SÜNEN-İ TİRMİZİ

Bablar Konular Numaralar  

KİTABU’T-TEFSİIR BAHSİ

<< 3076 >>

DEVAM: 8- Araf suresinden tefsir edilen ayetler.

 

حدثنا عبد بن حميد حدثنا أبو نعيم حثنا هشام بن سعد عن زيد بن أسلم عن أبي صالح عن أبي هريرة قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لما خلق الله آدم مسح ظهره فسقط من ظهره كل نسمة هو خالقها من ذريته إلى يوم القيامة وجعل بين عيني كل إنسان منهم وبيصا من نور ثم عرضهم على آدم فقال أي رب من هؤلاء قال هؤلاء ذريتك فرأى رجلا منهم فأعجبه وبيص ما بين عينيه فقال أي رب من هذا فقال هذا رجل من آخر الأمم من ذريتك يقال له داود فقال رب كم جعلت عمره قال ستين سنة قال أي رب زده من عمري أربعين سنة فلما قضي عمر آدم جاءه ملك الموت فقال أو لم يبق من عمري أربعون سنة قال أو لم تعطها ابنك داود قال فجحد آدم فجحدت ذريته ونسي آدم فنسيت ذريته وخطئ آدم فخطئت ذريته

 

قال أبو عيسى هذا حديث حسن صحيح وقد روي من غير وجه عن أبي هريرة عن النبي صلى الله عليه وسلم

 

Ebu Hureyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: “Allah, Adem’i yarattığında onun sırtını sıvazladı ve kıyamete kadar yaratacağı her canlı ondan küçük parçalar halinde bir kenara döküldü bunlardan her insanın iki gözü arasında bir parıltı yarattı sonra onları Adem’e sundu.”

 

Bunun üzerine Adem dedi ki: “Ey Rabbim! Bunlar kimdir?” Allah: “Bunlar senin zürriyetindendir” buyurdu. İçlerinden bir adam gördü ve onun gözleri arasındaki nurun parıltısı hoşuna gitti ve: “Ey Rabbim bu kimdir?” dedi. Allah: “Bu senin zürriyetinden gelen son ümmetlerden bir kişidir ki adı Dâvûd’tur.” Adem: “Rabbim onun ömrü ne kadardır” dedi. Allah: “Altmış sene” buyurdu. Adem: “Benim ömrümden ona kırk yıl ilave et” dedi.

 

Adem’in ömrü dolunca ölüm meleği kendisine geldi. Adem: “Daha kırk yıllık ömrüm yok mudur?” dedi. Ölüm meleği: “Bu kırk yılı oğullarından Dâvûd’a vermedin mi?” diye karşılık verdi.

 

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle devam etti: “Adem bu durumu inkar etti, zürriyeti de inkar etmektedir. Adem’e unutturuldu bu yüzden zürriyeti de unutmaktadır. Adem yanıldı zürriyeti de yanılmaktadır.”

 

 

Tirmizî rivâyet etmiştir.

 

Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Hüreyre’den değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.