UMDETU’L

AHKAM

TAHARET

 

ABDESTLİ OLDUĞUNDAN EMİN İKEN SONRA ABDESTİNİN BOZULDUGUNDAN ŞÜPHE EDEN BİR KİMSENİN O ABDESTİ İLE NAMAZ KILABİLECEGİNE DAİR DELİL BABI

 

803-99/2- Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti ... Ebu Hureyre dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Biriniz karnında bir şeyler hisseder de kendisinden bir şey çıkıp çıkmadığına karar veremeyecek olursa bir ses duymadıkça yahut bir koku almadıkça mescidden kesinlikle çıkmasın."

 

Açıklama:

 

Rasulullah (s.a.v.)'in: "Bir ses duymadıkça yahut bir koku almadıkça" buyruğunun anlamı ise, bunlardan birisinin gerçekleştiğini bilmesi demektir. Yoksa sesi duyması ya da kokuyu alması Müslümanların icmaı ile şart değildir.

 

Hadisin İhtiva Ettiği Temel Fıkhi Kaideler ve Hükümler

Bu hadis İslamın esaslarından bir esas, fıkhın kaidelerinden pek büyük bir kaidedir. Bu kaideye göre eşyanın asıl halleri üzere kaldığına hüküm verilir. Bunun aksi kesinlikle bilininceye kadar bu hüküm öylece kalır. Sonradan ortaya çıkan şüphe ve tereddüdün de bir zararı olmaz.

 

İşte bunun kapsamına giren hususlardan birisi de hakkında bu hadisin varid olduğu bu babtaki meseledir. Bu mesele de şudur: Bir kimse abdestinden kesinlikle emin olmakla birlikte abdestinin bozulduğu hususunda bir şüpheye düşerse abdestinin devam ettiğine hüküm verilir. Bu şüphenin namazda ortaya çıkması ile namazın dışında olması arasında da bir fark yoktur. Hem bizim (Şafiilerin), hem de selef ve haleften ilim adamlarının büyük çoğunluğunun görüşü de budur. Malik (rahimehullah)'dan iki rivayet nakledilmiştir. Bu rivayetlerden birisine göre namazın dışında şüphe ederse abdest alması gerekir, namazda iken bu şüphe arız olursa abdest alması gerekmez.

 

İkinci görüşe göre ise her iki durumda da abdest almalıdır. Birinci rivayet Hasan-ı Basri'den de rivayet edilmiştir. Aynı zamanda bu bizim bazı Mezheb alimlerinden nakledilmiş şaz bir görüştür, bir değeri yoktur.

 

Mezheb alimlerimiz der ki: Abdestinin bozulup bozulmadığı hususunda her iki ihtimalin eşit olması yahut ikisinden birisinin ağır basması ya da galip zan ile birisine hüküm vermesi arasında hiçbir fark yoktur. Her durumda abdest almak yükümlülüğünde değildir.

Yine Mezheb alimlerimiz der ki: Bununla birlikte ihtiyat olmak üzere abdest alması müstehaptır. Şayet ihtiyaten abdest almakla birlikte şüphesi devam ederse o taktirde yükümlülüğü yoktur. Eğer bundan sonra daha önce abdestinin olmadığını bilecek olursa şüpheli halinde iken almış olduğu abdesti ona yeterli olur mu? Bu hususta Mezheb alimlerimizin iki görüşü vardır. Bunlardan daha sahih olanına göre onun için yeterli olmaz çünkü o niyetinde mütereddid idi. Allah en iyi bilendir.

 

Abdestsiz olduğundan kesinlikle emin olmakla birlikte abdestli olduğunda şüphe edecek olursa Müslümanların icmaı ile abdest almalıdır. Eğer -sözgelimigüneşin doğuşundan sonra kesinlikle hem abdesti bozan bir halinin olduğundan, hem de abdest aldığından emin olursa ve bunlardan hangisinin daha önce gerçekleştiğini bilmezse, güneşin doğuşundan önceki durumunun ne olduğunu da bilmiyorsa abdest alması gerekir. Şayet güneşin doğuşundan önceki durumunu biliyorsa Mezheb alimlerimizin bu hususta farklı görüşleri vardır. Onlar arasında bu görüşlerin en meşhur olanı güneşin doğuşundan önceki durumunun tam zıttı bir durumda olur. Yani eğer güneş doğmadan önce abdestsiz ise o şu anda. abdestlidir. Güneş doğmadan önce abdestli ise şu anda abdestsizdir.

İkinci görüşe gelince, bu da muhakkiklerden çeşitli topluluklar nezdinde daha sahih olan bir görüş olup, her durumda abdest alması gerektiği şeklindedir.

 

Üçüncü görüşe göre, galip zannını esas alarak ona göre hareket eder. Dördüncü görüş ise güneşin doğuşundan önceki hali gibidir, güneş doğduktan sonra meydana gelmiş iki durumun bir etkisi yoktur.

 

Bu görüş açık bir hatadır. Batıl olduğu, ona karşı delil getirmeye gerek olmayacak kadar açıktır. Bunu söz konusu etmemin sebebi ise kimsenin ona kanmaması için dikkat çekmek içindir. Güneş doğuşundan sonra meydana gelen hali sebebiyle o halinin batıl olduğundan kesin olmakla birlikte nasılolur da güneş doğmadan önceki hali üzere kaldığına hüküm verilebilir.

 

Sözünü ettiğimiz kaidenin meselelerinden bir diğeri şudur: Bir kimse karısını boşamak, kölesini azat etmek, temiz suyun necisliği veya necisin temizliği ya da elbisenin, yemeğin yahut başka bir şeyin necisliği hususunda şüphe etse ya da üç rek'at mı yoksa dört rek'at mı kıldığında rüku ve sücud yapmadığı ya da oruca, namaza, abdeste ve itikafa niyet edip etmediğinde bu ibadetleri eda etmekte iken şüphe edecek olursa, bütün bu şüphelerinin bir etkisi yoktur, aslolan şüphe edilen bu halin olmadığıdır.

 

İlim adamları bu kaideden bir takım meseleleri istisna etmişlerdir. Çünkü bunlar oldukça yaygın / geniş meseleler olup onlara yöneltilmiş bir takım itirazlar ve bu itirazlara verilen cevaplar vardı. Kimileri hakkında da çeşitli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bundan dolayı onları burada söz konusu etmedim. Allah'a hamd olsun ki bunları el-Mühezzeb Şerhi el-Mecmu' adlı eserimin mestler üzerine mesh etmek babı ile suyun necis olup olmaması babında açıklamış ve bu hususta Mezheb alimlerimizin dağınık görüşlerini ve bunlar arasında gerek duyulanlarını bir araya getirmiş bulunmaktayım.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

SÜT EMEN KÜÇÜĞN SİDİĞİNİN HÜKMÜ VE NASIL YIKANACAĞI BABI