ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

KASAS

68

/

70

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَيَخْتَارُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ {68}

 وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ {69}

 وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ {70}

 

68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçme yetkileri yoktur. Allah, şirk koştukları şeylerden Yüce ve münezzehtir.

69. Rabbin kalplerinin ne gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir.

70. O öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir İlah yoktur. Hem dünyada hem ahirette hamd yalnız O'nundur, hüküm de yalnız O'nundur. Siz zaten O'na döndürüleceksiniz.

 

İSTİHARE BAŞLIĞI AŞAĞIDA

"Rabbin dilediğini yaratır ve seçer" buyruğu müşriklerin tapındıkları ve şefaat için seçtikleri, ortak koştukları varlıklar ile alakalıdır. Yani şefaatte bulunacakları belirleme ve seçme hakkı Allah'a aittir, müşriklere ait değildir. Bu buyruğun el-Velid b. el-Muğire'nin: "Bu Kur'an iki kasabanın birindeki büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" (ez-Zuhruf, 31) demesine bir cevap olarak indiği söylenmiştir. el-Velid bununla kendisini ve bir de Taif'ten, Urve b. Mes'ud es-Sakafi'yi kastediyordu.

 

Bu ayet-i kerimenin yahudilere bir cevap olduğu da söylenmiştir. Çünkü onlar şöyle demişlerdi: Eğer Muhammed'e gönderilen elçi melek Cebrail'den başkası olsaydı, biz de Muhammed'e iman ederdik.

 

İbn Abbas dedi ki: Buyruk şu demektir: Rabbim yarattıklarından dile diğini yaratır ve onlar arasından dilediği kimseleri de kendisine itaat için seçer.

 

Yahya b. Sellam da şöyle açıklamıştır: Yani Rabbim yarattıklarından dilediğini yaratır ve dilediği kimseyi de kendisine peygamber olmak üzere seçer.

 

en-Nekkaş'ın naklettiğine göre de anlam şöyledir: Rabbim yarattıklarından dilediğini yaratır. Bundan kasıt Muhammed (s.a.v.)'dır. Ensarı da dini için seçendir.

 

Derim ki: el-Bezzar'ın Kitab'ında merfu ve sahih bir rivayet olarak Hz. Cabir'den şöyle dediği kaydedilmektedir: (Peygamber -s.a.v- buyurdu ki): "Yüce Allah peygamberler ve rasuller dışında ashabını bütün alemler arasından seçmiş (ve üstün kılmış)tir. Ashabım arasından da benim için dört kişiyi seçmiştir. -Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'yi kastetmektedir.- Onları benim ashabım kılmıştır. Bununla birlikte bütün ashabımda da hayır vardır. ümmetimi de diğer ümmetler arasından seçmiştir. ümmetimden de benim için dört nesil seçmiştir. "

 

Süfyan b. Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, o Vehb b. Münebbih'den, o babasından naklen Yüce Allah'ın: "Rabbim dilediğini yaratır ve seçer" buyruğu hakkında şöyle dediğini kaydetmektedir: Yani davarlar arasından koyun türünü, kuşlar arasından da güvercinleri (seçmiştir.)

 

Burada: "Ve seçer" buyruğu üzerinde tam bir vakıf vardır. Ali b. Süleyman dedi ki: Bu tam bir vakıftır. (Ve hemen bu kelimeden sonra gelen): "Yoktur" lafzının "seçer" buyruğu ile nasb mahallinde olması mümkün değildir. Çünkü nasb mahallinde olsaydı, ona ait herhangi bir şeyolmazdı. İşte bu ifadede de Kaderiye'nin kanaatleri reddedilmektedir. en-Nehhas dedi ki: "Ve seçer" buyruğunda mana tamam olmaktadır "ve rasulleri o seçer" demektir.

 

"Onların seçme yetkileri yoktur." Yani onların bizzat seçtikleri kimseleri o, peygamber olarak göndermez. Ebu İshak dedi ki: "Ve seçer" buyruğunda tam bir vakıf vardır ve tercih edilen budur. Bununla birlikte; "Yoktur" buyruğunun "seçer" buyruğu ile nasb mahallinde olması da caizdir. Buna göre de anlam şöyle olur: Kendilerinin seçme imkanına sahip oldukları şeyleri kendileri için seçer.

 

el-Kuşeyri dedi ki: Ancak sahih olan birinci görüştür. Çünkü (ilim adamları) Yüce Allah'ın: "ve seçer" buyruğu üzerinde vakıf yapılacağını ittifakla kabul etmişlerdir. el-Mehdevi der ki: Ehl-i sünnet mezhebine daha uygun olan da budur. Yüce Allah'ın: "Onların seçme yetkileri yoktur" buyruğundaki: "Yoktur" herbir şeyi kapsayan umumi bir nefiydir. Yani kulun Yüce Allah'ın kudreti ile kazandığı şeyler dışında seçebileceği hiçbir şey yoktur.

 

ez-Zemahşeri der ki: "Onların seçme yetkileri yoktur" buyruğu, Yüce Allah'ın "ve seçer" buyruğunu açıklamaktadır. Çünkü bu, o dilediğini seçer, demektir. İşte bundan dolayı araya da atıf edatı girmemiştir. Mana da şöyle olur:

 

Fiillerinde seçme Yüce Allah'a aittir. O bu fiilleri seçmekteki hikmet yönlerini en iyi bilendir O'nun mahlukatından hiçbir kimsenin, O'nun yerine bir tercihte bulunması mümkün değildir.

 

ez-Zeccac ve başkaları ise buradaki; "Yoktur" lafzının "seçer" buyruğu ile nasbedilmiş olacağını mümkün görmektedirler. et-Taberi de: Onların geçmişte bir seçme yetkileri yoktu, fakat gelecekte böyle bir yetkileri vardır, diye bir anlamın ortaya çıkmaması için, diğer taraftan nefy ile bir söz geçmediğinden dolayı buradaki; (...)'nın nefy edatı olmasını kabul etmez.

 

el-Mehdevi dedi ki: Ancak böyle bir şeyolması gerekmemektedir. Çünkü; (...) hem hali, hem istikbali nefyeder. Tıpkı; (...) gibidir, bundan dolayı bu edatın ameli gibi amel etmiştir. Diğer taraftan ayetler, Peygamber (s.a.v.)'ın üzerine, hakkında soru sorulan hususlara ve onların üzerinde ısrar ettikleri amellere dair -bu hususta doğrudan bir nass olmasa dahi- nazil oluyordu.

 

Taberi'ye göre ayetin takdiri şöyledir: O kendisine veli olmaları için yarattıklarından hayırlı olan kimseleri seçer, çünkü müşrikler mallarının hayırlılarını seçer ve bunu kendi ilahlarına ayırırlardı. Yüce Allah da: "Rabbim dilediğini yaratır ve seçer" diye buyurmaktadır. Yani kendi ilminde bahtiyar olacaklarını bildiği kimseleri nahlukatı arasından hidayet için seçer. Tıpkı müşriklerin mallarının iyilerini ilahları için seçtikleri gibi.

 

Buna göre; (...) aklı eren varlıklar hakkında kullanılmış olup; (...) anlamında bir mevsul isimdir. "Seçme"de mübteda olarak merfu' olur, "Onların" da haberdir. Cümle de bütünüyle; (...)'nın haberidir. Bunun bir benzeri de bizim; "Zeyd'in babası gidiyor idi" ifadesidir. Ancak bu açıklamada bir parça zaaf vardır. Zira sözde; (...)'nin ismine bir aid yoktur. Ancak bir hazfedilmiş aid takdiri halinde olabilir. Bu da uzak bir ihtimal olarak caiz olur.

 

et-Taberi"nin sözlerinin anlamına gelecek bir rivayet İbn Abbas'tan da gelmiştir. es-Sa'lebi' dedi ki: "Yoktur", lafzı bir nefy edatıdır, yani onların Allah'a karşı bir seçme yetkileri bulunmamaktadır. Bu daha doğrudur. Bu yönüyle Yüce Allah'ın: "Allah ve Resulü bir işi hükme bağladığında hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadına o işlerinde istedikleriniyapmak hak lan yoktur" (el-Ahzab, 36) buyruğuna benzemektedir. Mahmud el-Verrak dedi ki: "İstediğin her türlü ihtiyacında Rahman'a tevekkül et, Muhakkak Allah hükmeder ve takdir eder.

 

Arş'ın sahibi kulu hakkında bir şeyi murad etti mi, Onu gelip bulur, kulun ise seçebilme yetkisi yoktur.

 

Bazen insan sakındığı taraftan (gelen tehlike ile) helak olur gider, Yüce Allah'a hamdolsun, (kimi zaman) sakındığı cihetten de kurtuluşa erer."

 

Bir başka şair şöyle demektedir: "Kul usanır durur, Rab ise takdir eder, Zaman döner dolaşır, rızık paylaştırılmıştır. Bütün hayırlar yaratıcımızın seçtiğindedir, O'ndan başkasının seçtiklerinde ise kınama vardır, uğursuzluk vardır."

 

 

İstihare Namazı:

 

Kimi ilim adamı şöyle demiştir: Dünya işlerinden herhangi bir işi yapmak üzere Yüce Allah'a o husus için iki rekat istihare namazı kılmadıkça kimse o işe kalkışmamalıdır. Kılacağı bu namazın ilk rekatinde Fatiha'dan sonra: "De ki: Ey kafirler" (el-Kafirun, 1) Süresi'ni ikinci rekatte de; "De ki: O Allah'tır, birtektir. "(el-İhlas, 1) Süresi'ni okur. Kimi ilim adamı ise birinci rekatte Yüce Allah'ın: "Rabbim dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçme yetkileri yoktur ... " ayetini ikinci rekatte ise: "Allah ve Resulü bir işi hükme bağladığında hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadına o işlerinde istedikleriniyapmak hakları yoktur" (el-Ahzab, 36) ayetini okur. Hepsi de güzeldir. Daha sonra selamın akabinde Buhari'nin Sahih'inde, Cabir b. Abdullah'tan rivayet ettiği duayı okur. Cabir dedi ki: Peygamber (s.a.v.) bizlere bütün işlerde istihareyi -Kur'an-ı Kerim'den bir süreyi öğretir gibi öğretiyor- ve şöyle diyordu: "Sizden herhangi bir kimse bir işi yapmak istedi mi, farzın dışında iki rekat kılıversin, sonra da şöyle dua etsin:

 

"Allah'ım, Senin ilmin ile Senden hayırlı olanı diliyorum. Kudretinle bana güç vermeni diliyor ve Senin büyük lütfundan istiyorum. Şüphesiz ki Sen kadirsin, benim gücüm yetmez. Sen bilirsin, ben bilmem. Sen bütün gizlilikleri bilensin. Allah'ım, eğer şu işimin dinimde, hayatımda ve işimin sonunda benim için hayırlı olduğunu biliyor isen -ya da: "dünya işimde ve ahiretimde" dedi- onu benim için mukadder kıl, benim için kolaylaştır. Sonra da onu benim için bereketli kıL. Allah'ım eğer Sen bu işin dinimde, dünyamda yaşayışımda ve işimin sonunda -ya da dünyamda ve ahiretimde dedi- kötü olduğunu biliyor isen onu benden, beni de ondan uzak tut. Hayır nerdeyse onu benim için takdir buyur, sonra da beni ona razı kıL" Dedi ki: "Bu arada ihtiyacının ne olduğunu da söyler."

 

Aişe (r.anha)'ın da, Ebu Bekir (r.a.)'dan rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) bir işi yapmak istedi mi: "Allah'un benim için seç, benim için tercih et" derdi.

 

Enes'in rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ey Enes, bir işi yapmak istedin mi o hususta yedi defa Rabbinden hayırlı olanı takdir etmesini dile. Sonra da öncelikle neyin kalbinde geçtiğine bir bak. Şüphesiz ki hayır ordadır. ''

 

İlim adamları dediler ki: Bu kimsenin kalbinden bütün düşünceleri uzaklaştırması gerekir ki, herhangi bir işe kalbi meyletmesin. İşte o vakit öncelikle kalbinde geçene bakar ve ona göre amel eder. Yüce Allah'ın izniyle hayır oradadır. Şayet bir yolculuğa çıkmayı kararlaştıracak olursa, Rasülullah (s.a.v.)'e uyarak perşembe ya da pazartesi gününe denk getirmeye çalışır.

 

Daha sonra Yüce Allah şu hak buyruğu ile kendi zatını tenzih ederek şöyle buyurmaktadır: "Allah şirk koştukları şeylerden Yüce ve münezzehtir." Şanı ve şerefi bundan pek yükseklerdedir.

 

"Rabbin kalplerinin ne gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir."

 

İbn Muhaysın ve Humeyd burada geçen: "Gizlediklerini" buyruğunu "te" harfini üstün, "kef" harfini de ötreli okumuştur. Bu husus daha önceden en-NemI Süresi'nde (74. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

Yüce Allah gizli ve açık olan herşeyi bildiğini, hiçbir şeyin kendisine gizli kalmadığını belirterek zatını şöylece övmektedir: "O, öyle Allah'tır ki kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. Hem dünya ve hem de ahirette hamd yalnız O'nundur, hüküm de yalnız O'nundur. Siz zaten O'na döndürüleceksiniz." Bu buyrukların anlamı daha önceden geçmiş bulunmaktadır. O tek başına bir ve tektir. Bütün hamdler, övgüler ancak O'nun içindir. O'ndan başkasının hükmü yoktur. Kimse hüküm koyamaz, dönüş yalnız O'nadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Kasas 71-73

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR