UMDETU’L

AHKAM

YEMİNLER VE ADAKLAR

 

BİR MÜSLÜMANIN HAKKINI YALAN BİR YEMİNLE ALAN KİMSENİN CEHENNEM İLE TEHDiDi BABI

 

353-22013- ... Bize Veki' haber verdi. Bize A'meş, Ebu Vail'den tahdis etti. O Abdullah'tan, o Rasulullah (s.a.v.)'den şöyle buyurduğunu nakletti: "Kim yalancı olduğu halde bir sabr yemini edip, onunla Müslüman bir kimsenin malını haksızca alırsa Allah'ın huzuruna O kendisine gazap etmiş olduğu halde çıkar. "

 

(Ebu Vail) dedi ki: Derken Eş'as b. Kays girdi ve Ebu Abdurrahman size neler anlatıyor, dedi. Oradakiler şunları şunları anlatıyor, dediler.

 

Eş'as: Ebu Abdurrahman doğru söylemiştir. Ayet benim hakkımda indi. Benimle bir adam arasında (anlaşmazlık konusu) Yemen'de bir arazi parçası vardı. Onu Nebi (s.a.v.)'e dava ettim (beyyinen var mı?) Ben, hayır dedim. Allah Rasulü: "O halde o yemin etsin" buyurdu.

Ben: O da yemin ediverir, dedim. Rasulullah (s.a.v.) O vakit şöyle buyurdu: "Kim yalancı olduğu halde o yolla Müslüman bir kimsenin malını haksızca alacağı bir sabr yemini ederse Allah kendisine gazap etmiş olduğu halde huzuruna çıkar." Sonra da: "Şüphesiz Allah'a olan ahitlerini ve yeminlerini az bir pahaya satanlar ... " (Al-i İmran, 77) ayeti sonuna kadar nazil oldu.

 

 

354-221/4- Bize İshak b. İbrahim tahdis etti. .. Abdullah dedi ki: Her kim yalan söylediği halde bir yemin edip, onunla hak etmediği bir şeyi alırsa Allah'ın huzuruna ona gazap etmiş olduğu halde çıkar. Sonra A'meş'in rivayet ettiği hadise yakın olarak hadisi zikretti. Şu kadar var ki o şöyle dedi: Benimle bir adam arasında bir kuyu ile ilgili bir anlaşmazlık vardı. Davamızı Rasulullah (s.a.v.)'e götürdük. O: "Ya senin iki şahidin yahut onun yemini" buyurdu.

 

Açıklama:

 

Bu babta (351) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Her kim yeminiyle Müslüman bir kimsenin hakkını kesip alırsa ... isterse erak ağacından bir çubuk olsun" buyurmaktadır. Diğer rivayette (353) "Her kim ... sabr yemini ederse ... Allah'ın huzuruna çıkar." (353) Diğer rivayetinde: "el-Eş'as b. Kays'tan rivayete göre benimle bir başka adam arasında ... huzuruna çıkar" denilmekte; öbür rivayette (356): "Hadramevt'ten bir adam ve Kinde'den bir adam ... geldi ... huzuruna çıkacaktır." denilmektedir.

 

"Sabr yemini" ibaresinde yemin sabra izafe edilmiştir. Sabr yemini ise yemin edenin o yemini yapmak üzere kendisini tutan, alıkoyan kimsenin yaptığı yemindir.

 

Resulullah (s.a.v.)'in: "Her kim yalan yere bir sabr yemini ederse" ibaresi kasten yalan yemin ederse demektir. Bu yemine ğamus yemini adı verilir.

 

Bu Babtaki Hadislerin İhtiva Ettiği Hükümler:

 

Nebi (s.a.v.)'in (351): "Kim yeminiyle haksızca Müslüman bir kimsenin hakkını alırsa" buyruğunda bir incelik vardır. Bu da "Müslüman kimsenin hakkı" ifadesindedir ki, bunun kapsamına maldan başka meyte hayvanın derisi, gübre ve bunun dışında kendilerinden yararlanılan necasetler de girer. Aynı şekilde kazf haddi, zevcenin kocası tarafından kendisine gün payedilmesi ve bunun dışında malolmayan diğer hakları da kapsar.

 

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (351): "Yüce Allah ona cehennemi vacip kılar, cenneti de ona haram eder. " Bunun hakkında da benzerleri için iki cevap söz konusudur. Birincisi bunun böyle bir işi helal kabul eden kişi hakkında yorumlanacağıdır. Bu hali üzere ölecek olursa o kafir olur ve cehennemde ebedi kalır. İkincisine göre anlamı böyle bir kişi cehennem ateşini hak etmiş olur ama affedilmesi de caizdir. Yüce Allah ayrıca ona ateşten kurtulup, umdukları cennet nimetlerine nail olan kimselerle birlikte ilk anda cennete girmesi ona haram edilmiştir.

 

Haksızlığa uğrayan kimse için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "Müslüman" kaydını getirmesi zimminin hakkının haram olmadığının delili değildir. Bu yüce Allah'ın huzuruna kendisine gazap etmiş olarak çıkacağı şeklindeki ağır tehdidin müslümanın hakkını haksızca alan kimse için söz konusu olduğu anlamındadır. Zimminin hakkını almak ise haramdır fakat bundan dolayı sözü geçen bu iki büyük cezanın verilmesi gerekli değildir. Bütün bu açıklamalar "mefhumun delaleti"ni kabul edenlerin görüşüne göredir. Bunu kabul etmeyenlerin ise ayrıca tevile ihtiyaçları yoktur.

 

Kadı Iyaz (rahimehullah) dedi ki: Özelolarak müslümanın söz konusu edilmesi muhatapların ve şeriata göre hareket edenlerin genellikle kendilerinin olmasından dolayıdır yoksa Müslüman olmayanların hükmü bunun hilafına olduğu için değildir. Aksine Müslüman olmayanın hükmü de bu hususta aynıdır. Allah en iyi bilendir.

 

Ayrıca bu ceza müslümanın hakkını alıp, tövbe etmeden önce ölen kimse hakkında söz konusudur. Tövbe edip, yaptığına pişman olarak hakkını sahibine geri veren, ondan helallik dileyen ve bir daha böyle bir iş yapmamaya kesin karar veren kimseden ise günahı düşmüş olur. Allah en iyi bilendir.

 

Ayrıca bu hadiste -Ebü Hanife (rahimehullah)'ın içtihadına muhalif olan fakat Malik, Şafii, Ahmed ve çoğunluğun kanaati olan hakimin hükmü kişiye kendisine ait olmayan bir hakkı mübah kılmaz, şeklindeki görüşün lehine bir delalet bulunmaktadır. Hadiste ayrıca:

 

1- Müslümanların haklarını çiğnemek büyük bir haramdır.

 

2- Çiğnenen hakkın az ya da çok olması arasında fark yoktur çünkü Nebi (s.a.v.): "İsterse erak ağacından bir çubuk olsun" buyurmuştur.

Rasülullah (s.a.v.)'in "Yalan söylediği halde kim bir yemin ederse" buyruğunda "yalan söylemek" kaydı zorunludur. Haksız olduğunu bilerek ve kasten böyle bir yemin yapmadıkça günahkar olmaz.

Rasülullah (s.a.v.)'in: "Yüce Allah kendisine gazap ederek onun huzuruna çıkar." diğer rivayette (356) ise: "Ondan yüz çevirmiş olduğu halde" buyurulmaktadır. İlim adamları der ki: Yüce Allah'ın yüz çevirmesi, gazabı, öfkesi, onun kendisine gazap edilen kimseyi rahmetinden uzaklaştırmayı, onu azaplandırmayı, yaptığı fiili reddedip yermeyi dilemesi, irade etmesi demektir, demişlerdir. Allah en iyi bilendir.

el-Hadramı ve el-Kindı ile ilgili hadise gelince (356, 357) çeşitli bilgiler bulunmaktadır:

 

1- Zilyed (yani bir malı elinde bulunduran kişi) o malın kendisinin olduğunu iddia eden yabancı bir kimseye göre öncelikli hak sahibidir.

 

2- Davalı (üzerindeki hakkı) ikrar etmiyorsa yemin etmek zorundadır.

 

3- Beyyine (iki şahidin şehadeti) zilyedliğe göre önceliklidir ve yemine gerek olmaksızın beyyine sahibi lehine hüküm verilir.

 

4- Davalı olan günahkar kimsenin yemini, tıpkı adaletli kimsenin yemini gibi kabul edilir ve bu yemini sebebiyle ondan hak istemek sakıt olur.

 

5- Davacılardan birisi diğerine o bir zalimdir yahut bir facirdir ve buna benzer nitelemeleri davalaşma esnasında dile getirecek olursa bu sözlerine katlanılır.

 

6- Mirasçı bir kimse kendisine miras bırakan kimseye ait olan bir şeyi iddia edecek olursa, hakim de ona miras bırakan kimsenin ölüp de bu davacı dışında bir mirasçısının olduğunu bilmiyorsa, buna dayanarak onun lehine hüküm vermesi caiz olur ve dava halinde buna dair ayrıca beyyine getirmekle onu yükümlü tutmaz. Bu hükmün delili davacının "bana galip gelerek babama ait olan bir araziyi aldı" demiş olmasıdır. O bu sözleriyle bu arazinin babasına ait olduğunu ikrar etmiş oldu. Eğer Nebi (s.a.v.) onun o araziye tek başına mirasçı olduğunu bilmemiş olsaydı, kendisinin mirasçı olduğuna dair bir beyyine getirmesini isterdi. Bundan sonra da kendisinden bu davasında davalısı aleyhine hak sahibi olduğuna dair ikinci bir beyyine daha isterdi.

 

Bir kimse: Nebi (s.a.v.)'in: "Senin iki şahidin" ifadesi onun hak ettiği şeyi senden haksızca aldığına dair iki şahit getir, demektir. Bu da iki şahidin bu kişinin tek başına mirasçı olup, bu evi miras aldığına dair şehadet etmeleriyle olur diyecek olursa ona: Bu iddia zahirden anlaşılana aykırıdır. Bununla birlikte böyle bir şeyin kastedilmiş olması da mümkündür diye cevap verilir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

İNSANIN KENDİSİNİ ÖLDÜRMESİNİN BÜYÜK BİR HARAM OLDUĞU, HERHANGİ BİR ŞEYLE KENDİSİNİ ÖLDÜREN KİŞİNİN CEHENNEMDE ONUNLA AZAP EDİLECEĞİ VE CENNETE MÜSLÜMAN KİMSEDEN BAŞKASININ GİRMEYECEĞİ BABI