UMDETU’L AHKAM |
HADLER |
MUHARİPLERLE MÜRTEDLERİN HÜKMÜ BABI |
4329-9/1- ... Bize Huşeym, Abdulaziz b. Suhayb ve Humeyd'den haber verdi.
Onlar Enes b. Malik'den
rivayet ettiklerine göre Uraynalılardan bazı kimseler
Rasulullah (s.a.v.)'in yanına Medine'ye geldiler.
Medine'nin havası onlara ağır geldi. Bu sebeple Rasulullah
(s.a.v.) onlara:
"Dilerseniz zekat
develerinin bulunduğu yere çıkıp gidin, onların sütlerinden ve sidiklerinden
için" buyurdu. Onlar da bunu yaptılar. Sağlıklarına kavuştular. Sonra
çobanlara hücum edip onları öldürdüler, İslam'dan irtidat
ettiler. Rasulullah (s.a.v.)'in develerini de
önlerine katıp götürdüler. Bu yaptıkları Nebi (s.a.v.)'e ulaşınca onların
izinden takipçiler gönderdi, yakalayıp getirildiler. El ve ayaklarını kestirip
gözlerini oydurdu ve ölünceye kadar onları Harre
denilen yerde bıraktı.
4330- 10/2- ... Enes'in tahdis ettiğine göre Ukl'den bir topluluk (tam olarak) sekiz kişi Resulullah (s.a.v.)'in huzuruna gelip, İslam üzere ona beyat ettiler. Ama oranın (Medine'nin) havası onlara ağır
geldi ve bedenleri hastalandi. Bu halden Resulullah (s.a.v.)'e şikayet etmeleri üzerine onlara:
"Develeri ile birlikte giden çobanımızla beraber neden siz de çıkıp
gitmiyorsunuz. Onların sütlerinden ve sidiklerinden içersiniz" buyurunca
onlar da peki deyip çıktılar. Develerin sidiklerinden, sütlerinden içtiler,
sağlıklarına kavuştular. Çobanı öldürdüler, develeri önlerine katıp götürdüler.
Bu yaptıkları Resulullah (s.a.v.)'e ulaşınca O da
arkalarından takip çi gönderdi. Onlara yetişildi ve
onlar geri getirilince verdiği emir ile elleri ayakları kesildi. Gözlerine
kızdırılmış demirlerle mil çekildi, sonra da ölünceye kadar güneşte terk
edildiler.
İbnu's-Sabbah rivayetinde: Develeri
kovaladılar, dedi. ve ayrıca: "Gözlerine kızgın demirler çekildi"
dedi.
4331-11/3- ... Enes b. Malik tahdis edip, dedi
ki: Ukl ya da Urayna'dan bir topluluk Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzuruna geldiler. Medine havası onlara ağır gelince Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
emri ile onlara sağmal bazı develer tahsis edildi. Kendilerine de o develerin
sidiklerinden ve sütlerinden içmelerini emir buyurdu ve hadisi Haccac b. Ebu Osman'ın rivayet
ettiği manada rivayet etti. O, dedi ki: Gözlerine de kızgın demirlerle mil
çekildi ve Harre'ye atıldılar. Su istedikleri halde
kimse onlara su vermedi.
Açıklama:
Bu babta
Uraniler ile ilgili hadis-i şerif yer almaktadır. Bu
hadiste belirtildiği üzere "onlar Medine'ye geldiler, Müslüman oldular,
Medine'nin ağır havasından rahatsız olup bedenleri hastalandı, bunun üzerine
Nebi (s.a.v.)'de kendilerine zekat develerinin yanına çıkıp gitmelerini emir
buyurun ca onlar da çıkıp gittiler. Sağlıklarına
kavuşunca da çobanı öldürdüler, İslam'dan irtidat
ettiler, sağmal develeri önlerine katıp sürdüler. Nebi (s.a.v.) arkalarından
onları takip edecek birilerini gönderdi. Ellerini, ayaklarını kestirdi.
Gözlerini oydu ve Harre'de onları kendi hallerine
bıraktı. Kendilerine su verilmesini istedikleri halde onlara su verilmedi ve
ölene kadar bu halleri ile terk edildiler. "
Bu hadis-i şerif
muharipleri cezalandırmakta asli bir dayanaktır. Aynı zamanda bu yüce Allah'ın:
''Allah'a ve Rasulüne karşı savaşanların ve
yeryüzünde fesad çıkarmaya çalzşanların
cezası ancak öldürülmeleri yahut asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının
çaprazlama kesilmesi yahut yerden sürülmeleridir" (Maide,
33) buyruğuna da uygundur.
İlim adamları bu
ayet-i kerime ile ne kastedildiği hususunda farklı görüşlere sahiptir. İmam
Malik bu muhayyerlik ifade eder. İmam, sözü edilen hususlardan birisini
seçmekte muhayyer bırakılmıştır. Ancak muharib
denilen kişi öldürmüşse kesin olarak öldürülmesi gerekir demiştir.
Ebu Hanife ve Maliki Ebu Musab ise -öldürmüş olsalar
dahi- imam muhayyerdir demişlerdir. Şafii ve diğerleri ise bu çeşitli kısımlara
göre uygulanacak cezayı ifade eder. Eğer öldürmüş olmakla birlikte mal
almamışlarsa öldürülürler. Eğer öldürmüşler ve mal almışlarsa öldürülüp
asılırlar. Eğer mal almış olmakla birlikte öldürmemişlerse elleri ve ayakları
çaprazlama kesilir. Eğer yolda korku salmışlar ve hiçbir şeyalmamış
ve öldürmemişlerse ta'zir edilmek üzere takip
edilirler (yakalanırlar). İşte bize göre yerden sürülmelerinin anlamı budur,
demişlerdir.
Mezheb ''alimlerimiz der ki: Çünkü burada sözü edilen fiillerin
zararları farklı farklıdır. O halde bu fiillerin cezaları da farklı olacaktır.
Burada muhayyerlik söz konusu değildir. Diğer taraftan çölde, ovada da muharebe
hükümleri sabit olur. Şehirde sabit olur mu, bu hususta da görüş ayrılığı
vardır. Ebu Hanife sabit
olmaz demiştir. Malik ve Şafii sabit olur demiştir.
Kadı Iyaz, dedi ki: İlim adamları Uraynilerle
ilgili bu hadisin anlamı hususunda farklı kanaatlere sahiptirler. Selefden bazılarının söylediklerine göre bu hem hadlerin
inmesinden hem de muharebe ile ilgili (yukarıda sözü geçen) ayetin inmesinden
hem de müsle yapmanın yasaklanışından önce idi. Bu
sebeple bu hadis mensuhtur. Hadisin mensuh olmadığı ve muharebe ile ilgili ayetin haklarında
indiği Nebi (s.a.v.)'in onlara bu uygulamayı kısas olmak üzere uyguladığı da
söylenmiştir. Çünkü onlar da çobanlara aynısını yapmışlardı. Bunu Müslim
hadisin bazı rivayet yollarında zikrettiği gibi İbn İsak, Musa b. Ukbe, siyer
bilginleri ve Tirmizı de rivayet etmiş, kimileri de: Müslenin yasak oluşu haram değil tenzihi bir yasaktır
demişlerdir.
Hadisteki (4331)
"su istiyorlar onlara kimse su vermiyordu" ifadesine gelince. Bunda
Nebi (s.a.v.)'in bunu emrettiği ya da onlara su
verilmesini yasakladığına dair bir açıklık yoktur. Kadı Iyaz,
dedi ki: Müslümanların icmaı ile öldürülmesi gereken
bir kimse eğer su isterse kasten ondan su alıkonularak iki ayrı azap ile
cezalandırılmaz.
Derim ki: Bu sahih
hadiste onların çobanları öldürdükleri ve İslam'dan irtidat
ettikleri zikredilmektedir. Böyle bir durumda onların su ihtiyaçlarının
karşılanması ve başka hususlar ile alakalı herhangi bir hürmet ve saygınlıkları
kalmamış olur. Mezheb ''alimlerimiz der ki: Taharet
almak için ihtiyaç duyacağı kadar suyu bulunan bir kimsenin susuzluktan öleceğinden
korktuğu bir mürtede o suyu içirip kendisinin
teyemmüm alması caiz olmaz. Ama bu kişi şayet bir zımmi
yahut bir hayvan ise ona suyu içirmesi icap eder ve bu durumda o su ile abdest alması caiz olmaz. Allah en iyi bilendir.
"Urayne" ayn harfi ötreli re harfi fethalı sonu nun ve yuvarlak te ile bilinen
bir kabile adıdır.
(4329) "Medine'ye
geldiler ve Medine'nin havası onlara ağır geldi." Yani diğer rivayette
açıklandığı gibi Medine havası onlara ağır geldi, onlara uygun gelmedi.
Hastalandıkları için de Medine'den hoşlanmadılar. Dilcilerin, dediklerine göre
(buradaki havanın onlara ağır gelmesi anlamındaki fiil) "ceva"den türetilmiştir. Bu da bir karın hastalığının
adıdır.
"Dilerseniz zekat
develerinin bulunduğu yere çıkın, onların sütlerinden ve sidiklerinden için
buyurdu. Onlar da bunu yaptılar ve sağlıklarına kavuştular." Bu hadisten
bu develerin zekat develeri olduğu anlaşılmaktadır. Müslim'den başka
kaynaklardaki rivayetlerde bunun Nebi (s.a.v.)'e ait sağmal develer olduğu
belirtilmektedir. Her ikisi de doğrudur. Çünkü develerin bir kısmı zekat
develeri idi. Bir kısmı da Nebi (s.a.v.)'e ait idi.
Malik ve Ahmed'in mezhebine mensup kimseler bu hadisi, eti yenen
hayvanların sidiğinin ve tersinin temiz olduğuna delil göstermişlerdir. Bizim
mezhebimize mensup ilim adamları ile bunların necis
olduğunu söyleyen diğerleri ise buna şöyle cevap vermişlerdir: Onların
sidikleri içmeleri tedavi maksatlı idi. Bu ise şarap ve sarhoşluk vericiler
dışında bütün necis şeylerle caizdir. Eğer onlara
zekat develerinin sütünü içmeye nasıl izin verdi diye sorulacak olursa bunun da
cevabı şudur: Bu develerin sütleri ihtiyacı bulunan Müslümanların hakkıdır.
Bunlar da o sırada onlar arasında idiler.
"Sonra çobanlara
hücum edip onları öldürdüler." Buradaki çobanlar anlamındaki "ruat" lafzı güvenilir bazı asıl nüshalarda sonu
hemzeli olarak "ruah" şeklinde yazılmıştır.
Bunlar iki ayrı söyleyiştir. Nitekim (sonunda ye harfi olmaksızın tekil olarak)
tadin (hakin) ve çoğulolarak
"kudat" denilir. Diğer söyleyiş ise
"rain" ve re harfi kesreli olarak "ria"
denilir. Sahib ve sihab
gibi.
"Gözlerini
oydu" Nüshaların birçoğunda bu şekilde lam harfi ile semele:
oydu şeklindedir. Bazılarında ise mim ve re harfi ile ve şeddesiz olarak semera şeklindedir. Buhari'de
bazı yerlerde ise biz bu lafzı mim harfi şeddeli olarak "semmerat" diye zaptetmiş bulunuyoruz. Semelenin anlamı çıkardı ve içinde olanı yok etti
şeklindedir. Re harfi ile semera ise kızdırılmış
çiviler ile onlara mil çekti anlamındadır. Her ikisinin de aynı anlamda oldukları
da söylenmiştir.
(4331) "Likah" (sağmal deve) lam harfi kesreli (likha) ve fethalı (lakha) olmak üzere iki türlü söylenir. Bu da sütü sağılan
deve demektir.
(4333) "Ve onları
dağlamadı" sözlükte hasb (dağlamak) kanının
kesilmesi için damarın ateş ile dağlanması anlamındadır.
"Medine'de birsam
denilen mum hastalığı görülmüştü. Mum ve birsam bir çeşit akli dengenin
bozulması demektir. Aynı zamanda bu başta ve göğüste bir şişkinlik (iltihap)
hakkında da kullanılır. Arapçalaştırılmış bir kelime olup, bu kelimenin aslı süryanicedir.
"Onlarla birlikte
izlerini takip edecek bir izci de gönderdi." Kaif,
izleri takip eden ve benzeri (izlerden anlayan) kimseye denilir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
KENDİSİ ALEYHİNE
ZİNA ETTİĞİ İTİRAF EDEN KİMSE BABI