ORUÇ / SEVM |
KAYNAKLARDA ORUÇ
Bakara 183, 184 ve Oruc’a dair
bilgi için tıkla |
|
|
Orucun hikmeti ve Farz kılınışı (Zadu’l-Mead)
Oruçta Niyet
(Beyhaki Külliyat)
Sahur Yapmanın
Müstehap Olması (Beyhaki, Külliyat)
(Vakti Geldiğinde)
İftarda Acele Etmenin ve Sahuru Geciktirmenin Müstehap Olması (Beyhaki,
Külliyat)
Kendisiyle İftar
Edilmesi Müstehap Olan Şey (Beyhaki, Külliyat)
İftar Edileceği
Zaman Dua Edilmesinin Müstehap Olması (Beyhaki, Külliyat)
Oruçlunun Bazı Fiilleri (Zadu’l-Mead)
Nebi (s.a.v.)’in Nafile oruçları (Zadu’l-Mead)
MÜSLİM NEVEVİ
ŞERHİ’NDE------------------------:
Orucun Mana Ve Tarifi
Orucun Tarihçesi
Orucun Gayesi
Orucun Çeşitleri
Sefer’de Oruç tutmak
Orucun Mana Ve Tarifi
Oruç, İslami ibadetlerin
üçüncüsüdür. Orucun arapçası "savm" veya "siyam"dır.
Sözlükte, "kendini tutmak" ve "susmak" manalarına gelir.
Bazı müfessirler bu kelimenin, Kur'an-ı Kerim'de; "sabretmek"
manasına geldiğini söylerler ki, bu da, "nefsi zabt etmek, sebat etmek,
tahammül etmek" demektir. Bu manalar, İslam dinindeki oruç mefhumunun ne
olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Şer'i bir terim olarak
oruç, "ikinci fecirden (Fecr-i sadık) itibaren güneş batıncaya kadar oruç
niyetiyle, yemekten, içmekten ve cinsi temastan nefsi alıkoymak" şeklinde
tarif edilir.
Bilindiği gibi sürekli
tekrarlanan beşeri arzular üçtür:
1. Yemek, 2. İçmek, 3.
Cinsi münasebette bulunmak.
İşte Oruç, belirli bir
zaman süresince nefsin bu isteklerinin terkedil-mesi oluyor. O halde orucun
hakikatinin "nefsani heveslerden, hayvani arzulardan kendini alıkoymak,
ihtiras ve hevayı frenleme öğretisi" olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu
dış isteklerden başka, iç arzulardan ve fenalıklardan kalbi ve dili korumak da
"havass" için, orucun hakikatına dahildir.
Orucun Tarihçesi
Oruç ibadeti sadece
islama has değildir. İslamdan evvel gelmiş geçmiş tüm semavi dinlerde oruç
vardı. Bakara suresinin 183. ayetinde bu hakikat şu şekilde
ifadelendirilmiştir; "Ey iman edenler, oruç sizden evvelkilere farz
kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki siz (günahlardan)
sakınırsınız.”
Hz. Musa, Tur'da 40
gününü aç ve susuz geçirmiştir. Bunun için Yahudiler, genellikle Hz. Musa'nın
hatırasına hürmeten 40 gün oruç tutarlar. Fakat bilhassa 40. gün oruç tutmak
tüm Yahudiler için farzdır. Bu da Yahudi senesinin 7. ayı olan
"Teşrin" ayının 10. gününe rastlar. Yahudilerde bundan başka da
oruçlar vardır. Mesela keder orucu bunların en mühimlerindendir.
Hıristiyanlıkta da oruç
vardır. Bunlar da oruç iki ve dört gün olarak konulmuştur. Hz. İsa ormanda 40
gün oruç tutmuştur.[İncil Methyu, B. 4, F. 2.]
Hz. Yahya ve onun ümmeti
de oruç tutarlardı.[İncil, Markos, B. 4, F. 2.]
Bunlardan başka Hindu ve
Zerdüşt dinlerinde de oruç vardı. Arabistan halkıda cahiliyye devrinde oruçtan
haberdar idiler. Muharrem'in 10. günü olan o Aşure gününde Mekkeli araplar oruç
tutarlar ve Kabe'ye yeni örtü örterlerdi.[Ahmed b. Hanbel, VI, 244.] Ayrıca
Recebü'l-esam ve Şehr-i Mudar dedikleri Recep ayında da oruç tutarlardı.
Orucun Müslümanlar
içinde farz olduğu, kitap sünnet ve icma ile sabittir. Orucun farz oluşunu
inkar eden kafir olur.
Müslümanlar için ilk
farz olan orucun H. 2. yılında farz kılınan Ramazan ayı orucumu, yoksa daha
önceden müslümanlar için farz olan bir oruç var mı idi konusu İslam alimleri
arasında ihtilaflıdır. Ebu Davud, oruç
1.bab da bu işleniyor.
Orucun Gayesi
Orucun gayesi takvadır.
Yani kişinin, nefsi isteklerinden kendi arzu ve dilemesiyle kendini alıkoyması,
gönlünün çektiği şeylerden kendisini sakındırmasıdır. Bu gaye yukarıda
andığımız Bakara suresinin 183. ayetinde açık olarak görülmektedir.
İnsanoğlu nefis
sahibidir. Nefsin yemek, içmek, sevmek, eğlenmek vs. gibi bir çok istekleri
vardır. Üstelik bu istekler bitmez.ardı arkası kesilmez. Birisi elde
edildiğinde hemen bir başkası istenir. Bu isteklerin en Önde geleni de yukarıda
işaret edildiği gibi mide ve cinsel dürtülerle ilgilidir.
Her iki faaliyetde
insanın fıtri yapısında vardır, tabiidir. Fakat, yeme içme olayı ve cinsel
istekler, kişinin nefsine bırakıldığı takdirde normaliteyi çok çabuk aşarlar.
Çünkü anormal ortama geçmeye oldukça müsaittirler. Bunun için nefsi isteklerin
disiplin ve terbiyesi şarttır. Bu disiplin ve terbiye Allah'ın emirleri ve
yasaklarıyla gerçek kıvamını bulur. Oruç'da diğer ibadetler gibi ve özellikle
disiplinize edici bir yapı taşımaktadır. Orucun Allah'ın emirlerine boyun eğme
konusunda terbiye ediciliği kaçınılmazdır. Oruç kulun kulluğunu göstermesidir.
Rabbinin emrine uymak için en büyük arzularını terkettiği bir imtihandır.
Ancak şunu hatırlatmak gerekir ki, oruç Allah'a karşı vücuda işkence etmek,
onu zahmete sokmak değildir. Onun için İslamda visal orucu (iftar etmeden peşi
peşine oruç tutmak) mekruhtur. Kur'an-ı Kerim'in her neresinde oruç
emredilmişse, hemen peşinden "Allah size kolaylık diler, zorluk
dilemez."[Bakara 185] şeklinde ifadeler getirilmiştir. Ayrıca;
"Allah bir kimseye gücünün yetmeyeceğini teklif etmez."[Bakara 286]
kaidesi İslamın temel prensiplerindendir. Eğer oruçtan maksat, eziyet çekmek
olsaydı, hastalar, yaşlılar, zayıflar, yolcular, hamileler, emzikliler,
mücahidler hayız ve nifas halinde olan kadınlar oruç konusunda mazeretli kabul
edilmezlerdi. Çünkü bu durumda olanlar için oruç kuvvetli ve sıhhatli
olanlardan daha büyük eziyet ve zahmet olurdu.
Hindu yokileri iftar
etmeden 40 gün aç kalırlar, Yahudilerde de orucun gayesi cefa çekmek şeklinde
ifade edilmektedir.[Tevrat, Sifrallaviyyin bab 16, F. 29 ve Bab 29, F. 7.]
tslami oruçta da gayenin yukarıdakilerle aynı olduğunu düşünmek yanlıştır.
Yukarıda işaret edildiği gibi İslami orucun hikmet ve gayesi, kişinin takvaya
ermesi, nefsini terbiye edip nefsani isteklerini düzene koymasıdır. Ayrıca oruç
varlıklılara, yoksulların hallerini bilme ve düşünme imkanını sağlar.
Mü'min-lerin gönüllerindeki şefkat ve merhamet duygularını arttırır.
Yardımlaşma şuurunu geliştirir. Zaten Allah'ın hiç kimsenin aç ve susuz
kalmasına ihtiyacı yoktur. Gaye günahtan sakınmaktır. Kulluk ve emre itaattir.
Mahir: Orucun terbiye
v.b. için emredildiğini söylemek yetersizdir. Oruç; ilk aşamada beyni
berraklaştırır. Sonra vücud dünyadan uzaklaşır ve kalb'in hissetmesi ve bu
hislerin beyin tarafından algılanması kolaylaşır, Sonra da ibadetler fayda
vermeye ve imanı arttırmaya başlar.
Oruc'u ancak onu gerçekten tutanlar anlar!
Orucun Çeşitleri
İslam dininde oruçlar
hükümleri itibarıyla dört çeşittir:
a. Farz Oruçlar: Ramazan
orucu ve keffaret oruçları farzdır. Ramazan orucunu zamanında tutmak, muayyen
bir farz, kazaya kalan ramazan orucu ve keffaret olarak tutulan oruçlar ise,
muayyen olmayan farz oruçlardır.
b. Vacib Oruçlar: Nezir
(adak) oruçlarıdır. Belirli bir günde tutulmaları nezredilmişse, muayyen
vacib; günü belirtilmeden mutlak olarak herhangi bir zamanda tutulmaları
adanmışsa, muayyen olmayan vacib oruç olur.
c. Nafile Oruçlar: Farz
ve vacip olmadan Allah'ın rızasını elde etmek için tutulan oruçlar nafile
oruçlardır. Bunlar sünnet, müstehab ve mendup isimleri ile anılırlar. Aşure
(Muharremin 10. günü) ile ondan bir önceki ve sonraki günlerin oruçları Eyyam-i
biyd (her ayın 13, 14 ve 15. günü) oruçları müstehab oruçlardır. (Eyyam-ı biyd:
Dolunay günleri)
d. Mekruh Oruçlar: Oruç
tutulması mekruh olan günlerde tutulan oruçlar mekruhturlar. Bu oruçlar
tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ramazan
bayramının birinci günü, kurban bayramının dört günü tutulan oruçlar tahrimen
mekruh; Nevruz ve Mihrican günleri kasden tutulan oruçlar, yalnız cuma veya
cumartesi günleri yada sadece aşure günü tutulan oruçlar tenzihen mekruh
oruçlardandır.
Orucun Farz Oluşu
alimler Ramazan orucu
farz kılınmadan önce müslümanlar için farz olan bir orucun olup olmadığında
farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Cumhura göre müslümanlar için farz olan
ilk oruç, ramazan orucudur. Ramazandan önce onlar için hiçbir oruç farz
edilmemiştir. Ramazan orucu hicri ikinci senede Şaban ayında farz kılınmıştır.
Bedir savaşından bir ay ve bir kaç gün öncesine rastlar. Kıblenin değişmesinden
sonra farz edilmiştir. Cumhurun görüşlerinin delili, Hz. Muaviye'den rivayet
edilen şu hadistir: Rasulullah Sallallahu aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bu gün aşure günüdür, o günün orucu size farz kılınmamıştır, ama ben
oruçluyum artık dileyen oruç tutsun dileyen tutmasın"[Buhari, savm]
Ancak Fethu'I-Bari'de bu
hadisin, Ramazan orucundan önce, farz olan bir orucun bulunduğuna delalet
etmediğine işaret ile şöyle denilmektedir: "Bu hadisle aşure orucunun
farz olmadığına hükmedilmiştir ama, hadis ona delalet etmez. Çünkü maksadın
aşure orucu, ramazan orucu gibi devamlı olarak farz edilmemiştir, şeklinde
olması da muhtemeldir."
Hanefilere göre
müslümanlara farz kılınan ilk oruç aşure orucudur. Sonra her on günde bir gün
olmak üzere her ayda üç gün oruç farz kılınmıştır. Daha sonra bu neshedilmiş
yatsı namazından sonra başlayıp güneşin batması ile sona ermek üzere ramazan
orucu farz kılınmıştır. Daha sonra bu da neshedilip bu günkü şekli ile ikinci
fecirden güneşin batmasına kadar devam eden ramazan orucu sabit olmuştur,
Taberinin, Muaz b. Cebel (r.a.)'den rivayet ettiği şu haber Hanefilerin
görüşlerinin en açık delillerindendir; "Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye
teşrif edip aşure günü ve her ayın üç gününde oruç tuttu. Sonra Allah Ramazan
orucunu farz edip "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı
gibi size de farz kılındı..."[Bakara 183] mealindeki ayeti indirdi."
Yine Taberi yukarıdaki
ayet hakkında İbn Abbas'ın; "Oruç her ayda üç gün idi, sonra Allah'ın
ramazan orucu hakkında indirdiği ayetle bu oruç neshedildi" dediğini
nakleder.
Buhari'nin rivayet
ettiği şu hadisler de Hanefilerin delilleri arasındadır.
Hz. Aişe (r.anha) şöyle
der: "Kureyş, Cahiliye devrinde aşure günü oruç tutardı. O gün Rasulullah
(s.a.v.) da oruç tutardı. Medine'ye geldiğinde de aşure günü oruç tuttu ve
(ashabına) tutmalarını emretti. Ramazan orucu farz edilince aşure orucunu
terketti. Artık isteyen o gün oruç tuttu isteyen terketti"[Buhari, savm]
Yine Hz. Aişe (r.anha)
şöyle der: "Rasulullah (s.a.v.) aşure günü oruç tutulmasını emretmişti.
Ramazan orucu farz edildikten sonra, dileyen tutar, dileyen
tutmazdı."[Buhari, savm]
Seleme b. Ekva
(r.a.)'den rivayet edilmiştir, der ki: "Rasulullah (s.a.v.) Eslemden bir
adama, insanlara, "kim bir şey yemiş ise, gününün geri kalanında yemeyi
terketsin, kim de birşey yememişse oruç tutsun, çünkü bu gün aşure
günüdür." diye ilan etmesini emretti."[Buhari, savm]
(Ebu Davud'un şerhinde
oruç bölümü başından aldım. Burada diğer mezheblerin görüşlerinden
bahsedilmemiş)
Seferde Oruç Tutmak
İlim adamları seferde
Ramazan orucu tutmanın hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptir. Zahiri
mezhebine mensub kimi ilim adamı seferde Ramazan orucu tutmak sahih değildir. Eğer
oruç tutacak olursa ayetin zahiri anlamı dolayısı ile ayrıca: "Seferde
oruç tutmak bir (iyilik)den değildir" ile diğer hadis-i şerifdeki:
"İşte onlar (seferde, yolculukta oruç tutanlar) isyan edenlerin ta
kendileridir" hadisi dolayısı ile oruç olmaz ve kaza edilmesi gerekir.
Diğer taraftan ilim
adamlarının büyük çoğunluğu ve fetvaya ehil kimselerin tamamı yolculukta
(seferde) Ramazan orucu tutmak caizdir, bu oruç geçerlidir ve kişi
yükümlülüğünü yerine getirmiş olur demişlerdir. Ancak oruç mu daha faziletlidir,
oruç açmak mı yoksa her ikisi aynı mıdır hususunda farklı görüşleri vardır.
Malik, Ebu Hanife, Şafii
ve çoğunluk açıkça görülecek bir meşakket ve bir zarar olmaksızın oruç
tutabilen için daha faziletlidir. Şayet zarar görecekse oruç açması daha
faziletlidir demişlerdir. Bunun için de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Abdullah b. Revaha'nın ve başkalarının oruç tutmaları ile bu husustaki diğer
hadisleri delil göstermişlerdir. Ayrıca bu yolla anında yükümlülükten kurtulmak
da gerçekleşmiş olur.
Said b. el-Müseyyeb,
Evzai, Ahmed, İshak ve başkaları ise kayıtsız ve şartsız olarak oruç açmak daha
faziletlidir demişlerdir. Bazı mezhep alimlerimiz bunu Şafii'nin bir görüşü
olarak nakletmiş iseler de bu garip bir rivayetlir. Bu kanaat sahipleri de daha
önce geçen zahiri mezhebi alimlerinin gösterdikleri deliller ile Hamza b. Amr
el-Eslemi'nin Müslim tarafından zikredilmiş bulunan (Müslim Minhac 2620)
hadisini delil göstermişlerdir ki o da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Bu Allah'tan bir ruhsattır. Bunun gereğince am el eden güzel bir iş
yapar. Oruç tutmayı arzu eden için de bir vebal yoktur" buyruğudur. Bunun
zahiri ise oruç açmanın tercih edilmesini gerektirmektedir. Ama çoğunluk bütün
bunlar herhangi bir zarar ile karşılaşmaktan ya da bir zorluk çekmekten korkan
kimse hakkındadır -hadislerde açıkça görüldüğü gibi- deyip cevap vermişler ve
bu hususta babta zikredilen Ebu Said el-Hudri (r.a.}'ın hadisine
dayanmışlardır. O da şöyle demiştir: "Biz Ramazan ayında Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte gazaya çıkardık. Bizden kimisi oruç
tutardı kimimiz oruç açardı. Bundan dolayı da ne oruç tutan kişi oruç tutmayana
ne tutmayan oruç tutana karşı herhangi bir olumsuz duygu hissetmezdi. (Çünkü)
onların kanaatine göre kendisinde güç bulan kimse oruç tutardı ve güzel bir iş
yapmış olurdu. Kendisini güçsüz hisseden bir kimsenin oruç açmasının da güzel
olduğu kanaatinde idiler." İşte bu çoğunluğun görüşünün tercih edilmesi
hususunda açık bir ifadedir ki bu da açık bir zarar ve bir zorluk ile
karşılaşmadan oruç tutabilen kimse için oruç tutmasının daha faziletli
olduğudur. Kimi ilim adamı da şöyle demektedir:
Hadislerin bu hususta
birbirlerini'dengelemeleri dolayısı ile oruç açmak da tutmak da aynı şeydir
demiş ise de doğru olan çoğunluğun kanaatidir. Allah en iyi bilendir.(Müslim,
oruç 15.bab başından aldım)
----------------------------------------------------------------------------