UMDETU’L AHKAM |
NAMAZ |
SABAH NAMAZINI TAĞLİS DEMEK OLAN İLK VAKTİNDE ERKEN
KıLMANIN MÜSTEHAB OLDUĞU VE SABAH NAMAZINDA KUR'AN'DAN OKUNACAK MİKTARIN
BEYANI BABI |
1455-230/1- ... Bize
Süfyan b. Uyeyne, ez-Zühri'den tahdis etti. O Urve'den, o Aişe'den rivayet
ettiğine göre mü'minlerin hanımları sabah namazını Nebi (s.a.v.) ile birlikte
kılarlar, sonra da örtülerine bürünmüş olarak geri dönerlerdi, kimse de onları
tanı(ya)mazdı.58
Açıklama:
(1455) "(...
Mü'min hanımlar" Bu gibi ifadelerin şekli bir şeyin kendi kendisine izafe
edilmesi şeklidir. Bunun açıklaması ve takdiri hakkında ise ihtilaf edilmiştir.
Bunun: "Mü'min kadınların kendileri" takdirinde olduğu söylendiği gibi,
"Mü'min kadınlar topluluğu" takdirinde olduğu da söylenmiştir. Burada
"kadınlar" tabirinin faziletli hanımlar anlamında olduğu yani mü'mine
hanımların faziletleri demek olduğu da söylenmiştir. Tıpkı ricalu'l-kavm:
Kavmin ricali (erkekleri) denilmesi gibi ki bu da onların faziletleri ve önde
gelenleri anlamındadır.
"Örtülerine
bürünmüş" iyice örtünmüş, sarınıp sarmalanmış demektir. "Murut"
mim harfi kesreli olarak mırt'ın çoğulu olup, elbiseler, örtüler demektir.
Bu hadiste sabah
namazının erken kılınmasının müstehab olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Şafii,
Malik, Ahmed ve cumhurun kanaati budur. Ebu Hanife ise namazı ortalığın
aydınlandığı vakte bırakmak (isfar) daha faziletlidir demiştir. Yine bu
hadislerde kadınların mescidde cemaat namazlarına katılmalarının caiz olduğu hükmü
de anlaşılmaktadır. Elbette ki bu onlar hakkında yahut onlar sebebiyle fitneye
düşme korkusu olmaması şartı iledir.
"Etraf karanlık
olduğundan ötürü tanınmazlardı." Burada "ğales" gecenin
kalıntısı anlamındadır. Davudi dedi ki: Onlar kadın mıdır, erkek midir
tanınmazlardı, demektir. Muayyen olarak kim oldukları bilinmezdi, diye de
açıklanmıştır. Ancak bu zayıf bir açıklamadır çünkü örtüsüne bürünüp, sarınmış
olan bir kadının muayyen olarak kim olduğu gündüzün dahi tanınmaz. Kasıt bu
olsaydı bu ifadenin bir anlamı kalmazdı.
1458-233/4- . Haccac
Medine'ye geldiğinde biz Cabir b. Abdullah'a sorduk, o da şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.) öğle namazını sıcağın şiddetlendiği günün ortasında, ikindi
namazını güneş parlak iken, akşam namazını güneş batınca, yatsı namazını da
bazen geciktirerek, bazen erken kılardı. Cemaatin toplanmış olduklarını görürse
erken kılardı, onların geciktiklerini görürse o da geciktirirdi. Sabah namazını
ise onlar -ya da Nebi (s.a.v.) dediortalık aydınlanmadan kılardı.
1460-235/6- Bize Yahya
b. Habib el-Harisı de tahdis etti. Bize Halid b. elHaris tahdis etti. Bize
Şu'be tahdis etti, bana Seyyar b. Selame haber verip dedi ki: Babamı Ebu
Berze'ye Rasulullah (s.a.v.)'in namazına dair soru sorarken dinledim. (Şu'be)
dedi ki: Sen mi dinledin, dedim. O: Şu anda seni dinlediğim gibi, dedi. (Seyyar
devamla) dedi ki: Babamı ona (Ebu Berze'ye) Rasulullah (s.a.v.)'in namazına
dair soru sorarken dinledim. O dedi ki: O namazı -yani yatsıyı- bazı hallerde
gecenin yarısına kadar geciktirmeye aldırmazdı ama yatsıdan önce uyumayı da
ondan sonra konuşmayı da sevmezdi.
Şu'be dedi ki: Daha
sonra onunla karşılaştım, ona sordum. O şöyle dedi:
Öğleyi de güneş zevale
erince (zevalden sonra) kılardı. İkindiyi de kişi Medine'nin en uzağına gider ve
henüz güneş dipdiri kalacak şekilde kılardı. (Şu'be) dedi ki:
Akşama gelince onun için
hangi vakti söylediğini bilmiyorum. Sonra yine onunla karşılaştım, ona sordum.
(Seyyar) dedi ki: Sabah namazını da kıldıktan sonra adam namazdan çıkar,
tanıdığı meclis arkadaşının yüzüne bakar ve onu tanırdı. Sabah namazında altmış
ayetten yüz ayete kadar okurdu.
Açıklama:
(1460) "Sabah
namazını kılardı. Kişi namazdan sonra tanıdığı meclis arkadaşına bakar, onu
tanırdı." diğer rivayette ise (1462) "Birbirimizin yüzünü
tanıyabildiğimiz bir zamanda namazı bitirirdi" denilmektedir. Her ikisinin
anlamı birdir. Bu da altmış ila yetmiş arası ayeti tertil ile okumakla birlikte
birimizin diğerinin yüzünü tanıyabileceği ilk vakitte selam veriyordu demektir.
Bu ise sabah namazını oldukça erken kıldığı hususunda açık bir delildir. Zaten
bu hususta muhalif bir rivayet de yoktur çünkü kadınlar hakkında da:
"Karanlıktan dolayı tanınmazlardı" denilmektedir. Çünkü bu hadiste de
kişinin yanında oturan meclis arkadaşını görmesine dair haber vermekte, diğeri
ise uzaktan kadınların görülmesi ile ilgili haber ihtiva etmektedir.
"Rasulullah
(s.a.v.) yatsıyı gecenin üçte birine kadar geciktirirdi. Ondan önce uyumayı ve
ondan sonra da konuşmayı hoş görmezdL" İlim adamları der ki: Yatsıdan önce
uyumanın mekruh oluş sebebi uykuya kalmak suretiyle namazın vaktinin geçmesi
ile karşı karşıya kalması yahutta tercih olunan ve daha faziletli olan vaktini
geçirmesi dolayısıyladır. Böylelikle insanlar bu hususta işin kolayına kaçarak
gevşek tutup, cemaatle namazı kılmayıp, uykuya dalmasınlar. Yatsıdan sonra
konuşmanın mekruh oluş sebebine gelince, bu geceleyin uykusuz kalma neticesini
verir ve bundan dolayı geceleyin namaza kalkmak, geceleyin Allah'ı zikretmek
yahutta sabah namazını caiz olan vaktinde ya da tercih olunan yahut daha
faziletli olan vaktinde uykunun etkisi ile kılmamak korkusundan dolayıdır.
Diğer taraftan geceleyin geç yatmak, gündüzün dinin yerine getirilmesi gereken
hakları, itaatler ve dünya maslahatlarının ifa edilmesi noktasında bir
tembelliğe sebep olur.
İlim adamları dedi ki:
Yatsıdan sonra mekruh olan konuşma maslahatı olmayan hususlar hakkındaki
konuşma ile ilgilidir. Maslahat ve hayır bulunan konuşmalarda ise mekruh oluş
söz konusu değildir. İlim okumak, salih zatların hikayelerini söz konusu etmek,
misafirle ve gelin ile ünsiyet olsun diye konuşmak, kişinin eşiyle ve
çocuklarıyla hoşça vakit geçirmek ve ihtiyaç dolayısıyla konuşması yolcularla
eşyalarını ya da canlarını korumaları için konuşmak, insanların arasını
düzeltmek, hayırlı işlerde onlara iltimasta bulunmak, iyiliği emredip,
münkerden alıkoymak, bir faydayı ve maslahatı göstermek ve benzeri hususlar
hakkında konuşmak buna örnektir. Bütün bu gibi konuşmalarda mekruhluk söz
konusu değildir, bunların bir kısmı hakkında sahih hadisler geldiği gibi, diğer
hususlar ise bu anlamı taşımaktadır. Bu bablarda da bu hadislerin pek çoğu
geçtiği gibi, diğerleri de zaten meşhurdur, bilinmektedir.
Diğer taraftan
yatsıdan sonra konuşmanın mekruh oluşundan kasıt yatsı vaktinin girmesinden
sonra değil, kılınmasından sonradır. İlim adamları ise belirttiğimiz gibi hayır
hakkında olanı müstesna yatsıdan sonra konuşmanın mekruh olduğu üzerinde
ittifak etmişlerdir.
Yatsı namazını
kılmadan önce uyumayı Ömer, oğlu, İbn Abbas ve seleften başkaları ile Malik ve
bizim mezhebimize mensup ilim adamları -Allah hepsinden razı olsun- mekruh
görmüşlerdir. Ali, İbn Mes'ud ve Kufeli fukaha -Allah hepsinden razı olsun- ise
buna ruhsat vermişlerdir.
Tahavi dedi ki:
Beraberinde kendisini uyandıracak birisinin bulunması şartıyla bu durumda
uyumaya ruhsat verilir. İbn Ömer'den de bunun gibi bir görüş rivayet
edilmiştir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
İKİNDİ NAMAZINI
GEÇİRMENĞN VEBALİNİN AGIR OLDUĞU BABI