ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

MAHSÜLLERİN ZEKATI

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Satılan mahsul / meyve, zekat düşen mahsul / meyve ve zekat düşmeyen mahsul / meyve olmak üzere iki türlüdür. Zekat düşmeyen mahsulün satılması herhangi bir engelolmaksızın caizdir. Çünkü onun tamamı satın alana ait olur. Fakat kendisinden bir kısmı zekat olarak verilmesi gereken şeyin satışına gelince, satış şöyle denilmesi şartıyla sahih olur:

 

Ben bu bahçemin mahsullerinin zekatını verdikten sonra, arta kalanını sana satıyorum. Buna zekat düşen miktar ise öşürdür -yahut da taşıma su ile sul anıyorsa- öşrün yarısıdır. Bu durumda bu istisna meselesinde açıkladığımız gibi olur. Ve ona adeta bahçe mahsulünün onda dokuzunu yahut da mahsulünün onda dokuz buçuğu nu satmış gibi olur.

 

[1520] Bize er-Rebi' haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salim, İbn Cüreyc'den şöyle dediğini haber verdi: Ata'ya sordum: Bu bahçemin mahsulünün zekatı çıktıktan sonra artanını sana dört yüz dinara satıyorum, dersem olur mu? O, evet, çünkü sadaka / zekat senin değildir, o ancak yoksulların hakkıdır, dedi.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Eğer bahçesinin mahsulünü satıp açıkladığım şekilde ondaki zekat payını ve miktarının ne olduğunu söz konusu etmezse, bu hususta iki görüş vardır.

 

Birinci görüşe göre, müşteri zekattan artan kısmı tamamının bedelinden payı kadarıyla -ki bu tamamının onda dokuzu yahut da tamamının onda dokuz buçuğudur- almak ile alışverişi bozmak arasında istediğini tercih edebilir. Çünkü ona satın alınanın tamamını teslim etmemiş olur.

 

İkinci görüşe göre, dilediği takdirde zekattan arta kalanı bedelin tamamı ile satın alır, istemese satın almaktan vazgeçer.

 

Er-Rebi' dedi ki: Şafii'nin bu hususta üçüncü bir görüşü daha vardır: Alışveriş tamamıyla batıldır. Çünkü ona hem mülkiyetinde olanı hem olmayanı satmış olur. Böyle bir akit satışı haram ve hel al olan şeyleri bir arada ihtiva ettiğinden dolayı tamamıyla geçersiz olur.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Bahçe sahibi satıcı, eğer: Zekatı bana ait dese bu satış müşteriyi -istemesi hali dışında- bağlamaz. Çünkü yöneticinin vazifesi elinde bulunan mahsulden zekatı almaktır. Aynı ölçekte fakat başka bir mahsulden almak gibi bir görevi yoktur.

 

Dedi ki: Aynı şekilde henüz kurumamış taze hurma da böyledir. Çünkü yönetici taze hurmanın onda birini alma hakkına sahiptir. Şayet yönetici onun taze hurmasının onda birini kuruması halinde misli olarak kuru hurma ödemeyi kabul ederse yahut da bundan sonra müşteri bunu satın alırsa, alışverişin caiz olacağını ümit ederim. Eğer bundan önce satın alırsa, o takdirde müşteri öşrü / onda biri hak edilmiş bir bahçenin mahsulünden satın almış kimse gibi olur. Çünkü belirttiğim gibi böyle bir bahçenin mahsulünün onda biri taze hurma olarak alınır. Kimisi de şöyle demektedir: O, taze hurmanın değerinin onda birini alır, çünkü bu hususta onun ortağıdır. Eğer bu böyle ise, o takdirde alışveriş, tamamı hakkında gerçekleşmiş olup ona (alıcıya) teslim edilmemiş olur. Bu husustaki iki görüşe göre, muhayyerlik hakkına sahiptir. Yani mahsulün onda dokuzunu semenin / meyvenin onda dokuzu ile almak yahut da tamamını reddetmekten birisini tercih edebilir.

 

Dedi ki: Arkadaşlarımızdan bu iki kimsenin alışverişini caiz görenler vardır. Elverir ki, alıp satanlar, birlikte mahsulde zekat hakkının mevcut olduğunu bilsin. Bu satın almış öbürü ise zekattan artanı satmış olur ve her ikisi tarafından da verilecek zekat miktarı bilinmiş olur.

 

[1521] Bize er-Rebi' haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den haber verdiğine göre, Ata dedi ki: Sen mahsulünü satarken, sen de senden satın alan da sadakayılzekatı söz konusu etmezsen, bu durumda sadakasını vermek satın alana düşer. o: Ama sadakalzekat bahçeye düşmez mi, dedi. O dedi ki: Sadaka satın alana düşer. İbn Cüreyc dedi ki: Eğer onu, miktarı tahmin edilmeden önce ya da tahmin edildikten sonra satsam (olur mu)? o: Evet dedi.

 

[1522] Bize er-Rebi' haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den haber verdiğine göre Abdullah b. Ubeydullah b. Ebu Muleyke buna benzer bir husus hakkında Ata'nın dediği gibi: O (s.a.v.) satın alana düşer, demiştir.

 

Şafii dedi ki: Her ikisinin de bu hususta söyledikleri, dedikleri gibidir. Çünkü zekat bizzat muayyen olan bir şeydedir. Bu muayyen şey ne zaman başkasının eline geçerse, yine ona zekat düşer. Nitekim şunu görüyoruz: Bir adam miras alsa, zekat bahçeden alınır. Aynı şekilde o bahçenin mahsulü ona hibe edilse yahut da ona sadaka verilse ya da herhangi bir şekilde onu mülk edinse durum böyle değil mi?

 

Dedi ki: Bu hususta bir başka görüş de ileri sürülmüştür: Mahsule zekat vacip olduktan sonra onu satarsa, zekat mahsul e düşer, satın alan da serbesttir. Çünkü ona hem kendi malını hem de toplam bedelden payı karşılığında zekatın dışında kalanları almak şartıyla yoksullara ait olanı satmıştır. Yahut da (bunu kabul etmezse) alışverişi reddeder.

 

Dedi ki: Bu mahsulü hibe etmesi, sadaka vermesi ya da mahsulü bir başkasından miras alması hallerinde buna zekat ister düşmüş olsun, ister düşmemiş olsun, bütün hususlar "sadakatizekat" bahsinde ayrıntıları ile yazılmış bulunmaktadır.

 

Dedi ki: Görüşünü naklettiklerimden başkaları da şöyle demiştir: Zekat satana düşer, satış caizdir ve mahsulün tamamı satın alana aittir.

 

Dedi ki: Yöneticinin mahsulden zekat alma hakkı varsa, o takdirde o mahsulün tamamı satın alanın hakkı olmaz. Eğer: Bahçe sahibi, o mahsulün mislini ona verir, diyecek olursa, o takdirde sadakayı / zekatı sadakanın kendisinde vacip olduğu ayni maldan başka şeyden -o ayni mal mevcut olduğu halde- alınmasını helal görmüş olur.

 

Dedi ki: Bu görüşü kabul eden bir kimse aslında şunu söylüyor demektir: Eğer ona kırk dinarda bir dinar zekat vacip olmuşsa, onların dışında o dinarın mislini vermesi de hakkıdır. Davarlar hakkında da sadakalzekatı verilen diğer çeşitli mallar hakkında da böyle demiş olması gerekir.

 

Dedi ki: Aziz ve celil Allah'ın: "Onların mallarından bir sadaka al'' (Tevbe, ıo3) buyurmuş olması şuna delildir: Eğer mala zekat düşüyorsa ve zekatın da şartı ancak o maldan alınmasıdır, başka şeyden değildir ve ben bunu kabul ediyorum. İşte bu sebeple şu şekildeki birinci görüşü tercih ettim: Satış, zekatın söz konusu olmadığı miktarda bağlayıcıdır ve zekatın söz konusu olduğu miktarda bağlayıcı değildir. Bu husus bilinirse, satan da satın alan da bu ne sattığını öteki de neyi satın aldığını bilmiş olur.

 

Dedi ki: Satıcı, müşteriye sadaka miktarını tayin etse, her ikisi de bunu bilse, fakat yönetici (zekat tahsildarı) bu hususta sınırı aşsa, bundan fazsını alsa, zekat tahsildarı sadakayı aşan miktar kadarınca gasıp gibidir. Bu hususta söylenecek söz gasıp hakkında söylenecek sözle aynıdır. Bu sebeple afet payını düşmeyen kimse: Bu malına haksızlık yapılmış bir adamdır, başkasının zulme uğramasında ise, onun satın alana karşı bir günahı yoktur. Çünkü o da zaten satın aldığını kabzetmiş bulunmaktadır. Afet payını düşenlere gelince, bu da aynı şekilde bunu kabzı tamamlanmamış bir şey gibi kabul eder. O halde ona yapılan haksızlık kadarını düşmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu haksızlıktan sonra ise, alışverişi reddetmekte yahut da bedelden payı kadar bir karşılık ile onu almakta muhayyer bırakmalıdır. Çünkü bu maL, ilk sattığı gibi ona teslim edilememiştir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Birisi;

- Yapılan bir haksızlık bir afet değildir, diyecek olursa ona:

- Peki, afetin manası nedir? O, bir kimsenin malından telef olunan şey değil midir? İşte haksızlık ta bir teleftir, denilir. Birisi:

- Peki ya semadan gelen musibet nedir, derse, ona da şöyle denilir:

- Şu meseleye ne dersin: Bir şey satın alsam ve onu kabzetmesem sonra da semadan ona telef edecek bir musibet gelse, alışveriş fesh olmaz mı? Eğer olur derse, ona şöyle denilif:

- Peki ya insanlar tarafından ona böyle bir musibet gelirse ne olur? Ben alışverişi feshetmek ile onu alıp sonra da telef olanın kıymetini o telef eden insanın arkasından giderek almakla muhayyer değil miyim, denilir. Eğer;

- Evet derse ona şöyle denilir:

- Sen semadan gelen musibeti insanlar tarafından işlenen musibetten daha ileri ya da onun gibi kabul etmiş bulunuyorsun. Çünkü bundan dolayı alışverişi feshetmiş oldun. Eğer: Şayet sen onu mülk edinmeyi kabul edersen, o senden gider, isterse onu kabzetme. Telef olursa, senin payından telef olur. Çünkü mahsulü sen satın almış ve kabzetmiş bulunuyorsun. Dolayısıyla o malın maruz kaldığı telefinin indirilmemesi daha evladır, der.

 

Sonraki için tıkla:

 

MÜZABENE