ASLI SATILAN BAHÇE /
BAĞ'IN MAHSULÜ
[1475] Bize Şafii
(Allah'ın rahmeti ona) haber verip dedi ki: Bize Süfyan, ez-Zühri'den haber
verdi. O, Salim'den o, babasından rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:
"Kim aşılanmasından
sonra bir hurma ağacını satarsa, onun mahsulü satın alan kendisine ait olmasını
şart koşmadıkça satana aittir."
[1476] Bize er- Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Malik, Nafi'den haber
verdi. O, İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Kim aşılanmış bir hurma ağacı satarsa, onun meyvesi satın alanın
(kendisine ait olmasını) şart koşması hali müstesna, satana aittir."
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bu hadis nezdimizde Rasulullah (s.a.v.)'tan sabit bir hadis
olup biz de bunu delil kabul ediyoruz. Bu hadiste çeşitli hususlara delil
bulunmaktadır.
Bunları birisi şudur:
Bir bahçenin hurma ağaçları aşılanmış iken satışında mahsulün satana ait
olmasında anlaşılmayacak bir taraf yoktur. Satın alanın meyvenin kendisine ait
olması şartını koşma hali müstesnadır. O takdirde bu şart, alışveriş akdinin
hakkında gerçekleştiği hususlardan birisi olur ve bu durumda meyvenin verilen
bedelden bir payı bulunur.
Dedi ki: İkincisi şudur:
Eğer bir bahçe ağaçları aşılanmamış olduğu halde satılacak olursa, o takdirde
meyvesi müşteriye ait olur. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) sınır tayin ederek:
"Eğer aşılanmış ise mahsulü satana aittir," buyurmuştur. Böylelikle
eğer aşılanmamış ise, hükmünün aşılanmış olması haline göre farklı olduğunu da
ve o bağda bulunanların ancak ya satıcı ya da müşteriye ait olacağının onlardan
başka herhangi birisinin olmayacağını ve hatta birilerinin tercihine bağlı
olmadığını da haber vermektedir. O halde bir kimse, aşılanmamış bir hurma
bağını satsa mahsulü sünnette var olan bir istidlal ile şartsız olarak
müşteriye ait olur.
Dedi ki: Bir kimse dişil
ağaçların aşılanmasından sonra erkek bir ya da birçok hurma ağacını satacak
olursa, bunun mahsulü satın alanın şart koşması hali dışında satana aittir. Bir
kimse aşılanmadan önce dişil hurma ağaçlarını satacak olursa, mahsulü müşteriye
ait olur.
Dedi ki: Bağ, bahçeler;
Tihame, Necid ve es-Sakf'te birbirinden farklıdır.
Her bir bölgede oranın
sıcak ve soğukluğu oranında ve yüce Allanın o husustaki takdirlerine göre
farklılık arz eder. Bundan dolayı bir kimse, aşılanmamış bir bahçe satacak
olursa, onun meyvesi satın alana aittir. Ondan başkasını aşılamış olsa dahi.
Çünkü onun hükmü onun ile ilgilidir. Başka şeye bağlı değildir. Aynı şekilde o
bahçeden olgunlaşacağı ortaya çıkmadıkça, bir şey satılmaz. Başka bahçelerin
mahsullerinin olgunlaşacağı ortaya çıkmış olsa dahi. Aynı çitin yahut aynı
bölge içinde fakat çitsiz bir yerde olup adamın -hurma ağaçları az olsun çok
olsun- ağaçlardan birisinin mahsulünün olgunlaştığı görülürse, onu satmak helal
olur. Eğer onun yanında kendisinin yahut bir başkasının etrafı çevrilmiş bir
bahçesi bulunursa, yanı başında fakat başkasına ait olanın bahçeSinde mahsulün
olgunlaşacağı ortaya çıkmışsa, yanı başındakinin mahsulünün satışının helal
olmasıyla, onun bahçesinin satılması helal olmaz.
Bunun asgarisi ise onun
herhangi bir kısmında kızarıldığın yahut sararmanın görülmesidir. Aşılamanın
asgarisi ise; onun herhangi bir kısmında aşılanmanın yapılmış olup ona
aşılanmış denilebilecek kadar bir miktarın gerçekleşmiş olmasıdır. Tıpkı onun
bir kısmının olgunlaşacağının görülmesi halinde artık onun olgunlaştığı ortaya
çıkmıştır ve bu aşılanmıştır, denilebilmesi halinde, satışının helal oluşu
gibidir. Böyle bir durumda başta bunun görülmesinden sonra geri kalanı
beklenmez.
Dedi ki: (...) İbar /
aşılamak, demektir. Bu da eril hurmanın tomurcuğundan az bir şeyalıp onu dişil
hurma ağaçlarının tomurcukları arasına koyması ile olur. Bu da Allanın izni ile
onun mahsulünü ıslah eder.
Dedi ki: Hurma
ağaçlarının aşılanmadan önce ve aşılanmasından sonraki halinin satışın
kapsamına dahil olduğuna dair sünnetin delaleti, tıpkı cariyenin cenini ile
gebe hayvanlar hakkındaki icmaın delaleti gibidir. Çünkü insanlar ister
Ademoğullarından olsun ister hayvanlardan olsun, hamile olan birisinin
satılması halinde yükünün de ona tabi olduğu hususunda ihtilaf etmemişlerdir.
Tıpkı onun bir organı gibi. Bedelinden herhangi bir payı söz konusu olmaksızın
alışverişe dahildir. Çünkü onun yükü henüz ondan ayrılmamıştır. Doğurmuş olduğu
halde onu satarsa, yavrusu ondan başka bir varlıktır. Ve bu satın alanın onu
şart koşması hali müstesna satıcıya ait olur. Satın alanın onu almayı da şart
koşması halinde, alışveriş onun hakkında gerçekleşmiş olur ve bedenden onun bir
payı bulunur.
Aşılanmamış (hurma)
meyvesi bedelden bir payının bulunması hususunda ceninden farklıdır. Çünkü o
görünen bir şeydir. Ceninin ise böyle bir özelliği yoktur. Çünkü ce nin açıkta
değildir. Eğer bu hususta Rasulullah (s.a.v.)'tan gelen rivayet bulunmamış
olsaydı, ortaya çıkmış mahsuL, annesinin karnındaki cenin gibi olmazdı. Çünkü
kişi mahsulü devşirebilir. Onu ağacından ayırabilir. Ve onun bu yaptığı mubah
olabilir. Ama şanı yüce Allah, takdir etmedikçe kendisi cenini annesinin
karnından çıkaramaz ve kimseye de onu çıkarmak mubah olamaz. Bizim ikisi
arasında gördüğümüz ortak özellik, hükümlerinin bir kısmında sünnette ortak
oluşlarından dolayıdır. Çünkü sünnet, aşılanmamış hurma meyvesi hakkında
icmadaki cenin ile aynı manayı ihtiva ederek gelmiştir. Böylelikle bizler, her
ikisini kıyasa göre değil, haber yolu ile ortak bir hüküm de zikretmiş olduk.
Bizler aşılanmamış hurma ağacı meyvesi hakkında, sünnetin verdiği hükmün,
cariyenin cenini hakkında icmaın hükmü gibi olduğunu gördük. Bunu örnek olarak
vermemizin sebebi ise, bunu işiten bir kimsenin Rasulullah (s.a.v.)'tan gelen
haberin herhangi bir şeye kıyas edilmesine ihtiyacının bulunmadığını, aksine
eşyanın ona tabi olduğunun iyice kavranması içindir.
Dedi ki: Bir kimse
bahçesinin aslını (ağaçlarını) satsa ve bu satış esnasında dişil alanlarının
tomurcukları ya da onların bir bölümü çatlamış olup onu aşılamayı geciktirse
fakat onunla aynı durumda olanların bir kısmı aşılamış bulunuyor ise, bunların
da hükmü aşılanmış olanın hükmü ile aynıdır. Çünkü onların da aşılanma vakti
gelmiş ve mahsul görülmüş olur. Tomurcuğun kapçığında görülmez iken görülür
olur.
Dedi ki: Eğer ağaçların
bazılarını aşılamaya (buradaki aşılama, çiçeğin meyve tutmaya başlaması
anlamındadır) başlamış ise, o durumda satılan bahçenin bütün meyveleri satana
ait olur. Nitekim bahçedeki ağaçların mahsullerinin bazılarında kızarıklık
yahut sarılık görülecek olursa, mahsulün satışı hel al olur. isterse bir kısmı
yahut çoğunluğu kızarmamış ve sararmamış olsun.
Dedi ki: Pamuğun
gövdesinin satılması halinde, kabuğundan çıkıp henüz çatlamamış hurma ağacı
gibidir. O müşteriye aittir. Fakat kabuğu çatlamış ise, satıcıya ait olur.
Tıpkı aşılanmadan önce ve sonra hurma tomurcuğunun durumu gibidir.
Dedi ki: Birisi:
- Nebi (s.a.v.),
aşılanmış olması halinde mahsulün satıcıya ait olduğunu tayin etmiştir. Sen
nasıl aşılamamış olsa dahi aşılamak isterse de onun olur, dedin, derse ona
-yüce Allanın izni ile- şöyle denir:
- Aşılamanın zamanının
gelmesinden başka bir anlamı yoktur. Eğer mahsulün satana ait olmasını
gerektiren ancak ağacı aşılaması halinde onu hak ettiği söylenecekse, kendisi
ile müşteri arasında da görüş ayrılığı ortaya çıkarsa, o zaman kabul edilmesi
gereken söz müşterinin söylediğidir. Çünkü satıcı kendisinin elinden çıkıp
müşterinin eline geçmiş bir şeyi iddia etmektedir. Eğer her ikisi birbirlerinin
söylediklerini doğrulayacak olursa, aşılamış olduğu her bir ağacın meyvesinin
onun (satanın) olması gerekirve aşılamamış olduğu bir ağacın meyvesinin ona ait
olmaması gerekir.
Dedi ki: Benim bu
söylediğim ise, sünnette; olgunlaşacağının görülmesi halinde meyvenin satılması
hususunda mevcuttur. Bu ise meyvenin (hurmanın) kızarması yahut kısmen
kızarması halidir. Bu da onun üzerinden geçen belli bir zamanda söz konusu
olur. Bu husus ise, olgunluğunun ortaya çıkması halinde, mahsulün satılması
hususunda zikredilmiş bulunmaktadır.
[1477] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salim, ibn
Cüreyc'den haber verdiğine göre, Ata kendisine şunu haber vermiştir: Bir adam
Rasulullah (s.a.v.) zamanında meyve vermiş bir bahçe / bağ sattı. Fakat satın
alan, mahsulü almayı şart koşmadığı gibi, satıcı da mahsulü istisna etmedi.
Bunu da kendi aralarında konuşmadılar. Alışveriş sabit olunca / tamamlanınca,
mahsul hakkında anlaşmazlığa düştüler. Onun için Rasulullah (s.a.v.)'ın hükmüne
başvurdular. O da mahsulün hurma ağaçlarını aşılayan kişi olan satıcıya ait
olduğu hükmünü verdi.
[1478] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salim, İbn
Cüreyc'den haber verdi. O, İbn Tavus'tan o, babasından rivayet ettiğine göre,
malı bulunan köle ile mahsul vermiş hurma ağacının satılıp taraflar kölenin
malını da bağın meyvesini de söz konusu etmedikleri takdirde, bunların satana
ait olduğunu söylerdi.
[1479] Bize er-Rebi'
haber verip dedi ki: Bize Şafii haber verip dedi ki: Bize Said b. Salimin, İbn
Cüreyc'den haber verdiğine göre, o, Ata'ya sordu: Bir kimsenin meyve vermiş bir
bağın rakabesini satsa ve satış esnasında meyvenin satana mı müşteriye mi ait
olduğunu (söylemese) -yahut da aynı şekilde malı bulunan bir köleyi bu şekilde
satsa-, alışveriş kesinleştikten sonra satın alan, ben meyveyi istedim, diyecek
olursa, onun bu dediği kabul edilmez, alışveriş de caizdir.
[1480] İbn Cüreyc'den
rivayet göre, o, Ata'ya dedi ki: Eğer bir adam malı bulunan bir köleyi azat
etse ne olur? O, dedi ki: Bu husustaki niyetine göredir. Eğer kendi içinden
onunla birlikte malını da azat etmemeyi niyet etmiş ise, malının tamamı
efendisine aittir.
İşte, meyve / mahsul ve
köle hakkında biz bütün bunları delil alıyoruz.
Dedi ki: Hurma
ağaçlarının bir kısmını aşılamış olduğu halde bir bahçenin rakabesi satılacak
olursa, o yılki hurma ağaçlarının mahsulü satana aittir. İsterse bir kısmı
aşılanmamış ve tomurcukları henüz çıkmamış olsun. Çünkü o yıl içerisinde o
hurma ağaçlarının meyvesinin hükmü aynıdır. Tıpkı olgunlaşacağı ortaya çıkıp
aşılanmamış olması halinde olduğu gibi.
Dedi ki: Bahçenin
rakabesini satın alan müşterinin elinde, eğer mahsul hepsine yahut bir kısmına
isabet eden bir musibet ile karşılaşacak olursa, müşterinin bu musibete maruz
kalan mahsulü ya da onun herhangi bir kısmı dolayısıyla satıcıya rücu etmesi
hakkı yoktur. Birisi:
- Onun bedelden belli
bir payı varken rücu edip karşılığını alamaz mı, derse şöyle denilir:
- Çünkü mahsulün satışı
ancak satış akdinde (ağaçlara) tabi olarak caiz olmuştur. Nitekim eğer bunlar
tek başına satılmaya kalkışılacak olursa, kızarıklığı görülmeden satışı
helalolmaz. Bunlar bahçenin rakabesinin satışında ağaca tabi olarak satışları
hel al olmuştur. Ve bunların da hükümleri bahçenin rakabesi ile küçüğü ile
büyüğü ile satılması helalolan hurma ağacının hükmü ile aynı hükümdedir.
Böylelikle meyve de tıpkı hurma ağaçlarının kabzedilmesi gibi kabzedilmiş olur.
Mahsule isabet eden musibet de tıpkı hurma ağacının musibete uğraması gibidir.
Eğer müşteri kabzettikten sonra hurma ağaçları bir musibet ile karşılaşacak
olursa bu musibetin zararı ona ait olur.
Bir kimse aşılanmamış ve
meyvesi olan bir bahçe satın alsa, hurma ağaçları ile birlikte meyvesi ona ait
olur. Şayet aşılanmasından sonra meyvenin kendisine ait olmasını şart koşarsa,
o vakit hurma ağacı ile birlikte şarta bağlı olarak meyve onun olur. İşte bu
durumda iken meyvenin bir kısmı böyle bir felakete maruz kalıncaya kadar
kabzetmemesi durumu hakkında iki görüş vardır:
Birinci görüşe göre; o,
alışverişi reddetmekte muhayyerdir. Çünkü ona satın aldığı gibi teslim
edilmemiştir. Ya da onu bahçenin ve mahsulün bedeline göre bedeldeki payı
kadarı ile onu alır. Bu durumda mahsulün musibete uğrayan payının ne kadar
olduğuna bakar. Böylelikle müşterinin yapacağı ödemeden mahsulün asıl miktarı
ne ise, düşülür. Eğer bedel 100 olup musibete uğrayan, satın aldığının onda
birinin (1/10) onda biri (1/10) ise o takdirde asıl bedelden bir dinar düşer.
Yoksa musibete uğrayanın değerinden düşülmez. Çünkü o, musibet sebebiyle satış
akdinin dışına çıkmış bir şeydir. İşte nebat, hurma ağacı ya da bunun dışında
muayyen olarak hakkında alışveriş akdinin yapılmış olduğu her şey böyledir.
Alışverişten sonra ve müşterinin kabzetmesinden önce, bir kısmı musibete
uğrayacak olursa, müşteri satışı reddetmekte muhayyerdir. Çünkü mal satın
aldığı şekilde tamimiyle ona teslim edilmemiştir. Yahut geri kalanı satış
bedelinden payı kadarı ile satın alır. Çünkü o bunu sahih olarak mülk edinmiş
olur. Mülkün aslında da bunların her birisi tayin edilen bedelden payına göre
bir değer taşır ve böyle bir durumda müşterinin muhayyerlik hakkı olmaz.
Dedi ki: Bahçenin
rakabesi ile birlikte satılan ve kabzedildikten sonra -afetin karşılığının
düşüleceğini kabul edenlerin görüşü ile buna muhalif bir görüş nakletmiş
olduğum diğer görüşe göre de- satın alınan meyvenin de durumu aynen böyledir.
Aralarında hiçbir fark yoktur.
İkinci görüşe gelince;
müşteri, kabzetmeden önce mahsulün eksilmesi sebebiyle dilerse, alışverişi bozabilir.
Şayet bedelin tamamı ile onu almak isterse, ondan hiçbir şey eksiltmeksizin
alır. Çünkü bu tek bir alışveriştir.
Dedi ki: Birisi sorsa:
- Sizler, henüz
olgunlaşacağı ortaya çıkmamış meyvenin bahçe ile birlikte satılmasını, nasıl
caiz görüp bedelden ona mukabil bir pay kabul ettiniz. Halbuki onun tek başına
satılmasını caiz görmüyorsunuz. Ona şöyle cevap verilir.
- Bu bizim bu hususta
naklettiğimiz sünnetteki delilden dolayıdır. Şayet: Peki, sizler bir evi;
yollarıyla, suyunun gideriyle ve avluları ile birlikte satılmasını -bütün
bunlar malum olmamakla birlikte- nasıl caiz gördünüz, derse, ona şöyle denilir:
- Bunu caiz kabul
etmemizin sebebi, bunun da satışta tabi olan olgunlaşacağı ortaya çıkmamış
mahsul ile aynı manada oluşundan dolayıdır. Eğer bunların herhangi birisi tek
başına satılacak olursa, caiz olmaz. Soru:
- Peki, eğer kısımlara
ayrılacak olursa, tek başına satışı caiz olmadığı halde satışın tamamının
kapsamına nasıl girer?
Cevap: Sana
açıkladığımız şekilde girer.
Soru: Peki, satılan köle
de bunun gibi midir? Derim ki:
- Evet, bir anlamda
böyledir. Bir başka bakımdan ona muhalifiir.
Dese ki: Onunla aynı
anlama dahil olduğu husus nedir? Şöyle cevap verilir: - Biz sana bir köle
sattığımız takdirde, onu bütün azalarıyla kulağı ve gözü
ile satarız. Fakat onun
azalarından birisini sana satsak ve onu ister kessin ister kesmesin alışveriş
caiz olmaz. Halbuki bu azası onda mevcut iken caiz olur. Fakat bu azası ondan
ayrılacak olursa onu satmak helalolmaz. Çünkü bunun yapılması halinde ona bir
işkence olur. Ayrıca bunu satın alan için de kesilmese dahi bir menfaat yoktur.
İşte kölenin açıkladığımız yol ve mahsul ile ilgili hallerde farklı olduğu yer
burasıdır. İşte bunda mahsulün ayrılması ve yolların kesilmesinin helalolduğu
fakat bu hususta ona dair hüküm verilmiş olması hali dışında, organın
kesilmesinin hel al olmadığı anlaşılmaktadır.
Dedi ki: Bütün ağaçların
meyvesi anlam itibariyle hurma ağacının meyvesi ile aynıdır. Onun baş
taraflarında olgunluk belirtileri görülecek olursa, diğer kısımlarının da
satışı helalolur. Çünkü her ikisi de bir arada görülürler. Baş taraflarında
olgunlaşma alametleri görülmedikçe onlardan birisinin satışı helal olmaz.
Dedi ki: Üzüm ve diğer
meyve ağaçları, hurma ağaçlarından farklıdır. Çünkü her bir meyve daha çıkar
çıkmaz açıkça görülür. Tıpkı son vakitlerinde görüldüğü gibi. Ancak hurma
ağacının tomurcuğundaki meyvesi böyle değildir. O bu sırada saklı bulunur.
Diğeri ise açıkça görülür. O bakımdan diğer meyveler açıkça görülen hurma ağacı
meyvesi anlamındadır. Buna göre ona meyveli ağaç olarak satacak olursa, satın
alanın şart koşması hali dışında, meyve satana aittir. Çünkü artık meyve hamile
cariyede yükünün bir emanet olduğu gibi ağacın içinde emanet olmaktan ayrılmış
olur.
Dedi ki: Sünnetten
(hareketle) aklı delili de şudur: Meyve satıcıya ait olduğuna göre müşterinin
de onu devşirilme ve toplama ya da ağaçtan alınma haline gelinceye kadar,
ağacında bırakmakla yükümlüdür.
Dedi ki: Eğer sulama
dışında ağaçlara iyi gelen bir şey yoksa o takdirde, müşterinin satanın
ağaçları meyveleri devşirilinceye, toplanıncaya, ya da koparılıncaya kadar
yeterince sulamasına izin vermesi gerekir. Şayet su kesilecek olursa, satıcının
mahsulün karşı karşıya kalacağı afet sebebiyle müşterinin bir sorumluluğu
yoktur. Daha başka bir afetin isabet etmesi halinde de böyledir. Çünkü ona
kendisine teslim etmesini istediği bir şey satmamıştır.
Dedi ki: Su kesilse dahi
meyve olgunlaşacaksa, olgunlaşıncaya kadar bırakılır. Eğer olgunlaşmayacaksa,
sahibi onu koparmasına engelolmaz. Su olduğu gibi kalsa dahi onu koparmak
istese, yine ona engelolmaz. Eğer su isterse, buna hakkı yoktur. Çünkü onun
mahsulünü ıslah edecek kadar su isteme hakkı vardır. Meyvesi gittikten sonra
onun su hakkı kalmaz.
Dedi ki: Su kesilecek
olup meyvenin hurma ağacında ve daha başka ağaçlarda kalıp eğer sulanmış olan
hurma ağacına zarar verecek olursa, bu hususta iki görüş vardır. Bir görüşe
göre o suyun bulunduğu vadideki kimselere sorar, eğer böyle bir durumda suyun
kesilmesi halinde meyvenin koparılmasından başka hiçbir iş uygun değildir. Aksi
takdirde bu hurma ağaçlarının özlerine açık seçik bir şekilde zarar verir,
diyecek olurlarsa, mahsulün sahibi onu toplamaya koyulur, kendiliğinden sulamak
istemesi müstesna. Ayrıca (ona): Sen de musibete uğradın, ağaçların sahibi de
senin musibetinden daha fazlasına uğradı, denilir. Şayet vadi halkı: Bunun
ağaçlara açıkça görülen bir zararı olmaz, mahsul de ağaçlarda bırakılacak
olursa olgunlaşır, bununla birlikte mahsulü toplarsa, ağaçlar için daha hayırlı
olur, denilirse, eğer bunda açık bir zarar olmayacaksa, mahsul ağaçlarda
bırakılır. Eğer: Mahsul birkaç gün bırakılmaksızın sağlam olmaz, derlerse
bilenlerin telef olur diyecekleri vakte gelinceye kadar, birkaç gün daha
bırakılır. Eğer mahsulü topla, çünkü bu senin içinde öbür taraf içinde daha
hayırlıdır, denirse bu da bir görüştür. Eğer ağaçlara açıkça zarar
vermeyecekse, onu ağaçta bırakabilir. Asmaları kendisinin olmayan üzüm sahibi
olan kişi, ben üzümümü asmada bırakayım daha kalıcı olsun, dese yahut ayva,
elma ya da buna benzer bir başka meyve için aynı şey söz konusu olsa toplama,
devşirme ve koparma zamanı gelmiş ve bu meyvelerin toplanıp devşirilme zamanına
girilmiş ise, artık toplayıp devşirmenin uygun olduğu süreden sonra mahsul
ağacında bırakılmaz.
Dedi ki: Mal sahibi ile
müşteri, sulama hususunda ihtilafa düşerse, mahsul için mutlaka gerekli ve
olmasa mahsulün olgunlaşmayacağı miktara ve -genellikle mal sahibi kimselerin
malları olan meyveleri, meyveye zarar vermeyecek şekildeki sulamalarının ne
olduğuna ve ayrıca meyveler kendilerinin olması halinde mal sahiplerinin daha
fazlasını- sulamayışlarına bakılır.
Dedi ki: Satılan şey;
incir ya da meyvesinin açıkça görülmesinden sonra görülen daha başka meyve, olgunlaşmadan
yine o sınıftan bir başka meyvenin çıkıp göründüğü ağaç ise, -şayet satın
alınmış olan ve (o esnada) çıkmış olan meyve, alışverişin kapsamına girmeyen
sonradan ortaya çıkan diğer meyveden ayırt edilebiliyorsa-, alışverişi caizdir.
Müşteri de satın aldığı meyveyi olgunlaşıncaya kadar bırakma hakkına sahiptir.
Eğer satın alışından sonra ortaya çıkan ağaç meyvesi ayırt edilemeyecek türden
olursa, alışveriş münfesihtir. Çünkü alışverişin kapsamına girmeyen akitten
sonra ortaya çıkan meyve, alışverişin kapsamına giren meyveden ayırt
edilememektedir. Satışlar ise, ancak malum ve bilinen şeyler olmalıdır.
Er-Rebi' dedi ki: Bu
gibi durumlarda Şafii'nin bir başka görüşü daha vardır: Eğer (sonradan) çıkan
öncekinden ayırt edilemiyorsa, alışveriş münfesih olur. Bağın / bahçenin
sahibinin müşteriye teslim edeceği meyveye karışan ve ondan sonra ortaya çıkan
meyveleri teslim etmek istemesi hali müstesnadır. Bu durumda müşteri, kendi
meyvesini almış olmakla birlikte, ayırt edilemeyen sonradan ortaya çıkan fazla
meyveyi de (bahçenin sahibi) kendiliğinden bağışlamış olur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Eğer meyveyi (olgunlaştığı) açıkça görülünceye kadar toplaması
yahut koparması şartıyla (ağaçları) satarsa, satış caiz olur. Satanın mülkinde
iken ortaya çıkmış olanlar satıcıya aittir. Fakat meyvesini bırakıp müşterinin
meyvesine ondan ayırt edilemeyecek şekilde bırakırsa, alışveriş ancak o zaman
fas it olur.
Dedi ki: Bir kimsenin
bir diğerine nar, badem, ceviz, Hindistan cevizi ve daha başka her durumda özünü
örtüp kapatan, kabuğu bulunan meyve ağaçlarının bulunduğu bir arazi satacak
olursa, bu da meyvesi çıktığı takdirde üzerini kapatan, kabuğu bulunmayan ama
meyve olarak görünün meyvelerle aynı durumdadır. Ağaçların meyveleri satana
aittir. Satın alanın meyvelerin kendisine ait olması halini şart koşması hali
müstesna. Çünkü bunların kabukları içlerinde bulunanlar üzerinden çatlamaz.
İçlerindeki meyvelerin olgunlaşması ise kabuğun kalmasına bağlıdır. Ancak bir
tür nardan bir miktar çatlama görülür ve bu da sahibi aleyhine bir eksiklik
olur. Çünkü onun için en uygunu çatlamamasıdır. Zira çatlamaması onun
kalıcılığını daha çok sağlar. Bu hususta kabul edilecek görüş üzüm, turunç ve
bunun dışında hurma ağaçları dışındaki ağaç meyveleri hakkında söyleneceklerin
aynısıdır, hiçbir farkı yoktur. Bunların olgunlaşacağı vakte kadar bırakılması
hakkında söylenecek şey de öbürleri hakkında ve hurma ağacının meyvesi hakkında
söylenen gibidir. Ağaçların sahibi, olgunlaşmadan önce acele de etmez (sonraya
da) bırakmaz. O mahsulün emsali koparılacak yahut derlenecek olgunluğa ulaştığı
takdirde, böyleSi ağaçların sahibi için daha hayırlı olsa da (böyledir.) Eğer
bu durum meyvesi artış gösteren bir şey hakkında ise, söylenecekler tıpkı incir
hakkında söylenenler gibidir, arada bir fark yoktur. Her bir ağacın meyvesi
hakkında da böyledir. Patlıcan ve bundan başka yerde yetişen sebzeler hakkında
hüküm böyledir. Çünkü bunların kökleri yerde sabittir. Kökleri yerde sabit
olanların alameti ise, bir defa mahsul verdikten sonra mahsulünün koparılması
sonra bir defa daha mahsul vermesi sonra da ürününün yine toplanacak olmasıdır.
Böyle olanlar asıl!gövdeden, kökten alınır. Acur, karpuz, pamuk ve başka
mahsuller buna örnektir. Ama mahsulü yalnız bir defa yetiştirilenler ise ekin
gibidir.
Dedi ki: Bir kimse
yerden bitmiş ekin bulunan bir arazi satsa, ekin satana aittir. Satın alanın
kendisine ait olmasını şart koşması müstesna. Ekini biçtiği takdirde ekin
sahibi onu alma hakkına sahiptir. Şayet ekin yerde yeri ifsat edecek şekilde
kökleri kalan türden ise, ekin sahibinin arazi sahibinin istemesi halinde bu
kökler arazi sahibinin yerinden çıkarması da görevidir.
Dedi ki: Bir defa
biçilen ekin bulunan bir araziyi ona satması halinde de hüküm böyledir.
Dedi ki: Çalıya gelince;
yerden çıkmış çalının bulunduğu bir arazi satarsa, arazi malikinin hakkı olan
çalı sadece bir defalık devşirmedir. Onu kökünden koparma hakkı yoktur. Çünkü o
bir köktür.
Dedi ki: Defalarca
toplanan bütün ekinler, aslı itibariyle çalı gibidir. Meyve de çıkmış ise
bundan farklı değildir.
Dedi ki: Muz yeşermiş
bulunan bir araziyi satarsa, satışından önce çıkmış olan muz ona aittir fakat
muzun yanı başında ağaçtan ikinci defa çıkan ona ait değildir. Çünkü bizdeki
muz ağaçları yalnız bir defa meyve yüklenir ve onun yanı başında da dört tane
çıkar. Bu koparıldıktan sonra ise onun etrafında olandan meyve çıkar.
Dedi ki: Eğer muz
ağaçları, çok olup büyük bir kısmı bugün, diğeri yarın öbürü ondan sonraki gün
çıkıp satış akdi yapıldığı esnada çıkmış olan ondan bir saat yahut ardı
arkasına gelen günlerde çıkanlardan ayırt edilemiyorsa, bu husustaki görüş
incir hakkında söylenenler gibidir. Aynı kökte meyvesi arka arkaya çıkan
ağaçların satışı ebediyen uygun değildir. Çünkü yıllık (meyve veren) muz
ağaçlarının meyveleri çeşitli zamanlarda dağınık olarak çıkar. Kendisi ile
yavruları (sonradan olan meyvesi) arasında biri diğerinden daha küçük olanları
bulunur ve böylece satılır. Yıllık ürün verende de aynen onun gibi çıkan muzlar
olur ve olgunlaşıncaya kadar bırakılır. Her günde arka arkaya olgunlaştığı
kadarıyla onun yavruları / meyveleri çıkar. Böyle bir durumda alışveriş akdi
yapılırken bulunanlar ile akitten sonra meydana gelenler ve bundan dolayı da
satış akdi kapsamına girmeyenler birbirinden ayırt edilemez. Satış ise, satılanın
satılmayandan ayrıca bilindiği bir akittir. Buna bağlı olarak da tarafların her
birisine hakkı ne ise o teslim edilir.
Dedi ki: Yüz muz
ağacının meyvesi, kendisinin olması şartı ile yapılan alışveriş sahih olmaz.
Çünkü ağaçların meyveleri farklılık gösterir. Meyve verdiği de olur vermediği
de olur. İşte ister meyve ağacı ister ekin türünden bu durumda olanların hepsi
de aynı hükmü taşır.
Dedi ki: Sınırları belli
olarak satılmış her bir arazide bulunan bütün ağaçlar, müşteriye aittir. Asıl /
kök dediğimiz ve ardı arkasına meyve verdiğini belirttiğimiz mahsul veren her
bir ağaç ve ekin ile sabit duran ağaçlar, yapılar, ahşap yapı gibi hafif
yapılara gelince; bunlarda bitki ve odun gibi ayırt edilebilen şeylerden
olduğundan ötürü bunlar da satana aittir. Müşterinin bunları alışveriş akdine
sokması hali müstesna, o takdirde bunlar satın alma yoluyla ona ait olur.
Dedi ki: Bütün bunlar
müşterinin de satıcının da yerdeki ağaçlarda bulunan mahsuller ile yer
üzerindeki ekini bilmeleri halinde söz konusudur.
Dedi ki: Şayet alışveriş
sırasında satan da müşteri de arazinin yanında değilse yahut da yalnızca
müşteri arazi yanında bulunmayıp orada aşılanmış meyve yahut çıkmış bir ekin
bulursa, müşteri bunu öğrendi ği takdirde eğer satın almadan önce araziyi
görmüş ve beğenmiş ise, muhayyerdir. Çünkü böyle bir durumda o yıl, kendisinin
mahsul alamayacak olması sebebiyle aleyhine bir eksiklik olur ve meyveden ötürü
kendisine ait olan ağaçlara karışamaz olur. Kendisine ait olan arazi de ekin
ile işgal edilmiş olur. Eğer mahsulü satana ait olacaksa da o araziye girip
çıkmalarda onun aleyhine olur. Çünkü böyle bir durumda zaman zaman mahsulünü
kontrol etmek için oraya girmesine mani olamaz. Aynı şekilde arazisi için uygun
olan işleri yapmasına da engel olamaz. Bu durumda dilerse, alışverişi geçerli
kabul eder, dilerse alışverişi reddeder.
Dedi ki: Çıkan meyveyi
bildiği halde satın alırsa, muhayyerlik hakkı yoktur.
Kişi bir başkasına
ektiği tohum bulunan bir arazi satsa, müşteri de bunu bilmiyorsa, tohum da yerden
çıkmış ekin gibidir, müşteri ona malik olmaz. Çünkü yerin altındadır.
Müşterinin alışveriş akdi ile mülkiyetine geçmeyen bir şey de satana aittir ve
tohum tıpkı ekinin yetiştiği gibi yetiştirilir. Bu durumda müşteriye şöyle
denilir: Tercih senindir, istersen alışverişi ertele, olgunlaşıp biçilinceye
kadar, tıpkı ekini bıraktığın gibi tohumu da bırak. Dilersen eğer senin arazi
ni meşgul edecek, ekin sahibi senin mülkine girecek, senin bulunduğu yere girme
hakkı bulunmayan bir kimseden çekineceksen, alışverişi bozabilirsin. Ancak
satıcı ektiğini müşteriye teslim etmek yahut onu arazisinden sökmek isterse, bu
sökmesi de yere zarar vermeyecekse, müstesna. Bunu kabul ederse, müşterinin
muhayyerlik hakkı olmaz. Çünkü satın aldığı şeyin faydası daha da artmış olur.
Birisi:
- Sen bunu neden ağacın
çıkmamış meyvesi, cariyenin doğmamış çocuğu gibi değerlendirmiyorsun? diye
sorsa Yüce Allah'ın izniyle ona şöyle cevap verilir:
- Ağacın meyvesinde
insanoğullarının bir katkısı yoktur. Meyve aziz ve celil Allah'ın dilediği gibi
yarattığı şeydir. İnsanların ağaçta olmayıp ağaca yerleştirdikleri, ona
koydukları bir şey değildir. O yıl ağaçta ne çıkarsa, ondan sonraki yıllarda da
onun misli çıkar. Çünkü ağacın yaratılışı böyledir. Tohum ise yere saçılır. Bu
insanların yere bıraktıkları bir şeydir. Sonra biçilir ve yere başka bir tohum
yeniden saçılmadıkça o bir daha bitmez. Yerde gömülü bulunan mal, taş, binada
kullanılmışların dışında ahşap gibi şeylerin satıcıya ait olduğunu biliyoruz.
Çünkü o, yerden başka yere koyduğu bir şeydir. Dolayısıyla onun gibi satıcının
tohumunun maliki olmasından başka bir durum caiz olmaz. Çünkü tohum satıcının
yere bıraktığı yerden başak ve ayrı bir şeydir. Soru:
- Yerde bulunan mal ve
ahşabın çıkarıldığı gibi, o zaman ekini niye çıkarmıyor? Cevap:
- Onların yere
gömülmesi, onların gömüldükleri gibi yerde çıkarması içindir. Gömülmek
suretiyle gelişip büyümeleri için değildir. Tohum üzerinden bir süre geçtikten
sonra onu çıkaracak olursa, bu maksatla yerin altüst edilmesi dolayısıyla ona
bir fayda sağlamaz. Diğerlerinin çıkarılması için ise yerin altüst edilmesine
gerek yoktur. Cariyenin çocuğunun ise hükmü ancak annesinin hükmü gibidir.
Nitekim cariyenin yavrusuna hürriyet verilmek kastı bulunmadığı halde cariyeye
hürriyeti verilince, onun yavrusu da hür olur. Cariye satıldığı halde o
satılmamakla birlikte müşteri ona malik olur. Yavrusunun azat edilme ve satış
halindeki hükmü annesi olan cariyenin bir organının hükmü gibidir. Eğer ismen
onu zikretmeyecek olursa, müşterinin tercih hakkı vardır. Çünkü ekinin yerinde
kalmak suretiyle yerdeki durumu ve yeri ifsat etmesi farklı bir durumdur.
Dedi ki: Eğer satıcı,
müşteriye kendisine sattığı yerde, ismen belirttiği tohumun bulunduğunu ve onun
bu satışa dahil olmadığını bildirmiş olduğu halde buna rağmen satın almışsa,
müşterinin tercih hakkı yoktur ve ekin biçilinceye kadar onu bırakmakla
yükümlüdür. Şayet yetişen ekin türünden ise, onu toplayıncaya kadar bırakır.
Bundan sonra onun aslı / kökü müşteriye ait olur. Satan kökünü ne sökebilir ne
de kesebilir.
Dedi ki: Satıcı acele
edip emsali olgunlaşmadan önce ekini sökecek olursa, artık onun yerine
başkasının gelmesi için bırakma hakkı olmaz. Bu da tıpkı henüz olgunlaşmadan
meyveyi toplayan kimsenin yaptığı gibi olur. Artık olgunlaşıncaya kadar bir başka
meyveyi bekleme hakkı olmaz. Çünkü her ne kadar oradan ancak bir defa çıkan
ürünü alma hakkı varsa da o bunu acele ederek erken toplamıştır. Bundan dolayı
bu hakkı hiçbir durumda başkasına geçmez. Buğday ve buna benzer ancak bir defa
biçilen ekinler ile ilgili kabul edilecek görüş yılda bir defa mahsul veren
meyveye kıyas edilmesi en uygun olandır. Ancak kökü itibariyle ondan farklıdır.
Meyvenin kökü arazi ne ile mülk ediniliyorsa öylece mülkiyete geçer. Fakat bu
arazinin mülk edinilmesi sebebiyle mülkiyet altına alınmış olmaz, çünkü bu
(ekin) yerde sabit değildir.
Dedi ki: Defalarca meyve
veren ağaçlar sabit bir köke benzer. Araziye hangi yolla malik olunuyorsa, o da
mülk edinilir. Olgunlaşmış iken o ağacı satarsa, meyvesi de ortaya çıkmışsa,
ağacın meyvesi, satın alanın şart koşması hali dışında satana aittir, tıpkı
aşılanmış hurma ağacı gibi.
Dedi ki: Bunun misali,
tomurcuğu çatlamış pamuğu satma haline benzer.
Bu durumda mahsul satana
aittir, tıpkı hurma ağacındaki tomurcuğun çatlaması halinde aşılandığı zaman
bunun satıcıya ait oluşu gibidir. Eğer pamuk tomurcuğundan çatlayıp çıkmadan
önce satarsa, mahsul müşteriye ait olur. Bu şekilde tıpkı hurma ağacının
meyvesinin olgunlaşması için meyvesi tomurcuğunu çatlatarak çıkan ve kendi
durumu olduğu gibi kalan ağaçların meyveleri çıkacak olursa, bunların çıkması
taze hurma tomurcuğunun çatlaması gibi ve pamuğun tomurcuğundan çıkması gibi
çıkıyor ise, müşterinin şart koşması hali müstesna, mahsul satıcıya ait olur.
Dedi ki: Yılda birçok
defa meyve veren, meyve dalında bulunduğu halde satılacak olursa, yalnız bir
defalığına satıcıya ait olur. Bu bittikten sonra, alışveriş akdinin üzerinde
gerçekleşmediği mahsuller sonradan ortaya çıkarsa, arazi ile birlikte kökte
müşteriye ait olur.
Meyve / mahsul arka
arkaya çıkan türden olup dalında bulunduğu halde alışveriş akdinin hakkında
gerçekleştiği eğer ayrı tutulamıyorsa, o takdirde hakkında alışveriş akdi
gerçekleşmedikçe, bunlar satıcıya ait olur. Sonradan meydana gelenler de
müşterinin olur. Satın aldıkları, satın almadıklarına ayırt edilemeyecek
şekilde karışacak olursa, bu hususta iki görüş bulunmaktadır:
Birinci görüşe göre,
bundan satanın müşteriye bütün meyveyi teslim etmesi hali dışında alışveriş
caiz olmaz. Bu durumda satıcı, müşteriye hakkını fazlasıyla birlikte vermiş
olur. Ya da müşteri bu meyveyi / mahsulü satana bırakır, böylelikle ona
kendisine ait bir hakkı bırakmış olur.
Dedi ki: Bunu caiz kabul
edenler şöyle der: Bu götürü, yiyecek / buğday satın alan gibidir. Satıcı daha
sonra arasına bir başka yiyecek bırakır, sonra da satıcı müşteriye kendisinden
satın aldıklarının tamamını teslim etmekle birlikte aldıklarının arasına
bıraktıklarını da ona fazladan vermiş olur. Böyle bir durumda ona haksızlık
yapmış olmadığı gibi, sattıklarından bir şey eksiltmemiş, fakat kattıklarını da
fazladan ona vermiş olur. İsterse o yiyecekten satılan ile satılmayanı ayırt
etmemiş olsun. Satın alanın hakkından vazgeçtiği şekil hakkında da şunları
söylememektedir. Bu da bir başkasından götürü yiyecek alan kimsenin
durumundadır. Müşteri, onun arasına bir miktar daha kattıktan sonra satıcı,
ondan bir şeyler geri alırsa, müşteri de geriye kalan yiyeceği, bütün bedele
mukabil almaya ve satanın aldığında kendisine ait olan hakkı satıcılehine
vazgeçmeye razı olan kimse, durumundadır. çünkü alışveriş sahih olarak
gerçekleşmiştir. Ancak böyle bir alışverişte de müşterinin muhayyerlik hakkı da
vardır, bu sebeple ben bunu caiz görüyorum. Bununla birlikte müşteri muhayyerlik
hakkı gereğince onu geri çevirmemek imkanına sahiptir.
İkinci görüşe göre ise,
böyle bir alışveriş sahih olarak gerçekleşmiş olsa bile, ona hakkında
alışverişinin sahih olarak gerçekleştiği miktarı, alışverişin kapsamına
girmeyenden ayırt edilemeyecek şekilde karışmış olması itibariyle fasittir.
Dedi ki: Çalı, acur ve
köklerinden ardı arkasına defalarca toplanan her bir şeyin mülkiyeti
müşterinindir. Tıpkı kökünü satın alması halinde hurma ağacına sahip olduğu
gibi, fakat kökünden yalnızca bir defa çıkan meyve / ürün ise, o meyve, satana
ait olup ondan sonrası müşterinindir. Çalıya gelince; ilk koparılması satıcıya,
ondan sonra geriye kalanı müşteriye ait olur. İşte bu kabilden olan her şey
buna göre böyledir ve buna kıyas edilir. Baklagillerin hepsi de eğer yerde
bulunuyor ise, bunun gibidir. İlk toplama satıcıya ait olup geriye kalanları
müşterinindir. Satıcının bunları köklerinden koparma hakları yoktur. Eğer bir
defa toplandıktan sonra defalarca tekrar yetişiyor ise, bunun hükmü arazinin
rakabesinin satın alınması dolayısıyla mülk edinilen köklerin hükmü ile
aynıdır.
Dedi ki: Yalnızca bir
defa çıkan bitki türleri ise, ekin gibi olup olgunlaşıncaya kadar bırakılır.
Ondan sonra yeri satan sahibi dilerse onu sökebilir. Eğer onu sökmenin yere zararı
varsa, onu eski haline getirmesi istenir.
Dedi ki: Aynı şekilde
insanların yetiştirmediği, yerin bitirdiği ve su ile biten bütün bitkiler böyle
olup bunların sahibini ekin ve köklerdeki hakkı ne ise aynı hakları vardır. O
eğer arkasından bir daha meyve / mahsul veriyor ise, bir defalık meyvesini
derleyip alır ve bir defa meyvesini aldıktan sonra herhangi bir faydası yoksa
onu kökünden söker, bunda bir farklılık yoktur.
Dedi ki: Biri diğerine
bir arazi yahut bir ev satsa, orada yere gömmüş olduğu kerestesi ya da taşları
-bina edilmemiş surette- varsa, sonradan konulmuş olan bu gibi şeylerin
tamamının mülkiyeti satana ait olup, müşteri bunlardan hiçbir şeye malik olmaz.
O yere ancak yerde yaratılmış olarak bulunan suya ve çamura / toprağa malik
olur. Yerde bulunan ağaç yahut yapı gibi kökü sabit olan şeyler ile sabit
olmayan ya da yere sonradan konulmuş olanlar, satana aittir ve satanın bunu
oradan taşıma yükümlülüğü vardır.
Dedi ki: Bunları yerden
taşıdıktan sonra yeri düzelmiş hale gelinceye kadar, düzeltmekle yükümlüdür.
Onu çukur kazılmış halde bırakmaz.
Dedi ki: Eğer bunları
oradan sökmekten vazgeçtikten sonra, ekin ekmiş olduğu yerden sökmek isterse,
ekin biçilinceye kadar buna hakkı yoktur. Biçildikten sonra dilerse, bu gibi
şeyleri sökebilir. Eğeraraziden gömülü ahşap yahut taşları varsa, sonra
bunların üzerinden o araziye ağaç diker, sonra da aslı satacak olup müşteri de
yerin içinde bulunan taşları bilmiyorsa, duruma bakılır. Eğer taşlar yahut
ahşap (ın çıkarılması) dikilen ağaçlara zarar verir, köklerini engeller ise,
müşteri o araziyi almak yahut geri vermekte muhayyerdir. Çünkü böyle bir
halonun dikili ağaçlarının değerini eksiIten bir kusurdur. Eğer dikili ağaçları
eksiltmiyor, köklerine de engelolmuyorsa, satıcı da bunu yerden çıkarmak istediği
takdirde ağaca zarar verecek şekilde birtakım kökleri kesmek durumunda olursa,
yeri satan kişiye: Sen bundan vazgeçmek ile alışverişi reddetmek arasında
muhayyersin, eğer bunları müşteriye bırakmak isterse, alışveriş tamam olur.
Şayet bunu kabul etmezse, müşteriye şöyle denilir. Bunları yerden söküp, senin
aleyhine olmak üzere ağaçlara vermiş olduğu zararın eğer bir değeri varsa,
kıymetini sana ödemesi ile alışverişi reddetmekte serbestsin denilir.
Sonraki için tıkla:
MEYVELERİ SATMAK
NE ZAMAN HELAL OLUR?