UMDETU’L AHKAM |
HACC BÖLÜMÜ |
BAŞINDAN RAHATSIZ OLAN İHRAMLI BİR KİMSENİN BAŞINI TIRAŞ
ETMESİNİN CAİZ OLDUĞU VE TIRAŞI DOLAYISIYLA FİDYENİN VACİB OLUP MİKTARININ
BEYANI |
2875-8517- ... O Abdullah
b. Ma'kil'den şöyle dediğini rivayet etti: Mescidde bulunduğu bir sırada Ka'b
b. Ucre (radıyallahu anh)'ın yanına oturdum ona şu: "(Üç gün) oruç, sadaka
yahut kurbandan biri ile fidye gerekir" buyruğu hakkında soru sordum.
Ka'b şöyle dedi: Benim
hakkımda nazil oldu. Başımdan rahatsızlığım vardı.
Bundan dolayı bitler
yüzüme saçıldığı halde taşınarak Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzuruna götürüldüm.
Allah Rasulü:
"Hastalığının şu gördüğüm hale kadar ulaştığını zannetmemiştim. Peki bir
koyun bulabilir misin?" buyurdu. Ben, hayır deyince ona bu: (Üç gün) oruç
tutmak sadaka yahut kurbandan fidye gerekir" ayeti nazil oldu.
(Devamla) dedi ki: Üç
gün yahut her bir yoksula yarımşar sa' olmak üzere altı yoksula yemek yedirme.
işte bu ayet özelolarak benim hakkımda indirildi, ama hepiniz içinde umumidir,
dedi.
Açıklama:
(2869) "Başının
haşeratı seni rahatsız ediyor mu? ... " (2870) "Bana, oruç tutmamı,
sadaka ... fidye vermemi emretti." başka bir rivayette (2872) "Üç gün
oruç tut, altı yoksul arasında bir ferak tasadduk et. .. " diğer rivayette
(2873) "Altı yoksula bir ferak -ki ferak altı sa' dır- yedir ... "
bir rivayette de: "Yahut bir koyun kes." başka bir rivayette (2874)
"Yahut üç sa' hurmayı altı yoksula yedir." öbür rivayette (2875)
"Üç gün oruç tut yahut ... buyurdu." başka bir rivayette (2876)
"Yanında kurbanlık var mı? dedi. Ben: Ona gücüm yok dedim ... "
Bu babtaki rivayetler
bunlardır. Hepsi de anlam itibariyle birbiriyle uyum arz etmektedir. Bu
rivayetlerin maksadı da şudur: Bit, hastalık ya da buna benzer herhangi bir
zarar sebebi ile başını tıraş etmek ihtiyacını duyan bir kimsenin ihramlı iken
başını tıraş etme imkanı vardır ama fidye ile yükümlü olur. Yüce Allah'da:
"Artık içinizde her kim hasta olur yahut başında bir eziyet bulunursa ona
(üç gün) oruç sadaka yahut kurban dan (biriyle) fidye gerekir" (Bakara,
196) buyurmaktadır. Nebi (s.a.v.) de orucun üç gün, sadakanın ise her bir
yoksula yarımşar sa' olmak üzere altı yoksula üç sa' olduğunu, kurban edilecek
koyunun da kurbanlık olarak kesilebilecek bir koyun olduğunu beyan
buyurmaktadır. Diğer taraftan ayet ile hadis-i şerifler ittifakla fidye verecek
olan kimsenin bu üç tür arasından istediğini seçmekte serbest olduğunu beyan
etmektedir. ilim adamlarına göre de hüküm bu şekilde olup, kişi bu hükümlerden
birisini seçmekte serbesttir.
"Yanında
kurbanlık var mı" rivayetinde ise benim ona gücüm yetmiyor demesi üzerine
ona üç gün oruç tutmasını emir buyurdu. Rivayetten maksat oruç ancak kurbanlığı
olmayan için olur demek değildir. Aksine bu, onun bulması halinde kurbanlığın
hükmünü sorduğu; bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)'in de kendisine kurban
kesmek ile oruç tutmak ve yemek yedirmek arasında istediğini seçmekte serbest
olduğunu, eğer kurbanlık bulamazsa da oruç tutmak ile yemek yedirmekten
birisini seçmekte serbest olduğunu haber verdiği şeklinde yorumlanır. ilim
adamları ittifakla bu hadisin zahirine uygun görüş belirtmişlerdir. Bundan Ebu
Hanife ve Sevr! de nakledilen her bir yoksula yarım sa' yedirilmesi ancak buğday
hakkındadır dedikleri müstesnadır.
Onlara göre hurma,
arpa ve diğer şeylerden ise her bir yoksul için birer sa' vermek gerekir. Bu
ise Nebi (s.a.v.)'in bu hadiste açıkça söylediği "üç sa' hurma"
buyruğuna muhaliftir. Ahmed b. Hanbel'den gelen bir rivayete göre ise her bir
yoksula bir mud buğday yahut buğday dışındakilerden yarım sa' verilir. Hasan-ı
Basri ile seleften bazılarına göre on yoksula yemek yedirmek yahut on gün oruç
tutmak gerekir. Bu ise zayıf bir görüş olup sünnete uygun değildir ve kabul
edilemez.
(2874) "Yahut üç
sa' hurmayı altı yoksula yedir" buyruğu bu kadar hurmayı altı yoksula
paylaştırarak yedir anlamındadır. Hadisteki "asu: sa'''ın çoğuludur. Hem
müzekker hem müennes olabilir. Bir sa' ise beş tam bir bölü üç Bağdat rıtlı
alabilen bir ölçektir. Malik, Şafii, Ahmed ve ilim adamlarının büyük
çoğunluğunun kanaati budur. Ebu Hanife ise sekiz rıtıl alır demiştir. Hepsi ise
sa' ın dört mud olduğu üzerinde icma etmişlerdir.
Az önce belirttiğimiz
üzere "asu"un sa'ın çoğulu olduğu doğrudur. Nitekim asu çoğulu bu
hadiste Resulullah (s.a.v.)'in sözü olarak zikredilmiş bulunmaktadır. Ashab ile
ondan sonraki ilim adamlarının meşhur olan görüşleri de lügat kitaplarında, nahiv
ve sarf kitaplarında da böyledir. Bu şekildeki çoğulun caiz ve doğru olduğunda
da görüş ayrılığı yoktur. İbn Mekki'nin "Teskifu'l-lisan" adlı
eserinde sözünü ettiği: Arapların sa'ın çoğulunu asu' olarak yapmaları avamın
bir hatasıdır. Doğrusu ise asvu'dur şeklindeki açıklamaları onun bir yanlışı ve
bir yanılmasıdır. Diğer taraftan bu lafız hadis kitapları ile Arapça ve lügat
kitaplarında meşhur olmakla birlikte onun bu sözleri gerçekten şaşırtıcıdır.
İlim adamları bu
çoğulun doğruluğu üzerinde icma etmişlerdir. Bu şekildeki çoğul ile kalbedilmiş
türdendir. Derler ki: Sa' lafzının "asu'" diye çoğul yapılması,
dar'ın da adur olması caizdir. Bu da Arap dili kitaplarında bilinen bir
konudur. Çünkü asu' kelimesinde kelimenin fa'sı (birinci harfi) sad, ayn'ı
(ikinci harfi) vav'dır. Burada vav hemze'ye kalbedildikten sonra fe'nin yerine
nakledilmiştir. Sonra hemze çoğul hemzesi ile birlikte bir araya gelince elif'e
kalbedilerek "asu'" şeklini almıştır. Onlara göre de bu kelimenin
vezni "a'kul" kelimesinin vezni ile aynıdır. İşte adur ve benzeri
lafızlar hakkında da yapılacak açıklama budur.
Resulullah (s.a.v.)
'in: "Başının haşeratı"ndan kastı bittir.
Resulullah (s.a.v.):
(2869-2873): "Bir kurbanlık kes" bir rivayette (2870) "kolayına
gelen" bir diğer rivayette (2874) "bir koyun" buyurmaktadır ki
hepsinin ortak tarafı aynı manayı ihtiva etmeleridir. O da koyundur. Koyunda
aranan şart kurbanlık olarak kesilebilecek olmasıdır. Kurban olarak kesilebilen
koyun ve diğer kurbanlıklara "nesfke: kurbanlık"denilir. Mazi ve muzari
olarak neseke, yensükü ve yensiku denilmekle birlikte muzari' de yensükü
şeklinde sin harfinin ötreli oluşu daha meşhurdur.
(2872) "Başından
bitler saçıldığı halde" düşüp ve etrafa dağıldığı halde demektir.
"Bir ferak
tasadduk et. " Ferak ve fark iki ayrı söyleyiştir. İkinci rivayette bunu
üç sa' olarak açıklamış bulunmaktadır.
(2876) "Başı
bitlendi" ibaresindeki bitlendi anlamındaki "kamile" lafzında
kaf harfi fethalı, mim harfi kesreli olup bitleri artıp çoğaldı anlamındadır.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan: