ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

SELEM DEMEK OLAN SELEF ALIŞVERİŞİ 208

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

 

208 Se/em yahutsele[, peşin olarak verilen mal mukabNinde zimmetteniteli:kleri beJli bır akdin adıdır. Buna s tem denilmesi anaparanınteslim edilmesinden dolayıdır. Selef denilmesi ise yine anaparanın önden (avans olarak) verilmesinden detayıdır. Ayrıca Selemakdi, satım akdinin (beyin) nevilerjnden nlri oJup,.r> eşin parajle veresiye mal almak; başka biritadeyle, mOe  ccell-mu acceie (muaccel mukabilinde) satmak. şekti Rde tarif•edi 1ir. Geniş bilgi için bkz. Mecelle;ias/-, salis, 380. Madde ve devamı.

 

"Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı / katip adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıfbirkimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkarca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir'' (Bakara, 282).

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Aziz ve celil Allah, Kitap ile şahit tutmayı emrettikten sonra, eğer yolculukta bulunup yazacak kimse bulamamışlarsa, şahit tutmamaya ruhsat verdiği için, bu emrin yerine getirilmesinin farz olma ihtimali de, bunun bir delalet (yol gösterme) olma ihtimali de ortaya çıktı. Yüce Allah ayrıca:

 

"Alacağınız rehineler de yeter" (Bakara 283) buyurmaktadır. Rehin almak ise yazmak ve şahit hitmaktan ayrı bir şeydir. Daha sonra da;

 

"Eğer biriniz diğerine güvenirse, kendisine güvenilen kişi emanetini / borcunu eksiksiz ödesin ve Rabbi olan Allah'tan korksun'' (Bakara, 283) buyurmaktadır. Böylelikle aziz ve celil Allah'ın Kitabı, önce yazma emrini, sonra şahit bulundurma emrini, sonra rehin alma emrinin onlara bir farz değil bir irşatlbir yol gösterme, olduğuna delildir. Çünkü onun;

 

"Eğer biriniz diğerine güvenirse, kendisine güvenilen kişi, emanetini! borcunu eksiksiz ödesin'' (Bakara, 283) buyruğu bir mubahlık ifade eder. Çünkü onların birinin diğerine güvenmesi sebebiyle yazmayı, şahit tutmayı, rehin almayı bırakmayı, bunların yerine getirmemeyi mubah kılmaktadır.

 

Dedi ki: Bununla birlikte ben, yazı ile ve şahitlerle belgelendirmeyi severim.

Çünkü bu Allah tarafından bir irşat / yol göstermedir. Satanın da satın alanın da faydasına bir iştir. Çünkü eğer ikisi de emin kimseler olsalar dahi, ikisi ya da onlardan biri ölebilir. Böylelikle satanın müşteri üzerindeki hakkı bilinmeyebilir ve satanın aleyhine yahut mirasçıların aleyhine hakkı telef olabilir. Bazen müşteri hata edip ikrar etmeyebilir. Böylelikle bilmediği halde haksızlık yapmış olur. Ayrıca satıcı da unutabilir ve hakkı olmayan bir iddiada da bulunabilir. Bu durumda yazmak ve şahit tutmak, her ikisinin ve onların mirasçılarının bu hale düşmelerinin önüne geçer. Ve dediğim durum söz konusu olmaz. Bundan dolayı, Allah'ın dininin mensuplarının, yüce Allahın bir yol göstermek üzere kendilerine teşvik ettiği, bu yolu seçmeleri yerinde olur. Onu terk eden bir kimse ise, terk edilmesini sevmediğim bir kararlılığı terk etmiş olur. Bununla birlikte ben bundan sonraki ayet-i kerime ile ilgili yaptığım açıklamalardan dolayı bunu yapmamanın ona haram olduğunu da ileri sürmüyorum.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Aziz ve celil Allah

 

"Katip, Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın'' (Bakara, 282) buyruğu, yazmaya çağırılan kimse üzerine bunun kesin bir emir olma ihtimali vardır. Böyle bir durumda birisi bu işi terk edecek olursa, günahkar olur. Aynı zamanda "İlim Kitabı"nda açıkladığımız gibi, hazır bulunan yazıcı kimselerin iki kişi arasındaki hakka dair bir yazışmayı işlemez hale getirmemeleri anlamında olma ihtimali de vardır. O yazıcılar arasından birisi bunu yerine getirecek olursa, hepsi adına yeterli olur. Tıpkı cenazelerin namazlarını kılıp onları defnetmelerinin üzerlerine bir hak oluşu gibidir(Farz-ı kifaye). Yeteri kadar kimseler bunu yerine getirecek olursa, buna katılmayan diğerlerini günahkar olmaktan kurtarır. Fakat yazmayı bilip orada hazır bulunanların hepsi bu işi terk edecek olurlarsa, günaha gireceklerinden korkarım. Hatta ben, onların günahtan kurtulabilecekleri kanaatinde de değilim. Onların hangisi bu işi yerine getirirse, hepsi adına yeterli olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: İşte bu, bu husustaki anlamlandırma ihtimallerinin en doğru olanıdır. Allah elbette en iyi bilendir.

 

Şafii dedi ki: Yüce Allahın "Şahitler de çağırıldıkları takdirde kaçınmasınlar'' (Bakara, 282) buyruğunun her bir şahidin, şahitlik yapmaya çağırıldığı vakit, anlattığım gibi, bundan kaçınmaması gerektiği anlamına gelme ihtimali ile de, hakka tanıklık eden ve şahitlik yapmak için yeterliliği bulunan kimsenin şahitlik yapmasının farz olduğu anlamına gelme ihtimali de vardır. Çünkü onlar şahitliklerini yaptıkları takdirde, başkalarını günahtan kurtarırlar. Fakat tanık olan bir kimse, şahitlik yapmayacak olursa, onların veballeri hafifler. Hatta böyle olduğunda şüphe de etmiyorum. Buyruğun manaları arasında doğru olma ihtimali en yüksek olan da budur. Yüce Allah elbette en iyi bilendir.

 

Dedi ki: Fakat daha önceden şahit tutulmak suretiyle şahitlik yapmış yahut da Müslüman ya da antlaşmalı birisinin bir hakkı olduğunu bilen bir kimsenin, hakkın kesinleştirilmesi konumunda ondan şahitlik yapması ne zaman isterse, şahitlik yapmaktan geri kalma imkanı yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: İster selef alışverişi olsun, ister başka alışveriş dolayısıyla olsun her bir borç hakkında yapılacak açıklama da belirttiğim gibidir. Ben, ister alışveriş, ister başka sebepten dolayı yerine getirilmesi gerekli bütün haklar ile ilgili şahitlikte bulunmayı -sonucu dikkate alarak- severim. Buna sebep ise, daha önce açıkladığım ve ayrıca akıllarda çeşitli değişikliklerin olma ihtimalidir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yüce Allahın "Onun velisi adaletle yazdırsın'' (Bakara, 282) buyruğunda hacr Ikısıtlılık halinin tespitine bir delalet vardır. Bu husus ise, hacr bölümünde ele alınmıştır.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yüce Allahın "Belirlenmiş bir vakte kadar borçlandığınız zaman'' (Bakara, 282) buyruğu her türlü borcu kapsayabilir. Özelolarak selef alışverişini de kapsaması muhtemeldir. İbn Abbas, buyruğun selefiborç alışverişi hakkında, olduğu kanaatindedir.

 

[1549] Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, Eyyüb'den haber verdi. O, Katade'den, o, Ebu Hassan el-Xrec'den rivayet etti. O, İbn Abbas (r.anhuma)'dan şöyle dediğini nakletti: Ben şahitlik ederim ki, belli bir vadeye kadar teminat altına alınmış selefi (alışverişi) aziz ve celil Allah Kitabında helal kılmıştır ve ona izin vermiştir. Sonra da;

 

"Ey iman edenler! Belirlenmiş bir vakte kadar borçlandığınız zaman onu yazın'' (Bakara, 282) buyruğunu okudu. 

 

Şafii dedi ki: Eğer durum İbn Abbas'ın selef / selem hakkında söylediği gibi ise, biz de ona kıyas yoluyla her bir borç hakkında, aynı hükmü söyleriz. Selefi selem alışverişi, Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetine bu husustaki rivayetlere göre caizdir ve bildiğim kadarıyla ilim adamlarının hakkında (hükmünün bu olduğu hususunda) ihtilaf etmedikleri hususlardandır.

 

[1550] Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bize Süfyan, İbn Ebu Necih'ten haber verdi. O, Abdullah b. Kesir'den o, Ebu'l-Minhal'den o, İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde, onlar hurma alışverişi hususunda bir ve iki yıllığına selef alışverişi yapıyorlardı. Hatta bazen iki ve üç yıllığına dediği de olmuştur. Rasulullah (s.a.v.)'da:

 

"Kim selef alışverişi yaparsa bilinen bir ölçek, bilinen bir tartı ve bilinen bir vadeye kadar selef yapsın." buyurdu.

 

Şafii dedi ki: Ben bu hadisi, dediğim gibi, Süfyan'dan defalarca dinleyerek bellemiş bulunuyorum.

 

[1551] Şafii dedi ki: Bana ayrıca doğru söylediğini bildiğim bir kimse, Süfyan'dan benim dediğim gibi dediğini haber verdi ve vade hakkında: "Belli bir vadeye kadar" dedi.

 

[1552] Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. Onun Ata'dan rivayet ettiğine göre, o, İbn Abbas (r.anhuma)'ı şöyle derken dinlemiştir: Biz, selef alışverişinde bir beis görmüyoruz. Her bir şey (alışveriş} de gümüş para ile yapılır ve gümüş para nakit olarak verilir.

 

[1553] Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. Onun Amr b. Dinar'dan rivayet ettiğine göre, İbn Ömer, bu alışverişi, caiz görürdü.

 

[1554] Şafii dedi ki: Bize Malik'in, Nafi'den rivayetine göre, o, şöyle derdi: Bir kimsenin nitelikleri belli bir buğdayı, bilinen bir fiyata ve belli bir vadeye selef / selem alışverişi yapmasında bir beis yoktur.

 

[1555] Şafii dedi ki: Bize İbn Dleyye, Eyyüb'den haber verdi. O, Muhammed b. Sirin'den rivayet ettiğine göre, selef alışverişi halinde, rehine dair ona soru sorulunca: Alışveriş helal olduğu takdirde, şüphesiz rehin almak, emir olunan hususlardandır, dedi.

 

[1556] Şafii dedi ki: Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Amr b. Dinar'dan rivayet ettiğine göre, o, selem alışverişinde ve başka durumlarda, rehin ve kefil bulunmasında bir sakınca görmezdi.

 

Şafii dedi ki: Selem ile selef aynı şeydir ve ben de böyle derim. Yani bu alışverişte rehin almak ve kefil tutmakta bir sakınca yoktur. Çünkü bu da bir alışveriş türüdür. Şanı yüce Allah da rehin almayı emir etmiştir. Yüce Allahın verdiği emrin en alt derecedeki hükmü ise, o işi mubah kıldığını ifade etmesidir. Çünkü selem de bir alışveriştir.

 

[1557] Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. Onun Ata'dan rivayet ettiğine göre, o, bir kimsenin herhangi bir şeyde selef alışverişi yapması halinde, ona karşılık bir rehin almasında yahut da bir kefil istemesinde bir sakınca görmezdi.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Hem rehini hem de kefili bir arada bulundurarak kendi hakkını gücünün yettiği kadarı ile sağlam bir şekilde belgelendirip emin olur.

 

[1558] Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Cafer b. Muhammed'den o, babasından rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.), Zafer oğullarından bir adam olan Yahudi Ebu'ş-Şehim'e zırhını rehin bırakmıştı.

 

[1559] Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bize İbrahim b. Muhammed, Yahya b. Said'den haber verdi. O, Nafi'den o, İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre, bir kimsenin, aslı yanında olmayan bir şeyi, belli bir vadeye kadar satmasında bir sakınca görmezdi.

 

[1560] Dedi ki: Ayrıca bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, İbn Ömer'in azatlısı Nafi'den o, İbn Ömer'den aynısını rivayet etti.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: O halde Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinde de buna dair deliller vardır. Bunlar arasında şunları zikredebiliriz: Rasulullah (s.a.v.), selem yoluyla satın alınan şeyin, ölçeğinin bilinir olması halinde, selef alışverişini caiz görmüştür. Bunun ise, hem ölçeği itibariyle bilinen, hem nitelikleri itibariyle bilinen olması, anlamına gelme ihtimali vardır. Ayrıca o: ''Tartısı belli, vadesi belli" ya da: "Bilinen bir vadeye kadar" buyurmuştur. O halde onun: ''Tartısı belli" sözü şuna delildir:

 

Eğer bir ölçek hakkında selef yapacak olursa, bilinen ölçek miktarı hakkında selef yapması gerekir. Ayrıca isim koyacak olursa, bilinen bir vadeyi ismen zikretmelidir. O halde, tartılır bir şey için selef yapacak olursa, tartısı bilinen şey hakkında selef yapmalıdır. Rasulullah (s.a.v.), iki yıllığına hepsi de malum olmak üzere belli bir ölçek ve belli bir vadede, selef yapmayı caiz kabul ettiğine göre, hurma bazen taze de olabildiğine göre taze hurmada da olgunlaşacağı zamandan başka bir zamanda teminat altında ve önceden selef alışverişi yapmayı caiz kabul etmiştir. Çünkü eğer iki yıllık süreliğine selefyapacak olursa, bunun bir kısmı olgunlaşma vakti dışında bir vakitte olacak demektir.

 

Dedi ki: Selef, bazen satıcının yanında bulunmayan bir şeyin satılmasıdır.

 

Rasulullah (s.a.v.), ashab-ı kiramdan, hakime yanında olmayan şeyi satmasını yasaklayıp selef yoluyla satışa izin vermesini şuna delil gördük: O emretmiş olduğu bir şeyi nehyetmiyor. O, ancak hakime eğer kendi teminatı altında değilse, yanında olmayan bir şeyi satmasını yasaklamıştır. Bu ise, ayni şeylerin satılması hakkındadır.

 

Dedi ki: Nitelikleri belirlenerek yapılan satış olan selef ile ayni şeylerin satışı arasında ortak husus, her ikisinde de yasaklanmış bir şeyin satılmasının helal olmayışıdır. Fakat götürü satışta, birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Çünkü götürü satış, satın alacak olanın gördüğü şeyler hakkında helaldir. Fakat selef alışverişinde, ancak bilinen bir ölçek yahut bir tartı ya da niteliği ile helal olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Niteliklerinin belirlenmesi ve vadenin belli olması suretiyle, selef alışverişi, kendisinden ilim bellediğim ilim ehlinden kimselerin anlaşmazlığa düşmemiş oldukları hususlardandır.

 

Şafii dedi ki: Kur'an'dan, sünnet ve icmadan yazdıklarımdan sonra zikrettiğim o rivayetler, bunun Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetine güç katan bir şey olduklarından dolayı değildir. Hatta bunlar, o sünnete muhalefet etmiş olsalar bile (sünnetin gücünü eksiltmez). Bununla birlikte, sünneti zayıftatacak herhangi bir şey de hıfz edilmemiştir. Aksine yüce Allah, onun vasıtası ile kimsenin ileri sürecek bir mazeretini bırakmamıştır. Fakat biz, bizim yazdıklarımızı dinlemiş olanların irşatlarında sevap elde etmeyi ümit ettik. Çünkü bizim bu yazdıklarımızda, bunu kabul etmeye dair kalplerine genişlik veren bazı hususlar vardır. Eğer bunlardan gaflet / dikkat azlığı, uzak durmuş olsaydı, onlar da aziz ve celil Allanın Kitabı, sonra da Efendisinin sünneti ile yetinmek hususunda bizim gibi olurlar ve aziz ve celil Allah, borç hususunda rehin almayı emir ettikten sonra herhangi bir kimsenin; Bu selef hususunda da caizdir, demesine ihtiyaçları dahi olmazdı. Çünkü selef, en ileri derecede ancak teminat altındaki bir borçtan ibarettir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) nitelikleri ile bir vadeye kadar satışı caiz kıldığına göre -Allah elbette en iyi bilen dir- o zaman peşin olarak belli niteliklerde buğdayın satışı daha da caiz olur. Çünkü satışın manası, ancak satan tarafından belli bir nitelikte, teminat altında olmasından ibarettir. Sonraki bir vade için bu teminatı verdiğine göre, acilen / peşin satışta da bu teminatı vermiş olur ve böylelikle de bu sonraki alışverişe göre daha da öncelikli ve acil olur. Daha acil (peşin) olması da garar ihtimalini ortadan kaldırır. Ayrıca nitelikleriyle satanı tarafından satın alan, lehine teminat olması hususunda da onunla ortak özelliğe sahiptir.

 

Sonraki için tıkla:

 

CAİZ OLAN SELEF / SELEM ALIŞVERİŞİ