma karar vereceğim bir husus değildir. Bu konuda adamlarıma danıştıktan sonra karar verebilirim." Ziyad bin Ebih Malik bin Misma'ın böyle ağır davrandığını görünce Rabia Kabilesi'nin bu konuda ihtilafa düşmesinden korkmuş, bunun için Sabra bin Şeyman el-Huddarü el-Ezdi'ye haber göndererek kendisini ve Müslümanların Beytülmali'ni korumasını istemişti. Sabra bin Şeyman: "Beytülmali benim evime naklettiğiniz takdirde korurum." diye haber gönderince gerçekten Beytülmal, Hüddan denilen yere taşınmış ve ayrıca minber de oraya nakledilmişti. Ziyad o günden sonra cuma namazını Hüddan Mescidi'nde kıldırmış ve orada yemek dağıtmıştı.

 

Ziyad bin Ebih Cabir bin Vehb er-Rasibi'ye şöyle demişti: "Ey Muhammed'in babası! Ben şu Hadrami'nin oğlunun ortalığı karıştıracağından ve sizi birbirinize düşüreceğinden endişeleniyorum. Ancak senin akrabaların ve adamların bu konuda ne düşünüyorlar bilmiyorum, bir öğrensen iyi olur." Ziyad bin Ebih namazı kıldırdıktan sonra mescitte oturmuş ve cemaat etrafında birikivermişti. Bu arada Cafair bin Vehb şöyle hitab etmişti: "Ey Ezd Kabilesi! Biliniz ki Temimoğulları kendilerini daha üstün görüyor ve musibetlere karşı sizden daha dayanıklı ve daha sabırlı olduklarını zannediyorlar. İşittiğime göre onlar üzerinize gelip komşunuz olan Ziyad'ı elinizden alarak onu buradan zorla çıkarmak istiyorlar. Onlar bu şekilde komşu edindiğiniz emiri ve himayenize aldığınız Müslümanların Beytülmali'ni gelip ele geçirirlerse siz o anda nasıl davranırsınız?" Bu sözler üzerine, gayet iri yapılı ve güzel konuşan bir adam olan Sabra bin Şeyman şöyle der: "Eğer Ahnef buraya yaklaşacak olursa ben de O'na yaklaşınm. Eğer onların ileri gelenleri buraya gelecek olursa ben de onlara giderim. Eğer onların gençleri ortaya atılacak olursa bizim de ortaya atılacak gençlerimiz vardır."

 

Ziyad b, Ebih Hz. Ali'ye bir mektup yazıp durumu anlatmış, Hz. Ali de Temim Kabilesi'ni, İbn el-Hadrami'nin etrafından dağıtması için A'yen bin Dabia el-Mucaşil et-Temımi'yi Basra'ya göndermişti. Hz. Ali, eğer Temim Kabilesi O'na uymayacak olursa kendisine itaat edenleri alıp isyan edenlere karşı çarpışmasını emretmiş bulunuyordu. Diğer taraftan Hz. Ali Ziyad'a mektup yazarak bu durumu iletmişti. A'yen Basra'ya vardığında Ziyad O'na gitmiş ve yanında oturmuştu. A'yen bir sürü adamı etrafına toplamış, kabilesine mensup kimselerle birlikte kalkıp HadramI'nin oğlu ve etrafında birikmiş kimselere giderek onları bey'ate davet etmişti. Ancak onlar bu daveti kabul etmemişler, küfürler savurmuşlardı. O gün akşama kadar onların karşısında bekleyip durmuş, sonra ayrılmış gitmişti. Bir rivayete göre Haricilerden olduğu söylenen bir grup gelip A'yen'in yanına varmıştı. Başka bir rivayette ise bunların Hadrami'nin oğlunun kandırdığı ve A'yen'i öldürmek üzere gönderdiği kimseler olduğu söylenir. Bu adamlar A'yen'in yanına varmış ve O'nu hile ile öldürmüşlerdi. A'yen'in öldürülmesi üzerine Ziyad onlarla çarpışmağa hazırlanmıştı. Bunun üzerine Temim Kabilesi Ezd Kabilesi'ne haber göndererek: "Biz sizin komşuluğunuza sığınmış olan adama sataşmış değiliz. Peki, siz bize sığınmış kimseye neden karışıyorsunuz!" diye sorarlar. Ezd Kabilesi ise onlarla çarpışmayı hoş karşılamaz ve şöyle cevap verirler: "Eğer bize sığınana taarruz edecek olurlarsa biz onu mutlaka koruruz. "

 

Bunun üzerine Ziyad Hz. Ali'ye bir mektup yazıp durumu ve A'yen'in öldürülmesi haberini iletmiş, Hz. Ali de Temim Kabilesi'nden Sa'adoğulları'na mensup Cariye bin Kudame es-Sa'adi'yi elli kişilik bir grupla, diğer bir rivayette Temim'den beş yüz adamla birlikte Basra'ya göndermiş ve ayrıca Ziyad'a da mektup yazarak Cariye'ye yardım etmesini ve gerektiğinde öğütler vermesini emretmişti. Cariye bin Kudame, Basra'ya vardığında Ziyad A'yen'in başına gelenleri O'na anlatmış ve bu konuda kendisini onlardan korumasını istemişti. Cariye Ezd Kabilesi'ne gitmiş ve onlara iyi davranarak: "Sizden başkası bu işin cahili iken siz hakkı tanıyıp öğrendiniz." diye konuşmuş ve Hz. Ali'nin Basra halkına yazmış olduğu mektubu okumuştu. Hz. Ali bu mektubunda onları kınamış, tehdit edip ayıplamış ve hatta onlarla çarpışmak üzere oraya varacağını yazmış, kendileriyle Cemel Vak'ası'na benzer bir vakaya girişeceğinden söz etmişti. Bunun üzerine Sabra bin Şeyman: "Müminlerin emirinin sözünü dinledik ve O'na itaat ettik. Müminlerin emiriyle savaşan adamlara karşı savaşır, O'nunla barış akdedenlerle de barış akdederiz." şeklinde konuşmuş, arkasından Muhalleb'in babası Ebu Süfra Ziyad'a şöyle demişti: "Eğer ben Cemel Günü oraya varmış olsaydım kavmim Müminlerin emiri ile asla çarpışmayacaktı." Diğer bir rivayette ise Ebu Süfra'nın Sıffin Savaşı'na giderken yolda vefat ettiği kaydedilmektedir. Doğrusunu Allah bilir.

 

Cariye bin Kudame daha sonra kendi kabilesine varıp Hz. Ali'nin mektubunu ve onlara yapmış olduğu vaatleri iletmiş, onların büyük bir ekseriyeti O'na uymuş, davetine icabet etmişlerdi. Oradan Ezd Kabilesi ile kendi kabilesinden uyanlarla birlikte Hadrami'nin oğluna varmıştı. Hadrami'nin oğlunun süvarilerinin başında Abdullah bin Hazim es-Sülemi bulunuyordu. Aralarında bir saat kadar bir çarpışma meydana gelmişti. Şerik bin el•A'var el•Harisi oraya yönelmiş ve çarpışmalarda Cariye'nin yanında yer almıştı. Hadrami'nin oğlu bu çarpışmalarda hezimete uğramış ve Hazım'ın oğlu ile birlikte Sünbil Kasrı'na sığınmıştı. Sonra Habeşli bir kadın olan İbn Hazım'ın annesi acele olarak oraya varmış, oğlundan bu köşkten aşağı inmesini istemiş, fakat oğlu buna yanaşmamıştı. Bunun üzerine annesi şöyle demişti: "Vallahi ya inersin, ya da şurada bütün elbiselerimi çıkarıp çırılçıplak meydanda dururum." Bunun üzerine oğlu köşkten inmiş ve kendisini kurtarmıştı. Arkasından Cariye bin Kudame köşkü ateşe vermiş ve içindekilerle birlikte İbn Hadrami'yi ve yanında bulunan yetmiş kişiyi yakmıştı. Hadrami'nin oğlundan kurtulan Ziyad daha sonra köşküne yerleşmişti. Bu köşk daha evvel İranlıların yaptırmış olduğu bir köşk idi. Ancak sonraları Sünbil es-Sa'adi'nin eline geçtiğinden dolayı buna ''Sünbil Köşkü'' adı verilirdi. Köşkün etrafında bir hendek vardı. Burada yanarak ölenler arasında Harise bin Bedr'in oğlu Dara' bin Bedr de bulunuyordu.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİRREYT BİN RAŞİD VE NACİYE OĞULLARI OLAYI