İSTİHARE الاستخارة:

 

CÜNÜB YADA HAYIZLI (REGLİ) OLMAYAN ERKEK YADA KADIN TIRNAK VE KIL TÜY TEMİZLİĞİ DAHİL TEMİZ VUCUDU VE TEMİZ ELBİSESİ İLE –Kİ BOY ABDESTİ ÖNERİLİR, İKİ REKAT NAMAZ’DAN HEMEN SONRA KONUŞMADAN AŞAĞIDAKİ DUA ‘YI YAPAR VE YİNE KONUŞMADAN BAŞKA ŞEYLE İLGİLENMEDEN ABDESTLİ OLARAK ÖĞRENNEK İSTEDİĞİ KONUYU DÜŞÜNEREK UYUR. NOT: EN İYİ VAKİT YATSI NAMAZI İLE SABAH NAMAZI ARASIDIR.

 

ARAPÇA LAFZI LATİN ALFABESİ İLE:        "Allâhümme" İnnî estahîrüke bi-ilmike ve estakdirüke bi-kudretike ve es`elüke min fadlike`l-azîm. Fe-inneke takdirü ve lâ akdiru ve ta`lemü ve lâ a`lemu ve ente allâmü`l-ğuyûb. Allâhümme! in kunte ta`lemu enne hâze`l-emre hayrun lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emrî. Fakdurhu lî ve yessirhu lî. Sümme bârik lî fîh. Ve in kunte ta`lemu enne hâze`l-emre şerrun lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emrî. Fa`srifhu annî va`srifnî anhu. Va`kdur li`l-hayre haysu kâne."

 

 

TÜRKÇESİ:             Allah'ım bilgin ile bana hakkımda hayırlı olanı bildirmeni dilerim. Gücün yettiği için bana güç vermeni isterim. Hayırlı olan tarafın bana açıklanması için senin o büyük fazl (ve kerem)inden isterim. Çünkü senin gücün yeter, bense güçsüzüm. Sen bilirsin, bense bilmem. Sen ğaybları da pek yakından bilirsin.

Allah'ım! Eğer şu işin -yapmak istediği şeyi isim olarak söyler- benim dinim, yaşayışım, âhiretim ve işimin sonu açısından bana hayırlı olduğunu bilirsen (ki, şüphesiz bilirsin) bunu bana nasib ve müyesser eyle, o işte bana feyz ve bereket ver.

Allah'ım! Eğer bilirsen ki (bildiğinde şüphe yoktur) şu iş -evvelkinde olduğu gibi (benim dinim, yaşayışım^ âhiretim ve işimin sonu itibariyle)- şer ise, beni o işten ve onu benden çevir. Benim için hayır nerede ise, onu bana mukadder ve müyesser eyle. Gönlümü o işten hoşnut kıl." Yada istihare yapan kişi ... sözlerinin yerine, " = dünya ve âhiretim hakkında da"

 

 

 

İbn Keyyim el-Cevzi’nin Zadu’l-Mead’ındaki Açıklama:

 

Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahih olarak nakledildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz bir işe yürekten karar verdiğinde, farz değil, (istihare niyetiyle) nafile olarak iki rekat namaz kılsın. Namazdan sonra şöyle dua etsin:

 

"Ya Rab! Hakkımda hayırlısını bildiğin için, katından hayırlısını bildirmeni dilerim. Her şeye gücün yettiğinden, tarafından beni güçlendirmeni dilerim. Ya Rab! Hayırlı olanın açıklığa kavuşmasını ve takdirini Senin o büyük fadl ve kereminden isterim. Allah'ım! Senin her şeye gücün yeter; halbuki benim yetmez. Sen herşeyi bilirsin, halbuki ben bilmem. Şüphesiz Sen, aklımızın kuşatamadığı herşeyi pek yakından bilirsin. Ya Rab! Şu karar verdiğim iş, dinim, dünyam ve ahiretim için hayırlı ise -ki bunu bildiğinde şüphe yoktur-, bana nasib et, beni buna muvaffak kıl, kolaylaştır ve mübarek kıl. Eğer bu işim, dünya ve ahiretimde benim için kötü ise onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Hayırlısı neredeyse bana onu takdir et, beni onunla hoşnud et!"

 

Hadisin ravisi Cabir (r.a.) der ki: İstihare eden kişi, duanın "iş" denilen yerinde isteğini ismen zikreder. Hadisi Buhari rivayet etmiştir.

 

Cahiliye araplarmın kuş uçurmalarına ve müşriklerin çektikleri kur'aların bir benzeri olan fal oklarıyla kısmet aramalarına karşı Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu duayı ümmetine talim buyurdu. Cahiliye araplan fal oklanyla gaybda kendileri için taksim olunan şeyi bilmek istiyorlardı. Bu sebeple buna "istiksam=kısmet aramak" adı verildi. Bu, kasm kelimesinin istifal babıdır. Buradaki "sin" taleb içindir.

 

İşte bu batıl şeylerin yerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem); tevhid, muhtaciyet, ubudiyet, tevekkül, hayrın tamamı kabza-i kudretinde olan, iyilikleri O'ndan başkasının getirmediği, kötülükleri de O'ndan başkasının geriye çevirmediği, kuluna bir rahmet kapısı açtığında hiçbir kimsenin ona mani olamadığı, rahmet kapısını da bir kapattı mı, hiçbir kimsenin artık onu ne uğurla ne de yıldız doğmasına bağlayarak o rahmetin kendisine ulaşmasını sağlayamadığı Allah'tan (c.c.) isteme manasında bu duayı tavsiye etmiştir.

 

İstihare duası, bereketli, mutluluk getirici, kendileri için Allah tarafından iyilikler takdir edilmiş olan mesut ve muvaffak kişilerin talihidir. Bu, Allah ile beraber diğer bir tanrı edinen ve pek yakında kimin doğru olacağını bilecek olan müşrik, şaki ve yardımdan mahrum kişilerin talihi değildir.

 

İstihare duası; Allah'ın (c.c.) varlığının ikrarını, O'nun ilim, irade ve kudret gibi kemal sıfatlarının ikrarını, rububiyetinin ikrarını, işini O'na havale etmeyi, yalnız O'ndan yardım dilemeyi, O'na tevekkül etmeyi, nefsinin esaretinden kurtulmayı, O'nun kuvvet ve kudretinden başka kuvvet ve kudret bulunmadığını, kulun, nefsinin faydasına olan şeyi bilmekten, ona muktedir olmaktan ve onu istemekten aciz olduğunu itiraf etmesini içine almaktadır. Ve bütün bunların Veli'sinin, Halik'inin ve Hak olan ilahının elinde, kudretinde olduğunu bilmeyi öğretir.

 

Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın (r.a.) rivayetine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır: "Ademoğlunun mutluluğu, istihare yapması ve sonucunda da Allah'ın hükmüne razı olmasıyladır. Ademoğlunun mutsuzluğu ise istihareyi terketmesi ve sonucunda da Allah'ın hükmüne kızmasıyladır."

 

Kader'in iki şeyi kuşatarak nasıl meydana geldiğini düşünmelisin: 1) Olayın meydana gelmesinden önce yapılan istiharenin içinde bulunan tevekkül, 2) Olayın meydana gelmesinden sonra Allah'ın hükmüne razı olmaktır. Bu ikisi mutluluğun nişanesi ve delilidir.

 

Mutsuzluğun nişanesi ve delili ise kişinin, olayın meydana gelmesinden önce tevekkül ve istihareyi terketmesi, olayın meydana gelmesinden sonra da Allah'ın hükmüne kızmasıdır.

 

Tevvekkül, olayın meydana gelmesinden önce yapılır. Kaza kesinleşip tamamlanınca kulluk, Müsned'de de ifade edildiği gibi, Allah'ın hükmüne (kazaya) razı olmayı gerektirir. Nesai, meşhur olan bu istihare duasına şu cümleyi ilave etmiştir: "Ya Rab! Kazadan sonra sonuca razı olmayı Senden diliyorum." Olay meydana geldikten sonra kazaya razı olunması, olay meydana gelmeden önce kazaya razı olmaktan daha güzeldir. Çünkü kişi, bazen olay meydana gelmeden kazaya razı olacağım ifade ederse de olay meydana geldikten sonra kararını değiştirebilir. Halbuki olay meydana geldikten sonra kişi kazaya razı olursa, "hal" veya "makam ehli" olur.

 

İstihareden maksat, Allah'a tevekkül etmek, O'na işini havale etmek, O'nun ilim ve kudretiyle kısmet aramak, O'nun kulu için seçtiği şeyi güzel bulmaktır. Bunlar, Allah'ın hükmüne razı olmanın gereklerindendir. iman halavetini tatmamış bir kişi, her ne kadar olaydan sonra Allah'ın hükmüne razı olsa da, onun durumu böyle değildir. İşte kişinin tevekkül etmesi ve sonucunda da Allah'ın hükmüne razı olması, onun saadetinin alametidir.

 

 

 

EBU DAVUD’DAKİ İSTİHARE NAMAZI VE DUASI İLE İLGİLİ AÇIKLAMA:

 

İstihare lügatte, “hayr" kökünden türeme olup "hayır isteme" manasınadır.

 

Istılahta, yapılmak istenilen bir şeyin hayırlı olup olmadığına dair mânevi bir işaret elde etmek için yapılan duaya denir. Bu duadan önce "istiha­re namazı" denilen iki rekat namaz kılınır.

 

Bir kimse yapmayı tasarladığı mubah bir işin hayır veya şer mi, faydalı ya da zararlı mı olduğunu önceden kestiremez. Kendisi için hayatî önemi hâiz konularda karar vermekten âciz kalır, karar verme noktasında mütereddid ve tedirgin olabilir. Bu hal, insan yaratılışının gerçeğidir. Bu yüzden insan­lar eskiden beri verecekleri mühim kararlardan önce bazı müsbet işaretler almak istemişler ve bu işaretlerin yollarını aramışlardır. İslâm-dışı toplum­ların bu durumlarda başvurduğu yol, genellikle falcılık ve kâhenet olmuş­tur. Eski Arablar arasında "Ezlâm" denilen bir fal çeşidi yaygındı. Arabların ezlâmi üç oktan ibaretti. Bunlardan birincisinde; "Emeranî Rabbî: Rabbim bana emretti"; ikincisinde "nehânî Rabbi: Rabbim beni nehyetti" üçüncü­sünde de "Gaflet" yazılı idi. Bir iş yapmayı tasarlayan kişi belirli bir ücret veya kurban karşılığı bu oklardan çeker, birincisi çıkarsa tasarladığı işi tat­bike koyulur, ikincisi çıkarsa vazgeçer, üçüncüsü çıkarsa fal tekrarlanırdı.

 

İslâm dini, "Ey inananlar, içki, kumar, putlar ve fal okları, şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz"[Mâide  90.] âyeti ile falcılığı yasaklamış hüsnü zan, iyi söz ve istihareyi tavsiye etmiştir.

 

İstihare namazı ve duası mü'mine ruhî bir dayanak olduğu için Hz. Peygamber falcılığa ve kehânete karşı istihareye büyük önem vermiştir. Bu babdaki hadiste de görüldüğü üzere Hz. Câbir'in tabiriyle istihare duasını Kur'an-ı Kerim öğretir gibi öğretmiştir.

 

 

Ebû Davud'un Hz. Câbir'den naklettiği istihare duası ayrıca İbn Mes'-ud, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Hz. Ebû Bekir, Ebu Saîd el-Hudrî, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Ebû Hüreyre ve Enes b. Mâlik gibi büyük sahâbiler tarafından da rivayet edilmiştir. Bu durumda is­tiharenin önemine işaret eder.

 

Enes b. Mâlik'in rivayet ettiği bir hadisde Peygamber (s.a.v.); "İstihare eden ziyan etmez, danışarak hareket eden pişman olmaz, tutumlu olan da muhtaç duruma düşmez" buyurmuştur.

 

Evlenme, ticarete atılma, uzun yolculuğa çıkma gibi önemli olayların sonucu, işin başında kestirilemez. Kâr mı zarar mı elde edileceği, hayırlı olup olmayacağı önceden bilinemez. Kişinin yapıp yapmamakta serbest olduğu bu durumlarda istihare mü'min için önemli bir dayanaktır. Gönlün sonu bi­linmeyen şeye yönelmesi kadar zor bir şey yoktur. Hepimizin başından ge­çen ve geçmekte olan akıl ve bilgimizle halli mümkün olmayan böyle müşkül zamanlarda mü'minler için istihare, ruhu takviye eden ilâhî bir sığınaktır. Fikrî karışık ve kararsız olduğu bir sırada mü'minin Allah'ın huzurunda el bağlayarak iki rekat namaz kılması peşinden diz çöküp duâ etmesi, Rabbin-den, kendisim hayır ve saadete yöneltmesini dilemesi şüphesiz gönlünde bir hafiflik doğurur. Allah'ın, duâ edenin duasını kabul edeceğine dair va'dini bilip inanarak ona dua etmesi, kendisine hayrın geleceğinden emin olarak irâdesini kuvvetlendirir, istihare ettiği iş hakkında gönlünde bir genişlik ve huzur belirir. Eğer ilk istiharesi sonunda tam bir huzura kavuşamazsa, isti­haresini yediye kadar tekrar eder. Enes b. Mâlik (r.a.)'den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber; "Ey Enes! Bir işe teşebbüs etmek istediğinde o iş hakkında yedi kere istihare et. Sonra gönlünden geçen temayüle bak. Çün­kü hayır gönlündeki temayüldedir," buyurur.

 

İstiharenin kabule şâyân olup olmamasında istihare edenin imanı ve sa­mimiyetinin büyük tesiri vardır. Seçkin kişilerin vicdanlarındaki safiyet, ah­lâk ve inançlarındaki sağlamlığın tesiri ile kalbleri ilâhî feyzlere hazır olur. Kendilerinde böyle faziletleri görmeyenlerin iman ve ahlâkları konusunda hüsn-ü zan besledikleri kişilere istihare ettirmeleri daha uygundur, diyenler dahi vardır.

 

İstiharede tüm işlerimizi Allah'a bırakmak gibi fevkalâde önemli bir ah­lâkî ve dinî davranış vardır. "Sizin hoşlanmadığınız nice şeylerin hakkınız­da hayır olması umulur"[Bakara  216.] âyetinin delaletiyle anlıyoruz ki, insanlığın idraki, henüz tahakkuk etmemiş olayların sonucunu anlamaya yeterli değildir. Nitekim bizim şer zannettiğimiz nice olayların sonucunun hayır, ya da hayır zannettiklerimizin neticesinin şer olduğu çok çok karşılaştığımız olaylardandır. İşte istihare kişinin yapacağı işte, o işin sonucunu ta evvelden bilen Rabbin-den kendisini hayra yöneltmesini dilemesidir.

 

İstiharede bulunan kişi, "Ya Rabbî! Yapmayı tasarladığım şu işin so­nunun hayır mı yoksa şer mi olacağını bilmekten âcizim" diyerek kendisi­nin bilmediğini itiraf edip, aczini ortaya koyması ehl-i sünnet akidesidir. İnsanların bilmesi Allah'ın bildirmesiyledir. Bu inançla işlerini Allah'a ha­vale eden kişi, işlerin sonunda sıkıntıya düşmez.

 

Şunu belirtmek gerekir ki, istihare sonunun hayır mı yoksa şer mi oldu­ğu bilinmeyen mubah işlerde veya yapılıp yapılmamakta muhayyer olunan ya da vakti geniş olan vâcib ve müstehaplarda meşru ve menduptur. Ama ilim tahsil etmek gibi sonunun hayır olduğu belli olan durumlarda yâ da mek­ruh veya haramları terk ve vakti sınırlı olan farz ve vâcibleri eda konusunda istihare yapılmaz.

 

 

KAYNAKLAR’DA İSTİHARE

Buhari

Tirmizi

Ebu Davud

İbn Mace

 

Kurtubi’de