MEYVELERİ SATMAK NE
ZAMAN HELAL OLUR?
[1481] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, ez-Zühri'den haber
verdi. O, Salim'den o, babasından rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.)
olgunlaşacakları ortaya çıkıncaya kadar meyvelerin satılmasını yasakladı.
[1482] Şafii dedi ki:
Bize Malik, Nafi'den haber verdi. Onun Abdullah b. Ömer'den rivayetine göre,
Rasulullah (s.a.v.) meyvelerin olgunlaşacakları görülünceye kadar satılmasını
nehyetti. Satana da satın alana da (bunu) yasakladı.
[1483] Şafii dedi ki:
Bize Süfyan, Abdullah b. Dinar'dan haber verdi. O, İbn Ömer'den rivayet
ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) buyurdu, diyerek aynısını rivayet etti.
[1484] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Malik, Humeyd et-
Tavil'den haber verdi. Onun, Enes b. Malik'ten rivayetine göre, Rasulullah
(s.a.v.) meyvelerin olgunlaşmadan satılmalarını yasakladı. Ey Allah'ın Rasulü,
olgunlaşması ne demektir, diye soruldu, o: "Kızarıncaya kadar"
buyurdu. Ayrıca Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'iillah eğer mahsulü
alıkoyacak olursa, sizden herhangi bir kimse kardeşinin malını neyin karşılığında
alacaktır" ekledi.
[1485] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize es-Sakafi, Humeyd'den
haber verdi. Onun Enes'ten rivayetine göre, Rasulullah (s.a.v.) hurma ağacının
meyvesini olgunlaşmadan satışını yasakladı. Olgunlaşması ne demektir, diye
sorunca "Kızarıncaya kadar" buyurdu.
[1486] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Malik, Ebu Rical'den
haber verdi. O, Amre'den rivayetine göre, Rasulullah (s.a.v.) musibetten
kurtuluncaya kadar mahsullerin satışını yasakladı.
[1487] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize İbn Ebu Fudeyk, İbn
Ebu Zi'b'den haber verdi. O, Osman b. Abdullah b. Surakidan, o, Abdullah b.
Ömer'den rivayetine göre, Rasulullah (s.a.v.) afet (den etkilenme durumu)
kayboluncaya kadar, mahsullerin satışını yasakladı. Osman dedi ki: Ben
Abdullah'a: Bu ne zaman olur, dedim, o: Süreyya yıldızının doğuşu vaktinde,
dedi.
[1488] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Süfyan, Amr b.
Dinar'dan haber verdi. O, Ebu Mabed'den: Er-Rebi' dedi ki: Sanırım o İbn
Abbas'tan rivayet etti. O meyveyi / mahsulü kölesine, tadı gelmeden önce satar
ve kendisi ile kölesi arasında faiz işlemenin söz konusunu olacağını kabul
etmezdi.
[1489] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salim, İbn
Cüreycöen haber verdi. 0, Atadan o -inşallah- Cabir'den diye rivayet ettiğine
göre, Rasulullah (s.a.v.) olgunlaşacağı ortaya çıkmadıkça mahsulün satılmasını
yasakladı. İbn Cüreyc dedi ki: Ben: Peki, Cabir özellikle hurma ağaçları nı mı
yoksa mahsullerini mi zikretti, dedim. O, hayır özellikle hurma ağacını söz
konusu etti. Fakat bizim görüşümüze göre her mahsul ancak onun gibidir.
[1490] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şam haber verip dedi ki: Bize İbn Uyeyne, Amr'dan
haber verdi. 0, Tavus'tan rivayet ettiğine göre, İbn Ömer'i şöyle derken
dinledim: Meyve olgunlaşacağı belli olmadan satın alınmaz. Ben İbn Abbas'ı
şöyle derken dinledim: Meyve tadını almadıkça satılmaz.
[1491] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şam haber verip dedi ki: Bize İbn Uyeyne, Humeyd b.
Kays'tan haber verdi. 0, Süleyman b. Atik'ten o, Cabir b. Abdullantan rivayet
ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) ağacın meyvesinin birkaç yıllığına
satılmasını yasakladı.
[1492] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şam haber verip dedi ki: Bize Süfyan, Ebu Zübeyr'den
haber verdi. 0, Cabir'den o, Nebi (s.a.v.)'tan aynısını rivayet etti.
Şafii dedi ki: Biz,
bütün bunların aynısını söylüyoruz. Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetlerinde ise
bir takım deliller vardır. Bunlardan birisi şudur: Rasulullah (s.a.v.)'ın
satışını helal kıldığı mahsulün olgunlaşması (hurma için) kızarması ya da
sararmasıdır.
"Allah mahsul
vermeyecek olursa herhangi biriniz kardeşinin malını neyin karşılığında almış
olacak." buyruğunda da şuna delil vardır: Olgunlaşma zamanına varıncaya
kadar bırakılan mahsulün satılmasını yasaklaması; devşirilen ve dalından
koparılan mahsulün satışının yasaklanması demek değildir. Çünkü onların
devşirilen kısımları için artık onu engelleyecek bir afet söz konusu olmaz. Ama
afetin söz konusu olabileceği bir süreliğine bırakılan mahsulün satışı yasak
kılınmıştır. (...) Belh denilen hurma koruğu ile (...) busr denilen koruktan
öncekilerin hepsinin satışı yerinden devşirilmesi için helaldir. Çünkü bunlar
Rasulullah (s.a.v.)'ın satışını yasakladıkları arasında olmayıp Allanın
satışını helal kıldığı şeyler arasındadır.
Dedi ki: Ancak
olgunlaşacağı görülmeden önce satışı helal değildir. O zamanı gelinceye kadar
bırakılmalıdır. Çünkü bu Rasulullah (s.a.v.)'ın erişmesi gereken vakti gelmeden
önce satılmamasını emrettiği hususun kapsamına girer.
[1493] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den
haber verdi. O, Ata'dan şöyle dediğini rivayet etti: Taze hurmanın azı ya da
çoğu yenilir hale gelmedikçe satışı yapılmaz. İbn Cüreyc dedi ki: Ona: Peki,
tazesi ile birlikte çok miktarda koruk varsa ne dersin, dedim. O: Evet biz
ondan yenilebildiği zaman kaydını işittik, dedi.
[1494] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den
haber verdi. O, Ata'ya şöyle sormuş: Bir bahçede meyvesi olgunlaşan bir hurma
ağacı olup, bahçenin diğer ağaçlarından önce ondan yenilebilirken, bahçenin
diğer ağaçlarının meyvesi henüz koruk ise durum ne olur? O: Eğer ondan
yenilebiliyor ise bu ona yeter, artık satabilir, dedi.
[1495] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den
haber verdiğine göre, o, Ata'ya dedi ki: Peki, her mahsulde, ondan yenilebilir
hale gelmeden önce satılmaz mı? dedi. O evet, dedi. İbn Cüreyc dedi ki: Ben:
Üzüm, nar ya da nektarin de böyle midir? dedim. O evet, dedi. İbn Cüreyc dedi
ki: Yine ona sordum: Peki, bunlardan herhangi bir şey daha kendisinden
yenilebilir bir hale gelmeden önce hali değişirse, ondan yenilemeden önce
satılır mı, dedim? O: Hayır, ondan yenilebilir hale gelmeden hiçbir şey
satılmaz, dedi.
[1496] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said'in, İbn
Cüreyc'den haber verdiğine göre, Ata dedi ki: Karpuz, acur ve bakliyat gibi
yenilebilir türden yerin bitirdiği her bir şey tıpkı hurma ağacının meyvesi
gibi yenilebilir hale gelmedikçe satılamaz.
Said dedi ki: Bakliyat
ancak demet demet satılabilir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Sünnet, -kendisinde zikredilen- daha başka hiçbir şeye ihtiyaç
bırakmayacak kadar yeterlidir. Rasulullah (s.a.v.) çiğlikten / hamlıktan
kurtuluncaya kadar mahsulün satılmasını yasaklayıp, kızarması ya da sararması
halinde satılmasına izin verdiğine göre, bu olgunluğu görülmeye başladığı ve
artık hepsi koruk olmaktan çıkıp yenilebilir ve geneli itibariyle o kabilden
olduğu görülürse, satılmasına izin vermiş demektir. İşte bu da görüşünü
itibariyle artık gelebilecek bir afetten etkilenmeyecek şekilde olgunlaşmış
olacağı halidir. Çünkü böyle bir durumda iken, o yıl içinde artık tohumu /
çekirdeği gereği gibi sertleşmiş olur. Şayet bu seviyeye gelmeyip, bu sınıra
ulaşmamışsa, kökünden alınan her bir meyve de onun gibidir, ondan farklı
değildir. Bir tek meyve olgunlaşıp onunla birlikte hurma ağacının meyvesi gibi
ilk olgunlaşma hali görülecek olursa ve bu olgunlaşmanın ilk belirtileri ortaya
çıkarsa, o mahsulün tamamının satışı helal olur. Sabit bir kökten ya da sabit
olmayan bir kökten yetişen her bir mahsul aynıdır. Çünkü bunların hepsi de eğer
belirttiğim gibi ise, hurma ağacının meyvesi ile aynı hususiyete sahip olur.
Meyve ortaya çıkar, müşteri de onu görür. Bundan sonra ise, o vakitte henüz
görünür hale gelmemiş bir şey daha yetişmez. Şu kadar var ki, hurma ağacının
meyvesi kapçıkları dolayısıyla görülmediği için açık ve görünür kabul edilir.
[1497] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den
haber verdiğine göre, o, Ataya sordu: Kına bitkisi, pamuk ve yonca gibi
yenilmeyen şeylerin durumu nedir? O, dedi ki: Evet, bunlar da olgunlaşacağı
ortaya çıkmadıkça satılmazlar.
[1498] Bize er-Rebi' haber
verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den haber
verdiğine göre, o, Ataya sordu: Yonca bitkisi satılır mı? O hayır, ancak her
bir demet olgunlaşacağı zaman satılır, çünkü bunun durumu bilinemez. Belki de
bir diğer demete bir afet isabet edebilir.
[1499] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den
haber verdiğine göre, birisi Ataya: Pamuk senede iki defa devşirilir mi? dedi.
O: Hayır, ancak her bir hasadı zamanında (satılır).
[1500] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said, İbn Cüreyc'den
haber verdiğine göre, Ziyad kendisine İbn Tavus'tan haber verdi. O, babasından
rivayet ettiğine göre, pamuk hakkında: O açıldığı vakit bir hasadı satarsınıSI,
dedi. İbn Cüreyc dedi ki: Ziyad dedi ki: Buna göre bizim söylediğimiz şudur,
ceviz açıldığı zaman satılır, ondan başkası satılmaz. O dedi ki:
İşte bu açıldığı zaman
bir tek hasat demektir.
Şafii dedi ki: Bu
hususta yüce Allanın izniyle hüküm Ata ve Tavus'un dedikleri gibidir. Sünnetten
de anlaşılan budur. Allah da elbette en iyi bilendir. Buna göre yenilebilir
mahsullerin her biri yenilebilir hale gelince satılır, yenilmeyen mahsuller ise
hasat edilebilme sınırına gelince satılır.
Dedi ki: O halde, yonca
gibi kökünden koparılan her bir şey, aynen böyledir ve bunun ancak biçildiği
sırada demet olarak satılması uygundur. Kökünden kopartılan şeyin de ancak
kesimi halinde satılması caizdir, bundan sonrasına geciktirmez. Yonca,
bakliyat, reyhanlar, yeşil olarak koparılan ekinler ve benzerleri. Pamuğun
açılması ise, pamuk görünecek şekilde kabuğunun çatlaması ve artık onu örtecek
kapçığının olmaması demektir. Bana göre bu, kendisinin üzerini kapatan
kapçıkları bulunan meyvelerin dalında bırakılmasının anlamının ne olduğuna
delildir. Şayet: Bu nasılolur diye sorulursa derim ki: Yoncanın satışı ancak
biçilmesi halinde caizdir. Onun biçilmesi ise olgunlaştığının görülmesidir.
Dedi ki: Eğer: Meyve
bazen olgunlaştığı ortaya çıktıktan sonra da (dalında) bırakılır, denilirse
şöyle cevap verilir: Meyve bu hususta yoncadan farklıdır. Çünkü meyvenin
olgunluğu görüldükten sonra, o zamana kadar çıkmamış herhangi bir şeyağacının
aslından ortaya çıkmaz. Sadece olgunluğu artar. Ama yonca bırakılacak olursa,
onun dibinden alışverişe dahil olmayan ve açıkça görülmeyen daha başka şeyler
(otlar) ortaya çıkar. Rasulullah (s.a.v.), meyvenin olgunluğu ortaya çıkmadan
önce görünür halde iken satışını haram kıldığına göre, görünmeyen ve olgunluğu
ortaya çıkmamış olanın satışının haramlılığı daha ileri derecede olur. Çünkü
olgunluğu ortaya çıkmamış olsa bile, fazladan görülmemektedir. Bu durumda
müşteri bir zira ya da daha fazla uzamış yonca türü bir bitkiyi satın almış ve
onu bu sefer o kadar bir zira ya da daha fazla uzayacak halde bırakmış olur.
Böylelikle müşteri, henüz yerden yetişmedik, yetişmesi halinde de alışveriş
akdine dahil olmamış, satın aldığının bir misli kadarını almış olur. Eğer bu
bırakılacak olsa, satan için faydalı olacak bir şeyolurdu. Halbuki meyvede taze
olarak alınması halinde bu kabilden hiçbir şeyolmaz.
Dedi ki: Taze otta /
yoncada belirttiğimiz şekildeki satışı batıl kabul ettiğimize göre, bir
yıllığına -daha az daha çok yahut da iki kesim olarak- satılması daha da
batıldır. Çünkü bu henüz yaratılmamış (ortaya çıkmamış) bir şeyin satılması
demektir. Cariyenin cenini, hurma ağaçlarının seneler boyunca satışı gibi olur.
Rasulullah (s.a.v.) ise hem bu alışverişi hem de eğer afetlerden korunacak hale
gelmemişse, görünür vaziyetteki meyvenin meyvesini ele geçirmeyi de yasaklamış
bulunmaktadır.
Dedi ki: Olgunlaşması
halinde karpuzun satılmasına gelince, karpuzun da taze hurma gibi bir
olgunlaşması vardır. Onun olgunlaştığı görüldüğü takdirde, o durumda iken
karpuzun satılması caiz olur. Acura gelince; küçük ve taze iken yenilir. Onun
olgunlaşmasının görülmesi büyümesinin durması ya da kısmen büyümesidir. Sonra
eğer müşteri dilerse, küçükleri de büyüyünceye kadar bırakabilir. Tıpkı
karpuzun müşterisinin dilemesi halinde küçüklerinin olgunlaşıncaya kadar bırakılması
gibi. Bunları da taze hurmanın alınışı gibi arka arkaya tek tek alır, ama şöyle
diyenin görüşünün açıklanabilir bir tarafı yoktur: Karpuz da acur da
olgunlaşacakları ortaya çıkmadıkça satılmaz. Olgunlukları ortaya çıkınca
onların satılmaları caiz olur. Diğer taraftan (sonradan) kökten yetişenler,
onların sahiplerine ait olur ve oradan çıkan her bir mahsulü alır. Eğer üçte
biri bulacak kadar bir afete maruz kalırlarsa, bu müşteriden düşülür.
Dedi ki: Bu bana göre
-Allah elbette en iyi bilen dir- kimsenin benzeri bir hataya düşeceğini
zannetmediğim şekillerden birisidir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.), meyvenin
olgunlaşacağı ortaya çıkmadan satışını yasaklamıştır. Bundan maksat ise, bir
afet ve musibetle karşılaşmamasıdır. Peki, durum bu iken asla yaratılmamış /
olmamış, ağacının yahut da mahsulün ilk ortaya çıkışının afete maruz kalmasını
yasaklamamış olması nasıl söz konusu olabilir. Bu ise, hem bu bakımdan, hem
birkaç yıllığına satış bakımından, hem mülkiyet altına alınmayan şeyin
satılması ve sebepsiz yere sahibine tazminat ödettirilmesi bakımından haramdır.
Meyvenin olgunlaşacağı görülmeden satılması helal olmadığı gibi, ortaya çıkmış,
görülmeye başlanmış olan acur ve karpuzun başlangıç dönemlerinde
-olgunlaşa,cakları ortaya çıkıncaya kadar- satılması nasılolur da helal kabul
edilmezken bunun kesinlikle hiç görülmeyen, olup olmayacağı bilinmeyen, olursa
nasılolacağı ve ne kadar mahsul vereceği bilinmeyen halinin satışı nasıl helal
olabilir? Olgunlaşacağı ortaya çıkmış bulunan hurma ağacının mahsulünü üç yıllığına
kendisinin olmak üzere satın alması caiz olur mu? Caiz olması ancak her
mahsulün çıkıp olgunlaşacağının belli olmasından sonra caiz olduğu gibi, acur
ve karpuzda da ancak böylesi caiz olur. Acurun ilk mahsulünü yüklenmesi
halinde, satışının helal olması henüz ortaya çıkmamış ikinci mahsulün satılması
helal değildir. Hiç şüphesiz hurma ağacının mahsul vermesi ve susuz kalmayacağı
yerlerde mahsul vermekten geri kalmaması, kökünü kurtların yiyebileceği, aşırı
soğuğun telef edip davarların yiyeceği mahsulü farklılık arz eden bir sebze
olan acurun mahsul vermesine göre, daha yüksek bir ihtimaldir. Eğer bu caiz
ise, şüphesiz koyunların yavrularının ve her dişinin yavrusunun satın alınması
da caiz olur. Görmüş olduğu bir koyunun yavrusunu satın alması caiz ise, aynı
şekilde görmemiş olduğu ikinci yavrusunu da satın alması caiz olur, bu ise caiz
değildir. Ya da şöyle düşünelim: İlk hasatta bin acur toplansa, ikincisinde beş
yüz, üçüncüsünde bin toplansa, sonra kökü kesilse, bu durumda henüz
yaratılmamış (meydana gelmemiş) olan mahsuller hakkında afetin miktarı nasıl
tespit edilecek? Birincisinde olduğu gibi mahsulün üçte birine göre mi yoksa
daha az mı daha çok mu ve ne kadar takdir edilecek? Bir de yetişmesi farklılık.
gösterse ve bir şehirde diğer şehire göre daha çok mahsul veriyor, bir şehirde
bkdefada verdiği mahsuL, başka şehirde defalarca mahsulünden daha fazla ise,
buı:nın karşı karşıya kalacağı afet nasıl takdir ve tespit edilecektir? Eğer
bizler onun çok miktardaki mahsulünü bir seferinde satın alana ait kabul etsek,
acaba diğerinde onun daha az miktardaki mahsulünü de -her seferindeki
mahsulleıi farklılık arz ediyorsa- almak zorunda mıdır? Bazen sulanması mümkün
olur ve ötekinin birkaç kat fazlası mahsul verir. Bazen sulanması söz konusu
olmayabilir ve bilinenden daha az mahsul verir. Böylelikle her seferdeki
mahsulünden büyük farklılıklar ortaya çıkar.
Dedi ki: Kıyasa göre
görünen mahsulü almakla yükümlüdür ve hiçbir şeyi rücu' ile alma hakkı olmaz.
Dedim ki:
- Bu kanaatte misin? O:
- Evet, bu kanaatteyim,
deyince, dedim ki:
- Aynı şekilde şunu da
diyor musun? İçinde inci bulunan bir sedefi birkaç dinara satın alsan, eğer
onda bir inci bulursan o senindir, fakat bulamayacak olursan yine alışveriş
taraflar için bağlayıcıdır, der misin? Dedi ki:
- Evet, ben zahiri satın
alınması halinde, her mahluk hakkında böyle diyorum. Onda yaratılmış olan ne
varsa benimdir. Eğer onda böyle bir şey yoksa bir hakkım kalmaz. Dedim ki:
- Peki, eğer biçilmiş
başakları samanında da satarsa, durum böyle midir?
- Evet, başak nerede
olursa olsun öyledir, dedi. Dedim ki:
- Peki, birisi,
karşısındakinden yumurta ve Hindistan cevizi satın alsa, bunu da içindekilerle
birlikte satın almış mı olur? Eğer bu satın aldığı bozuksa ya da güzelse onun
olur mu? O:
- Hayır, böyle
demiyorum, dedi. Ben:
- O takdirde sen
söylediğin sözün aslını terk etmiş oluyorsun, dedim. O dedi ki:
- Peki, ben başakta ona
kusur dolayısıyla muhayyerlik hakkı tanırım dersem, dedim ki:
- Ama kusur senin ondan
önce söylediklerinde de bunda da söz konusudur, dedim.
(Şafii) dedi ki: Eğer:
Ona muhayyerlik hakkını veririm, dersen, derim ki:
- O vakit her durumda
başağı satan alan kimse için muhayyerlik hakkı olur.
Çünkü o, çokluğundan
ötürü tanenin hafifliğini bilemediği gibi böyle bir neticeye ancak bir ücret
gerektiren bir külfet ile ulaşabilir. Eğer ücret benim yükümlülüğümde olursa, o
takdirde, bana karşılığını ödemediği bir alışverişte böyle bir yükümlülük
bulunur. Eğer arkadaşımın yükümlülüğü olursa, o zaman bu yükümlülük onun
üzerinde taneyi gördüğüm takdirde alıp almamak da muhayyerlik hakkı da benim
olur. Çünkü ben görmediğim bir şeyi satın almış oldum. Senin nitelendirdiğin
şekilde taneyi başağında satması onun için ebediyen caiz değildir.
(Şafii) dedi ki: Onunla
aynı kanaati paylaşanlar arasından hazır bulunanlardan birisi:
- Sen bu hususta hata
ettin ve bu husustaki kanaatin hatalıdır, deyince o:
- Hata nerede dedi. O
dedi ki:
- Başağı bin dinara
satın alan bir kimse, sana göre hepsi de bir dinar etmeyen başağın samanını
almak istemiş olabilir mi? Dedi ki:
- Peki, o halde niye
almak istedi diyeceğiz? Dedi ki:
- O taneyi almak
istemiştir. Adam dedi ki: - Biz sana de riz ki:
- O, görünmeyen / gaip
bir şeyi almak istemiştir. O;
- Evet deyince, dedi ki:
Biz de sana soruyoruz: Onu gördüğü takdirde muhayyerlik hakkı var mı? O;
- Evet dedi. Biz sana
diyoruz ki:
- Peki, onu hasat etmek
ve dövmek kime aittir? O
- Müşteriye aittir,
dedi. O kişi ona dedi ki:
- Biz sana diyoruz ki:
Eğer onu geri vermeyi tercih edecek olursa, hasattan ve dövülenden herhangi bir
şeyi dönüp alabilir mi? O:
- Hayır, fakat kusurdan
dolayı olsun olmasın onu geri vermek hakkına sahiptir. Dedi ki:
- Biz sana diyoruz ki:
Eğer biçmeden önce onu telef edecek bir afet isabet ederse ne olur?
Dedi ki:
- O takdirde bu
müşteriden gider. Çünkü bu bir götürü alışverişidir. Ne zaman isterse onu alır.
Tıpkı götürü buğday satın alması gibi, eğer (ekinin sahibi) onu ekini ile baş
başa bırakacak olur da telef olursa bu telef olan ondan gider, dedi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ona dedim ki:
- Gördüğüm kadarıyla
görmediği bir heybedeki bir kumaşı, yine görmediği bir evdeki bir cariyeyi,
satın aldığı takdirde muhayyerlik hakkına sahip olduğu gibi, bunu satın alan
kimsenin de muhayyerlik hakkına sahip olduğuna hüküm veriyorsun. Peki, eğer bu
heybe yansa yahut cariye ölse, bunların sahibi de satın alanla bunların arasına
engel bırakmasa onun ödemesi gereken bu satın alınanların bedeli mi yoksa
kıymeti mi? O dedi ki:
- Ben bunu kabul etmem
ve geri dönüp şunu söylerim. Müşteri onu görüp rızasıyla kabul edinceye kadar
bu zarar satıcıdan gider. Ona dedim ki:
- Peki, müşteri onu
görünceye kadar gerekecek masrafkime düşer? O dedi ki:
- Müşteriye düşer dersem
(ne dersin)? Dedim ki:
- Eğer gizli saklı bir
şeyi satın alırsa, sana göre onu açığa çıkartmakla yükümlü değil midir? O,
- Evet dedi. Ben de;
- Sence bu gizli saklı
bir şey midir, dedim? O;
- Bu kanaatte olsam (ne
olur), dedi. Dedim ki;
- Herhangi bir külfeti
bulunmayan heybedeki buğday yahut bir kumaş ve hazırda bulunmayan bir köleyi
hazıra getirmek, hasat ve dövme külfeti gerektiren şey gibi olur mu? O;
- Belki de böyle
diyebilirim, dedi. Ben dedim ki;
- O halde bunu da öyle
kabul et. Onlardan olan ama ondan başka birisi dedi ki:
- Hayır, bu onun gibi
değildir. Biz bunu ancak rivayete dayanarak caiz gördük, ben:
- Bu rivayet nedir?
dedim. O; Nebi (s.a.v.)'tan rivayet edilir dedi. Ben: - Peki, sabit midir,
dedim. O:
- Hayır dedi ve sabit
olmayan bir rivayetin de delil olması söz konusu değildir. O dedi ki:
- Fakat biz bunun Enes
b. Malik'ten sabit olduğunu söylüyoruz. Dedik ki:
- Ama bu Enes b.
Malik'ten gelmiş olmakla birlikte senin istediğin gibi değildir. Üstelik sabit
olsa bile görünürde olmayan ayni şeylerin satılması gibi olabilir. Bu durumda o
görünürde olmayanı gördüğü takdirde de muhayyedik hakkına sahip olur.
Dedi ki: Kendisinden
(sonra) bir şeyler yetişen her bir meyve / mahsul ondan başka bir şey
yetişmeden ve birincisi toplanmadan satılması hiçbir zaman caiz değildir. Eğer
alışverişin hakkında yapıldığı ilk yetişmiş mahsul alışverişe konu olmayan
başkasıyla karışmadan önce alınması suretiyle alışverişi yapılmış ilk mahsulden
ayırt edilemediği sürece bu olmaz. Aynı şekilde, kabuk yahut kapçık gibi
üzerinde bir engel bulunan her bir meyve ve ekin, maliklerinin eline geçtiği
takdirde, onu herhangi bir bozulma ve telef söz konusu olmaksızın kabuklarından
ve kapçıklarından çıkartabilirlerse, -benim bu hususta tercih ettiğim kanaat bu
gibi- mahsullerin dalında olsun dalından alınmış olsun -bunların arasındaki
engel (kabukları ve kapçıkları) dolayısıyla- satışlarının caiz olmayacağı
kanaatidir.
Birisi dese ki;
- Peki bu husustaki
alışverişi batıl kabul edenlerin delili nedir? Ona -Yüce Allanın izniyle- şöyle
denilir:
- Bu husustaki delil
şudur; ben, bir kimsenin üzerinde derisi yüzülmeden kesilmiş dahi olsa bir
koyunun etini satın almasının caiz olduğunu bilmiyorum! Buna sebep ise, onun
etinin kendisi için belli olmayışı cihetiyledir. Kapçıkların buğday, bakla, darı
taneleri gibi aralarında kabuk bulunan dağınık taneleri örtüp kapatması ve aynı
şekilde danenin içinde bulunduğu ve kendisi ile dane arasında engel bulunan bu
gibi şeylerin görünmez ve belirsiz oluşları, derinin eti kapatması ve
göstermemesinden çok daha fazladır. Çünkü derinin eti göstermeyişi, ancak bir
miktar zayıflıktan ötürü olabilir. Bazen koyunun elle yoklanması, onun semiz
veya zayıf olduğuna delilolabilir. Fakat bu elle yoklamakladır, gözle görülen
bir şey değildir. Halbuki kaplarında bulunan (başaklarındaki) tahılların dolu
mu cılız mı olduğunu gösteren bir elle yoklamaları söz konusu değildir.
Tanelerin doluluğu ise, semizlik ve zayıflık gibidir. Ama kapçıklarında /
başağındaki tanenin sararmış ya da kararmışlığının tanenin kendisini göstermesi
gibi göstermez. Çünkü böyle bir özellik, tanelerde bulunmakla birlikte, bu
koyunun etinde bulunmayabilir. Çünkü koyunun yaşıyor olması, etin üzerindeki
engel (deri) sebebiyle değişmesinin önünde bir engeldir. Nitekim tanenin de
kapçığında bulunması halinde herhangi bir afet ile ağarmışlıktan kararmaya
doğru dönüşmesini engelleyicidir. Bazı hallerde kapçıklar çok ya da az miktarda
tane taşıyabilir. Bazen başaklardan birisinde tane bulunur fakat onun yanı
başındaki başakta tane olmayabilir. Bunlar ise, görülmekle birlikte
aralarındaki fark, fark edilmeyebilir ve tanesi cılızlık ve doluluk bakımından
değişikliğe uğraması bakımından farklılık gösterebilir. Bu durumda alışveriş
yapanların her biri, bilmedikleri bir şeyin alışverişini yapmış olurlar.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ben, ilim ehlinin kabukları içerisinde buğdayın onda birinin
(1/10) alınacağını, aynı şekilde kabuklu tahılların kabukları içerisinde
öşürlerini almayı kabul edenleri görmediğim gibi, başağındaki buğdayın buğday
karşılığında ölçekle de tartılarak da satışını caiz gördüklerini görmedim. Buna
sebep ise, kabukların ve tanenin farklılık göstermesidir. Kabukları içerisinde
onun öşrünü / onda birini almayı kabul etmediklerine göre ve öşür, bu hakka
sahip olan kimse için, bir paylaştırma ile sabit olur. Bu ise, mana itibariyle
ekin sahibinin de hakkı olmakla birlikte, yine başağında sahipleri arasında
paylaştırılmasını kabul etmediklerine göre, alışverişlerinde bunu kabul
etmeyişleri, daha uygundur. Ben, onların kapları içerisinde misk satmayı, çuval
ve heybelerde tahıl tanelerini satmayı, caiz kabul ettiklerini görmediğim gibi,
taneyi görmediği halde, tanenin sahibine görmek, muhayyerlik hakkını
tanıdıklarını da görmedim. Eğer bunu götürü (usulü) caiz görmüşlerse, bu
durumda, çuvallar, kabuklarının görülmesini engelleyen tahıllar gibi değildir.
Ayrıca satın alana, onu görmesi halinde muhayyerlik hakkını da tanırlar.
Tanenin kabukları içerisinde satışını caiz kabul edenler, bir kusur sebebiyle
olması hali dışında, onun muhayyerlik hakkını kabul etmezler. Ben, onların
biçilmiş fakat saman arasındaki buğdayın satışını caiz kabul ettiklerini
görmedim. Başağında iken satışını caiz kabul edenlerin ise, hasat edilmiş
haliyle samanı arasında, dövülmüş ve ayıklanmamış olarak satışını da caiz kabul
etmesi gerekir. Aynı şekilde bir çuvaldaki buğday ve samanın satışını da caiz
kabul etmelidir. Dese ki;
- Buğday samandan ayırt
edilmek suretiyle bilinemez. İşte aynı şekilde başağında iken de ayırt
edilemez. Dese ki: Ben başağında ve ekin tarlasında buğdayın satışını caiz
görüyorum. Çünkü bu durumda buğdaya, samanına ve başağına malik olmaz diyecek
olursa, o zaman saman arasındaki buğdayı satmayı ve toprak içindeki buğdayı
toprak ile satmayı ve bunun benzerlerini de caiz görmesi gerekir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ben şunu gördüm: Nebi (s.a.v.), hurma ağaçlarının dallarında
iken zekatını -açıkça görülmeleri ve onların görülmesini önleyen bir engelin
bulunmaması sebebiyle tahmin yoluyla- aldığını gördüm. Ama ondan da ilim
ehlinden herhangi bir kimseden de herhangi bir tahılın, zekatının tahmin
yoluyla alınacağına dair bir rivayet görmedim. Velev ki o tahılların sahipleri
yaşken ona muhtaç olsun. Çünkü benzeri şeyler ile birlikte hurma ve üzüm
bağlarının mahsulleri hakkında bilgiye ulaşmak mümkün olduğu gibi, bunlara dair
bilgi sahibi olunamaz.
Dedi ki: İçindeki
çekirdeği ile birlikte kuru hurmanın satılması caizdir. Çünkü kuru hurmanın
satın alınan yenilir kısmı görülmektedir, çekirdek de faydalıdır. Ayrıca hiç
kimse hurmayı çekirdeğinden ayırmaz (ayırarak satmaz). Çünkü hurma çekirdeği
çıkartılarak hasat edilecek olursa, kokar ve kurur. Hem rengini bozan bir
şekilde çatlar, çabukça bozulur, bu yönüyle cevize benzemez. Taze hurma ise
kuruyan meyve türündendir. Çünkü kabukları içerisinde kaldırılacak olursa, onda
iki türlü nemlilik bulunur. Birincisi olgunlaşmadan önceki bitki nemidir,
diğeri ise tabiatının yumuşaklığından ötürü ondan ayrılmayan nemidir. Onun bu
nemini üzerinde kabuklardan başka bir şey tutmaz. Kabukları ondan ayrılacak
olursa, bu sefer kurumaya başlar, tadı ve kokusu bozulur, kalıcılığı azalır.
İşte onun bu gibi kabukları ancak yemek için kullanılacağı, yağının
çıkartılacağı ve ondan elde edilecek faydalı hususların daha erken alınmak
isteneceği zaman atılır. Ben, hurmanın kabuğu atıldığı zaman, yok olup giden
yumurta gibi olduğunu görmediğim gibi, pişmiş iken kabuğu atılacak olursa,
bozulmayan bir halde olduğunu da görmüyorum. Ama insanlar bu faydalarını
kendileri için kabuğunda ve kuru hurmanın da çekirdeği içinde olduğu halde
kaldırıp ayırırlar. Çünkü ancak bununla sağlam korunur. Nitekim bu şekilde de
alışverişlerini yaparlar. Fakat buğdayı ve diğer taneleri kabukları içerisinde
kaldırmazlar. Çarşı pazarlarında da köy ve kasabalarında da onları bu şekilde
alıp satmazlar. Ayrıca tahılların kabuklarını sıyırmaktan dolayı bozulmaları
söz konusu değildir. Kuru hurmanın çekirdeğinin çıkartılması halinde bozulması
gibi bozulmaz. Ceviz, badem, Hindistan cevizi ve buna benzer, kabuğu atılıp
saklanacak olursa, hızlıca değişir ve bozulur. Cevizin üzerinde iki kabuk
bulunur. Birisi insanın bir kabuklu haliyle kaldırıp sakladığı kabuğun
üzerindeki kabuktur, üst kabuğu üzerinde olduğu halde satışı caiz değildir.
Fakat üzerinde bulunurken kaldırıldığı kabuk ile satışı caizdir. Çünkü ceviz üst
kabuksuz bozulmaz fakat alt kabuk olmadan işe yaramaz. Hindistan cevizi ile iki
kabuğu bulunan her şey böyledir.
Benden başkaları ise
şöyle demektedir: Bu kabilden olan her bir şeyin başağında kuruması halinde
satılması caizdir. Bu hususta İbn Sirin'den bunu caiz gördüğüne dair bir
rivayette nakledildiği gibi, bu hususta İbn Sirin'den daha alil erken dönemde
yaşamış kimselerden, benzeri sabit görülmeyen bazı rivayetler nakledilmiş
bulunmaktadır. Eğer bunlar sabit olsaydı, şüphesiz biz onlara uyardık. Fakat
bunun sabit olduğunu bilmiyoruz. Yüce Allah elbette en iyi bilendir.
Kıyasa göre ise,
bunların hepsinin batıl görülmesinin dışında herhangi bir şey caiz değildir.
Allah elbette en iyi bilendir.
Dedi ki: Cevizin, bademin,
Hindistan cevizinin ve insanların kabukları ile birlikte saklayıp, kabuğunun
atılması halinde nemi kaybolan, tadı değişen ve çabucak bozuluveren her bir
kabuklunun -yumurta ve kabuğundaki muz gibisatılması caizdir.
Biri dese ki;
- Kabuklarıyla satılmasını
caiz gördüklerinI e caiz görmediklerin arasındaki fark nedir? Ona -Yüce
Allah'ın izniyle- şöyle denir:
- Bunların kabuksuz
saklanabilmeleri mümkün değildir. Eğer kabukları çıkartılacak olursa saklanma
imkanı olmaz. İnsanlar, kabuklarını ancak onu yemek istedikleri zaman yahut da
eğer sıkılarak suyu çıkartılıyorsa, sıkacakları zaman çıkartırlar. Kabuğu ancak
bundan yalnızca bir maksat için bırakılır. Yahut da bir maksat için birlikte
tutulur. T( d)ane üzerindeki kapçıklar ise, çok sayıda taneyi bir arada
bulundurur. Bu tanelerin biri ikisi diğerinin kapçığından farklı bir kapçıkta
bulunur, böylelikle kapçıklar içinde hiçbir tane olmadığı halde görülebilirken
diğeri de içinde tane olduğu halde görülebilir. Diğer taraftan farklı da
olabilmektedir. Yahut da bilinmeyecek kadar ince de olabilir. Nitekim kabuğunu
tamamen dolduran yumurtanın, kabuğunu dolduran cevizin ve dolgunluğundan ötürü
kabuğundan nadiren ayrı tutulan bademin durumu tespit edilebilmektedir.
Bunların bozuluşları ya tatlarının değişmesiyle yahut da içlerinde hiçbir şey
bulunmayışıyla olur. Bu böyle olduğuna göre, müşterisi, satışı esnasında
bozulmuş olan şeyi ve bozulan miktarı tespit edilebiliyorsa, geri verebilir.
Buğday, dediğim şekilde de bozulabilir ve içinin kuruması ile de bozulabilir.
Eğer: Ben bunu bu sebeple geri veririm diyecek olursam, bunu nitelikleriyle
tespit etmiş olmam ve buğdayın bir kısmını bir diğerinden ayırt edemem. Çünkü
böyle bir durumda buğdayancak karışık bulunur. Bu kabilden onun bozuluşunu
ancak bir kişi bilebilir ve o da onu yerine geri çevirir. Bununla birlikte
buğdayın ancak karışık halde bozulduğu bilinmektedir. Yoksa karışması halinde
bozuk tanelerin birçoğunu da bilmek mümkün olmaz. İşte bundan dolayı ben de
görmediği şeyin ve dediğim niteliklere maruz kalan şeyin satışını, onun
hakkında caiz / geçerli kabul ettim. Başarıyı veren Allah'tır.
Sonraki için tıkla:
TARLADA EKİN'İN
SATILMASI HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞ AYRILIĞI