UMDETU’L AHKAM |
ZEKAT |
BEŞ VESK'TEN DAHA AŞAĞISINDA SADAKA (ZEKAT) YOKTUR BABI |
2260-111- Bana Amr b.
Muhammed b. Bukeyr en-Nakid de tahdis etti, bize Süfyan b. Uyeyne tahdis edip
dedi ki: Amr b. Yahya b. Umare'ye sordu, o bana babasından haber verdi, o Ebu
Said el-Hudri'den, o Nebi (s.a.v.)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Beş veskden aşağısında sadaka yoktur. Her biri üç yaşında beş deveden
aşağısında sadaka yoktur. Beş ukiyye'den aşağısında sadaka yoktur. "
Açıklama:
(2260) "Beş
veskden aşağısznda sadaka yoktur." Vesk'in çoğulu evsuk diye gelir.
Tekilinde meşhur olan "vesk" söyleyişi olmakla birlikte, vav harfi
kesreli "visk" de söylenir. Sözlükteki asıl anlamı yük demektir.
Veskden kasıt 60 sa' dır. Herbir sa' beş tam üçte bir Bağdat rıtlı eder. Bağdat
rıtlı'nın miktarı hususunda da değişik görüşler vardır. Bunların en zahir
(güçlü) olanına göre yüzyirmisekiz dirhem ve bir dirhemin yedide dördü
kadardır. Bunun yedide dört söz konusu olmaksızın yüzyirmisekiz dirhem olduğu
söylendiği gibi yüzotuz dirhem olduğu da söylenmiştir.
Beş ve sk buna göre ı
600 Bağdadi rıtıl eder. Acaba bu rıtıl miktarı takribi midir yoksa mahdud
mudur? Bu hususta Mezheb alimlerimizin iki görüşü vardır. Bu iki görüşün daha
sahih olanına göre bu takribidir. Dolayısı ile bundan az bir şeyeksik olması
halinde yine zekat icab eder. İkinci görüşe göre ise bu belirli bir sınırdır.
Az dahi olsa eğer bu sınırdan aşağıya düşerse zekat farz değildir.
Bu hadiste iki önemli
husus tesbit edilmiştir:
1. Sınırları belli bu
şeylerde zekat vaciptir
2. Bu belli
sınırlardan aşağısında zekat yoktur.
Bu iki husus hakkında
müslümanlar arasında görüş ayrılığı yoktur. Bundan tek istisna Ebu Hanife ve
selef'ten bazılarının söylediği zekat, taneli mahsullerin azında da çoğunda da
vacip olur (farzdır) şeklindeki görüşleridir. Bu ise batıl ve sahih hadislerin
açık ifadelerine karşı olan bir görüştür.
Aynı şekilde ilim
adamları 20 miskal altında da zekatın farz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir.
Bundan tek istisna ise Hasan-ı Basri ve Zührı'nin: 40 miskalden aşağısında
zekat vacip olmaz, şeklindeki kanaatleridir. Ama onlardan daha meşhur olan
kanaat cumhurun dediği gibi 20 miskalde de zekatın vacip olduğudur.
Kadı Iyaz dedi ki:
Selefden bazılarında miktarı 20 miskalden daha az olsa dahi değer itibari ile
200 dirheme ulaşması halinde de altında zekat vaciptir dedikleri rivayet
edilmiştir. Bu görüşü ortaya atan kişi aynı zamanda 20 miskalin değeri 200
dirhem (gümüş)'e ulaşmadıkça da o altına zekat düşmez, demiştir.
Aynı şekilde fukaha
taneli mahsullerde ve hurmada 5 veskden fazla olan miktarında 5 veske olan
fazlalıklarına göre hesap edilerek zekatın verileceğini ve burada vaks denilen
zekat dilimlerine ulaşılmasının söz konusu olmadığını icma ile kabul
etmişlerdir.
Fakat altın ve gümüş
hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır.
Malik, Leys, Sevrı,
Şafii, İbn Ebu Leyla, Ebu Yusuf, Muhammed, Ebu Hanife mezhebine mensub ilim
adamlarının çoğunluğu ve hadis ehlinden bir topluluk ise nisabdan fazla olan
miktar az ya da çok olsun dilimleme söz konusu olmaksızın kırkta bir zekat
düşer. Bu görüş aynı zamanda Ali ve İbn Ömer'den de rivayet edilmiştir. Ebu
Hanife ile Selef'ten bazıları ise 200 dirhem fazlasında 40 dirheme ulaşmadığı
sürece herhangi bir şey düşmez. (Altın olarak) 20 dinardan fazlasında da 4
dinara ulaşmadıkça zekat düşmez. Eğer bu sınıra ulaşacak olursa o taktirde her
40 dirhemde 1 dirhem ve her 4 dinarda da 1 dirhem zekat düşer. Böylelikle altın
ve gümüş için de davarlar gibi zekat dilimleri tesbit etmiş olmaktadır. Cumhur
ise Nebi (s.a.v.)'in Buharı'nin Sahih'indeki: "Gümüşte öşrün dörtte biri
(kırkta bir) vardır" hadisini delil göstermişlerdir. Bu ise nisab hakkında
genel bir hükümdür. Bundan sonrası ise taneli mahsullere bir kıyasdır. Bu
meselede Ebu Hanife'nin lehine delil gösterilmesi sahih olmayan zayıf bir hadis
vardır. Kadı Iyaz diyor ki: Diğer taraftan Malik ve cumhur nisabı tamamlamak
hususunda altın ve gümüşün birbirine ekleneceğini söylemişlerdir. Aynı şekilde
Malik ağırlığa itibar eder ve (altın ve gümüşü) değerleri itibari ile değil
cüzleri itibari ile birbirine ekler. Her bir dinarı da ilk dönemdeki bozdurma
değerlerine göre 10 dirhem gibi kabul eder. Evzai, Sevrı ve Ebu Hanife ise
şöyle demektedir:
Zekat vereceği zaman
bunları birbirlerine değer olarak katar. Şafii, Ahmed, Ebu Sevr ve Davud ise
kayıtsız ve şartsız olarak birbirlerine eklemez, demişlerdir.
"Her biri üç
yaşında beş deveden aşağısında sadaka yoktur." Meşhur olan rivayet
"üç yaşındaki deve" anlamındaki "zevd" lafzının beş
anlamındaki lafza izafe edilmesi şeklindedir. "Beş" anlamındaki lafız
tenvinli olarak da rivayet edilmiştir. O taktirde zevd lafzı ondan bedelolur.
Bunu da İbn Abdilberr, Kadı Iyaz ve başkaları nakletmiş olmakla birlikte
bilinen birinci şekildir. Aynı zamanda İbn Abdilberr ve Kadı Iyaz bu şekli
cumhurdan diye de rivayet etmişlerdir.
Dil bilginlerinin
dediklerine göre zevd, lafzından tekili olmayan üçten dokuza kadar deve
sayısını ifade eder. Çünkü tekil olarak ancak "ba'ır: deve"denilir.
Nefer, raht, kavim ve nisa kelimeleri ile benzeri diğer lafızlar da böyle olup
bunların da kendi lafızlarından tekilleri bulunmamaktadır.
Buna göre 'beş zevd'
demesi 'beş deve' demesi gibidir. Ayrıca buna benzer diğer lafızları kullanmaya
benzer. Sibeveyh dedi ki: "Üç zevd"denilirken üç anlamındaki lafzın
sonuna yuvarlak te getirilmez, çünkü "zevd" müennes bir kelimedir.
Diğer taraftan cumhur zevdin üçten ona kadar sayıdaki deveyi anlatmak için
kullanıldığını kabul etmiştir.
Ebu Ubeyd ise: Üç ile
dokuz arası için kullanılır ve bu özelolarak dişi develer hakkında kullanılır
demiştir. El-Harbi dedi ki: el-Esmai dedi ki: Zevd üç ile on arası hakkında
kullanılır. Subbe beş ya da altı, sırma on ile yirmi arası, akere yirmi ile otuz
arası, hecme altmış ile yetmiş arası, huneyde yüz, hatar yaklaşık ikiyüz, arec
beşyüz ile bin arası hakkında kullanılır. Ebu Ubeyde ve başkaları da sırma
yirmi ile kırk arası hakkında kullanılır demişlerdir. İbn Kuteybe, beş
sevb:elbise denilemeyeceği gibi beş zevd de denilemez demiş ancak ilim adamları
onun hatalı olduğunu söylemişlerdir. Aksine bu lafız sahih hadiste de yaygın
bir şekilde kullanılmıştır. Araplar tarafından da kullanılmış olup dil (lügat)
kitaplarında da bilinen bir husustur. Bu "esvab: sevbin çoğulu
elbiseler"in aksine tekili olan bir kelimenin çoğulu değildir.
Ebu Hatim es-Sicistani
dedi ki: Çoğulunda kıyası bırakarak beş deve için: hamsu zevdin, üç deve için
de: selasu zevdin, dört için: erbau zevdin ve ... on için: aşru zevdin diye
kıyasa uygun olmayarak kullanmışlardır. Nitekim 300 ve 400 anlamındaki
kelimeler de böyledir. Halbuki kıyas ve üçyüz için de miin ve miat demelerini
gerektirmektedir. Ama hemen hemen hiç böyle kullanmazlar.
Cumhur bu ifadeyi
"hamsu zevdin" diye zapt etmiş, bazıları ise hamsetu zevdin diye
rivayet etmişlerdir. Her ikisini de Müslim'in kitabını rivayet edenler
zikretmiş olmakla birlikte birincisi daha meşhurdur, dil bakımından her ikisi
de sahihtir. Sonda he (yuvarlak te)'nin zikredilmesi Bunun hem müzekker hem
müennes hakkında kullanılabilmesinden dolayıdır.
"Beş ukiyyeden
aşağzsında da sadaka yoktur." Birinci rivayette (ukiyye'nin çoğulu) bu
şekilde "evaki" diye kaydedilmiştir. Bundan sonra gelen diğer
rivayetlerde ise sonunda ye harfi olmaksızın "evak" olarak
geçmektedir. Her ikisi de doğrudur. Dil bilginleri dedi ki: Hemze ötreli, ye
harfi şeddeli olarak ukiyyenin çoğulu, sondaki ye harfi şeddeli ve şeddesiz
okunabilmek sureti ile " evaki" diye geldiği gibi ye harfinin hazf
edilmesi ile "evak" olarak da söylenir. İbnu's-Sikkit, el-Islah
(Islahu'l-Mantık) adlı eserinde şöyle diyor: Bu türden olup tekili şeddeli
gelen bütün kelimelerin çoğulunda hem şeddeli hem şeddesiz söylenebilir. Buna
göre ukiyye, evaki, seriyye, serari, buhtiye, uleyye, esfiye ve benzerleri de
böyledir. Ancak dil bilginlerinin çoğunluğu tekil olarak başındaki hemze
söylenmeksizin "vakiyye" denilmesini kabul etmezler. el-lihyani ise
vav harfi hazf edilip ye harfi şeddeli olarak söylenebileceğini nakletmektedir.
(Bu durumda hemzeyi uzatmaksızın "ukiyye"denilir). Çoğulu da vekaye
gelir. Hadis ve fıkıh alimleri ile ileri gelen dil bilginleri şer'i ukiyyenin
kırk dirhem olduğunu ve bunun da Hicaz ukiyyesi olduğunu ittifakla kabul
etmişlerdir.
Kadı Iyaz dedi ki:
Ukiyye ve dirhemin belli miktarlarında zekatın vacip olduğunu tesbit etmiş
bulunan Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in döneminde ukiyye ve dirhemlerin
bilinmeyen şeyler olması doğru olamaz. Diğer taraftan bunlar ile alışverişler
yapılıyor, nikahların mehirleri ödeniyordu. Nitekim bu husus sahih hadislerde
sabit olmuştur. Bu ise dirhemlerin Abdülmelik b. Mervan zamanına kadar
bilinmiyordu iddiasında bulunanların ve Abdülmelik'in ilim adamlarının
görüşlerini alarak bunları bir araya getirip her onunu yedi miskal ağırlığında,
dirhemin ağırlığını da altı danik olarak tesbit ettiğini ileri sürenlerin bu
görüşlerinin batıl olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu hususta yapılan
naklin anlamı da şundan ibarettir: Bu dirhemler İslam döneminde sikke olarak
darbedilmiş ve aralarında hiçbir fark bulunmayan bir nitelikte değildi. Aksine
bunlar küçük, büyük, Fars ve Rumlar tarafından sikke halinde darbedilmiş birkaç
şekildeydiler. Diğer taraftan sikke halinde darbedilmemiş nakışları bulunmayan
Yemen ve Mağrip türü gümüş parçalar da vardı. Bu sebeple İslam (devleti
tarafından) sikke olarak darbedilip nakş edilmelerini ve bunların aralarında
fark bulunmayan tek bir ağırlık ve muayyen bir hale getirilmelerini uygun
gördüler. Böylelikle bunlar ile ilgili ayrıca tartıya ihtiyaç kalmamış
olacaktı. Bundan dolayı en büyükleri ile en küçüklerini toplayıp, onların
ağırlıklarına göre sikke olarak darbettiler.
(Devamla) Kadı Iyaz
dedi ki: Şüphesiz o dönemde dirhemlerin miktarı biliniyor idi. Böyle olmasaydı
zekat gibi yüce Allah'ın hakları ve zekat dışındaki kulların hakları, bunlar
ile alakalı olarak nasıl tesbit edilebilirdi. Bundan dolayı ukiyye de bilinen
bir miktar idi.
Kadı Iyaz'ın
açıklamaları bunlardır.
Mezheb alimlerimiz de
şöyle demektedir: Birinci asır insanları bu bilinen tartı ile miktarını takdir
etmek hususunda icma etmişlerdir. Bu da bir dirhem altı danik ve her on dirhem
yedi miskalolarak tesbit edildi. Miskal ise cahiliye döneminde olsun İslam
döneminde olsun değişiklik göstermemiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
KÖLESi VE ATı
SEBEBİ iLE MÜSLÜMANA ZEKAT YOKTUR BABf