MAHSULDE AFET
[1508] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, Humeyd b.
Kays'tan haber verdi. O, Süleyman b. Atik'ten, o, Cabir b. Abdullah'tan rivayet
ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) birçok yıllığına satış yapmayı yasakladı ve
afetlerin payının düşülmesini emretti!
Şafii (r.a) dedi ki: Ben
Süfyan'ı bu hadisi onunla uzun süren oturup kalkma zamanlarında çokça rivayet
ettiğini dinlemişimdir. Öyle ki bu hadisi ne kadar çok dinlediğimi sayamam!
Fakat bu hadisi rivayetinde: "Afetlerin payının düşülmesini emretti"
ibaresini zikretmezdi. Sadece Nebi (s.a.v.)'ın birçok yıllığına satış yapmayı
nehyettiğini söyler, fazla bir şey söylemezdi. Bundan sonra "ve afetlerin
payının düşülmesini emretti" ibaresini eklemeye başladı.
Şafii dedi ki: Süfyan
dedi ki: Hümeyd birçok yıllığına satışı söz konusu ettikten sonra afetlerin
payının düşülmesinin emrinden önce bellemediğim bir takım sözler de söylerdi.
Bundan dolayı ben de afetlerin payının düşülmesini söz konusu etmezdim. Çünkü
nasıl söylendiğini bilmiyordum. Halbuki hadiste afetlerin payının düşülmesi
emri vardır.
[1509] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, Ebu
Zübeyr'den, o, Cabir'den, o, Nebi (s.a.v.)'tan aynısı zikretti.
[1510] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Malik, Ebu Rical
Muhammed b. Abdurrahman'dan haber verdi. O, annesi Amre'den rivayet ettiğine
göre, annesini şöyle derken dinlemiştir: Rasulullah (s.a.v.) zamanında bir adam
bir bağın meyvesini satın aldı. Onunla ilgilendi işlerini gördü. Bir süre de
kaldı. Sonunda eksik olduğunu gördü. Bahçe sahibinden payını düşmesini istedi.
Bunu yapmayacağına dair yemin etti. Satın alanın annesi RasuluIlah (s.a.v.)'a
gitti ve bunu ona söyledi. Rasulullah (s.a.v.): "O bir hayır yapmayacağına
yemin mi etti?" buyurdu. Mal sahibi bunu işitince Rasulullah (s.a.v.)'a
geldi ve: Ey Allah'ın Rasulü! O onun olsun, dedi.
Şafii dedi ki: Süfyan'ın
Cabir'den, onun, Nebi (s.a.v.)'tan afet payının düşürülmesine dair hadis
hakkında naklettiklerimi söyledi. Buna göre Süfyan'ın, Humeyd'in rivayet ettiği
hadiste; bellememiş olduğu sözlerin, onun afetin payının düşürülmesi emrinin
yarısı üzerine barış yapılması emri gibi olduğuna delil olması mümkündür. Aynı
şekilde kesin bir delil, emir olarak değil de hayra teşvik olmak üzere tetavvu
sadaka vermeyi emretmesine ve buna benzer hususlar gibi olmasına da
delilolabilir. Daha başka hususlar da mümkündür. İşte hadis, aynı anda her iki
manaya da ihtimalli olup onda hangisinin daha uygun olduğuna dair bir delalette
bulunmadığından ötürü, bize göre insanlar hakkında Rasulullah (s.a.v.)'dan afet
payının düşürülmesi ile ilgili sabit bir haber olmaksızın -Allah elbette en iyi
bilendir- hüküm vermemiz caiz değildir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Malik'in Amre'den rivayet ettiği hadis ise mürseldir. Hadis ehli
de biz de mürsel rivayeti sabit kabul etmiyoruz.
Şafii (ra) dedi ki: Eğer
Amre'nin rivayet ettiği hadis sabit olsaydı -yüce Allah elbette en iyi bilen
dir- o hadiste afetin payının düşülmemesi gerektiğine dair bir delalet
bulunurdu. Çünkü o şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) herhangi bir hayır
işlemeyeceğine dair yemin etti / eden" demiştir. Eğer onun hakkındaki
hükmü afetin payını düşmesi şeklinde olmuş olsaydı, bu durumda şöyle demesi
daha uygun olurdu: İster yemin etsin ister etmemiş olsun, o, bunu yapmak
zorundadır. Çünkü üzerinde yerine getirmesi gereken bir hak bulunan herkes
için, sen bunu ödemekle Yükümlüsün. Eğer bir hakkı ödemeyecek olursan, durum ne
olursa olsun senden alınır, denilir.
Dedi ki: Bir kişi meyveyi
satın alsa, satan da satın alan ile meyve sahibini baş başa bıraktıktan sonra
meyveye bir afet isabet etse, onun lehine ve satan aleyhine bedelinden herhangi
bir şeylerden vazgeçmesine hükmetmeyiz.
Dedi ki: Şayet Süfyan
açıkladığım şekilde, kendisinin rivayet ettiği hadisin gevşekliğine dikkat
çekmemiş olup sünnet de afeti n karşılığında bir indirim yapılmasına dair sabit
olsaydı, herhangi bir kimsenin ona karşı bir cinayeti olmaksızın semadan gelen
az ya da çok miktardaki musibetin karşılığının düşmesine hüküm verirdim. Üçte
bir (1/3) ve daha fazlasını indirmesine gelince -ki üçte birden daha aşağısı da
indirilmez- bu hususta ne bir haber ne kıyas ne de makul! akli bir delil
vardır.
Dedi ki: Ben afetin
payının indirilmesi kanaatini kabul etmiş olsaydım, bu hususta delil -sabit
olması halinde- habere tabi olmaktan başkası olamazdı. Fakat ben, mesela bir
evi bir yıl ya da daha az bir süre kiralaması halinde, evin kirasına kıyasla
böyle bir şey söylemem. Kişi evini kiracıya teslim ettikten sonra ev yıkılsa,
ama bir seneden henüz sadece bir gün ya da bir gün eksiği ile bir sene geçmiş
bulunuyorsa, bana ancak ya o bir günün kirasını ya da bir gün eksiği ile bir
yılın kirası düşer. Çünkü bir kimse evin menfaatini elde edebiliyorsa, ev benim
elimde değildir. Ama ev yıkıldığı için menfaati sona erecek olursa, evi alma
yolunu bulmadığım sürece bana kira borcu düşmez.
Birisi dese ki:
- Peki, senin hurma
ağacının meyvesini, açıklamış olduğun ev kirasına kıyaslamana engelolan nedir?
Üstelik sen, hurma ağacının meyvesini sattıktan sonra, -bir sürüye kadar-
ağaçta bırakılmasını caiz görüyorsun. Tıpkı bir kimsenin evi kabzedip belli bir
süreye kadar evde yerleşmesini caiz kabul ettiğin gibi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ona -Yüce Allanın izni ile- şöyle cevap verilir:
- Bir seneliğine
kiralanan, sonra sene tamamlanmadan önce yıkılan evin durumu, kabzedilen
meyvenin durumundan farklıdır. Çünkü meskende sakin olmak, gözle görülen
muayyen bir şey değildir. Bu ancak geçen bir süreden ibarettir. Buna göre
kiracının elinde bulunduğu halde üzerinden geçen her bir günün kirasını da
isterse evde sakin olmasın -eğer evde tasarrufuna engel olunmamışsa- o sürenin
kirasını ödemekle yükümlüdür. Meyve ise, satılıp kabzedildiği takdirde tamamı
da müşterinin elinde bulunup o da, o andan itibaren tamamını alabiliyor ve bu
da onun hakkı olduğu halde onu dalında bırakması kendi tercihiyle olup daha
önce, alma hakkına sahip olmak üzere, belli bir süreye kadar bırakmayı uygun
görebilir. Meyve, yaş olup onu o haliyle alabildiği gibi satması ve kurutması
da mümkündür. Kendisi böyle bir meyveyi gün be gün ve taze iken almak üzere
bırakabilir. Bundan kastı ise, değişik günlerde onu almayı dağıtması halinde
kıymeti daha çok olsun ve aile halkı için daha devamlılık arz etsin diye de
yapabilir. Eğer, bahçenin tamamı ya da çoğunluğu henüz taze hurma halinde iken
afetin karşılığında indirim yapılacağını ve bununla birlikte bahçenin tamamının
devşirilip taze hurma olarak satılmasının mümkün olduğunu ileri sürüp böylesi
taze hurmanın maliki için değeri daha azaltıcı yahut kuru hurmanın daha da
kurumasına sebep teşkil edecek olsa, -bu onun sahibi aleyhine bir eksiklik
sağlayacak olsa da- afetin payının indirileceğini kabul edecek olursan, o
takdirde kuru hurma halinde iken dahi afet dolayısıyla ona indirim yapmayı da
kabul etmen gerekir. Oysa o tamamıyla ele geçirme imkanına sahip olduğu bir
zamanda, mahsulü devşirmemiş ve kurutulması yoluna gitmemiştir. Bununla
kiralamış olduğu, fakat bir sene boyunca içinde kalmadığı evin kirasını tıpkı
kalmış gibi ödemekle yükümlü olduğunu kabul etmem arasında farklılık gözetmemin
sebebi ise, böyle bir kimsenin yapabileceği bir işi terk etmiş olmasından
dolayıdır.
Dedi ki: Eğer
açıkladığım şekilde (hurma / üzüm) eve kıyaslamak caiz olsaydı, o takdirde, bu
henüz koruk haline gelmediği süre (satışı) caiz olurdu. Çünkü böyle bir süre
ondan yararlanılacak bir süre değildir. Hurmanın kurutulmasına elverişli
olmayan süre ile koruk haline gelişinden sonraki süre de farklı durumdadırlar.
Dedi ki: İşte bu, hakkında
Allantan hayırlı olanı dilediğim hususlardan birisidir. Eğer ben, açıkladığım
şekilde, ondan bir avuç taze ya da koruk hurma indirimine gitmeyi, tıpkı bir
evin kirasının süresi dolmadan önce yıkılması halinde indirime gidileceği ve
tıpkı bir kimse bir sa' buğday satın almışsa, bir avuç müstesna onu tamamen
tahsil etmiş olmakla birlikte kendisi bunu tüketip bitirse bile, ele geçirmemiş
olduğu miktarın bedelini ödemekle yükümlü olmadığından, o miktarın düşüleceğini
ve kendisinin eline geçmediği gerekçesiyle fazlasının indirilmesinin caiz
olmadığı, ama daha az miktarında -aynı manada olduğundan ötürü-
indirilmeyeceğini kabul ettiğim gibi, kabul ederdim. (Yani ele geçirilmeyen
şeyin bedeli ödenmez.)
Eğer ben, afeti n
payının indirileceği kanaatini kabul etmiş olsaydım. Taraflar afet hususunda
ihtilafa düşüp satıcı, afet sana isabet etmedi yahut da sana isabet etmiş olsa
bile senin bir Medine ölçeği olan bir fark (farak; ölçü birimi) kadar götürdü
diyecek olsa, müşteri ise, hayır benim bin farkımı alıp götürdü derse, o zaman
yemini ile birlikte satıcının görüşünü kabul ederdim. Çünkü bedeli ödeme
yükümlülüğü, müşterinin yükümlülüğüdür. Müşterinin de sözüne dayanılarak bu
haktan ibra olduğu (kurtulduğu) doğru kabul edilemez. Müşterinin ise kendisi
adına telef olana dair beyyine koymak yükümlülüğü vardır.
Dedi ki: Afetlerin
kapsamlı çerçevesi, insanın cinayeti (kasıtla yaptığı, ihmali) dışında bir
sebeple mahsulün tamamını ya da bir kısmını telef eden her bir şeydir.
Dedi ki: Afet sebebiyle,
indirimin yapılacağını kabul eden kimselere, şöyle itiraz edilebilir:
Müşterinin mahsulü kabzetmediği bir iddiadır. Bununla birlikte insanların
işledikleri cinayetin karşılığı indirilmesi gereken bir afettir. Çünkü ben
afetin karşılığını indirecek olursam, satanın ancak kabzedilmesi halinde bedeli
hak etmiş olduğunu söylemiş olurum. Tıpkı ev benim elimde olduğu halde evin
(afetten / kusurdan) eser olması hali dışında kirayı hak etmeyeceği ve
satıcının meyveyi telef eden kimsenin, meyvesinin değerini istemek suretiyle ondan
alacaklı olması gibi. Yahut da meyve müşteriye ait olup ondan (afetin)
karşılığının indirilmesi ya da indirilmemesi hususunda muhayyer bırakılıp
mahsulünü / meyvesini telef edenden telef ettiği kadarını isteme hakkına sahip
olduğu gibi. Aynı şekilde satın aldığı bir köleyi, daha kabzetmeden önce, ona
karşı cinayet işlemesi halinde muhayyerlik hakkına sahip oluşu gibi. Bu ise
eleştirilecek pek çok yönü olan bir görüştür.
Şafii (Rahimehullah)
dedi ki: Peki, afetin karşılığının indirileceği kanaatini kabul edenlerin
herhangi bir delili var mı? diyecek (biri) olursa şöyle cevap verilir:
- Evet, Allah elbette en
iyi bilendir- bu hususta Rasulullah (s.a.v.)'ın meyvenin afette yana
kurtulacağı vakit gelmeden ve olgunlaşacağı ortaya çıkmadan, satılmasını yasakladı,
buyruğunda da onun: "Peki şayet Allah mahsulü engellerse sizden herhangi
biriniz kardeşinin malını neyin karşılığında alacaktır" buyruğunda buna
delil bulunmaktadır. Eğer mahsul sahibi, mahsulünün afet ile telef olanının
bedeline malik olmayacak olsaydı, meyvesini henüz yeni tomurcuklanmış halde
iken, koruk iken satması, onu toplayıp koparması, helal olmuş olsaydı, onu
satmasının engellenmesinin bir manası olmazdı. Şu kadar var ki, ona afetten
kurtulma ihtimali çoğunlukla görülebilecek bir zamanda o meyveyi, satmasını
emretmiştir. Ta ki müşteri afetten kurtulma ihtimali yüksek olmayan bir
alışverişe girmemiş olsun. Eğer afete uğramış olanın bedelini ödemekle yükümlü
olmamış olsaydı, o zaman hem satana hem müşteriye zarar verecek bir şekilde
afetten uzak olmak şartı ile alışverişin onun için bağlayıcı olması da caiz
olurdu.
Dedi ki: Eğer afet
dolayısı ile indirim ile ilgili hadis sabit olsaydı, bunda bir delilolmaz ve
ben hadisi geldiği gibi geçerli kabul ederdim.
Birisi;
- Peki, afetin
karşılığının indirileceği yahut da bazı şeyler hakkında bunun dikkate
alınmayacağı ile ilgili fukaMdan herhangi bir kimseden bir rivayet nakledilmiş
midir? diye sorsa ona şöyle denilir:
- Evet, şayet bu hususta
benim görüşümden başka bir kanaat bulunmamış olsaydı, bu insanlar için
bağlayıcı görülmezdi, diye cevap verilir. Eğer:
- O halde onu açıkla
diye sorulursa, şöyle denilir:
[1511] Bize Said b.
Salim, İbn Cüreyc'den haber verdi. O, Amr b. Dinar'dan -bir meyve sattıktan
sonra ona afet isabet eden kişi hakkında- dedi ki: Benim görüşüm ancak şudur:
Dilerse (afetten dolayı) indirim yapmaz. Said dedi ki: Bununla satıcıyı
kastetmektedir.
[1512] Şafii dedi ki:
Sad b. Ebu Vakkas'tan da rivayet edildiğine göre, o kendisine ait bir bahçe
satmıştı. Onu satın aldığı bahçeye bir afet isabet etti. O bahçesinin bedelini
ondan aldı. Ama bu rivayet sabit mi değil mi bilmiyorum!
Dedi ki: Afet bedelini
düşüren bir kimse, ancak şu hususu dikkate alarak düşer: Onun bunu kabzetmesi
afetten eser kalması şartı ile bir kabzdır. Eğer hurma ağaçlarının mahsulüne
kusura sebep olacak bir afet isabet ederse; hurmayı zayıf düşüren kuraklık
yahut da bir cumuh yahut da b;ınun dışında herhangi bir kusur dahil olursa,
müşterİ kusurlu olarak onu almak ya da reddetmek arasında muhayyer bırakılır.
Şayet ondan bir şeyler almış ise ve imkanı varsa, onu geri verebilir. Eğer
böyle bir imkan olmazsa, misli varsa onun mislini, misli yoksa onun kıymetini
öder. Ve dedi ki: Aldıkları kadar bir payanun adına hesap edilir ve ödemekle
yükümlü olduğu bedelin geri kalanını geri verir. Ancak alanın, mahsulü kusurlu
haliyle almayı tercih etmesi müstesnadır. Şayet afetten sonra ona bir kusur
isabet edecek olursa, o kusurun bedelden payı kadarını rücu' ile geri alır.
Çünkü afet kusurdan farklı bir şeydir.
Dedi ki: Muhtemelen şunu
da yapması gerekir: Eğer mahsulünü devşirmeden önce gasp edilse yahut da o
mahsule bir yönetici haksızca müdahale edip alması gereken zekat malından
fazlasını alsa, o takdirde (satın alan) satıcıya rücu' ederek (bunların
bedelini) alır. Çünkü bu kısım ona teslim edilmemiş olur. Tıpkı ona
kabzetmediği bir köle yahut da bir kısmını kabzedip diğer bir kısmını
kabzetmediği birçok köle satmış iken, bir köleye saldırıda bulunup onu öldürse
ya gasp etse yahut da semavi hüküm gereği ölse, müşteri satışı feshetmek
hakkına sahip olduğu gibi, satanın da bu gasp ı yapana ve bu cinayeti işleyene
gaspı ve cinayetinden ötürü takib at altına almak hakkına sahiptir. Semavi
hüküm gereği ölen köle ise, satanın malından gider. Bu da hakkında muhtemelen
genelolarak şöyle denilebilecek bir durumdur: Satın alana teslim edilen bir
ağaçta satılan meyve, satanın tazminatı(güvencesi) altındadır. Müşteri ondan
satın aldıklarının tamamını tahsil edinceye kadar. Müşteri almadığı sürece
yahut da müşterinin emri ile mahsul ağacından devşirilmediği sürece, satıcı bu
husustaki sorumluluğundan kurtulmaz. Nitekim bir kimse, bir adadaki yahut bir
gemideki buğdayın tamamını, belli bir ölçekte olmak üzere satın almışsa, satıcı
müşterinin o ölçeklerden aldığı kadarından mesuliyetten kurtulmuş olur. Eğer
müşteri, henüz almadan o mal çalınır yahut ona bir afet isabet ederse, bu
satıcının malından gider. Bu halde iken kusur isabet eden kısmına gelince,
müşteri onu almakta ya da geri vermekte muhayyerdir.
Dedi ki: Musibetin
payını düşen bir kimsenin, musibetin telef ettiği miktar az olsun çok olsun,
onun indirimini yapması gerekir. Ondan bir şey telef olması halinde, müşteri de
satışı kabul etmemek yahut da kalanı bedelden hissesi kadarı ile satın almak
arasında muhayyer bırakılır. Genel olarak bütün hurma ağaçlarının taze hurması
olmadığı sürece bu böyledir. Ama taze hurmayı devşirme imkanını bulacak
şekilde, -genelolarak taze hurmanın oluşumu tamamlanırsa-, afet dolayısıyla
hiçbir şey indirmez.
Dedi ki: Aynı şekilde
ağacında taze hurma oluşumu tamamlanmış iken ona afet isabet ederse, o afetin
karşılığını ondan indirme cihetine gitmemesi gerekir. Çünkü bahçenin sahibi,
satın alanı, satın aldığı meyveyi kabzetmekte serbest bırakmış ve o da
devşirmek suretiyle kabzetme imkanını bulmakla birlikte, bunu yapmamıştır.
Fakat mahsuL, satıcı onu müşteriye teslim edip müşteri de taze hurma olarak
olgunlaşacak hale gelip devşirilmek suretiyle onu kabzedebilecek imkanını elde
etmek özellikleri bir arada bulununcaya kadar, satıcının teminatı altında
olduğunu ileri sürebilmek için, mahsulü devşirebileceği bir süre geçmiş olduğu
halde bu kanaat asıl dayanak olsun diye toplamayacak olursa, benim kanaatime
göre bu hususta söylediğimden başkası doğru olamaz. Ve taze hurma haline geldikten
sonra, ona isabet eden afet, müşterinin malından gider.
Dedi ki: İşte o kanaate
müşteri mahsulü devşirebilme imkanına sahip olması itibariyle kabzetmiş
durumdadır, itirazı vardır. Eğer mahsuL, taze hurma aşamasına gelmeden önce,
müşteri onu devşirecek olursa, kendi malını devşirmiş olur ve bedelinin
tamamını ödemekle yükümlü olur.
Sonraki için tıkla: