UMDETU’L

AHKAM

NAMAZ

 

EZANI DUYAN KİMSENİN MÜEZZİNİN SÖYLEDİĞiNİN AYNISINI SÖYLEMESİNİN, SONRA NEBİ (S.A.V.)'E SALAVAT GETİRMESİNİN, ARKASINDAN ALLAH'TAN ONA VESİLEYİ DİLEMESİNİN MÜSTEHAB OLDUĞU BABI

 

846- 1011- .. , o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.): "Ezanı duyduğunuz zaman müezzinin dediğinin aynısını söyleyiniz" buyurdu.

 

Açıklama:

 

Bu babta (847) "Müezzinin ezan okuduğunu işittiğiniz zaman onun söylediğinin aynısını söyleyiniz ... " hadisi; (848) "Müezzin Allahu ekber, Allahu ekber deyip de sizden biriniz ... " hadisi ile (849): "Kim müezzinin eşhedu en la ilahe illallah ... günahı bağışlanır" hadisi yer almaktadır.

 

(848) "Müezzin Allahu ekber, Allahu ekber dediğinde ... " hadisinin anlamına gelince yani bu lafızların her türünü meşru olan şekliyle ikişer defa söylerse anlamındadır. Rasulullah (s.a.v.) geri kalan kısmını dikkat çekmek maksadıyla her lafız türünün yarısını zikrederek kısa yolu seçmiş bulunmaktadır.

 

Hayye ala keza, şu işe geliniz demektir. Felah ise fevz ve necat hayra isabet etmek anlamındadır. Dil bilginleri der ki: Arap dilinde hayrı ifade eden felah lafzından daha kapsamlı bir kelime yoktur. Nasihat kelimesi ona yakındır. Buna göre hayye ale'l-felah'ın anlamı kurtuluşa, cennette kalmaya ve ebedi nimetler içerisinde ebediliğin sebebine geliniz, demektir. Felah ve felh lafızlarını da Araplar aynı zamanda baki kalmak, kalıcılık anlamında kullanırlar.

 

"La havle ve la kuvvete illa billah" Arap dil bilginlerine göre meşhur beş türlü okunması caizdir. Birincisi havl ve kuvvet lafızlarını tenvinsiz fethalı olarak la havle ve la kuvvete illa billah şeklinde okumak, ikincisi la havle ve la kuvveten şeklinde, üçüncüsü la havlun ve la kuvvetun, dördüncü'ü la havle ve la kuvvetun, beşincisi ise la havlun ve la kuvvete şeklindedir.

 

Herevı dedi ki: Ebu'I-Heysem dedi ki: Havl hareket demektir. Yani yüce Allah'ın meşieti, dileği olmadan ne hareket edilebilir, ne de bir şeye güç yetirilebilir. Saleb ve başkaları da böyle dedikleri gibi şerri önlemekte harekete geçmek, hayrı elde edecek gücü bulmak ancak Allah ile olur, Allah'a isyan etmek güç ve takati ancak onun koruması ile elde edilebilir, onun yardımı olmadan da ona itaat gücü bulunamaz diye de açıklanmıştır.

 

Bu açıklama İbn Mes'ud (radıyallahu anh)'dan nakledilmiştir. Cevheri garip ve zayıf bir söyleyiş nakletmektedir. Buna göre la hıyle ve la kuvvete illa billah da denilebilir. Hıyl ve havl aynı anlamdadır.

La havle ve la kuvvete illa billah sözünü söylemeye de havkale denilir. elEzheri ve çoğunluk böyle demiştir. Cevheri ise havleka denilir demiştir. Meşhur olan birinci söyleyişte havkale'deki ha ile vav "havi" lafzından, kaf kuvvet lafzından, lam ise yüce Allah'ın isminden alınarak yapılmıştır. İkincisine göre ise ha ve lam "havl", kaf kuvvet lafzından alınmıştır. Birincisi harflerin birbirlerinden ayrılmaması açısından daha uygundur.

 

Hayye ale's-salah, hayye ale'l-felah, hayye ale'l-keza'yı ifade etmek için kullanılan hay'ale, bismillah'ı anlatmak için besmele, elhamdulillah'ı anlatmak için hamdele, la ilahe illallah'ı anlatmak için heylele, subhanallah'ı anlatmak için sebhale'de "havleka" lafzı gibidir.

 

Hadislerden Çıkan Hükümlere Gelince:

 

1- Müezzinin ezanını duyan bir kimse iki hay'ale dışında onun dediklerinin aynısını söyler. Hay'alelerde ise la havle ve la kuvvete illa billah, der.

 

2- Rasulullah (s.a.v.)'in Ebu Said (radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği (846) hadisteki "Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin dediklerini aynen söyleyiniz" hadisi ise Ömer (radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği (848) hadisi sebebiyle tahsis edilmiş bir hadistir. Bu tahsise göre iki hay'ale'de la havle ve la kuvvete illa billah, der.

 

3- Müezzinin arkasından söylemesi öngörülen lafızları söyleyip, bitirdikten sonra Rasulullah (s.a.v.)'e salavat getirmek ve ona Vesile'yi dilemek müstehaptır.

 

4- Ezanı duyanın söylemesi müstehab olan sözlerin her birini müezzin bitirdikten sonra söylemesi ve ezanın tamamını bitirmesini beklememesi de müstehaptır.

 

5- Müezzin ezanı okuyup, bitirdikten sonra da "Ben de Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet ederim. Rabb olarak Allah'tan, Rasul olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razıyım, demesi de müstehaptır."

 

6- Başka birisini bir hayır işlemeye teşvik eden bir kimsenin kendisini dinleyeni gayrete getirmek için o teşvik ettiği hayrın bazı delillerini hatırlatması da müstehaptır. Çünkü Nebi (s.a.v.) (847) "Kim bana bir defa saldvat getirirse ... " buyurmuştur.

 

 

7- Ameller işlenirken kast (niyet) ve ihlas ile yapılmaları şarttır. Çünkü Nebi (s.a.v.): "Kalbinden" diye buyurmuştur.

 

8- Abdestli, abdestsiz, cünüp, ay hali ve bunların dışında müezzine karşılık vermesini engelleyen bir engeli bulunmayıp da eza nı duyan herkesin müezzinin söylediğinin aynısını söyleyerek ona karşılık vermesi müstehaptır. Ona karşılık vermenin engelleyici sebepleri arasında helada bulunmak, eşiyle cima etmek ve benzeri sebeplerdir. Namazda olmakta bu sebeplerden birisidir. Farz ya da nafile namaz kılmakta iken müezzinin ezanını işiten bir kimse namazda iken ona cevap vermez. Selam verdikten sonra aynı şeyleri söyler.

 

Şayet namazda ona cevap vermeye kalkışacak olursa mekruh olur mu? Bu hususta İmam Şafii (radıyallahu anh)'ın iki görüşü vardır. Bunların daha güçlü olanına göre mekruhtur. Çünkü böyle bir davranış namazdan başka tarafa yönelmek demektir ama söylediklerimizi söyleyecek olursa namazı batıl olmaz çünkü bunlar da birtakım zikirlerdir. Şayet hayye ale's-salah:haydi namaza yahut: essalatu hayrun minen nevm: namaz uykudan hayırlıdır diyecek olursa eğer bunları söylemenin haram olduğunu bilirse namazı batıl olur çünkü bu sözler insan tarafından söylenmiş sözler durumundadır.

 

9- Kur'an okurken, tesbih getirirken ya da benzeri zikirlerde bulunurken ezanı duyarsa bu işini keser ve müezzinin arkasından söylemesi gerekenleri söyler.

 

10- Ezanda olduğu gibi, kamette de onun arkasından sözlerini tekrar eder.

Ancak kad kameti's-salah lafızlarını söyleyince dinleyen ekamehallahu ve edameha: Allah onu dimdik ayakta kılsın ve onu daim eylesin, der.

 

11- Müezzin sabah namazında tesvib getirip de es-salatu hayrun minen nevm diyecek olursa onu duyan: sadakte ve berirte doğru söyledin ve ne iyi ettin, der.

 

Bu hususta mezhebimizdeki tafsilat bu şekildedir.

Kadı Iyaz -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Namaz kılmakta olan bir kimse farz ve nafile namazlarında müezzinin lafızlarını aynen söyler mi yoksa her ikisinde de bunları söylemez mi yoksa farzda değil de, sadece nafilede mi onun dediğini tekrarlar? Bu hususta Mezheb alimlerimizin üç farklı görüşü bulunmaktadır. Ebu Hanife ise her ikisinde de müezzine karşılık vermez, demiştir.

 

Namazın dışında eza nı işiten kimse için müezzinin dediklerinin aynısını söylemek vacip midir, mendub mudur? Bu hususta Tahavi'nin naklettiği görüş ayrılığı bulunmaktadır. Cumhurun benimsediği doğru kanaat, bunun mendub olduğudur. O şöyle der: Ezanı duyan kişi acaba bu karşılıkları her müezzini duydukça mı söyler yoksa ilk ezan okuyana karşılık olarak mı söyler? Ayrıca İmam Malik'in acaba ezanın bütün sözlerinde mi müezzine tabi olur yoksa sadece şehadet kelimelerinin sonuna kadar mı onun aynısını tekrarlayacağı hususunda farklı görüşleri gelmiştir. Çünkü buraya kadarı zikirdir, bundan sonrasının bir kısmı ise zikir değildir. Bazıları da öncekinin tekrarıdır. Allah en iyi bilendir.

 

Kadı Iyaz -Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'in (848): "Müezzin Allahu ekber, Allahu ekber dediğinde ... cennete girer" hadisinde hükmün bu olmasının sebebi şudur: Çünkü bu bir tevhittir ve yüce Allah'ı övmektir, onun itaatine bağlılıktır ve bütün işleri ona havale etmektir. Çünkü o "la havle ve la kuvvete illa billah" der. Her kim bunu elde edebilirse imanın hakikatini, İslam'ın kemalini gerçekleştirmiş, yüce Allah'ın lütfu ile de cenneti hak etmiş olur. İşte diğer rivayette: "Rabb olarak Allah'tan, Rasul olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razzyım" sözünün anlamı da budur.

 

(Kadı Iyaz devamla) dedi ki: Şunu bil ki, ezan iman akidesini ihtiva eden kapsamlı bir söz olup, imanın hem akli, hem sem'ı türlerini de kapsamaktadır. Onun başlangıcı Allah'ın zatını ve onun hak ettiği kemali ve zıtlarından tenzihini ifade eder. Bu da "Allahu ekber" sözü ile dile getirilir. Bu lafız kısacık olmakla birlikte dediklerimize delalet eden bir lafızdır. Bundan sonra vahdaniyeti açıkça ifade eder, vahdaniyetin zıttı olan şanı yüce Allah hakkında da imkansız olan ortaklığı reddeden bir ifadedir. İşte bu da imanın ve tevhidin dayanağı olup, dinin bütün görevlerinin önü ve başlangıcıdır.

Sonra nübüvveti açıkça ispat edip, Nebimizin (s.a.v.) risaletine şehadeti ifade etmektedir. Bu da Allah'ın vahdaniyetine şahitlik etmekten sonra gelen pek büyük bir temeldir ve yeri tevhitten sonradır. Çünkü bu meydana gelmesi caiz (mümkün) fiiller türündendir fakat öbür mukaddimeler (önceki Allahu ekber lafızlan ile Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet) vacip (zorunlu) hükümlerdendir. Bu kaidelerden sonra ise şanı yüce Allah hakkında vacip (zorunlu) müstahil (imkansız) ve caiz (mümkün) olan hususlarda aklı itikadı esaslar kemale ermektedir sonra onlan ibadetlere çağırmaktadır. Onlan nübüvvetin sabit olduğunu dile getirdikten sonra namaza çağırmaktadır ki, buna sebep namazın farz olduğunun akıl cihetiyle değil, nübüvvet yoluyla bilinmesidir.

Arkasından onlan umduğunu elde etmek ve ebedi nimetler içerisinde kalmak demek olan felaha çağırmaktadır. Bununla ölümden sonra diriliş, amellerin karşılığı gibi ahiretteki çeşitli durumlara işaret yer almaktadır. Ahiret ise İslam akaidinin nihai tercümesidir. Daha sonra bu sözler namazın kılınmak üzere olduğunun bildirilmesi için namaz için kamet getirilirken tekrar edilir. Bu ise imanın pekiştirilmesini ve bu ibadete başlarken kalp ile ve dil ile bunun tekrar zikredilmesini ihtiva eder. Böylelikle namaz kılan kişi bu namaza durumunu açıklığa kavuşturmuş, imanı hususunda bir basiret üzere girmiş olur. Başladığı işin azametini ve kendisine ibadet ettiği zatın azametinin hakkını ve pek büyük mükafatını da hisseder.

 

Kadı Iyaz'ın sözleri burada nihayete ermektedir. Bu oldukça değerli, nefis açıklamalar arasında yer alır. Tevfik Allah'tandır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

KIBLEYE YÖNELME - YOLCULUK HALİNDE BİNEK ÜZERİNDE NEREYE DÖNERSE DÖNSÜN NAFİLE NAMAZ KILMANIN CAİZ OLDUĞU BABI