ÇEŞİTLİ VADELER İLE
YAPILAN ALIŞVERİŞ
Şafii dedi ki: Vadeli
alışverişleri kabul edenlerin bunu kabul etmelerinin asıl dayanağı onların
zikrettikleri şu rivayettir:
[1539] Enfa' kızı
Aliye'den rivayete göre, o, Aişe (ranha)'yı yahut da Ebu's-Sefer'in hanımının
Aişe'den şunu rivayet ettiğini işitti: Bir kadın Aişe'ye, Zeyd b. Erkam'dan
maaşların verileceği vakte kadar, şu şu kadara, Zeyd b. Erkam'a bir şeyler
satmış, sonra o sattığını, ondan daha az bir fiyata nakit olarak (geri) satın
almış bir kadının durumunu sorunca, Aişe şu cevabı verdi: 'Ne kötü bir şey
sattın, ne kötü bir şey satın aldın. Zeyd b. Erkam'a da şunu haber ver, 'Aziz
ve celil Allah, onun Rasulullah (s.a.v.) ile yaptığı cihadını boşa çıkarmıştır,
tevbe etmesi hali müstesna.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Eğer bu hadis ondan sabit ise, Aişe (ranha), o şekilde
alışveriş yapan kadının maaşların verileceği zamana kadar, satış yapmasını
ayıplamış olabilir. Çünkü bu belli olmayan bir vadedir. Bu da bizim caiz
görmediğimiz hususlardandır. Yoksa onun önce Zeyd'e (ra) vadeli olarak satmış
olduğu bir şeyi, ondan nakit olarak satın almış olmasını ayıplamamıştır.
Nebi (s.a.v.)'ın
ashabının bazılan, bir şey hakkında görüş ayrılığına düşüp bir kısmı onun
hakkında bir şey söylese, başkaları da onun hakkında aksini söylese, bizim
benimsediğimiz kanaatin esası şu olur: Biz kıyasın desteklediği tarafın
görüşünü kabul ederiz. Kıyasın görüşünü desteklediği kişi ise, Zeyd b.
Erkam'dır. Bunun özeti de şudur: Bizler, böyle bir rivayeti Aişe hakkında sabit
görmüyoruz. Bununla birlikte Zeyd b. Erkam'ın ancak helal gördüğü şeyi
satacağını ve ancak öyle olanı satın alacağını kabul ederiz. Buna göre bir kimse,
bir şey satsa yahut satın alsa, biz onu haram görürken, o helalolarak
görüyorsa, onun amelinden Allah'ın herhangi bir şeyi boşa çıkartacağını ileri
sürmeyiz. Birisi,
- Kıyasın Zeyd'in
görüşünü desteklediği nereden anlaşılmaktadır? dese, derim ki:
- Birinci satış ile
Zeyd'in semenilbedeli eksiksiz olarak ödemesi, onun bir borcu olarak sabit
olmadı mı?
- Eğer olmuştur derse,
şöyle sorulur:
- Peki, senin görüşüne
göre, ikinci satış öncelikle sabit olmaz mı?
- Eğer hayır derse,
şöyle denilir:
- Peki, kendi malını
vadeli olarak satın almış dahi olsa, nakit ile satması ona haram mıdır? Eğer:
- Onu başkasına satarsa
hayır, derse, bu sefer:
- Peki, ona satmasını
haram kılan kimdir? diye sorulur. Eğer:
- Bu durumda sanki o mal,
kendisine dönmüş gibi yahut da borç olan bir şeyi daha azına nakit olarak satın
almış gibi olur, derse şöyle denilir:
- Eğer sen olmamış bir
şeye olmuş gibi dersen, o zaman, senin bu dediğini herhangi bir kimsenin kabul
etmesi gerekmez.
- Peki, şuna ne dersin:
Mesele aynen bu vaziyette olup, o, 100 dinara onu satsa ve 100 ya da 200 peşine
satın alsa ne olur? Şayet:
- Caizdir, derse şöyle
denilir:
- Sen mutlaka hata etmiş
oldun, ya orada ya da burada. Çünkü onun karşısındakinden 100 dinarı peşin 200
dinara satın alması caiz değildir. Eğer:
- Ama ben ondan mal
satın aldım, dersen, şöyle denilir:
- İşte ilkinde böyle
deme n gerekirdi, olmayan bir şeye sanki böyle gibi dememeliydin.
- Peki, şuna ne dersin:
- Sonraki satış nakit
olup nakzedilecek / bozulacak olursa, malı geri verip buna karşılık denk /
alacak olduğu gibi sabit olmaz mı? Böylelikle biz bunun öncekinden farklı bir
satış olduğunu öğrenmiş olmaz mıyız? Eğer:
- Ben ancak böyle
olduğunu zannettim, dersen deriz ki:
- O sana göre kendi malı
ile ilgili olarak itham altında tutulması daha azdır. Dolayısıyla eğer hata
ise, önce ona meyledip sonra kalkıp ona Allah'ın helal kıldığını haram
kılmamalısın. Çünkü aziz ve celil Allah, alışverişi helal, ribayı haram
kılmıştır. Bu ise bir alışveriştir, bir riM değildir.
Diğer taraftan birden
çok kişiden ata / bağışların verileceği zamana kadar alışveriş yapmayı caiz
gördüğü rivayet edilmiştir.
Bunların başkalarından
ise, benimkinin aksi rivayet edilmiştir. Bizim, ataların (maaş) verileceği
zamana kadar satış yapılmamasını tercih edişimiz ise, bunun bazen
gecikebileceği bazen da daha öne alınabileceği dolayısıyladır. Halbuki vadeler,
vakitleri belli günlerle ya da hilallerle / aylarla bilinir. Bunların aslı da
Kur'an-ı Kerim'dedir. Aziz ve celil Allah:
"Sana hilalleri
soruyorlar, deki: Onlar insanlar için bir de hac için vakit ölçüleridir."
(Bakara, 189). Yine yüce Allah:
"Bir de sayılı
günlerde Allah'ı zikredin" (Bakara, 203) ve:
"O günler sayısınca
başka günlerde." (Bakara, 184) buyurmuştur. Böylelikle şanı yüce Allah,
saymak suretiyle süre tayin ettiği gibi, hilallerlay hesabı ile de süre tayin
etmiş bulunmaktadır. Maaşların verilme zamanı ise, şanı yüce Allah'ın tespit
ettiği vakit ölçülerinden değildir. Bunların ödenme zamanları gecikebilir de
daha öne alınabilir de. Fakat hilaller, hiçbir zaman bir günden daha fazla
gecikmez. Bir kişi diğerinden bir mal satın alıp onu kabzetse, bedeli için de
vade tespit edilmiş ise, o malı o kişiden nakitsiz olarak ve onun satın
aldığından daha azına ya da daha fazlasına ya da aynı şekilde veresiye yahut
müsavi görülen herhangi bir mal ile satın almasında bir sakınca yoktur. İkinci
alışverişin birincisi ile hiçbir alakası bulunmamaktadır. Nitekim eğer ilk
alışverişte, müşterinin satın aldığı bir cariye ise, onunla cima da edebilir
hibe de edebilir, hürriyetini de verebilir. O satışı dışında dilediği kimseye
satın aldığından daha azına daha çoğuna vadeli olarak da satabildiğini görmüyor
muyuz? Peki, bu böyle iken onu satın alan kimseye, bu cariyeyi haram kılan kim
ve nasılolur da herhangi bir kimse, bu cariyeye sonradan ödenecek dinarlar ile
değil de yeni bir semen / bedel ile mülk edinmiş iken bunun sonradan ödenecek
dinarların bir semeni / bedeli olduğunu düşünebilir. Ve eğer bu, o cariyeyi
satan için caiz ise, onu satın alan kimse için nasıl caiz olmaz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bütün yenilen ve içilen şeyler, tıpkı dinarlarla dirhemler
gibidir. Hiçbir hususta aralarında fark yoktur. Bunların herhangi bir sınıfını
kendisi ile aynı sınıfa karşı satmak halinde, ancak aynı misiHerde ve elden ele
satılması uygun olur. Eğer ölçekle satılıyorsa ölçekle, tartı ile satılıyorsa
tartı ile alınıp verilir. Tıpkı dinarların dinarlara mukabil ancak elden ele ve
aynı ağırlıkta satılmasının uygun olması gibidir. Şayet iki sınıftan biri
farklı olursa, bunların aynı ölçeklerle satılması uygun değildir, o takdirde
elden ele olması şartıyla, birinin diğerinden fazla olmasında bir sakınca
yoktur. Fakat nesie / veresiye satışında hayır olmaz. Nitekim altının gümüş ile
fazlalıklı olarak satılması uygun olduğu halde, (bu şekilde) veresiye satışı
caiz değildir. İki sınıf farklı olursa, birinin diğerine göre fazla olması caiz
olur. Dolayısıyla bunun götürü olanının götürü karşılığında, satın alınmasında
bir sakınca bulunmaz. Çünkü götürü oluşta, birinin diğerinden fazla oluşundan
öte bir şey bulunmaz. Birilerinin fazla olmasında da bir sakınca yoktur. Bir
miktar altın, gümüş, yenecek ya da içilecek herhangi bir şeyi eğer insanlar bir
sanat ile süsleyip onu aslından çıkartıp ona ayrı bir isim verilecek olursa, bu
yeni şeyin aslından herhangi bir şey karşılığında -sanat ile işlenişi çok olsa
bile- hiçbir hayır olmaz. Mesela bir kimse, birkaç dinarı alıp bunları bir
leğen yahut bir kubbe yahut her ne olursa olsun, bir süs eşyası haline getirse,
dinarlar ile hiçbir zaman aynı tartı ile satılmasından başka türlüsü caiz
değildir. Yine bir kimse, kuru hurma alıp onu bir kırbaya yahut bir testiye ya
da başka bir şeye basıp doldursa, çekirdeğini ister çıkarmış olsun ister
çıkarmamış olsun, kuru hurma karşılığında aynı tartıda satılması uygun
değildir. Çünkü her iki hurma çeşidinin de aslı kile ilel ölçek ile
satılmasıdır. Aynı tartıda satılması halinde ise, kile ile ölçülenin aslında
farklılık ortaya çıkabilir. Aynı şekilde buğdayın un ile satılması da caiz
değildir. Çünkü un buğdaydandır, bazen karşılığında un alınan buğdaydan daha
fazla un çıkabilir. Bunun asgari sakıncası ise rihanın cereyan ettiği bir
sınıftan bilinmeyen bir miktar, bilinen bir miktara karşı alınıp verilmiş olur.
Buğdayın seviki kavut karşılığında değişimi de böyledir. Buğdayın ekmek
karşılığında değişimi de böyledir. Bir buğdayın buğday nişastasından yapılmış,
faluzec (paluze / pelte) denilen tatlı mukabilinde satılması da susam yağının
susama mukabiL, zeytinyağının zeytin karşılığında satılması da böyledir. Ve bu
dediğim sebepten ötürü uygun değildir. Yine dağınık kuru hurma bastırılmış kuru
hurmaya mukabil uygun değildir. Çünkü kuru hurmanın aslı ölçektir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Yenilir, içilir herhangi bir şey, altın ya da gümüş kendisi ile
aynı sınıftan bir başka şeye karşılık satılacak olursa, ancak misli misline
olması uygundur. Ayrıca senin sattığın kaliteli yahut kalitesiz olsun, hangi
sınıftansa satın aldığında onunla aynı sınıftan olmalıdır. Verdiğinin
karşılığında aldığından daha kaliteli ya da kalitesiz olmasına da bakılmaz.
Mervani 50 dinar ile yeni 50 dinar karşılığında 100 haşimi dinar alması da
onların dışında başka bir 100 dinar alması da hayırsız bir işlemdir. Aynı
şekilde bir sa' berdi hurma ile bir sa levn türü hurmayı iki sa sayhani ile
satmasının da bir hayrı yoktur. Benim bundan hoşlanmayışım şundan dolayıdır.
Eğer alışveriş akdinde farklı iki şey bir arada bulunursa, onların her biri
semenden / değerden kendi payı karşılığında satılmış olur. Böyle bir durumda
bir berdi sa'ın bedeli üç dinar levn türünden sa'ın bedeli bir dinar.
Sayhaninin bir sa'ı ise iki dinar eder. Bu durumda bir sa' berdi sayhani iki
tam sa'ın dörtte üçüne mukabil olur. Bu ise bir buçuk sa eder. Levnin bir sa'ı
da sayhaninin iki sa'ın dörtte biri karşılığında olur. Bu da yarım sa' sayhani
eder. O takdirde bu kuru hurmanın, kuru hurma karşılığında satışında fazlalık
bulunur. İşte bu altında ve gümüşte böyle olduğu gibi, birinin diğerine göre
fazla olması halinde riba'nın söz konusu olduğu her şeyde de böyledir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Yenilir türden olup önce yaş iken sonra kuruyorsa, bunun
yaşının kuru karşılığında satılması uygun değildir.
[1540] Çünkü Nebi
(s.a.v.)'a taze hurmanın kuru hurma karşılığında satılmasına dair soru
sorulmuş, o: "Taze hurma kuruduğunda eksilir mi?", sorulunca, soran:
Evet, deyince, Rasutullah (s.a.v.) bunu yasakladı. Böylelikle Rasulullah
(s.a.v.), sonradan ortaya çıkan sonucu dikkate almıştır. İşte biz de sonradan
ortaya çıkan sonucu dikkate alırız. Dolayısıyla taze hurmanın da taze hurmaya
mukabil satılması caiz değildir. Çünkü kurumaları halinde eksilmeleri arasında
farklılık görülür. Böylelikle nihayetinde ikisi arasında bir fazlalık ortaya
çıkar. Kuruyan şeylerden olması halinde henüz (tam) kurumamış bütün
yiyeceklerin durumu da aynen böyledir. Dolayısıyla bu türden taze hurmanın (yaş
meyvenin) taze ile ölçek ile tartı ile sayı ile satılmasında bir hayır yoktur.
Buna göre bir turuncun bir turunca bir kavunun bir kavuna tartı ile ölçekle
sayı ile olsun satılmasında bir hayır yoktur. Eğer iki sınıf farklı olursa,
birinin diğerine göre fazla olmasında bir sakınca yoktur. Fakat bunun nesie /
veresiye satılmasında hayır yoktur. Bir turuncun bir kavuna ve on kavuna mukabil
satılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Bunların dışındakilerde böyledir.
Eğer yaş olan herhangi
bir şey (meyve), hiçbir zaman kendiliğinden kurumuyorsa -zeytinyağı, sadeyağ, bal,
süt gibi- eğer tartılan şeylerden ise, tartı ile ölçülen şeylerden ise ölçü ile
ve misli misline ve aralarında fazlalık olmaksızın satılmasında bir sakınca
yoktur. İki sınıf eğer farklı değilse, hüküm böyledir. Kuru hurmanın kuruması,
en nihai mertebeye ulaşmadıkça, kuru hurma mukabilinde satışında hayır yoktur.
Kuruyabileceği kadar kuruduğu takdirde, bazılarının diğerine göre şişkinliği
daha fazla ise, kuruması son dereceye varmış ise, aynı ölçeklerde satılmasının
bir zararı yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Eğer bir kısmı görünmüyor ise -ceviz, badem, içi yenilebilir
olan şeyler gibi-birinin diğerine mukabil sayı ile de ölçek ile de tartı ile de
satılmasında bir hayır yoktur. Fakat farklı olurlarsa, bir sakınca yoktur.
Çünkü bunlar yenilebilir kısımları görünürde olmayan şeylerdir, bunların
kabukları da ağırlıkları ve hafiflikleri itibariyle farklılık arz eder.
Dolayısıyla bu ancak bilinmeyen bir miktarın bilinmeyen bir miktar ile
satılması olur. Eğer kırılıp, yenilir kısmı ortaya çıkacak olursa, kendi
cinsinden bir bölümünün diğerine karşı, elden ele birimi ölçekse ölçek, tartı
ise tartının eşit olması şartıyla bir sakıncası yoktur. Fakat ekmeği n ekmek
karşılığında sayı olarak da tartı olarak da ölçülerek de satılması caiz
değildir. Çünkü ekmek henüz tam kurumamış iken kuruyabilir ve eksilir. Kuruması
da en ileri dereceye varacak olursa, ölçülemez. Onun aslı (buğday) ise ölçek
iledir, tartılarak satılmasında hayır yoktur. Çünkü bizler tartıyı ölçeğe
dönüştürmeyiz.
Bize er-Rebi' haber verip
dedi ki: Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Ölçmenin ve tartmanın asıl
yurdu Hicaz'dır. Dolayısıyla Rasulullah (s.a.v.) döneminde, birimi tartı olan
her şeyin aslı da tartıdır. Birimi ölçek olan her şeyin aslı ölçektir.
İnsanların sonradan buna muhalif olarak ortaya çıkardıkları ise, aslına geri
döndürülür.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse, hurma ağacının meyvesini yahut hurma ağacının
kendisini, buğdaya karşılık satın alsa ve her birisi aldığını kabzetse böyle
bir satışta sakınca yoktur. Çünkü bunda vade bulunmamaktadır. Ben, hurma
ağaçlarının dallarındakini kabzedilmesini bir kabz olarak değerlendirdiğim
gibi, götürünün kabzedilmesini de -müşterinin o götürü mal ile aralarında bir
engel bulunmaksızın baş başa bırakılması halini de- kabz olarak sayıyorum,
bunda bir sakınca yoktur. Eğer ben onu terk edecek olursam, bu terk ediş, benim
tarafımdan yapılmış olur. Eğer isabet edersem ve bu artık benim sorumluluğumda
olur. Çünkü ben, onu kabzetmiş bulunuyorum. Eğer ben onu yarına kadar ya da
bundan daha uzun bir süre kabzetmemek üzere satın alacak olursam, bunda bir
hayır yoktur. Çünkü ben (bu durumda) bir vadeye kadar buğdayı buğdayla satın
almış olurum. Aynı şekilde bunun altın ve gümüş ile satın alınması da böyledir.
Benim onu altın ve gümüş ile yarın ya da ertesi gün, kabzetmek üzere satın
almam uygun değildir. Çünkü yarın ya da ertesi gün geldiğinde o var
olmayabilir. Aynı şekilde katkısız sütün, su katılmış süt ile satılmasında bir
hayır yoktur. Çünkü katkılı süt ile birlikte su da vardır. Dolayısıyla bu hem
su hem süttür. Eğer onda su bulunmayıp onun tereyağı çıkartılacak olursa, yağı
çıkartılmamış süte mukabil satılması da caiz değildir. Çünkü onun içinden
bizzat kendi bünyesinden ve faydalarından olan bir şey çıkartılmıştır. Aynı şekilde,
sıkılmış ve pekmezi çıkartılmış kuru hurmanın, sıkılmamış ve pekmezi
çıkartılmamış kuru hurma mukabilinde aynı ölçeklerde satılmasında da bir hayır
yoktur. Çünkü ondan kendi bünyesindeki bir şey çıkartılmış bulunmaktadır. Eğer
hilkatini değiştirmemiş ise, bunda bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Sütün ancak misli misline, aynı ölçeklerde ve elden ele alınıp
satılması caizdir. Eğer süte bir miktar su katılmış ise, yine bir miktar su
katılmış süt karşılığında satılması caiz olmadığı gibi, hiç su katılmamış olana
mukabil de satılması caiz değildir. Çünkü bu, su ile bilinmeyen sütün süt ile
satılmasıdır. Sütler arasında da farklılık vardır. Koyun sütünün, koyun sütü
ile de keçi sütü ile de değiştirilmesi caiz olmakla birlikte, ceylan sütü bu
türden değildir. İnek sütünün, camış ve melez olmayan inek sütü ile satılması
da caizdir. Fakat yabani ineklerin sütü bu kabilden sayılmaz. Yine deve
sütünün, Arap ve melez deve sütle ri ile satılması caizdir. Şunlar birer
sınıftır: koyunlar bir sınıf, inekler bir sınıf, develer bir sınıftır. Başka
bir sınıftan olması halinde fazlalıklı olarak ve elden ele olması şartıyla bir
bölümünü bir bölümü ile satmak caiz olmakla birlikte, vadeli satış caiz
değildir. Evcil olanının yabani olanınki ile fazlalıklı olarak satılması
caizdir. Aynı şekilde bunların etleri de farklıdır. Elden ele olması şartıyla
birinin diğerinden fazla olması caizdir. Fakat vadeli caiz olmaz. Türleri
farklı olduğu takdirde, tazenin kurusu ile satılması, tazenin tazeye, kurunun
kuruya karşılık satılması caizdir. Eğer bunların herhangi birisi aynı sınıftan
olursa, mesela koyun etinin koyun etine karşılık satılması caiz değildir.
Tazesinin taze ile tazesinin kuru ile satılması da caiz değildir. Fakat
kuruyup, kuruması en ileri derecesine kadar varırsa, tartılarak birinin diğeri
karşılığında satılması caiz olur. Sadeyağ da tıpkı süt gibidir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir müd tereyağının ve bir müd sütün iki müd tereyağı
karşılığında satılmasında hayır yoktur. Peynirin süte karşılık satılmasında da
hayır yoktur. Çünkü bazen sütten peynir yapılır, şu kadar var ki, süt ile
peynir farklı olursa, o takdirde bunda bir beis yoktur.
Şafii dedi ki: Sütün
yağı çıkartılacak olursa, tereyağı ve sadeyağ karşılığında satılmasında bir
sakınca yoktur. Çünkü o sütte (artık) tereyağı da sadeyağ da kalmamıştır. Fakat
yağı çıkartılmamış ise, sadeyağa da tereyağına karşılık satılmasında bir hayır
yoktur. Misli misline ve elden ele -aynı sınıftan olduğu takdirde- olması hali
dışında (meyveden çıkartılan) yağlarda hayır yoktur. Şayet sınıfları farklı
olursa, elden ele olmak üzere, birinin diğerine göre fazla olmasında bir
sakınca olmaz. Fakat (bunların) vadeli satışlarında hayır yoktur. Mesela
zeytinyağının turp yağı karşılığında, tu rp yağının susam yağı karşılığında,
biri diğerinden fazla olarak satılmasında bir sakınca yoktur.
Şafii dedi ki: Üzüm
sirkesinin -eşit olması hali dışında- üzüm sirkesi ile değiştirilmesinde hayır
yoktur. Fakat üZüm sirkesinin hurma sirkesi ile kamış sirkesi ile satılmasında
bir sakınca olmaz. Çünkü bunların asılları farklıdır. Dolayısıyla birinin
diğerine göre fazla olması sakıncasızdır. Eğer sirkenin elde edilmesi ancak su
ile mümkün oluyorsa -kuru hurma ve kuru üZüm sirkesi gibi- bunların birbirleri
ile değişiminde bir hayır yoktur. Çünkü su fazla da olabilir az da olabilir.
Fakat türleri farklı olursa, bunda sakınca yoktur. Sarhoşluk vermeyen lebiz /
belli bir süre bekletilmiş meyve sularının durumu sirke gibidir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Satıldığı anda sütü olmayan canlı bir koyunun, elden ele olması
şartıyla, süt karşılığında satışında bir sakınca yoktur.
Eğer süt ile satılacağı
vakit, sütü varsa, bunda bir hayır olmaz. Çünkü koyunda bulunan süt, sağılmış
süte karşılık bir paydır ve bunun miktarı bilinmemektedir. Eğer kesilmiş ve
içinde sütü yoksa süt ile satılmasında bir sakıncası yoktur. Fakat kesilmiş
haliyle, süte mukabil vadeli olarak satılmasında hayır yoktur. Memelerinde süt
olmamak üzere, canlı bir koyunun vadeli olarak süte mukabil satılmasında bir
sakınca yoktur. Çünkü bu bir malın yiyeceğe mukabil satılmasıdır. Çünkü canlı
hayvan yiyecekten farklıdır. O halde sözünü ettiğim hayvan sınıflarının vadeli
olarak dilediğin her bir yiyecek karşılığında satılmasında bir sakınca yoktur.
Çünkü canlı hayvan, yiyecek kabilinden olmadığı gibi, ribanın cereyan ettiği
mallardan da değildir. Kesim için koyunun vadeli olarak yiyecek karşılığında
satılmasında bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Koyunun bünyesinde süt bulunmuyorsa, süte mukabil satılmasında
bir sakınca yoktur. Çünkü böyle bir durumda koyun bir malın yiyecek
karşılığında satılması gibidir.
Yiyecek ise,
Ademoğullarının yedikleri ve kendisi ile tedavi oldukları her şeydir, ihlilec
ve sabir dahil. O da altın gibidir, gümüşün altın mukabili satılmasına benzer.
Ademoğullarının yemeyip hayvanların yediklerine gelince, elden ele ve bilinen
bir vadeye kadar olması şartıyla, birinin diğerine göre, fazla olarak alınıp
verilmesinde bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Yenilen bir şeyin yenilen bir şeye mukabil satılmasında, eğer
farklı iseler, tıpkı altın karşılığında gümüş gibidir. Altın ve gümüş hakkında
caiz olan bunlar hakkında da caizdir. Onlar hakkında haram olan bunlar hakkında
da haramdır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Balıkların cinsleri farklı olursa, birinin diğerinden fazla
olarak satılmasında bir sakınca yoktur. Kuşların cinslerinin farklı olması
halinde etleri n de durumu böyledir. Bununla birlikte taze etin, tuzlanmış ve pişirilmiş
ile kuru (et) karşılığında hiçbir durumda hayır yoktur. Taze olanın taze ile
kuru olanın kuru karşılığında satılması caiz değildir. Her ikisi de kurumuş
olmalıdır. Yahut da cinsleri farlı olmadıkça olmaz. Cinsleri farklı olursa,
nasıl olursa olsun, her durumda caizdir.
Er-Rebi' dedi ki: Yemam
denilen türün, güvercinlerden olduğunu iddia edenlere göre yemam türü
güvercinin eti diğer güvercinlerin eti ile biri diğerinden fazla satılması caiz
değildir. Ancak elden ele ve misli misline -en ileri derecede kurumuş olması
halinde- caizdir. Eğer güvercin türünden değilse fazlalıklı oluşta bir sakınca
yoktur.
Şafii dedi ki: Durum ne
olursa olsun et, canlı hayvana mukabil satılmaz.
İster onun sınıfından
olsun, ister başka bir sınıftan olsun.
[1541] Şafii (Allah'ın
rahmeti ona) dedi ki: Bize Malik, Zeyd b. Eslem'den haber verdi. 0, Said b.
el-Müseyyeb'den rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) canlı hayvanın et
karşılığında satılmasını yasakladı.
[1542] Şafii dedi ki:
Bize Müslim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, el-Kasım b. Ebu Bezze'den şöyle
dediğini rivayet etti: Medine'ye geldim, kesilmiş ve parçalanmış her bir
parçası da bir oğlağa karşılık satılan develer gördüm. Ben de onlardan bir
parça satın almak istedim. Medinelilerden bir adam bana dedi ki:
Rasulullah (s.a.v.),
dirinin ölüye mukabil satılmasını yasakladı. Ben o adamı soruşturdum, ona dair
bana hayır haber verildi.
[1543] Dedi ki: Bize İbn
Ebu Yahya, et-Teve'me'nin azatlısı Salih'ten haber verdi. 0, İbn Abbas'tan, o,
Ebubekir es-Sıddık'tan rivayet ettiğine göre, canlı hayvanın et karşılığında
satılmasını hoş karşılamamıştır.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Hayvanın etinin, yenilir olması ile olmaması arasında bir fark
yoktur.
Şafii dedi ki: Etin ve
hayvanın farklı olması ile olmaması arasında bir fark yoktur. Eti almadan,
-etin ne olduğunun adını söyleyip semizliğini, yerini ve vadesini zikretmek
şartıyla- bedelini önceden ödemek halinde ette selef / selem alışverişinde bir
mahzur yoktur. Eğer bu alınanlardan bir şey söz konusu edilmeyecek olursa, caiz
olmayacağı gibi, vadenin birden fazla olmasında da hayır yoktur. Eğer bu
alışverişte vade bir tane olursa, sonra da her gün ondan bir şeyler almak
isterse alabilir, bir şeyleri sonraya bırakmak isterse, bırakabilir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Vadesi gelmiş koyun eti yerine, sığır eti almasında bir hayır
yoktur. Çünkü böylesi tamamen alınmadan önce yenilecek bir şeyin satılması
demektir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Kellelerin de derilerin de selef / selem yoluyla satışında bir
hayır yoktur. Çünkü derilerin ölçülerine vakıf olunamaz. Ayrıca bunların
yaratılışlarında farklılık bulunduğu için nicelikleri ve kalınlıkları arasında
fark vardır. Diğer taraftan bunlar ne ölçekle ölçülür ne de tartılırlar.
Kellelerde selefinl selemin caiz olmayışı ise, bunların doğru dürüst
tartılamayışları ve niteliklerinin tespit edilemeyişi ve böylelikle
nitelikleriyle bilinen hayvanların caiz oluşu gibi caiz olamayışıdır. Bunların
ancak elden ele satılması caizdir.
Şafii dedi ki: Tartısı,
küçüklüğü, büyüklüğü gibi nitelikleri, adı belirtilen ve teslim vadesi geleceği
vakit farklılık göstermeyen türden taze balıkların, selem yoluyla alınmasında
bir sakınca yoktur. Şayet bunlardan birisi söz konusu edilmezse caiz olmaz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Davarlar zayıflıklarıyla, kuşlar nitelikleriyle tespit edilip
teslim vadesi zamanında farklılık göstermiyor ise, bütün hayvanların selem
yoluyla satılmasında bir sakınca yoktur. Bu hayvanların canlı olarak
barındırılanlardan olsun olmasın fark etmez. Bunlardan herhangi birisinin
vadesi gelmiş ise, her ne satın alınmışsa, sahibinin onu kabzetmeden önce
başkasına onu satması ya da herhangi bir tasarrufta bulunması caiz değildir.
Fakat asıl alışverişi feshetmesi ve bedelini geri alması caizdir.
Bir kimsenin, bir koyunu
satmış olsa, ister derisini ister başka bir tarafını, istisna etmesi, yolculuk
halinde de mukim iken de caiz değildir. Eğer yolculukta (caiz olacağına dair)
hadis Nebi (sav / tan sahih olarak gelmiş ise, biz bunu hem yolculukta hem
ikamet halinde caiz kabul ederiz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Eğer bu esasa göre alışveriş yaparlarsa, batıldır. Eğer bundan
istisna edilen şeyi alır ve o eline geçmezse, bu sefer satıcı müşteriye döner,
ondan satın aldığı günkü değerinden etin değerini alır.
Şafii dedi ki: Bir
kimsenin muayyen koyunların sütünü, selem yoluyla satın almasında hayır yoktur.
Ölçüsünü lafzen tespit etmiş olmasıyla etmemiş olması fark etmez, tıpkı muayyen
bir arazinin buğdayını selem yoluyla satması caiz olmadığı gibi. Eğer süt tayin
edilmemiş koyunlardan olursa, bir sakınca yoktur. Aynı şekilde eğer buğday da
muayyen olmayan bir araziden olursa, bunda da bir sakınca olmaz.
Dedi ki: Muayyen koyunların,
belli ölçekle sütlerini selef yoluyla satın alması -bir ay daha az ya da daha
uzun bir süre zarfında- caiz değildir. Tıpkı muayyen bir bahçenin meyvelerini
muayyen bir ekini satın almak caiz olmadığı gibi. Nitelikleri ile belli selef /
selem alışverişi ancak vadesi geldiğinde, insanların elinde bulunacağı emin
olunan şeylerde yapılabilir. Muayyen koyunların sütünün, müşteriye ait olmak
üzere, -bir aylığına bir aydan daha az yahut daha fazla bir süreliğine-
satılması da caiz değildir. Çünkü koyunların sütü azalabilir, çoğalabilir ve
bitebilir. Ayrıca bazı afetlere de maruz kalabilir. Böyle bir alışveriş ise,
hiçbir şekilde henüz yaratılmamış (elde / ortada olmayan) bir şeyin alınıp
satılmasıdır. Yaratılmış ise (elde olsa) dahi ölçeği itibariyle miktarı
bilinemeyen bir şeyin satılmasıdır. Çünkü az da olabilir çok da olabilir,
nitelikleri de değişebilir. Çünkü onda değişiklik olur. Bu sebeple bütün
cihetleriyle haramdır. Aynı şekilde acur birden çok kesimlerinin
(devşirmesinin) birincisi olgunlaşmış olsa bile, (çıkacak hasadın tümünün)
satılması helal değildir. Çünkü birinci kesim görülüp kendi başına satışı
helalolsa bile, ondan sonraki kesimler görülmemektedir. Az ve çürük de olabilir
olmayabilir de, çok ve kaliteli olabilir az ve kusurlu da olabilir. Biri
diğerinden daha çok da olabilir. İşte bütün bu cihetleriyle haramdır.
Müşterinin gördüğü yahut da satıcının nitelikleriyle teminatı altında olan
şeylerin ancak satışı helaldir. Üçüncü bir satış helal değildir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimsenin, sütünün sağılmasını istisna ederek bir ineği
kiralamasında bir hayır yoktur. Çünkü burada haram bir satış ile bir kira
vardır.
Şafii dedi ki: Bir
kimsenin bir diğerinden, hali hazırdaki bir buğdayı, bedelini şehirde ödeyip
onu bir başka şehre taşıması şartıyla satın almasında bir hayır yoktur. Çünkü
böyle bir alışveriş, çeşitli bakımlardan fasittir. Evvela onu o şehirde alacak
olursa, satıcının teminatında olmaktan çıkar ve onu taşımak müşteriye ait olur.
Eğer taşıyıp götürdüğü şehre varmadan önce telef olursa, satışın karşılığı olan
payın ne kadar, kiranın payı ne kadar bilemez. Bu durumda semen (kıymet) meçhul
olur. Meçhul bir semen / bedel ile de satış helal değildir. Eğer: Bu götürmeyi
şart koştuğu şehirde ona teslim etmesi şartıyla taşıyıcının teminatında
olduğunu söylemesine gelince, o bununla bu malı bir şehirde ona teslim etmek
şartıyla satın almış, onu teslim almış olmakla birlikte satıcının tazminatının
dışına çıkmadığını iddia etmiş olur. Oysa biz, bir satıcı, bir kişiye sattığını
tam olarak teslim ettikten sonra, onun teminatı dışına çıkmış olmayacağı bir
alışverişi bilmiyoruz. Eğer bunun ikinci olarak teminat altında olduğunu ileri
sürerse, biz de sorarız, bunu veresiye olarak mı, satış olarak mı, yoksa gasp
olarak mı teminat altına almış olur? Böyle bir alışverişin bütün bu hususlarla
bir alakası yoktur. Şayet ilk alışveriş akdi ile teminatı altında olduğunu
ileri sürerse, bu aynı şeyi iki defa satmak ve iki defa teslim etmektir. Bir
şeyin bir defa satılması halinde iki defa kabzedilmesi ise söz konusu değildir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Karşılıklı alınıp satılmaları halinde, fazlalık faizinin
cereyan ettiği hiçbir alışveriş türünde hayır yoktur.
Bir kimse, sadeyağı
yahut zeytinyağını, tartı ile kapları içinde oldukları halde satın alsa, şayet
kabın tartıya dahil olması şartını koşarsa, bunda bir hayır yoktur. Kabından
boşalttıktan sonra kabını tartıp darasını düşerek tartı ile satın alırsa, bunda
bir sakınca olmaz. Kabın demir, çömlek yahut da kırba olması arasında bir fark
yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir odada, çukurda, ambarda ya da bir oyukta gördüğü bir buğdayı
satın alması, arasında fark yoktur. Eğer alt tarafının üstte gördüğüne göre
değişmiş olduğunu görürse, onu satın alıp almamakta muhayyerdir. Çünkü bu bir
kusurdur. Kendisinin kabul etmesi hali müstesna, kusurlu olanı kabul etmek
zorunda değildir. Bunun çok ya da az olması fark etmez.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) meyvelerin olgunlaşacakları görülmeden satışını
yasaklamıştır. Dolayısıyla birisinin bir bahçesi olsa, Ülker yıldızı da doğup,
çekirdek sertleşip kısmen kızarır yahut sararırsa, devşirilme zamanına kadar
bırakması şartı ile onu satması helal olur. Eğer o bahçedeki meyvelerde bu
halortaya çıkmamışsa, satışı helal olmaz. İsterse çevresindeki bahçelerde bu
halortaya çıkmış olsun. Çünkü o bahçe, çevreSindekilerden farklı bir bahçedir.
Bu hüküm, bahçenin tamamen hurma ağacı olması ve ağaçların farklılık
göstermemesi halinde böyledir. Ama eğer bahçede hurma ağaçları ile üzüm
asmaları bulunuyorsa ya da hurma ağaçları yanında başka meyve ağaçları varsa,
bunların bir sınıfının olgunlaşacağı ortay çıkmış ise, olgunlaşacağı ortaya
çıkmamış olan diğer sınıfın satılması caiz değildir. Şu kadar var ki, satın alınan
şeyler eğer yerin altında bulunan havuç, soğan, turp ve benzeri şeyler ise,
onların satın alınmaları caiz değildir. Bununla beraber yaprakları ortaya
çıkmış olanın satın alınması caizdir. Çünkü görünmeyenleri az da çok da
olabilir. Hiç de olmayabilir, küçük de büyük de olabilir. Gözle görülüp de
satın alınması caiz olan bir şeyolmadığı gibi belli bir niteliği de teminat
altında olmadığından satın alınması caiz olmaz. Eğer bunlar alacak tarafından
görülecek hale gelirlerse, onun muhayyerlik hakkı vardır. Ben bu üç ihtimalin
dışında herhangi bir alışverişin söz konusu olacağını bilmiyorum.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Eğer Rasulullah (s.a.v.)'tan yetişmiş ekinin bazı hallerde
satılabileceği bazı hallerde satılamayacağı ile ilgili olarak sabit bir haber
varsa, onun caiz gördüğü durumda, satış caizdir ve ona muhalif olan durumlarda
caiz değildir. Eğer bu hususta Rasulullah (s.a.v.)'tan gelmiş bir haber yoksa
hiçbir durumda satışı caiz olmaz. Çünkü o ekin görünmemektedir, az da olabilir,
çok da olabilir, bozuk da olabilir, sağlıklı da olabilir.
Nitekim bir çuval yahut
bir heybe içindeki bir buğdayın satılması da caiz değildir. Oysa bu iki halde
satılmalarının caiz olması ona göre daha uygundur. Yeşil ekinin, eğer yerine
başka ekinlerin yetişeceği türden ise, ancak yerinde kesilmesi / biçilmesi
şartı ile satılması caiz olur. Onu kesmeyecek / biçmeyecek olursa, bunun
alışveriş akdi bozulur. Çünkü alışverişe dahil olmayan bir şey, yeniden ortaya
çıkar. Şayet bu yeni yetişen yeşil bitki yerine, başka bitkinin gelmediği ve
artmayan (ikinci biçim olmayacak) türden ise, aynı şekilde olduğu yerde onu
kesme / biçme şartı dışında caiz değildir. Şayet onu biçer yahut yolarsa, bu
ona kalmıştır. Şayet yolmayacak olursa, arazi sahibi, dilerse onu keser /
yolar, biçer, mahsul ise ona aittir. Çünkü onun aslını satın almıştır. Arazi
sahibi de arazisinden onu ne zaman sökmek isterse, sökebilir. Arazi sahibi
meyvesi olgunlaşıncaya kadar yerinde bırakacak olursa, bir sakıncası yoktur.
Satanın da meyveden bir şeyalma hakkı olmaz.
Dedi ki: Pırasa türü
yahut tane, görünür hale geldikten sonra olduğu yerde onti biçmek üzere satın
alırsa, sakıncası yoktur. Yerinde bırakma şartını koşarsa, bunda hayır yoktur.
Bir kimse kesmek / toplamak şartı ile henüz olgunlaşacağı görülmeyen bir meyve
satın alırsa, bunun satışı caizdir. Ve ağaçların sahibi ne zaman dilerse, onu
kesmekle yükümlüdür. Şayet hurma ağaçlarının sahibi, gönüllü olarak mahsulü
bırakırsa, sakıncası yoktur. Mahsul müşteriye aittir. Ne zaman onu koparmak
üzere satın alırsa, onu koparır. Fakat olgunlaşıncaya kadar onu bırakmak
şartını koşarsa, bu satışta hayır yoktur. Eğer ondan bir şeyler koparacak
olursa, onun mislini ona geri verir. Bununla birlikte bir misli olduğunu da
bilmiyorum. Eğer onun misli yoksa kıymetini ona verir ve alışveriş bozulmuş
olur.
Kuru hurmanın nakit ya
da belli bir vadeye kadar satın alınması dışındaki satışlarda, bir hayır
yoktur. Vadenin de muayyen bir ayın muayyen bir günde yahut da muayyen bir ayın
hilalinin doğması ile tespit edilmesi gerekir. Maaşların ödeneceği zamana,
hasada ve meyvelerin devşirilmesi zamanına kadar satış caiz değildir. Çünkü bu
daha önce de olabilir daha sonra da olabilir. Halbuki yüce Allah:
"Ey iman edenler,
belirlenmiş bir vakte kadar borçlandığınız zaman .. ." (Bakara, 282) ve:
"Sana hilalleri soruyorlar, deki: Onlar insanlar için bir de hac için
vakit ölçüleridir." (Bakara, 189) buyurmaktadır. O halde hilallere bağlı
ya da hilal yıllarına bağlı olmak dışında birzaman tayini söz konusu değildir.
Dedi ki: Yeşil ekinin,
tane olsun ya da yeşilolsun, yerinde bırakılması şartıyla satılmasında hayır
yoktur. Bu hususta Nebi (s.a.v.)'tan gelmiş bir haber olması hali müstesna.
Eğer buna dair bir haber yoksa, onda hayır yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bir kimse, aşılanmış ve meyve vermiş hurma ağaçları satın alsa,
meyvesi satana aittir. Satın alanın (kendisine ait alınası) şartını koşması
müstesna. Şayet satın alan, meyveyi almayı şart koşarsa, caizdir. Çünkü bu
meyveler, ona ait ağaçlardadır. Eğer aşılanmamış ise, bu meyveler satın alana
aittir. Satan kendisine ait olması şartını koşarsa, bu da caizdir. Çünkü hurma
ağaçlarının (yeni) sahibi satın aldığı sırada hurma ağaçlarında bulunan meyveyi
devşirmeyi istisna etmek şartı ile ona satmış idi. Eğer mahsulü ağaçta
bırakmayı istisna edecek olursa, bu satışta bir hayır yoktur. Çünkü öncesinde
afetin gelmesi, muhtemel bir zamana kadar kalmak üzere olgunlaşacağı henüz
ortaya çıkmamış bir mahsulü ona satmış bulunuyor. Şayet bir kısmını istisna
edecek olursa, bu da caiz olmaz. Mahsulün yarısının bilinebilir olması ve bunu
koparması istisnasını şart koşması hali müstesnadır. Bundan sonra onu bırakacak
olursa, ona haram olmaz.
İstisna yapmak da satış
gibidir. Satışta caiz olan şeyonda da caizdir. Satışta fasit olan şeyonda da
fasit Dlur.
Dedi ki: Hurma
ağaçlarından bir tanesi aşılanmış ise, meyvesi satana aittir.
Ağaçlardan hiçbirisini
aşılamamışsa, o zaman meyvesi satın alanındır. Nitekim hurma ağaçlarından
birisinin meyvesi olgunlaşacak olursa, onu satmak helal olur. İsterse geri
kalanları olgunlaşmamış olsun. Hiçbiri olgunlaşmamışsa, satmak helal olmaz.
Hurma ağacının meyvesine benzediğini bildiğim tek şey ise pamuktur. O tıpkı
hurma tomurcuklarının kapçıklarında çıktığı gibi o da kendi kapçıklarında
çıkar, sonra çatlar / açılır. Ondan bir miktar çatlamış / açılmış ise, bu da
aşılanmış hurma ağacı gibidir. Eğer hurma ağacının meyvesi aşılanmamış olduğu
halde çatlayacak olursa, bu da aşılanmış gibidir. Çünkü onlar aşılamakta
ellerini çabuk tutarlar. O ancak çatladığı vakit aşılanır, aksı takdirde
bozulur. Şayet kapçıklarında tomurcuklanan sonra çatlayan ve bu çatlaması ile
oluşan-herhangi bir meyve varsa, bu da hurma ağaçlarının aşılanması gibidir.
Eğer üzerinde kapçık bulunmadan çıkan yahut da üzerinde kapçık bulunmakla
birlikte çıkan sonra da kapçıkları düşmeyen meyve türleri varsa, bunların
tomurcuklanması, hurma ağaçlarının aşılanması gibidir. Çünkü bu açıkça görülen
bir şeydir. Bu haliyle bir kimse, onu satacak olursa, mahsulona ait olur. Satın
alanın şart koşması hali müstesna. Bir -kimse. yerin altında ya da üstünde
üremiş olsun yahut olmasın, ekin bulunan bir arazi satarsa, ekin satana
aittirr. Çünkü ekin yerden ayrı bir şeydir.
Şafii (Allah ondan raz /
olsun) dediki: Bir kimse, bahçesinin meyvesini satıp az yada çoklılrkaç ölçek
ondan istisna ederse, satışiasittir. Çünkü istisna edilen bu ölçekler, bazen
yarı, üçte bir, daha az-ya -da dahaçok olabilir. Böylelikle müşteri de
bildiğLherhangi hirşeyi satın almamış olur, satıcı da ne sattığını tam olarak
bilmez. Satmış olduğu bir götürü yığından satışın kapsamına girmeyen şey
dışında, herhangi bir şeyi istisna etmesi caiz değildir. Mesela muayyen olarak
bir takım nurma ağaçlarını istisna etmesi gibi. Böylelikle onların dışında
kalanları ona satmış olur yahut da üçte bir, dörtte bir ya da götürü
paylarından bir payı ona satmış olur. Onun istisna etmediği şey, satışa dahil
olur. İstisna ettiği de onun dışında kalır. Fakat ne kadar olduğunu bilemediği
götürü olarak ona bir şeyler satsa ve ondan belli ölçekler istisna etse, bunda
bir hayır yoktur. Çünkü bu durumda satıcı ne sattığını bilemez, müşteri de ne
satın aldığını bilemez. Bir bahçeyi satıp ondan muayyen olarak tayin etmediği
bir ya da daha fazla sayıdaki hurma ağacını istisna etmesi ve bunların istisna
edilmesi hususunda muhayyerliğin ona ait olması hali de bu kabilden olup bunda
bir hayır yoktur. Çünkü onun bahçe içinde ne kadar olduğu bilinmeyen bir payı
vardır. İşte bütün götürü satışlarda durum böyledir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ana} dedi ki: Bir kimse, bir diğerine bir şeyler sattıktan sonra, kendisi için
ya da başkası için, bir şeyler istisna etmesi caiz olmaz. Ondan istisna ettiği
şeyin satış dışında ve belirttiğim şekilde satış akdinin kapsamına girmemesi
hali müstesnadır. Eğer hurma ağaçlarından düşen meyvenin kendisine ait olması
şartıyla bir bahçenin mahsullerini satacak olursa, satış fasittir. Çünkü
onlardan yere düşenler az da olabilir çok da olabilir. Acaba meyvenin tamamı
düşecek olursa onun mu olur? Eğer onun olacaksa, karşı tarafa neyi satmış olur.
Yahut da mahsulün yarısı dökülecek olursa, geri kalan yarısı bedelin tamamı
karşılığında müşteriye mi verilmiş olacak? Bu sebeple ancak açıkladığım şekilde
istisna caizdir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun)dedi ki: Bir kimse, bir diğerinden bir bahçenin mahsulünü satın alsa ve
ondan onu kabzedip ayrılmalarından sonra tamamını yahut da bir kısmını satın
almak isterse, bunda bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse, olgunlaşmış meyveleri kendisine ait olması şartıyla,
hurma ağaçları bulunan bahçeli bir ev kiralasa, bu caiz değildir. Çünkü böyle
bir akit hem bir kira hem bir satış akdidir. Ayrıca evin yıkılması sebebiyle
kira akdi münfesih olabilir ve satın almış olduğu ağaç meyvesi kalabilir.
Böylelikle onun bedelinden bilinen bir payı olmaksızın meyveyi satın almış
olur. Satışlar ise, ancak bedelleri belli olması halinde caizdir. Eğer: Bir
kişi aynı akitte bir-iki köle bir-iki ev satın alabilir, denilirse evet,
denilir. Çünkü tamamının rakabesine malik olduğu satın alınan iki şeyden birisi
hakkında satış bozulursa, hepsi hakkında bozulmuş olur. Kira ise rakabenin
mülkiyetine sahip olmak değildir. Kirada sadece menfaate malik olunur. Menfaat
ise, kendi başına var olan bir ayın değildir. Bu sebeple bir meyveyi satın
almak ve bir evi kiralamak isterse, ev kendi başına kiralanır, meyve de başlı
başına satın alınır. Diğer taraftan kira söz konusu olmaksızın meyve satın
almakta ne helal ise, bağımsız meyvenin satın alınmasında helaldir, onda ne
haram oluyorsa bunda da haramdır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: İki bahçeden birini diğerine mukabil satmakta bir sakınca
yoktur. Eğer onlarda meyve bulunmuyorsa, ister eşit olsunlar ister farklı
olsunlar, şayet onlarda meyve varsa, meyve türleri farklı ise, meyve ister
olmuş olsun ister olmamış olsun, bunda bir sakınca yoktur. Eğer meyveleri aynı
ise bunda bir hayır yoktur.
Er-Rebi' dedi ki: Her
ikisinde de meyve bulunan bir bahçeye karşılık sana bir bahçe satacak olursa,
şayet bahçelerdeki meyveler -bunlardan birisinde üzüm yahut kuru üzüm bulunan
asmaların olduğu bir bahçe içinde sararmış ya da taze hurma bulunan hurma
ağaçları bahçesine mukabil satılacak olursa- ben sana bahçenin içindekilerle
birlikte bahçemi aynı şekilde senin bahçene karşılık satarsam, bu satış
caizdir. Eğer iki bahçenin de meyvesi hurma ağacı gibi ve meyvesinde bulunan
hurma ağaçları eşit iseler, ben sana bir bahçeyi ve bir miktar meyveyi bir
bahçe ve bir miktar meyve, karşılığında satmış olmam itibariyle caiz olmaz.
Çünkü meyvenin meyveye karşılık satılması caiz değildir.
Er-Rebi' dedi ki: Bana
göre Şafii'nin zikrettiği: "El-Kasil (...): Taze olarak kesilen
ekin"in manası başak olduğu halidir. Eğer başak vermemişse, henüz ot
halinde olup onu kesmek / biçmek üzere satın alırsa, bunda bir sakınca yoktur.
[1544]Şafii (Allah'ın
rahmeti ona) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.), Hayber halkı ile mahsulün yarısı
mukabilinde ziraat ortakçılığı yaptı. Kendisi ile onlar arasında mahsulün
tahmin işini de İbn Reveha yaptı.
[1555] Nebi (s.a.v.),
Medine'nin kuru hurma mahsulünü tahmin ettirdi. [1546] Ayrıca Taif ahalisinin
üzümlerinin miktarını tahmin ettirmiş, tahmin edilenin onda birini onlardan
almıştır. Hayberlilerden de yine tahmin edilenin yarısını almıştır.
Bu sebeple üzüm ve hurma
ağaçlarının meyvelerinin tahmin yoluyla pay edilmesinde bir sakınca olmadığı
halde, bunlardan başkalarının meyvelerini tahmin yoluyla paylaştırmakta bir
hayır yoktur. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'ın tahmin yoluyla mahsullerinin tespit
edilmesini emrettiği iki yer (iki meyve), bunlardır. Bununla birlikte, onun
bunların dışındakiler hakkında tahminde bulunmayı emrettiğini de bilmiyoruz.
Ayrıca bunlar, meyvelerinin bir arada bulunması itibariyle de diğerlerinden
farklıdırlar. Bunların meyveleri arasında görülmelerine engel olan yaprak ya da
başka bir şey yoktur. Tahmin yoluyla miktarlarının bilinmesi de hemen hemen
şaşmaz ve sabittir. Bunların dışında tahmin yoluyla herhangi bir ağacın
meyvesinin paylaştırılması söz konusu olmadığı, gibi ağacından koparılmasından
sonra, herhangi bir meyvede tahmin yolu ile payedilmez.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Birkaç kişinin ortak olduğu ve olgunlaşacağı henüz ortaya
çıkmamış meyvelerin bulunduğu bir bahçeyi paylaştırmak isterlerse, hiçbir
durumda mahsulü ile onu paylaştırmaları caiz olmaz. Aynı şekilde
olgunlaşacağının ortaya çıkması halinde de paylaştırılması caiz değildir. Çünkü
hem hurma ağaçlarının hem arazinin bedelden bir payı olduğu gibi, meyvenin de
bedelden bir payı vardır. Bunun sonucunda herhangi bir tahmin ya da satış
yoluyla belli olmamış meyvenin, meyveye karşılık verilmesi söz konusu olur.
Aslı paylaştırmaları ve meyve de eğer olgunlaşmamışsa yahut olgunlaşmış ise,
aralarında şai / yaygın surette ortak olarak görülmedikçe, paylaştırmak caiz
değildir. Şu kadar var ki, eğer meyve olgunlaşmış ise, meyveyi başlı başına
tahmin yoluyla paylaştırmalarında bir sakınca yoktur. Şayet meyveyi hurma
ağaçları ile birlikte paylaştırmak isterlerse, o zaman herhangi bir alışveriş
suretiyle onları paylaştırırlar. Her bir pay; arazisi, ağaçları ve mahsulü ile
birlikte değerlendirilir. Sonra kura yoluyla değil de bu alışverişe binaen
paylarını alırlar.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Şayet farklı olarak hurma ağacı ile üzüm asması karışık ise, onlardan
birisini -her ikisinde meyve bulunmakla birliktediğeri ile paylaştırmasında bir
sakınca yoktur. Çünkü meyvenin farklı bir meyve ile değişimi esnasında elden
ele olması halinde fazlalıktan dolayı faiz söz konusu değildir. Zaruret yoluyla
paylaştırmada caiz olan bir şey, başka halde de caiz olur. Zaruret halinde caiz
olmayan bir şey başka halde de caiz olmaz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Muayyen bir bahçenin meyvesinde, selem uygun değildir. Çünkü
bazen tükenebilir ve mahsul vermeyebilir. Yine aynı şekilde taze hurmada selem
caiz değildir. Onun bulunduğu yerde, mahsulün olgunlaşacağı bir vakit olması
müstesna. Bir kısmını kabzettikten sonra, nitelikleri belirlenmiş mahsul, geri
kalanının kabzedilmesinden önce bitecek olursa, o takdirde müşterinin verdiği
anaparanın hepsini alıp ondan aldığının kıymetinin mislini geri verme hakkı
vardır. Bir görüşe göre ise, onun aldıklarının payı semenden hesap edilerek
düşülür. Bu durumda 100 irdeb satın almış bir kimse, eğer onun 50'sini almış
50'si telef olmuşsa, o 50'yi de geri verme hakkı vardır. Aynı zamanda o 50'yi
semenden payı mukabilinde alıp anaparasının geri kalanını rücu' yoluyla geri
almak arasında muhayyer olduğu gibi. Alacağını, ertesi yıl, kalan taze
hurmasının aynı nitelik ve ölçeği ile ondan kabzedinceye kadar ertelemekte de
muhayyerdir. Diğer taraftan hak ettiği buğdayı, vaktinde bulamayacak olursa,
onu daha sonra alma hakkı vardır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun)dedi ki: Bir hurma bahçesi olan birisinden bir, iki, daha fazla ya da
daha az hurma ağacını dilediği zaman meyvesini devşirmek üzere ve her bir sa'ı
bir dinara satın almasında bir hayır yoktur. Çünkü bu bir götürü alışveriş
değil ki, kabzetmesi halinde müşterisinin teminatı altına girsin. Sahibinin
onun yerine kabzedeceği ölçekli bir alışveriş de değildir. Bazı hallerde onu
meyve vermesi yaklaştığı vakit geciktirerek tazminatı (güvencesi) altına alır.
Böyle bir alışveriş ise, bütün cihetleriyle fasittir.
Şafii (yüce Allah'ın
rahmeti ona) dedi ki: Herhangi bir şekilde, devşireceği bir şey satın almasında
bir hayır yoktur, muayyen bir ya da birkaç hurma ağacını satın alıp onları
kabzetmesi ve böylelikle onun tarafından teminat altına alınması hali
müstesnadır. Bu durumda, o ağaçların meyvelerini dilediği şekilde devşirir, ne
zaman isterse, meyvelerin koparır ya da onları satın alır ve onun adına, onun
yerine kesilirler / devşirilirler. Çünkü satın alındığı takdirde, onu kabzetmek
hakkına sahip olanın arasına engel olunmayarak kabzedilecek muayyen bir şeyin
satın alınması dışındaki bir satışta yahut da sahibi tarafından teminat altında
nitelikleri belli bir satıştan başkasında hayır yoktur. Bu hususta vadenin kısa
ve uzun olması ile peşin olması arasında bir fark yoktur, bunların hepsi
aynıdır. Diğer taraftan, tarafların satış akdini yaptıkları sırada bilinen bir
fiyat ile yapılmayan hiçbir alışverişte de hayır yoktur.
Bir kimse diğerine taze
ya da kuru hurma yahut da dilediği herhangi bir şeyi selef yoluyla satın alırsa
-bunların hepsi aynıdır- anaparasının yarısını ve selef yoluyla aldığının
yarısını almak dilerse, bunda bir sakınca yoktur. Selef yoluyla alınanın
tamamından vazgeçmesi ve ona yapmış olduğu ödemenin tamamını geri alması,
imkanı olduğuna göre, selef yoluyla aldığının yarısı ile anaparasının yarısını
alma hakkı neden olmasın.
Eğer bunu İbn Ömer
mekruh görmüştür, derlerse, İbn Abbas buna cevaz vermiştir ve bu kıyasa göre
caizdir.
Onun (herhangi birinin)
selem yoluyla aldığının yarısını alıp geri kalarrla buğday ya da bir başka
şeyalma hakkı olmaz. Çünkü onun üzerindeki alacağı yiyecek!buğdaydır. Bu ise
buğdayın kabzedilmeden önce satılmasıdır. Fakat bunun yerine, onunla alışveriş
akdini fesheder. Böylelikle ondan vadesi gelmiş dinar türünden alacağı olur.
Bir kimse, diğerinden
belli bir vadeye kadar selem yoluyla taze hurma satın alsa, fakat bu kişi
ihmalkılrlığından ötürü yahut müşteri ya da satıcının terkinden, satanın
kaçınmasından ötürü, bu hakkını kabzetmeden önce taze hurma tükenirse. Böyle
bir durumda müşteri, sermayesini almak ile -çünkü o gücünün yetmediği her
durumda malı sebebiyle ihtiyaç içindedir- o nitelikte laze hurma almanın mümkün
olacağı vakte kadar geciktirmek ve karşılığında onu alması arasında muhayyer
bırakılır.
Vakti dışında taze
hurmayı -zamanında onu kabzetme şartıni koştuğu takdirde- selef yoluyla satın
alması caizdir. Bununla birlikte. kabzetmeyi şart koştuğu halde,
-bulunacağından emin olunan bir şey hakkında olması dışında- herhangi bir şeyde
selef alışverişinde hayır yoktur. Eğer bir durumda bulunan -ve bulunmayan bir
şey hakkında birisi ile selef alışverişi yaparsa, ben, bunda selef alışverişini
caiz görmem. Onun bu şekildeki alışverişi muayyen bir bahçe ve muayyen bir
arazi mahsulünde selef yapan kimsenin durumu gibi olur. Çünkü böyle bir şeyde
selef münfesih olur. Şayet onun selef alışverişi dolayısıyla yaptığı ödemeyi
kabzetmiş ise, kabzettiğini ona geri verir, o da anaparasını alır.
[1547]Şafii (Allah'ın
rahmeti ona) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.), garar denilen müşteriyi aldatıcı
satışı yasaklamıştır. Kaçkın veya kaybolmuş kölenin satılması gibi. Şu kadar
var ki, dişilerin karnında ki ceninler garardan istisna edilmiştir. Malik de
böyle demiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse, bir başkasına aleyhinde eksiklik olmamak şartı ile
satsa, satış fasittir. Çünkü bir malı satarsa, semeni satana aittir. Onun için
ne ecri misil ne de bir başka hak söz konusudur.
Malik de ona muvafakat
etmiş olmakla birlikte ona ecr-i misil verilir, demiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Satış kesinleşip taraflar ayrılırlarsa, sonrada bunu şart
koşarsa, bu ancak ona vermiş olduğu bir vaatten ibarettir. Dilerse, o vadi ni
yerine getirir dilerse getirmez.
Şafii dedi ki: Bir
kimsenin önünde bir yığın bulunuyorken bir adam kendisine; onu ölç ve ne kadar
olduğunu görürsen benim bu yığınımdan onun mislini sana bir dinara vereceğim
dese, bunda bir hayır yoktur.
Şafii dedi ki: Ondan
sıkılacak yağ, kendisinin olmak şartıyla culcula'nın (susamın) satışında hayır
yoktur. (yağı sıkılan / çıkarılan susamın satışında bir hayır yoktur.) Çünkü
susam yağı ile karışık vaziyette bulunur. Bunların biri diğerinden ancak belli
bir fiili müdahale ile ayırt edilir. Harcanacak emek hakkında ise, şüphesiz
ihtilaf vardır. Bu bazen yağı kapsadığı gibi kapsamayabilir de. Bununla birlikte
aslolan sıkılmaktan dolayı çıkacak yağın miktarının bilinmeyeceğidir.
Böylelikle o bilmediği bir şeyi satın almış olur. Kendisinin ortak olduğu bir
şeyde de bir ücretli / işçi olması caiz değildir. Bu ise, şöyle demeye benzer:
Ben, senin için bu meyveyi (22 ya da 24 müd kadardır) öğüteceğim, sana da
bundan dört ya da buna benzer bir şey vereceğim, demesi gibidir.
Balıkların bulunduğu
havuzların teminatında bir hayır yoktur. Malik de böyle demiştir.
Şafii dedi ki: Kişinin ekini,
hasadı, dövülmesi ve savurulması satıcıya ait olmak şartıyla satmakta bir hayır
yoktur.
Sonraki için tıkla: