ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

SELEF VE SATIŞ HUSUSUNDA VADELER

 

Şafii(yüce Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'ın: "Kim selef / selem alışverişi yaparsa ölçeği belli vadesi belli olarak selef yapsın.'' Buyruğu, malum ve belli olmadıkça, vadelerin zamanının gelmeyeceğine delildir. Şanı Yüce Allah da aym şekilde: "Belirlenmiş bir vakte kadar borçlandığınız zaman .. '' (Bakara, 282) buyurmuştur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Atiyyelerin / maaşların ödeneceği hasadın yapılacağı yahut mahsullerin devşirileceği, Hristiyanların bayramı gibi vadelere alışveriş uygun değildir. Çünkü bunlar belli değildir. Ayrıca Şanı Yüce Allah, tespit edilen vakitlerin Müslümanlar için tayin etmiş olduğu vakitler olan hilallere göre tayin edilmesini kesin olarak ön görmüş, Şanı Yüce ve mübarek Allah şöyle buyurmuştur:

 

"Sana hilalleri soruyorlar, deki: Onlar insanlar için bir de haç için vakit ölçüleridir'' (Bakara, 189) yine yüce Allah:

 

"O ramazan ayı ki, Kur'an o ayda indirilmiştir'' (Bakara, 185) ve "Hac, bilinen aylardır'' (Bakara, 197); "Sana haram ayı, onda savaşmayı sorarlar'' (Bakara, 217) ve: "Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin'' (Bakara, 203) buyurmuştur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Böylelikle şanı yüce Allah, genel olarak vakitleri hilaller ile ve belli günlerin hilal aylarına göre tayin edileceğini bildirmekte ve İslam ehli için ondan başka bir alamet tayin etmemiş bulunmaktadır. Buna göre, bunların dışındakilerle vakit bildirmeye kalkışan bir kimse, Allanın bildirdiğinden başkası ile tayin etmiş olur. Allah elbette en iyi bilendir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Hatta bu böyle olmamış dahi olsaydı, hasadın ve mahsullerin devşirilme zamanının alamet olarak tayin edilmesinin hükmü, yine bundan farklı olmazdı. Çünkü aziz ve celil Allah'ın: "Belirlenmiş bir vakit" (Bakara, 282) buyruğu buna muhalifiir. Çünkü belirlenmiş vakit, ihtilaf edilmeyen hususlar arasındadır. Biz de şunu biliyoruz ki, hasat zamanı ve mahsullerin devşirilme zamanı, yerin suya doymuş olup olmamasına, soğuk olma derecesine, senenin sıcaklığına göre, erken de olabilir geç de kalabilir. Şanı yüce Allah ise, geciken şeylerde ancak bilinen bir vakit tayin etmiştir. Fakat maaşların verilmesi sultana bağlı bir iş olup, gecikebilir de erken de olabilir. Bana göre Hristiyanların fısıh yortuları Müslümanların hesabına muhalifiir. Yüce Allah da bunu bilinen bir vakit olarak bize bildirmemiştir. Çünkü bazı yıllar bir aya denk gelirken, bazısında başka bir aya denk gelebilir. Eğer o vadeye kadar, biz bunu caiz kabul edersek, meçhul bir hususa bağlı olarak caiz görürüz ve bu da hem meçhul olduğundan ötürü hem de Allanın ve Rasulü'nün vade olarak tespit etmesini emrettiklerine muhalifbir iş yapacağımız için, mekruh görülmüştür. Böyle bir hususta ise, ancak Hristiyanların kendisine göre, günleri ölçüp hesap ettikleri kanaatleri kabul edilir ve geçerli görülür. O takdirde bizler, hiçbir husus hakkında, şahitliklerini caiz görmediğimiz Hristiyanların tanıklıkları ile dinimizde birtakım bilgileri tespit etmiş oluruz. Bu ise, bize göre hiçbir Müslüman için halel değildir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Birisi:

- Peki, Nebi (s.a.v.)'tan sonra bu hususta herhangi bir kimse bir şey söylemiş midir? derse de riz ki:

- Kitap, Sünnet ve kıyasın delilleri arasından yapmış olduğumuz bu açıklamalarla birlikte başka bir şeye ihtiyacımız yoktur. Bununla birlikte bu hususta, hadisi hiçbir şekilde sabit olmayan gelmiş bir adamdan gelmiş bir rivayet nakledilmektedir:

 

[1561] Bize Süfyan b. Uyeyne, Abdulkerim el-Cezeri'den haber verdi. O, İkrimeden o, İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre, şöyle demiş: Atalmaaşların verileceği vakte kadar da hasat zamanına kadar da ekinlerin dövülme zamanına kadar da satış yapmayınız.

 

[1562] Bize Said b. Salim'in, İbn Cüreyc'den haber verdiğine göre, Ataya, eğer buğdayı bana havale edersen, senin o buğdayın gelecek yıl için bir selefi selem alışverişi olsun, diyerek bir kimseye bir miktar buğday satan adamın durumu hakkında soru soruldu, o: Bilinen bir vadeye kadar olması hali dışında olmaz. Bunlar ise, buğdayını hangisinde ödeyeceğini bilmediği iki vadedir, dedi.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, maaş vaktine yahut mahsullerin devşirilme yahut hasat zamanına kadar 100 dinara bir köle satarsa, bu fasit olur. Eğer müşteri şartı iptal etmek ve bedeli peşin ödemek isterse, bunu yapamaz. Çünkü akit fasit olarak gerçekleşmişti. Dolayısıyla ne onun ne de her ikisinin fas it olan birkaç hususu bunun dışında yeni bir alışveriş yapmaksızın ıslah etmeye imkanları yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Çünkü selef, nitelikleriyle teminat altında olan bir alışveriştir. Eğer bir vadeye kadar yapılmasını tercih ederse de hemen ödenmesini isterse de caiz olur. Derhal ödenebilmesinin caiz olmasının öncelikle söz konusu olmasının ise iki sebebi vardır. Birincisine göre o, borç nitelikleriyle teminat altında olduğu gibi bu da nitelikleriyle teminat altındadır. Diğer sebep ise müşterinin almakta acele etmesi bir garar ve bir arızi sebep dolayısıyla fasit oluştan çıkış için onu alması vadeli kalmasından daha uygundur.

 

[1563] Bize Said b. Salim'in, İbn Cüreyc'den haber verdiğine göre o, Ataya şunu sordu: Bir adam kendisine dedi ki: Ben gece vaktinden önce ödeyeceği bir miktar buğday karşılığında ona peşin bir miktar altın ile selef yaptım. Gece olmadan önce de ona altını ödedim. Ama buğday yanında yoktu. o: Fazlalıktan ötürü olmaz, çünkü o pazarın nasılolduğunu, fiyatın ne kadar olduğunu önceden biliyordu. İbn Cüreyc dedi ki: Ben ona: Selef ancak sonradan verilecek bir şeyde uygundur, değil mi? O, hayır, sonunda pazarın nasılolacağı kar edip etmeyeceği bilinmeyen ve sonradan teslim edilecek bir şeyde ancak yapılır. İbn Cüreyc dedi ki: Bundan sonra bu kanaatinden geri döndü.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yani, derhal teslim edilen selefi caiz gördü.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Sonradan kabul ettiği görüşü, ilk olarak ifade ettiği görüşünden daha çok sevdiğimiz bir görüştür. Çünkü her ikisinden hiçbiri pazarın bir alışverişi fasit kılacağına dair bir bilgi sahibi olmadığı gibi, birileri bilmeyip diğerinin bildiği bir şey de değildir. Acaba bir kimse, diğerine pazar fiyatını bildiği bir altın yahut bir malı satarsa, müşteri de bunu bilmiyor yahut müşteri biliyor satıcı bilmiyorsa, bu alışveriş şekillerinden birisi satış akdini ifsat eder mi?

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu alışveriş şekillerinden nitelikleri bilinen vadeli ya da peşin bir alışverişi ifsat edecek hiçbir şey yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse, meyvelerin devşirilmesi yahut hasada kadar selef alışverişi yaparsa, bu alışveriş fasittir.

 

Şafii dedi ki: Ben devşirmenin gecikmediği hiçbir sene bilmiyorum. Hatta bazen Zülkade ayında meyvenin devşirildiğini görmüşümdür. Sonra mahsulün hurma ağaçlarında herhangi bir hastalık olmaksızın Muharrem ayında devşirildiğini görmüşümdür. Ama hurma ağaçları hastalanacak yahut bölgeleri farklılık arz edecek olursa, o takdirde bundan daha ileri derecede devşirilme zamanı erken olur ya da gecikir.

 

Dedi ki: Sader gününe kadar satış caizdir, sader ise, Mina'dan ayrılma günüdür. Eğer kişi Mekke'den başka bir şehirde olup: Hacıların çıkacağı yahut döneceği vakte kadar diyecek olursa, bu alışveriş fasittir. Çünkü bu bilinmeyen bir husustur. Bundan dolayı vadenin insanların yaptıkları herhangi bir fiile bağlı olarak tespit edilmesi caiz değildir. Çünkü onlar bazen çabuk bazen geç yürüyebilirler. Bu ise ortaya çıkan herhangi bir sebepten dolayı böyle olur. Aynı şekilde bir ağacın meyvesinin ortaya çıkıp devşirilme vaktine kadar da satış caiz değildir. Çünkü bu şanı yüce Allahın bir alamet kılıp:

 

"Gerçekten Allah nezdinde ayların sayısı on ikidir'' (Tevbe, 36) buyruğunda belli bir alamet kıldığı aylar hakkında farklılık gösterir. Çünkü devşirme zamanı, sonbahardan sonradır. Yüce Allahın bizim için zaman ölçüsü olarak tayin ettiği aylarımız da sonbaharın değişik aylara geldiğini görmüşümdür. Bir senede bir aya rast gelirken daha sonra ondan sonraki bir ayda gelir. Dolayısıyla aziz ve celil Rabbimizin, bizim için vakit ölçüleri olarak tayin ettiği aylarımıza, muhalif hususlara göre, vakit belirlemek olmaz. Bu ancak aziz ve celil Allanın vakit olarak tespit ettiği, kulların ise, takdim ve tehirinde herhangi bir etkilerinin olmadığı zamanlara bağlı olarak yapılabilir.

 

Dedi ki: Şu aya kadar eğer hazır olmazsa, şu aya kadar diye birisine selef yoluyla bir şey satsa bu fasittir. Vade bilinen tek bir vade olmadıkça olmaz.

 

Dedi ki: Vade, ancak alışveriş akdi ile birlikte ve alışverişlerini yaptıkları yerlerinden ayrılmalarından önce tespit edilirse, caiz olur. Vade tespit etmeksizin alışveriş yapıp ayrılsalar sonra bir araya gelip yeni bir vade tespit edecek olurlarsa, yeni bir alışveriş yapmadıkları sürece caiz olmaz.

 

Dedi ki: Aynı şekilde bir kimseye şu ayda ödeyeceği belli ölçekteki bir buğday karşılığında 100 dirhem ile selef alışverişi yapsa, eğer hepsinin teslimi mümkün olmazsa, şu ayda dese, bu caiz olmaz. Çünkü bunlar iki ayrı vadedir, bir vade değildir.

 

Eğer: Ben, onu sana, senin bana ödediğin süreden itibaren aybaşının nihayetine kadar ödeyeceğim dese, bu bir tek sınır ile tespit edilmiş bir vade değildir. Aynı şekilde: Bu hususta senin vaden ilki ile sonu dahil şu aydadır, deyip bir tek vade tespit etmezse, vade yalızca bir tane olmadıkça uygun olmaz.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Şu aya kadar onunla selef alışverişi yapsa, eğer o vadede teslim etmezse, ona şu kadar verecektir, dese bu fasit bir alışveriş olur. Şayet selef yaparken şu yılın Ramazan ayına kadar diyecek olursa, caiz olur. Vade ise, her zaman için Ramazan ayının hilalinin görüleceği zamandır. Ancak Ramazan ayının bitişine kadar yahut geçip gitmesine kadar ya da onun şu şu gününe kadar demedikçe bu böyledir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Sana filan gününe kadar vade ile satıyorum, dese o, günün fecri doğuncaya kadar vadesi gelmiş olmaz. Şayet öğlen vaktine kadar derse, öğle vaktinin ilk vakti girerse vade dolar. Eğer: Filan ayın sonuna kadar diyecek olursa vade belirsiz ve fasit olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Vade belirlemeden alışveriş yapsalar, sonra da yeni bir vade tespit edinceye kadar yerlerinden ayrılmazlarsa, tespit ettikleri vade bağlayıcıdır. Eğer vade belirlemeden yerlerinden ayrılsalar, sonra yeniden bir vade tespit etseler, alışverişi yenilemedikçe caiz olmaz. Önceki meselede caiz kabul edişim ise, henüz o durumda alışverişin tamamlanmayış olmasıdır. Fakat ayrılmak suretiyle alışveriş tamamlanırsa, yeni bir alışveriş yapmadıkça, vadeyi yeniden tespit etmeleri caiz olmaz.

 

Dedi ki: Belli bir vade şartı ile alışveriş yaptıktan sonra, ayrılmadan önce, onu (vadeyi) nakzetseler, sonraki vade geçerli olur. Şayet ayrılışlarından sonra bir başka vade tespit ederek o vadeyi bozmakla birlikte, alışverişi bozmamışlarsa, birinci alışveriş ilk vade esası üzere tam ve bağlayıcı olur. Diğeri ise, bir sözdür. Müşteri arzu ederse, ona bağlı kalır, etmezse bağlı kalmaz.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Beşi şu vakitte diğer beşi ondan sonraki bir vakitte teslim edilmek üzere on (10) kürr 100 dinar ile selef alışverişi yapması caiz değildir. Çünkü sonraki beş kürrün değeri önceki beş kürrün değerinden daha azdır. Böylelikle iki beş kürden her birisinin altından hissesinin ne kadar olduğunun bilinmediği bir alışveriş yapılmış olur. Bu suretle alışveriş meçhulolur. Bu ise meçhulolarak caiz değildir. Yüce Allah ise en iyi bilendir.

 

Şafii dedi ki: Altın mukabilinde altın, gümüş mukabilinde gümüş, gümüş mukabilinde altın, altın mukabilinde gümüş ile selem alışverişi yapmak caiz değildir. Ama bunların her birisi karşılığında onlardan farklı bakır, felsler, sarı bakır, kurşun, demir gibi farklı her bir şeyde, tartılır cinsten olsun, ölçülür cinsten olsun, yenilir ya da içilir olsun ve bunların dışında satın alınması caiz her şeyde, selem alışverişinin yapılması caizdir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Benim altın ve gümüşün aksine felslerde selem alışverişini caiz kabul edişim bunlara zekat düşmeyişinden ve ayrıca dirhem ve dinarların telef edilen eşyaya karşı bir semenl değer oldukları gibi, bir değer olamayışından dolayıdır. Dinar ve dirhemlere zekat düştüğü halde felslerde zekat yoktur. Ben sikke haline gelmemiş olanlarda aslına bakarım. Bakır ise aslı itibariyle riba'nın söz konusu olmadığı şeylerdendir.

 

Birisi: Peki, felslerde selem yapmayı kim caiz görmüştür, derse: - Ben birden çok kişi derim.

 

[1564] Şafii dedi ki: Bize el-Kaddah, Muhammed b. Ebban'dan haber verdi.

O, Hammad'dan o, İbrahim'den şöyle dediğini rivayet etti: Felslere mukabil selem alışverişinde beis yoktur.

 

[1565] Said el-Kaddah dedi ki: Felsler mukabilinde selem alışverişinde beis yoktur. Bakırda selef alışverişini caiz kabul edenlerin felslerde de bunu caiz görmeleri gerekmektedir. Yüce Allah en iyi bilendir. Birisi;

- Felsler bazı şehirlerde dinarla dirhemler gibi geçerli olabilir, derse ona:

- Bu bazılarında böyledir, bazılarında ayrıca şart da koşulur, denilir. Aynı şekilde buğday da sünnetle ri n tespit edilmiş olduğu Hicaz'da, dinar ve dirhemlerin caiz olduğu gibi caizdir. Fakat orada felsler caiz değildir. Eğer: Buğday tüketilen bir şeye karşılık bir bedel değildir, derse, ona felsler de böyledir, denilir. Bir kimse bir başkasına ait bir dirhem değerinde ya da daha az değerdebir şey telef ederse, bundan dolayı onun hakkında ancak altın ve gümüş ile aleyhine hüküm verilir, felsler türünden değiL. Eğer bunu hoş görmeyen bu sebepten dolayı hoş görmüyor ise, aynı şekilde onun buğdayda selem alışverişini de hoş görmemelidir. Çünkü o Hicaz'da bir bedeldir. Aynı şekilde darıda da bunu böyle kabul etmelidir. Çünkü buğday da Yemen'de bir bedeldir. Birisi;

- Ama ancak bir şarta bağlı olarak bir semen / bedel olı,ır, derse felslerde ayn,ı şekildedir, ancak bir şart ile semen olurlar. Nitekim şunu görüyoruz: Bir kimsenin bir diğerinden bir danik alacağı varsa, onu kendisinden fels alması için mecbur edemez. Ama gümüş almaya mecbur edebilir. Bana ulaştığına göre bazı şehirlerdeki pazar ahalisi kendi aralarında felsler yerine porseleni caiz kabul etmişler. Porselen ise, bir seramiktir. Bu felsler gibi kabul edilmiştir. Durum böyle iken seramikte selef mekruhtur denilmesi, caiz olur mu?

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Altın ve gümüş, dinar ya da dirhem olarak sikke haline getirilmiş ise, dinar ya da dirhem dışındakiler onun gibi değil midir? Bunların hiçbirisinde diğerine karşı bir fazlalık helal olmaz, değil mi? Dinarlara mukabil altın, dirhemlere mukabil gümüş, ancak misli misline ve aynı tartıda caiz olur değil mi? Bunların sikke olarak basılanları ile basılmayanları hiçbir fark olmaksızın aynıdır. Bunların sikke haline getirilenleri ile sikke haline getirilmeyenleri, ister semen olsunlar, ister olmasınlar aynıdır, fark etmez. Çünkü semen olanları, dirhem ve dinar halindedir. Gümüşün sikke olarak vurulmuş olanının (para olarak basılanın) sikke haline getirilmemiş olanına göre fazla olması helal değildir. Onun sikke haline getirilmiş olanı ile getirilmemiş olanında riba aynı şekildedir. O halde sikke haline getirilmiş felslerin getirilmemiş olanlarından farklıkabul edilmeleri nasıl caiz olabilir? Halbuki bu gümüşte ve altında böyle olmuyor.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bir kısmının diğerine fazlalığın olduğu her birşeyde riba / faizdir. Belli bir vadeye kadar herhangi bir kısmı mukabilinde selem alışverişi yapmak caiz olmadığı gibi, onun bir kısmı ile başkası da konulup ne aynısının bir kısmına yalnız başına mukabil ne de onunla başkasının da olması karşılığında selem yapması yine caiz olmaz. Memelerinde süt bulunan birkoyunu, belli bir vadeye kadar süt mukabilinde selem yoluyla satılması, onun sütünü "Sağıp sütsüz yağsız ve tereyağı bulunmaksızın selem yapmadıkça caiz olmaz. Çünkü koyunun memesinde bulunan sütün, belli bir vadeye kadar, bir miktar süte karşılık payının ne kadar olduğu bilinemez. Belki daha fazlası ya da daha azırla olabilir. Süt ise, ancak misli misline ve elden ele satılırsa, caiz olur. İşte bu bahsin tamamı ve kiyasıböyledir.

 

Şafii dedi ki: Açıkladığım üzere, sünnetten -ve kıyastan istidfa! yoluyla bana . göre ölçülen şeylerden yenilir yahut içilir bir şeyi tartılan şeylere mukabil yahut yenilir ya da içilir bir şeyi yahut da tartılan herhangi bir şeyi, birimi ölçek olan bir şey karşılığında selef yoluyla alıp satması helal değildir.

 

(Mesela) bir müd buğday ile bir ntıl bal karşılığında selef yapmak bir ntıl bal ile bir müd kuru üzüm karşılığında selef yapmak ve bu türden herhangi bir şey uygun değildir. Bütün bunlar ise, gümüş hakkında selem alışverişinin uygun olmayacağı altına kıyastır. Aynı şekilde altın karşılığında selem yoluyla verilmesi uygun olmayan gümüşe kıyastır. Altın ve gümüşe yapılan kıyasa göre, yenilir ve tartılır bir şeyin, ölçülür ve tartılır bir şey karşılığında, ölçülür ve yenilir bir şeyin de yenilir ve tartılır bir şey karşılığında, selef yoluyla satılmamasım gerektirir. Bunun gibi yenilir ya da içilir başka şeylerin de herhangi bir durumda selef yoluyla satılması söz konusu değildir. Bu da dirhemlere mukabil dinarlar ile selef yapmak gibidir. Herhangi bir miktar buğday ile bir miktar buğdayı, vadeli olarak satın almak da uygun değildir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Yenilir ve içilir bir şeyolmaması şartıyla, bir arazın / ticaret malının, kendi misli bir araz, mukabilinde selef yoluyla alınmasında bir sakınca yoktur.

 

[1566] Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. Onun Ata'dan rivayetine göre, o dedi ki: Bir ticaret malını bir diğer ticaret malına karşılık, biri peşin diğeri veresiye olarak satmasında bir sakınca yoktur.

 

[1567] Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Ata'dan rivayet ettiğine göre: Her ikisi de veresiye olmak üzere, bir malı bir diğerine mukabil satayım mı diye sormuş, o bunu hoş görmemiştir.

 

Biz de bu görüşteyiz. Veresiye bir şeyi veresiye bir şeye karşılık satması uygun değildir.

 

[1568] Bu bir yolla Nebi (s.a.v.)'tan da rivayet edilmiştir.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Birinin diğerine göre fazlalığı ile birlikte karşılıklı olarak satılması caiz olan her şeyin, birbiri karşılığında selef yapılması da caizdir. Altının gümüş e mukabil gümüşün de altına mukabil satılması, yenilir bir şeyin içilir bir şeye karşı satılması ve bunların her birinin kendi türünden olanına mukabil satılması müstesna. İşte bütün bunlar, bu hükmü n dışındadır. Fakat bir müd buğday ile selef yoluyla bir deve, bir deveyi iki deveye mukabil, bir koyunu iki koyuna mukabil olarak selef yapmasında bir sakınca yoktur. Bir koyun ve bir oğlak, kesim maksadıyla olsun yahut olmasın, iki koyuna mukabil satılması arasında bir fark yoktur. Çünkü bunlar, karşılıklı olarak hayvan alıp satmaktadıdar. Ete karşılık et de, ete karşılık hayvan da alıp vermiyodar. İşte bu kabilden olup yabani bir hayvan, nitelikleri belli iki yabani hayvana mukabil -açıklamış olduklarım dışında- satılmasında bir sakınca yoktur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun)'dedi ki: Birimi, tartı ya da ölçek olmayan, yenilir yahut içilir herhangi bir şey, bana göre, yenilir ya da içilir türden olup birimi tartı ve ölçü olan şeylere kıyas edilerek (satılması da böyledir). Birisi dese ki:

- Birimi ölçek ve tartı olmayan yenilir ve iç ilir şeyleri bunlardan birimi ölçü ve tartı olan şeylere nasıl kıyas ettin. Dedim (derim) ki:

- Alışverişlerin esasının şu iki şeyolduğunu gördüm: Bir kısım şeylerde birinin diğerine fazlalığı riM sayılır. Diğer bir kısım şeylerin ise, birinin diğerine fazlalığında riM yoktur. Birinin diğerine göre fazlalığında riba'nın söz konusu olduğu şeyler; altın ve gümüş olup bunlar her şeyden ayrı ve farklıdırlar. Başka şeyler bunlara kıyas edilmez. Çünkü her ikisi (altın ve gümüş) de açıkladığımız gibi, her şeyin semeni / bedeli olmaları itibariyle kendilerine kıyas edilen şeylerden ayrı ve farklıdıdar. Onların dışındaki her bir şeyin, elden ele, vadeli, buğday, arpa, hurma ve tuz mukabilinde satın alınmaları -ve bunlar birimleri ölçek ve yenilir şeyler olmaları halinde- caiz olduğu sünnette mevcuttur. Bütün sınıflar da kendi sınıfından bir şeye mukabil fazlalığın haram olduğu da mevcut olması sebebiyle, bizler, birimi ölçek ve tartı olan şeyleri onlara kıyas ederek, birimi ölçek ve tartı olmayıp satılan şeylerde ise, birinin diğerine göre fazlalığın caiz dlduğunu gördük. Hayvan, elbise ve buna benzer tartılmayan şeyler böyledir. Genelolarak herkesin nezdindebirimi ölçek olmayan yenilebilir şeyler, yine onlar nezdinde birimi tartı ve yenilebilir şeyler gibi olduğundan ötürü, birimi ölçek olan yenilir şeyler, bu bakımdan birimi tartı olan şeylerle ortak niteliktedir.

 

Bizler, çeşitli bölgelerde yaşayanların, farklı tutum ortaya koyduklarını, kimilerinin taıttığını gırdügümüz gibi, birçok ülke halkının eti tarttığını, birçoğunun onu tartmadığını, birçok ülke halkının taze hurmayı götürü sattıklarını ve bu hususta yaptıkları uygulamaların birbirlerinden farklı olduklarını ve hepsinin tartılarak ve ölçülerek alınıp satılmalarının muhtemel olduğunu gördük. Onlardan kimisi, bir şeyi tartı ile alıp verirken, başkası tartmamaktadır. Yine bunların hepsinin tartılma ihtimali olduğunu gördüğümüz gibi, ilim ehlinden birçok kimsenin, eti tartı ile alıp verdiklerini, birçoklarının eti tartmadıklarını gördüm. İlim ehlinden pek çok kimsenin, hurmayı götürü sattıklarını ve bu husustaki uygulamalarının farklı olduklarını gördüm. Böylelikle hepsi için tartı da ölçek de, her ikisi de ihtimal dahilinde olduğuna göre, yenilir, içilir ve birimi ölçek ve tartı olan şeylerin kıyas edilmelerinin, bize göre, yenilir olmayan elbise ve daha başka türden olup sayılarak satılanlara göre kıyas edilmesi daha uygundur. Çünkü bizler, bunların belirttiğimiz hususta ve ancak bir nitelik ile ve ekin ile hayvanlarda ise, cins ve yaş ile farklılık gösterdiklerini ve yenilir şeylerde benzeri bulunmayan bir vasıf ile ondan ayrıldıklarını gördüm.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bizim bu sözümüze kıyasen, tartı olarak değil de sayı olarak bir nara karşılık iki nar, bir ayvaya karşılık iki ayva, bir kavuna karşılık iki kavun alıp vermek doğru değildir. Yine bunun bir cinsinin kendi misli ile ancak aynı tartıda ve elden ele satılması uygundur. Tıpkı buğday ve kuru hurma hakkında dediğimiz gibi. Şayet türler farklı olursa, birinin diğerine elden ele olması şartıyla fazla oluşunda bir sakınca yoktur. Ama bunun nesie / vadeli alınıp verilmesinde hayır yoktur. Bir tane narın iki ayvaya ya da sayı ve tartı itibariyle daha fazlası ile satılmasında bir sakınca yoktur. Tıpkı bir müd buğdayın iki müd ve daha fazla kuru hurmaya mukabil alınıp verilmesinde olduğu gibi. Yine bir müd buğdayın buğdaydan az ya da çok olsun, götürü usulü kuru hurmaya karşılık alınıp verilmesinde bir sakınca olmadığı gibi. Çünkü elden ele olması şartıyla -eğer fazlalıktan dolayı riba / faiz yoksa- bunları ölçerek alıp vermelerine aldırmam. Çünkü ben, onlara bunları ölçerek alıp vermeleri ancak misli misline helalolması halinde, emir ederim. Eğer aralarında fatla'lık caiz ise, ölçekle alınıp verilmesi hali dışında yasaklanması ise, arada bir fazlalık olmaması içindir. O halde ölçmemenin, onu haram edeceğini kabı,ıl etmenin bir manası yoktur. Bu türden olanlardan bir cins yine kendi cinsinden bir şeye mukabil satılırsa, sayı ile satılması uygun olmaz. Ancak aynı tartı ile karşılıklı olarak alınıp verilmesi uygundur. Bu husus ise, daha başka bir yerde sebep ve gerekçeleriyle birlikte yazılmış bulunmaktadır.

 

Dedi ki: Yenilir ve içilir bir şeyi de yenilir ve içilir bir şey karşılığında hiçbir durumda selef yoluyla alıp satmaz. Tıpkı gümüş ile selef yoluyla altın alıp satamayacağı ve ancak gümüşün gümüş ile altının altın ile alınıp satılmasında olduğu gibi elden ele satılması uygundur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yenilir herhangi bir şeyi, sayı ile selem yoluyla satın almak uygun değildir. Çünkü bunun hayvanlarda olduğu gibi niteliği, elbise ve ahşapta olduğu gibi uzunlukla ölçüldüğü birimi yoktur. Ancak belli bir tartı yahut da ölçülebilirse, belli bir ölçü ile selef yoluyla satış yapılır. Ceviz, yumurta, Hindistan cevizi ve daha başkalarının sayı ile selef yoluyla satılmaları caiz değildir. Çünkü taneleri arasında farklılık vardır. Ayrıca başkaları hakkında bilindiği gibi bunlar için de belirgin ve tanınmalarını sağlayan bir sınırları yoktur.

 

Dedi ki: Altın, gümüş, buğday, elbise ve başka herhangi bir şeyin, götürü usul ile selef yoluyla satılmamasını, daha çok severim. Nitelikleri belirlenmeden hiçbir şey selef yoluyla satılamaz. Eğer bu bir dinar ise, onun sikkesi, kalitesi ve tartısı belirlenir, dirhem ise aynı şekilde ayrıca parlak yoksa kara mı ya da kendisi ile tanınıp bilineceği hususu belirtir. Eğer satılan şey buğday ise, yine böyle olur. Eğer elbise / kumaş olursa, derim ki, rivayet edildiği üzere uzunluğu, eni, ince, kalın ve kaliteli (olup olmadığı söylenir). Şayet satılan şey deve ise, (mesela) altı yaşına basmış kırmızı tüylü, bedeni sıkı, iri yahut da orta cüsseli, diyerek bundan önce sözünü ettiğim şekilde niteliklerini söylersin, tıpkı hakkında selef alışverişi yaptığın ve bir malı veresiye sattığın zaman nitelendirdiğin gibi. Hiçbir görüşe göre, bundan başkası yeterli olmaz. Eğer bundan birisini terk eder yahut da peşin ödemesi gereken selef bedelinin bir kısmını borç olarak bırakırsa, caiz olmayacağından korkarım. Çünkü selef akdinde peşin olarak verilen selef bedelinin durumu selef yoluyla satın alınan şeyin durumundan farklıdır. İşte burası selef alışverişinin ayni şeylerin satışından farklı olduğu yerdir. Nitekim şunu görmüyor muyuz: Satıcının da müşterinin de görmüş olduğu, fakat niteliklerini belirtmedikleri bir deveyi, bir kimsenin olgunlaşacağı ortaya çıkmış ve her ikisinin gördükleri bir bahçenin mahsulüne mukabil satın almasında bir sakınca yoktur. Her ikisinin görme gereği, götürü alışveriştedir. Netliklerini söz konusu etmedikleri, meyve yahut da satılan bir şey, tıpkı selef yoluyla satın aldığı şey hakkında nitelik gibidir. Bu selef yoluyla alışverişte caiz olmağı için şöyle diyemem: Ben, sana, yüklendiği meyvesi itibariyle en iyi yahut en az ya da orta hallisi olan bir hurma ağacının meyvesini, selef yoluyla alıyorum. Bunun caiz olmayışı şu bakımdandır: Hurma ağaçlarının verdikleri meyve, iki bakımdan farklılık gösterir. Birisi senelerin farklılığı itibariyledir. Çünkü kuraklık sebebiyle yahut da aziz ve celil Allantan başkasının bilmediği herhangi bir şeyden ötürü, bir senin mahsulü diğerinden daha çok olabilir. Bazısının meyvesi az bazısının pek çok olabilir. Ben ilim ehlindenayni şeylerin götürü olarak satılmasını caiz gördükleri hususunda -o ayni şeyin nitelikleri tespit edilmemiş olsa dahi- kimsenin muhalefet ettiğini bilmiyorum. Çünkü görmek, nitelikten -(tanıtmaktan) daha ileridir. Fakat aynı durumu selef alışverişinde kabul etmezler. Böylelikle ikisinin fikirleri arasında fark gözeterek ayni satışta, vadesiz olmasını caiz kabul ettikleri halde, vadeli selef satışında bunu caiz görmediklerin göre, -yüce Allah en iyi bilendir- elbette şöyle demek gerekir; Teslimi bir vadeye bağlı satılan şey, ancak onun emsalinin kendisi ile tanındığı niteliklerinin, ölçeğinin, tartısının ve daha başka hususların bilinmesi ile malum olur. Dolayısıyla ona karşılık verilenin de niteliği, ölçüsü ve tartısı ile bilinirolması gerekir. Böylelikle satılan şey, bilinen bir şeyolduğu gibi, onun semenilbedeli de bilinen birşeyolur. Selem ise, hazır olmayan ve görünmeyen şey hakkında; nitelikleri ve lartısı bilinmeyen bir vaziyette yapılamaz. O takdirde bilinmeyen bir şey, borçlanılan bir şeye mukabil olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu kanaati kabul eden kimseler, aynı zamanda şunukabutederler: Selef alışverişi, eğer bozulacak olursa, o zaman selef alıcısı, anaparasını bilir. Böylelikle nitelikleri biline-n bir şey, nitelikleri bilinen bir şeye mukabil demektir. Nitelikleri bilenen bir şey de ayni itibariyle bilinmeyen, ama nitelikleri bilinen bir şeye mukabil olmaz, sıfatları bilinmeyen bir şey de ayn olmaz.

 

Şafii dedi-ki: Bizler, her ne kadar açıkladığımız kanaati seçip tercih etmiş isek de bu görüşü kabul edenlerin muhalif kanaatinin de ihtimal dahılinde bir görüş olabileceğini görmekteyiz. Bu da şu şekilde açıklamr: Şüphesiz götürü satışı, bu yolla satın alan kişinin, onu ancak görmesi halinde caiz olur. Böylelikle satın alanın, görmesi, hazır bulunmayan şey hakkındaki nitelik gibiöir, hatta daha da ileridir. Nitekim bizler, bir bahçenin mahsulünü veresiye götürü olarak satın almasının caiz olmadığını ve borcun eğer hazır değilse, ancak niteliklerinin belirlenmiş olması halinde helalolacağını görüyoruz. Buna göre, eğer mahsul götürü olarak hazır bulunuyorsa, o hazır olmayıp nitelikleri belli olan gibidir.

 

Şafii dedi ki: Bu son görüşü kabul edenin; dinar, dirhem ve her bir şey de götürü olarak selem yapılmasını caiz görmesi ve ayrıca şöyle demesi gerekir:

 

Eğer selef bozulursa, satıcının -mal kendisinden alınan kişi o olduğundan ötürü- yemini ile birlikte dediği kabul edilir. Nitekim muayyen bir evi, bir bahçenin mahsulüne mukabil satın alıp, alışverişin bozulması halinde de durum böyledir. Semen hususunda satanın sözu kabul edilir.

 

Birinci kanaati benimseyerek nasıl ki, hazır olmayan bir şeyin selef yoluyla satılması halinde nitelikleri belirtiliyor ise, nitelikleri belli bir şeyin kabzedilmesi dışında selefte (bedel) caiz olmaz, der ve bizim dediğimizi ifade eder.

 

Dedi ki: Bu husustaki iki görüş arasından birinci görüşü daha çok severim. Tercih ettiğim bu görüşe kıyasla 100 dinar mukabilinde nitelikleri belli 100 sa buğday ile 100 sa' kuru hurmayı -her birisinin anaparasını ismen zikretmesi hali müstesna - satın alamaz. Çünkü anaparaları zikredilmeyecek olursa, alışveriş bunların her birisinin karşılığı olan bedel bilinmeksizin gerçekleşmiş olur.

 

Şafii dedi ki: 200 sa buğdayı selef yoluyla 200 dinara satın alıp bunların 100'ünü şu ayda diğer 100'ünü ondan sonraki ayda ödeyeceğini söylese, bu görüşe göre bu caiz olmaz. Çünkü bunların her birisi için, ayrı ayrı bir semen / değer, kıymet tespitetmemiştir. Ayrıca her ikisine kıymet biçilecek olursa, vadesi daha erken gelen 100 sa'ın kıymeti daha uzak olanın kıymetine göre daha çok olacaktır. Halbuki alışveriş 200 sa üzerinde akd olmuş olup bunların her bir sa'ının semenden payı bilinmemektedir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bizden başkaları bunu caiz kabul etmiştir. Fakat ona bizim yapmış olduğumuz bu açıklama ile itiraz edildiği gibi, onların her birisini alışv€riş yaptıkları günün kıymeti ile kabul ederse, bu sefer satıcının onu ödemesi gerekıneden önceki bir zamanda, ona kıymet biçmiş olur. Çünkü ancak ödemesi gereken şeyin kıymeti biçilir. Burada ise, ödemesi gerekmeyen bir şey vardır. Bu durumda alışveriş akdi, bilinmesi gereken şey, bilinmeden yapılmış olur.

 

Dedi ki: Bu görüşe göre, hiçbir zaman -farklı iki şey ya da daha fazlasında selef ancak bu sınıflardan her birinin anaparası ve vadesi ismen zikredilmedikçe ve böylelikle bu alışveriş akdi birden çok alışverişi bir arada ihtiva etmedikçecaiz olmaz.

 

Dedi ki: Şayet 200 sa buğdayı, selef yoluyla 100 dinara satın alsa ve bunların 100 sa'ı şu vadeye kadar 60 dinara geri kalan 100 sa'ın karşılığı olan 40 dinarında vadesi filan ayda olmak üzere, diye yaparsa, caiz olur. Çünkü bu her ne kadar tek bir akit ise de bedelleri belli bağımsız olarak ayrı ayrı bilinen iki satış hakkında gerçekleşmiş olur.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu hüküm bu yerde ayni şeylerin satılmasına muhaliftir. Bir kimse diğerinden 100 dinara 100 sa' buğday ile 100 sa kuru hurma, 100 sa kabuğunda susam 100 sa: bir tür mercimek (A) bulsun satın alsa, bu sınıfların her birisinin semeninilbedelini ismen zikretmeyip yine bunların her bir sınıfının 100 dinardan karşılığı olan kıymeti ayrı ayrı olsa bile, caizdir.

 

Fakat ölçek birimi ile miktarı tespit edilen bir şeyi, selef yoluyla satın almışken, ölçek yerine tartı ile alması, tartı selef yapmış iken, tartı yerine ölçekle alması caiz değildir. Çünkü bu durumda kişi, hakkı olmayanı almış olur. Ya hakkından daha azını ya da fazlasını almış olur. Çünkü ölçülen ve tartılan bir şey, ölçeğe girdiği zaman ölçeği ve ağırlığı farklılık gösterir. Bu durumda ölçek bu hususta tartıdan farklıdır.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Aynı şekilde birisi Herat işi, diğeri Merv işi, nitelikleri belli iki kumaş almak için, başkası(başka kumaş) ile selem alışverişi yapsa, bunların her birinin anaparasını ismen zikretmedikçe, hiçbirisinde yapılan selef caiz değildir. Aynı şekilde Merv işi iki kumaşta da böyledir. Çünkü bunlar birbirine eşit olmazlar. Bunlar ne buğday gibi ne kuru hurma gibi tek sınıftır. Çünkü bu ikisi arasında farklılık yoktur, bunun biri diğeri gibidir. Fakat biri esmer ve diğeri mahmule, birimleri ölçek olarak tespit edilmiş iki buğday, selem yoluyla alsa, bunların her birisinin anaparasını ismen zikretmedikçe caiz olmaz. Çünkü ikisi arasında fark vardır.

 

Sonraki için tıkla:

 

CAİZ OLAN VE OLMAYAN SELEF VE ÖLÇEK İLE İLGİLİ ORTAK ESASLAR