UMDETU’L

AHKAM

ALIŞVERİŞ

 

MAHSULÜN VE EKİNİN BİR BÖLÜMÜ KARŞILlĞINDA MÜSAKAT VE MUAMELE BABI

 

3939-111- Bize Ahmed b. Hanbel ve Zuheyr b. Harb -lafız Zuheyr'e ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki: Bize Yahya -ki o el-Kattan'dır- Ubeydullah'dan tahdis etti, bana Naii'in, İbn Ömer'den haber verdiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Hayberlilerle oradan çıkacak hurma ya da ekin türü mahsullerin yarısı karşılığında muamele akdi yaptı. 

 

Açıklama:

 

(3939) Rasulullah (s.a.v.) Hayberlilerle ... muamele akdi yaptı." bir diğer rivayette (3942) "Kendi mallarından orayı işlemek ve mahsulünün yarısını Rasulullah (s.a.v.)'e ait olmak şartı ile" denilmektedir.

 

İşte bu hadis-i şeriflerden müsakat akdinin caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Malik, Sevri, Leys, Şafii, Ahmed, muhaddislerin bütün fukahası, Zahiri mezhebi alimleri, ilim adamlarının büyük çoğunluğu bu görüştedir. Ebu Hanife ise caiz olmaz demiştir. O bu hadisleri Hayber savaşla fetholundu diye ve oranın ahalisi Rasulullah (s.a.v.)'in kölesi idiler diye yorumlamıştır. Bu sebeple onun oradan aldıkları da kendisine ait idi, almayıp bıraktığı da kendisinin idi.

 

Cumhur ise bu hadislerin zahir anlamları ile Rasulullah (s.a.v.)'in: "Allah'ın sizi bıraktığı kadar ben de sizi bırakıyorum" buyruğunu delil göstermişlerdir. Bu ise onların köle olmadıkları hususunda açık bir ifadedir.

 

Kadı Iyfu dedi ki: İlim adamları Hayber'in savaşla mı yoksa barış ile mi yoksa savaş olmaksızın ahalisinin oradan sürülmesi ile mi yoksa bir kısmı barış bir kısmı savaş ile mi ele geçirildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. (Kadı Iyfu) devamla dedi ki: Bu ise (son görüş olan bazısı sulh bir kısmı savaşla) görüşlerin en

 

sahih alanıdır. Aynı zamanda bu Malik'in ve ona tabi olanların da rivayetidir. İbn Uyeyne de böyle demiştir. Bu hususta nakledilmiş her bir rivayette ve Müslim'in de bir rivayetinde belirtildiği üzere Rasulullah (s.a.v.) Hayber'i fethedip Yahudileri oradan çıkarmak isteyince orayı fethettiğinde arazi Allah'a, Rasulü'ne ve Müslümanlara ait idi.

Bu da Hayber'in savaşla fethedildiğini söyleyenlerin görüşlerinin lehine bir delildir. Çünkü Müslümanların hakkı ancak savaşla fethedilen yerlerdedir.

 

Hayber'in sulh ile fethedildiğini söyleyenlerin sözlerinden açıkça anlaşıldığı üzere onlarla arazinin Müslümanlara ait olması şartı üzere sulh yapıldığını kastettikleri anlaşılmaktadır. Allah en iyi bilendir.

Fukaha hangi ağaçlar hakkında musakat akdinin caiz olacağı hususunda ihtila! etmişlerdir. Davud özelolarak (yalnızca) hurma ağaçları hakkında yapılması caizdir derken, Şafii özelolarak hurma ağaçları ile üzüm bağları hakkında yapılır demiştir. Malik, bütün ağaçlar için yapılması caizdir demektedir. Bu aynı zamanda Şafii'nin de bir görüşüdür. Davud'un görüşüne göre ise bu bir ruhsattır. O bu hususta nasda belirtilen sınırın dışına geçmez. Şafii ise bunun bir ruhsat olduğu hususunda Davud ile aynı kanaatte olmakla birlikte birçok meselede üzümün hükmü ile hurmalığın hükmü aynıdır demiştir. Malik ise bunun caiz olmasının sebebi ihtiyaç ve maslahattır demiştir. Bu ise bütün ağaçları kapsar. Dolayısı ile diğer ağaçlar bunlara kıyas edilir. Allah en iyi bilendir.

(3939) "Oradan alınacak mahsulün yarısı karşılığında" burada yarı, dörtte bir ya da daha başka bilinen nisbetler karşılığında ağaçları musakata verenin (musaki) aldığı kısım açıklanmaktadır. Bu miktarın meçhul kalması caiz değildir. Mesela çıkacak mahsulün bir bölümü karşılığında demesi buna örnektir. Musakat akdini caiz görenler tarafların az ya da çok üzerinde ittifak ettiği miktarın caiz olacağını da kabul etmişlerdir.

 

"Meyve yahut ekin" Şafii ve ona uygun kanaat belirtenler -ki bunlar çoğu nluktur- müsakata bağlı olarak muzaraanın da caiz olduğuna bunu delil göstermişlerdir. Her ne kadar kendilerine göre müzaraa başlı başına ayrı olarak caiz değilse de müsakata tabi olarak caizdir. Bu durumda (mesela) hurma ağaçları hakkında onunla müsakat akdi yapar, arazi üzerinde de müzaraa akdi yapar. Hayber'de görüldüğü gibi.

Malik ise şöyle demektedir: Müzaraa ne bağımsız olarak ne de başka bir akde bağlı olarak caiz değildir. Bundan sadece ağaçlar arasında yer alan arazi hakkında yapılması hali müstesnadır.

 

Ebu Hanife ve Züfer ise ister bir arada yapsın ister ayrı ayrı yapılsın müzaraa ve müsakat akitleri fasittir. Bu akitler yapılacak olursa feshedilirler demişlerdir.

 

İbn Ebu Leyle, Ebu Yusuf, Muhammed, diğer KOfeliler, muhaddislerin fukahası, Ahmed, İbn Huzeyme, İbn Şureyh ve başkaları ise müsakat ve müzaraa akitlerinin birlikte yapılması caiz olduğu gibi bunların her birinin ayrı ayrı yapılması da caizdir.

 

Hayber hadisi dolayısı ile açıkça anlaşılan güçlü ve tercihe değer olan görüş budur. Müzaraanın Hayber'de ancak musakata tabi bir akit olarak caiz olduğunu söyleyenlerin iddiası kabul edilemez. Aksine bağımsız olarak caiz olmuştur. Çünkü müsakatın caiz olmasını gerektiren mana (illet) kıras aktine kıyas yolu ile müzaraa aktinde de mevcuttur. Kıras aktinin caiz olduğu ise icma ile kabul edilmiştir. Kiraz (mudarebe) akdi ise her hususta müzaraa gibidir. Çünkü Müslümanlar bütün bölgelerde ve bütün zamanlarda müzaraa akdini yapagelmişlerdir.

 

Daha önce geçen ve muhabere akdini yasaklayan hadislere gelince bunlara verilecek cevap ile bu hadislerin akdi yapan tarafların her biri yerin belirli bir parçasının mahsulünün kendilerine ait olmasını şart koşmaları hakkında yorumlanacağını da belirtmiş idik. İbn Huzeyme müzaraanın caiz olduğu hususunda başlı başına bir kitap tasnif etmiş, bu hususta oldukça etraflı bilgiler verip güzel açıklamalarda bulunmuş, yasaklayan hadisler hakkında cevaplar vermiştir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

ARAZİYİ ALTIN VE GÜMÜŞ İLE KİRATA VERMEK BABI