TECRİH
CERH:
Sözlükte “yaralamak, dürtmek, tesir etmek, bir yarayı deşmek”
manalarına gelir. Asıl olan yaralamak manası yanında bir kimseye söğmek,
hakimin, yalan veya fısk gibi sebeplerle şahidi adaletten düşürerek şahitliğini
reddetmesi, nihayet lazım fiil manasıyla yararlanmak gibi manaları da vardır.
Hadis terimi olarak cerh, tecrîh ile aynı manada kullanılır.
Mutkin ve hafız olan bir alimin bir ravinin rivayetini, kendisinde veya
rivayetinde bulunan kâdih illet sebebiyle reddetmesine denir. Bu, bir bakıma
ravinin veya rivayetinin taşıdığı kâdih illet yüzünden rivayet ettiği hadisin
doğruluğuna şehadetini reddetmekten ibarettir. Ravi, sırf kusuru yüzünden reddedilmekle
cerhedilmiş demektir. Dolayısiyle hadisi de reddedilmiştir. Bununla birlikte
ravinin rivayetinde mesela yalan ithamına maruz kalması, çokça yanılması gibi
sebeplerle reddedilmesi de aynıdır ve rivayetinin reddiyle sonuçlanır. Şu hale
göre cerh, hadis ravilerinde bulunan ve rivayetlerinin reddedilmesine sebep
olan kusurların tesbit edilerek rivayet kusurlarının ortaya konması ve bunun
sonucu olarak naklettiği hadislerin reddedilmesini sağlamaktır.
Cerh konusu Hadis ilminin en önemli konularından biri, hatta
birincisidir. İslamî nakilleri, özellikle hadisleri korumak ve uydurmalarıyla
karışmasına mani olmak gayesiyle konulmuştur.
Çeşitli vesilelerle tekrar edileceği gibi, İslâm Dini, Kur'ân-ı
Kerîm'den sonra Sünnete, dolayısiyle de hadislere dayanır. Hadisler nesilden
nesile rivayet yoluyla aktarılmıştır. Bu aktarma işinin sistemli bir şekilde
yürütülebilmesi başta isnad olmak üzere konulan rivayet kaideleriyle mümkün
olmuştur. Bunun yanısıra ravinin her halinin tetkik edilmesi sonucu hakkında verilen
cerh veya ta'dil hükmü ise hadisleri değerlendirme esaslarının başında yer
almıştır. Bu itibarla rivayetleri kabulde tadıl, reddetmede tecrîh önemli bir
metot haline gelmiştir.
en-Nevevî'ye göre ravilerin cerh edilmesi, İslâm şeriatını
korumaktır. Hadis rivayeti dinî bir iş olduğundan ravileri cerhetmek lüzumsuz
ve haram olan gıybet değildir. Dedikodu da sayılamaz. Aksine vacip bir iştir.
Zira rivayetler çok kere bir şeyi ya helal, ya haram kılar. Emreder veya
yasaklar. Teşvik eder veya sakındırır. Halbuki zayıf ravilerin naklettikleri
yalan yanlış haberler müslümanları hatalı yollara sürükler. Nitekim tanınmış
cerh ve ta'dil âlimi Yahya b. Sa'id el-Kattân, “Sufyânu's-Sevrî, Şu'be, Mâlik
gibi alimlere “yalan töhmetine maruz kalan yahut zayıf bulunan bir ravinin
halini açıklayayım mı, yoksa susayım mı?” diye sordum; hepsi de “halini açıkla”
dediler” diyor. Yine Yahya, “cerhettiğin kimselerin kıyamet günü hasım olarak
karşısına dikilmelerinden korkmuyor musun?” diye soranlara şu cevabı vermiştir:
Onların kıyamette karşıma hasım olarak çıkmaları, hadislerini müdâfa etmediğim
için Hz. Peygamber (s.a.s)'in hasım olarak çıkmasından daha evlâdır.”
Tirmizî de şunları söylemiştir: Muhaddisleri hadis ravilerini
cerhe seviden âmil, bize kalırsa, Allah bilir, müslümanların iyiliğine
çalışmaktır. Yoksa bunların müslümanlara ta'n etmek veya dedikodu yapmak
istedikleri düşünülemez. Bize göre muhaddisler cerh ile ancak zayıf ravilerin
zayıf olduklarını açıklamak istemişlerdir. Bunu da onların tanınmaları için
yapmışlardır; zira zayıf kabul edilen ravilerin kimi bidat sahibidir. Kimi
hadislerinde töhmet altında kalmıştır. Kimi de gaflet sahibi veya çok hata
yapan biridir. Cerh ve ta'dil imamları, dine olan şefkatlerinden dolayı
bunların hallerini beyan etmek istemişlerdir. Kaldı ki dinî konulardaki
tesebbüt (işi sağlam tutma) hukukî şehadetten de mal konusundaki şehadetten de
daha mühimdir.”
Tarîhen sabittir ki sahabîler arasında görülen ihtilaf ve
anlaşmazlık Tâbi'ûn ve Tebe'ut-Tâbi'în devirlerinde müslümanlar arasında birer
tarafı tutmak meylini doğurmuştur. Çok geçmeden bazı fırkaların ortaya
çıkışıyla birlikte bazı kişiler, dinin gerçek yüzünü değiştirecek hadisler
uydurmaya başlamışlardır. Bu faaliyetlerin giderek artması İslâm Dini'nin Hz.
Peygamber zamanındaki safiyetini koruma endişesine yol açmıştır. Bunun üzerine
hadis âlimlerinin, işittikleri rivayetleri inceden inceye tetkik ederek şüpheli
gördüklerini haber vermeleri; bunun için de birçok hadis ravisini ta'n etmeleri
zarurî hale gelmiştir. Böylece Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hadislerinin toplanma,
tedvin edilme, daha sonra da tasnif edilerek kitaplara yazılma zamanı olan
yaklaşık üç asır devam eden süre içinde binlerce ravi teker teker cerh ve
ta'dil süzgecinden geçirilmiştir. Bu tenkit faaliyeti sonunda naklettiği
hadisler makbul sayılan sika ravilerle zayıf ve metruk olanlar, meçhuller ve
bilhassa yalancılar ve hadis uyduranlar tesbit edilmiştir. İşte cerh, böyle bir
gayretin sonucudur.
Cerh ve ta'dil kaideleri arasında cerhle ilgili olanlar önemli bir
yer tutarlar. Bunun yanısıra cerhle ilgili bazı önemli hususlar vardır.
Bunların başında cerhedilen ravide gerçekten cerhe sebep teşkil edecek bir
halin bulunması gelir. Bir de herkesin, cerh ediyorum diye dilediği kimseyi
dilediği şekilde kötülememesi gerekir; çünkü öyle haller vardır ki bunlar,
çoğunluğun nazannda sahibinin cerhini gerektirecek kötülükler değillerdir. Öyle
iken bazıları bunları kötü görür ve yapanları cerhederler. Bu ise onların bazı
insanları haksız yere kötülemesiyle birdir. Cerhin, cerhe sebep teşkil eden hal
açıklanmadıkça kabul edilmemesinin en mühim sebebi budur.
Öte yandan cerhin, cerhi gerektirecek görünür bir halden dolayı
yapılması gerekir. İndî yorumlarla raviler cerhedilemez. Onun için cerh ve
ta'dil alimlerinin ravilerin cerh edilmesini gerektiren halleri iyi bilmeleri
gerekir.
Kaynaklar:
Şeref: Ahmed b. Ali, el-Hatîbu'l-Bağdâdî, Şerefu Ashâbiİ-Hadîs,
Ankara 1971.
Şurût: Muhammed b. Tâhir el-Makdisî, Şurûtu'l-E'immeti's-Sitte,
Kahire 1957.
Tabakât: Muhammed b. Sa'd b. Meni, İbn Sa'd, et-Tabakâtu'1-Kubrâ,
1-8, Beyrut 1388/1968.
Ta'cîl: Ahmed b. Ali, İbn Haceri'l-Askalâm, Ta'cflul-Menfa'a
bi-Zevâ'idi Ricâli'l-E'immeti'l-Erba'a, Beyrut.
Tahzîr: Celaluddin Abdurrahmân b. Ebî-bekr es-Suyütî, Tahzîru'l-Havâs
min Ekâzîbi'l-Kussâs, 2. Bs. 1404/1984.
Ayrıca bakınız: