ŞAFİİ el-UMM

RİBA / FAİZ

 

URUZ SATIŞINA DAİR

 

(Nakitlerin hayvan, ölçülür ve tartılır şeylerin dışında kalan eşya ve kumaş gibi mallar)

 

[1467] Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: İbn Abbas (r.anhuma) dedi ki: "Rasulullah (s.a.v.)'ın yasakladığına gelince; kabzedilmedikçe yiyecek şeylerin satılmasıdır'' İbn Abbas da kendi görüşüne dayanarak: Ben her bir şeyin ancak onun gibi olduğunu düşünüyorum, demiştir. 

 

Bu İbn Abbas'ın -elbette yüce Allah en iyi bilendir- dediği gibidir. Çünkü yiyeceklerde (çoğunlukla taam denilirken özellikle buğday kastedilir) satışlar ile ilgili hususlarda başkalarında bulunmayan bir mana bulunmadığı gibi sadece bilinen bir tek mana vardır, o da şudur: Ben bir kimseden bir şeyler satın aldığım takdirde, ondan ya ayni olarak yahut teminat altında olan bir şeyi satın alıyorum. Ondan teminat altında olan bir şeyi satın alacak olursam, bu ayni bir alış değildir. O kişi iflas edebilir. Bu durumda ben onu kendisinden satın aldığım kişi tarafından tazminat yükümlülüğü bulunan bir şey satın almış olurum. Ayrıca ben onunla o satın aldığım şeytam anlamıyla benim tasarrufuma ve mülküme geçmeden önce bir alışveriş yapmış oldum. Kendim ise, tam bir mülkiyet ile malik olmadığım bir şeyi satmam caiz değildir. Eğer o kişiden satın aldığım şey, ayni ise ve eğer o ayni şey telef olursa, bu durumda benimle onun arasındaki alışveriş bozulmuş olur. Benim için mülkiyeti tamamlanmadan önce onu kendi tazminatım (güvencem) altında başkasına satacak olursam, o takdirde de mülkiyeti bana tam olarak geçmemiş bir şeyi ona satmış olurum. Benim için tam mülk edinilmemiş bir şeyi satmam ise, caiz değildir. Bununla birlikte o maL, benim kendisinden satın aldığım kişinin tazminatı ve teminatı altındadır. Eğer satacak olursam, benden başkasının tazminatında / teminatı altında olan bir şey satmış olurum. Şayet ben tazminat ödemekle yükümlü olmadığımı söyleyecek olursam, böylelikle tazminatın altında olmayan bir şeyi sattığım iddiasını da ileri sürmüş olurum. Ama hiçbir kimse için tazminatı / teminatı altında olmayan bir şeyi satmak da caiz değildir.

 

Ve eğer benim tazminatım / teminatım altında olduğunu söyleyecek olursam, onun tazminatı, o malı kendisinden aldığım kişi hakkında olmayıp benim üzerimde bir yükümlülüktür. Böyle bir mal, kendisinden satın aldığım kişinin elinde telef olacak olursa, acaba benden bir şeyalınır mı (diye sorulsa), şayet:

 

- Hayır, derse şöyle denilir:

- Ama sen tazminatını kabul etmediğin bir şeyi satmış oldun. Benim de tazminatım (teminatım) altında olmayan bir şeyi satmam caiz değildir. Şayet:

- Senin tazminatın altındadır. Çünkü onun satışı böyle değildir (denilse).

- Ben başkası adına kendi teminatıma aldığım bir şeyin tazminatını nasıl öderim, denilir. Eğer bu hususta benim anlattıklarımdan bir şey yoksa sünnet buna delalet etmektedir ve bu gibi şeylerde yenilir şeyler ile aynı manadadır.

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Yüce Allah: "Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır'' (Bakara, 275);

 

"Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka'' (Nisa, 29) buyurmaktadır. Dolayısı ile alışveriş -taraflarının rızası ile gerçekleşen her bir satış- bütün satışlardaki fazlalıklar ile birlikte caizdir. Bundan Rasulullah (s.a.v.)'ın haram kıldığı satışlar müstesnadır. Bu haramlardan istisna ise altının gümüş ile elden ele satışıdır. Yenilip içilen şeyler de yenilir şeyler ile aynı manadadır. İnsanların yiyip içtikleri her bir şeyin herhangi bir kısmının kendi sınıfından bir şey karşılığında misli misline olmadığı sürece satılması caiz değildir. Eğer tartılır cinsten ise tartı ile ölçülür cinsten ise ölçü ile aynı olmalı, elden ele alınıp verilmelidir. Bu hususta altın, gümüş ve bütün yenilir şeyler arasında bir fark yoktur. Şayet taraflar karşılıklı kabzetmeden önce ayrılacak olurlarsa, aralarındaki alışveriş fasit olur.

 

Araya satışı de böyledir. Çünkü bunun konusu da yenilir şeylerdendir. Eğer karşılıklı kabzdan önce ayrılacak olurlarsa, aralarında alışveriş fas it olur. Şayet karşılıklı alınıp satışında faizin söz konusu olmadığı türden olan sınıflar farklı olursa, onlardan birisinin iki ya da daha fazlasına mukabil ve elden ele satışında bir sakınca yoktur. Nesie / vadeli satışında ise hayır yoktur. Eğer birinin diğerinden fazla olması caiz ise, onun götürü bir kısmının yine götürü bilinen bir kısma mukabil satılmasında bir sakınca yoktur. Ademoğullarının bütün yedikleri arasında fark bulunmamaktadır. Hepsi de yenilir şeyler ile aynı manadadır. İhlileç(ishal yapan bir ilaçtır,) suİfa (hardal) ve bütün ilaçlar buna örnektir.

 

Dedi ki: Mazı, yonca, hurma çekirdeği, ot gibi bir de kırtasiye malzemesi, elbise ve buna benzer yenilmeyenımallar gibi, insanların yemeyip hayvanların yediği, hayvan türü olup bunların dışında kalan şeylerin elden ele de olsa uzun ya da kısa vade ile de satılsa birisinin diğerinden fazla oluşunda bir sakınca yoktur. Çünkü bunlar, yüce Allanın helal kıldığı alışverişler manasının kapsamında -Rasulullah (s.a.v.)'ın ise birinin diğerinden fazla olması halinde haram kıldığı şeylerin manasının dışında- ve Rasulullah (s.a.v.)'ın da ondan sonra ashabının da helal kabul ettiklerine dair naslarının kapsamı içerisindedir.

 

[1468] Şafii dedi ki: Bize Sika birisi Leys'ten haber verdi, o Ebu Zübeyr'den, o Cabir b. Abdullah'tan rivayet ettiğine göre Nebi (s.a.v.) bir köleyi iki köle karşılığında satın aldı.

 

[1469] Şafii dedi ki: Bize Malik, Nafi'den haber verdi, o İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre; kendisine ait bir deveyi, Rebeze'de karşı tarafın tazminatı altında bulunan dört deveye mukabil sattı.

 

[1470] Şafii dedi ki: Bize Malik, Salih b. Keysan'dan haber verdi, o Hasan b. Muhammed b. Ali'den rivayet ettiğine göre Ali b. Ebu Talib (ra), Usayfir adındaki bir deveyi belli bir vadeye kadar 20 deveye karşılık sattı.

 

[1471] Şafii dedi ki: Bize Malik, İbn Şihab'dan haber verdi, o İbnü'l-Müseyyeb'den şöyle dediğini rivayet etti: Hayvan (satışın)da riba / faiz olmaz. Çünkü Nebi (s.a.v.) ancak ...medamin, (...) melakih ve (...) habelü'l-habele denilen satış çeşitlerini yasaklamıştır.

 

[1472] Şafii dedi ki: Bize Malik'in İbn Şihab'tan haber verdiğine göre, ona belli bir süreliğine bir devenin iki deve karşılığında satılmasına dair soru sorulmuş o da bunda bir sakınca yoktur, demiştir.

 

[1473] Bize (yüce Allanın izniyle) İbn Dleyye haber verdi. O, Seleme b. AIkame'den o, Muhammed b. Sirin'den -geldiğinde şüphe ettim -Şüphe eden er- Rebi'dir.- dediğine göre, ona demirin demir karşılığında satılmasına dair soru sorulmuş, o şöyle cevap vermiştir: Elbette Allah en iyi bilendir. Ama onlar bir zırhı birkaç zırha mukabil alıp satarlardı.

 

Şafii dedi ki: Bir deveyi, onun gibi iki ya da daha fazlasına mukabil, elden ele de vadeli de satmakta bir sakınca yoktur. Eğer bir kısmının diğerine göre, fazlalığı caiz olma manasında / özelliğinde olmaktan uzaklaşacak olursa, o takdirde bunun nakit ile alınması da borçla alınması da aynıdır. Yavruları olanlar müstesna, bütün hayvanlarda borçlanmada bir sakınca yoktur. Yavrulu olanların borç alınmasını hoş görmeyişimizin sebebi ise şudur: Çünkü bir cariyeyi borç alan bir kimsenin onu aynı geri verme hakkı vardır. Onu aynen geri verme hakkını kabul edip borçlu olarak ona malik olmasını kabul ediyorsam, bu takdirde, onun o cariye ile cima edip geri çevirme hakkını da tanımış olurum. (Yani böyle bir şeyolmaz.) Şanı yüce Allah -bütün övgüler ona- sonra Resulü -salat ve selam ona- sonra Müslümanlar ise fercler hususunda ihtiyatlı tutumu ön görmüş ve nikah helalolmakla birlikte velisi ve şahitler olmadan kadının nikahlanamayacağı hükmünü koymuştur. Rasulullah (s.a.v.)'da bir kimsenin ister yolculuk halinde ister ikamet halinde kadın ile halvette kalmasını yasaklamıştır. Fakat böyle bir durum, Allanın yarattıklarından ondan (namusu korumaktan) başka herhangi bir şey hakkında haram değildir. Şanı yüce Allah, malları herhangi bir beyyine / delil olmadan da rehin bırakılıp satılmasına müsaade ettiği gibi, kadını bu şekilde değerlendirmemiştir. Öyle ki Allanın kendisi (kadın) ile ilgili olarak helal kıldığı şeylerde veli ve şahitler ile hakkında ihtiyatlı hüküm koymuştur. Bu sebeple bizler ferelerin hükmü ile onların dışındakiler arasında Allanın, Rasulü'nün sonra da Müslümanların aralarında fark gözettikleri gibi fark gözettik.

Bir kimse belli bir süreye, dinar karşılığında koyun satsa ve dinarların vadesi geldiğinde o dinarlara mukabil kendi koyunlarının cinsinden ya da bir başka sınıftan koyun verecek olursa, hüküm aynıdır. Ve bunun ancak peşin olması caiz olur. Dinarlar ve dirhemler de satılan uruz (...) (altın ve akçeden başka, mal-eşya) kabilinden bir manaya sahip değildirler. Bundan dolayı kabzedilmeden satışı caiz olmaz. Fakat belli bir nitelikte, belli bir vade ile bütün hayvan türlerinde selef (vadeli) satışta bir sakınca yoktur. Bunlar hakkında selef (vadeli satış) onları satın almak demektir. Onların satın alınması ise onların borç alınmasından farklı bir şeydir. İşte bundan dolayı bu (satış) yavrusu olanlarda da olmayanlarda da caizdir. Selef işleminde zahiren güvenilir ve sorumluluğunu yerine getirecek olarak görülen, selef yoluyla satan kişinin teminatı altında olması hali dışında selefte hayır olmadığı gibi, muayyen bir bağın mahsulünde ve muayyen bir davarın yavrularında selef yapmakta da bir hayır yoktur. Çünkü böyle bir şeyin olup olmayacağı belli değildir. Herhangi bir ticaret malında yahut bir hayvan hakkında selef işlemi yapan bir kimsenin, eğer vade geldiğinde satıcı, o kimseden bunu misli bir semen ile yahut daha az yahut daha fazla ya da başka bir ticaret malı ile satın almasını isteyecek olursa, eğer bu ticaret malı (uruz) ondan farklı yahut aynısı ise, hiçbir durumda böyle bir satışta hayır yoktur. Çünkü bu kabzedilmemiş bir şeyin satılmasıdır.

 

Herhangi bir mal hakkında bir kimse, belli bir vadeye selefivadeli alışverişi yapıp veresiye satan kişi, vade gelmeden önce ona bunu verecek olursa, bunda bir sakınca yoktur. Fakat alacağını düşürmesi şartı ile daha erken vermesinde de yahut da selef yoluyla alan borçlunun borcunu arttırması şartı ile bunu yapmasında da hayır yoktur. Çünkü bu onların ilk alışverişten farklı olarak yaptıkları bir yeni alışveriştir. Ayrıca vadeli alış yaptığı sınıftan başkasını, ona vermesinde de bir hayır yoktur. Çünkü bu yeni bir alışveriş olur. Bununla birlikte o muayyen sınıftan aralarındaki şartlar gibi şartta yahut daha fazlası ile vermesi caiz olur. Bu durumda fazlasını bağışlamış demektir. Eğer ona o sınıftan, ama şartına uymayan onun şartından daha aşağısını verecek olursa, bunda bir sakınca yoktur. Nitekim bunu vadeden sonra da yapacak olursa caizdir. Eğer şarta bağlı olarak verecek olursa, bunda bir hayır yoktur. Çünkü daha erken ona teslim etme şartıyla vereceğini eksiltmiş olur. Aynı şekilde hakkında selefivadeli alışveriş yaptığının bir kısmını ve ondan başka bir malı, eşyayı da alamaz. Çünkü bu kısmen kabzedilmemiş şeyin satılması demektir.

 

Bir kimse bir sınıf malda vadeli satış yapsa, sonra o sınıftan kendisine satış yapılan kişi şartından daha üstün şartla gelecek olsa, onu ondan kabzetme hakkına sahiptir. Şayet ondan kalitenin daha da arttırılmasını isteyecek olursa, kalitesini arttırması caiz değildir. Ancak ilk alışverişlerini fesheder ve bu kişi yeni bir alışverişle satın alır. Zira böyle yapmayacak olursa, bu bilinmeyen bir şeyin satın alınması demek olur. Bu da kaliteli acve türünden bir sa' hurma, selef yoluyla daha düşük bir sa' hurmaya satmış gibi olur. Böyle bir durum; kalitenin daha aşağısını alma hakkı varken kalitenin en üstün olanını ona getirip bana fazladan bir şeyler ver demek gibidir. Hılbuki bu fazlalığı da ondan satın aldığı halde fazlalık ise bilinen bir vaziyette değilse, o takdirde bu ne ona fazladan verdiği bir ölçek olur ki, buna karşılık ona ödeyeceği bedeli arttırsın, ne de birinci alışverişten ayrı bir alışveriştir. Böyle bir durumda, o bilinmeyen bir şeyi satın almış ve bilinmeyen bir şeyi eksiksiz tahsil etmiş olur. Halbuki şöyle denmiştir: Eğer onunla acve denilen tür hakkında vadeli alışveriş yapmış olup kendisine acvenin yerine sayhani (denilen adi türden) vermek isterse, caiz olmaz. Çünkü bu acvenin kabzedilmeden önce sayhani mukabilinde satılmasıdır. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) kabzedilmeden yenilir şeylerin satışını yasaklamıştır. İşte selefivadeli alışveriş, yaptığı her türlü yiyecek uruz ve başka şeylerin hepsi böyledir. Onu her iki tarafın da rızası ile birlikte koştuğu şarttan daha aşağıda da olsa yukarıda da olsa kabzedebilir. Çünkü bu aynı cinstir. Bununla birlikte, hakkında selef alışverişi yaptığı şeyden başka cinsi kabzetme hakkı yoktur. Çünkü o takdirde tam olarak elde etmeden önce satın almış olduğu bir şeyi satması demek olur.

 

Dedi ki: Kaliteli türde selef yapmış ise, kendisine kalitesiz olanı alamaz.

 

Bundaki illet ise, ona daha fazlasını verip daha kalitesini almaktaki illetin aynısıdır. Bir adam bir diğeri ile bir ticaret malında (uruz) selef yapsa, selef yoluyla satın alan, satana, o malın bedelini kendisi için satın alıp kabzetmesi şartı ile öderse, bu benim hoşuma gitmez. Şayet onu satın alıp kabzederse, kendisine selef yoluyla satın alınan kişi bundan uzaktır. Bunun birbirlerini tasdik etmeleri halinde beyyine ile olması ile beyyinesiz olması hakkında bir fark yoktur.

 

Şafii (Yüce Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Selefivade ile alışverişi yapılabilen her bir şeyin peşin olarak satılmasında bir sakınca yoktur. Yahut da onun yarısını bir vadeye satın almış ise vadenin gelmesi esnasında geri kalan yarısını nakit ile satın almasında da sakınca yoktur. Bunu İbn Cüreyc Ata'dan diye nakletmiş, fakat Ata sonradan bu kanaatten dönmüştür.

 

Bir kimsenin henüz kırkılmamış yün hakkında selefivadeli alışveriş yapması ancak belli bir tartı ve nitelikleri belli olan hakkında yapabilir. Sayı yoluyla selef yapması, farklılıklarından ötürü uygun değildir. Bir kimse birisinden bir mal satın alsa, satanın kendisine bir şeyler vermesi yahut da müşterinin nakit vermesi ya da belli bir vade ile satış şeklini değiştirmesini isterse, bunda bir hayır yoktur. Çünkü hiçbir durumda bir şeyler attırmak ya da eksiltmek mukabilinde satışın geri çevrilmesinde (ikalede) hayır olmaz. Zira bu ancak satışın feshidir. Aynı şekilde bir kimse diğerine bir mal satsa, bedelini kendisine geri ödemesi için ona mühlet tanıması şartıyla alışverişin bozulmasını istese, caiz olmaz. Çünkü tanınacak bu süre, bir fazlalıktır. Bir fazlalık ve bir eksiklik karşılığında ikalede bir hayır olmadığı gibi kiranın ve satışın geciktirilmesinde de buna benzer başka şeylerde de hayır yoktur. Aynı şekilde belli bir süreye ona bir mal satsa ve bu satışı bozmasını istese -ancak satıcının kendisini ortak yapması şartıyla bu alışverişi bozmayı kabul etmesi dışında- bunda bir hayır yoktur. Çünkü (malda) ortaklık bir satıştır. Bu da kabzedilmemiş bir şeyin satılması demektir. Fakat sattığı malın yarısından vazgeçmesini kabul etmeyi isterse, onun bu isteğini kabul edebilir. Fakat onun kendisine ortak olması caiz değildir.

 

Selef alışverişi olsun, başka alışverişler olsun, taraflar alışveriş yaptıkları makamlarındanl yerlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler. Şayet ayrılır yahut alışverişten sonra biri muhayyer bırakılacak olup o da satışın gerçekleşmesini tercih ederse, muhayyerlik de ortadan kalkar. Yiyecek yahut başka bir şey hakkında bir vadeye kadar selef yapan bir kimse, vade geldiğinde selef yoluyla aldığının bir kısmını alsa, satıcı da geri kalan hakkında ikale yapsa / alışverişin geçersiz olmasını istese, bunda bir sakınca yoktur. Aynı şekilde bir vadeye kadar bir hayvan yahut bir yiyecek satsa ve ona bunun bedelinin yarısını ödeyip müşteri geri kalan yarısında ona ikale hakkını verse, istediği bir fazlalık ve bir eksikli söz konusu olmaksızın onu kabzetmesinde bir sakınca yoktur.

Dedi ki: Ancak üç türlü alışveriş caizdir: (Birincisi) bir aynın mevcut, peşin bir başka ayn (mevcut, müşahhas, muayyen olan şey) karşılığında satılması. (İkincisi) hazır bulunmayan bir aynın satılmakla birlikte müşteri onu gördüğü takdirde, o hususta muhayyer bırakılması satışı, şu kadar var ki mevcut bulunmayan bir aynın bir nitelik ile olsun, vadeli olsun, satışı uygun değildir. Çünkü vadeden önce (hurma ve benzerinin) olgunlaşması da mümkündür, o takdirde kişi kabzedebileceği gücü ile birlikte kendisine teslim edilmek istenmeyen bir şeyi satın almış da olabilir. Olgunlaşmadan önce telef de olabilir. Bu durumda tazminat altında bulunmuş olmaz. Üçüncü satış ise tazminat altında bulunan nitelik satışıdır. Sahibi istenen sıfata uygun olarak onu gerçekleştirecek olursa, o takdirde müşterinin satın alması bağlayıcı olur ve nereden dilerse oradan getirmekle mükellef olur.

 

Ebu Yakub dedi ki: Şafii'nin kabul ettiği ve gereğince amel ettiği satışlar iki türlüdür. Gözle görülen, hazırda bulunan ayni bir şeyin satılması ile bilinen bir vadeye kadar teminat altındaki şeyin satışı. Bunların üçüncüleri yoktur.

 

Er-Rebi' dedi ki: Şafii görme muhayyerliği satışını sonradan kabul etmemiştir.

 

Şafii (Yüce Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Kim herhangi bir vadeye kadar herhangi bir mal satsa, müşteri de onu kabzetse, satın alan bir kimsenin satın aldığı bedelden daha az yahut daha fazlasıyla veresiye ya da nakit ile satmasında bir sakınca yoktur. Çünkü bu birinci satıştan başka bir satıştır.

 

Bazı kimseler ise şöyle demiştir: Satıcının kendisi onu bedelinden daha aşağıya satın alamaz. Bu kişinin iddiasına göre, bu hususta kıyas caizdir. Fakat bu kişi bu hususta rivayete tabi olduğunu iddia etmektedir. Onun için asıl övülen husus ise sahih rivayete tabi olmasıdır. Ona bunun hangi rivayet olduğu sorulunca şu olduğunu görüverdik:

 

[1474] Ebu İshak'ın hanımı Enfa' kızı Aliye'den rivayet ettiğine göre o, Ebu's-Sefer'in hanımı ile birlikte Aişe (ranha)'ın huzuruna girmiş ve Aişe'ye Zeyd b. Erkam'ın (...) ata denilen Beytü'l-mal'den kendisine verilen maaşın bir kısmını satmış, sonra onu satmış olduğu bedelden daha azı ile satın almıştı. Aişe dedi ki: Zeyd b. Erkama git şunu söyle: Allah onun Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte yapmış olduğu cihadını boşa çıkarmış oldu, tevbe etmesi hali müstesna.

 

Şafii dedi ki: Bu sefer ona soruldu:

- Bu hadis Aişe'den sabit midir? Dedi ki:

- Ebu İshak bunu kendi hanımından rivayet etmiştir. Ona:

- Peki, sen onun hanımının sabit bir hadis rivayet ettiğini biliyor musun, diye sorulunca, bu hususta herhangi bir şey söylediğini bilmiyorum. Dedim ki:

- Sen fazileti ile tanınmış muhacir bir kadın olan Safvan kızı Busre'nin hadisini bu bir kadının rivayet ettiği bir hadistir, diyerek reddederken, -sence kocasının kendisinden rivayet etmiş olduğundan fazla tanımadığın - bir kadının hadisini kalkmış delil gösteriyorsun. Eğer bu hadisi sabit olan kimsenin rivayet ettiği bir hadis olsaydı da bu hadiste Zeyd b. Erkam ile Aişe'nin bu hususta ihtilaf halinde olduklarından daha fazla bir şey var mı? Çünkü sen Zeyd'in kendisi için helal gördüğünden başka bir şeyi satmayacağını biliyorsun. Aişe ise, bu satışı haram görmüştü. Diğer taraftan kıyasın Zeyd'in kanaatini desteklediğini ileri sürüyorsun. Peki, nasıloluyor da kıyasın kendisini desteklemesine rağmen Zeyd'in görüşünü kabul etmiyorsun. Oysa sen bazı hallerde kıyası kabul ediyor ve kıyas sebebiyle sabit sünneti terk ediyorsun. O dedi ki:

- Peki, Aişe'nin söylediği Zeyd'in görüşüne muhalif değil midir? Ona şöyle denilir:

 

- Bilemezsin, belki de Aişe ona ata' denilen maaşların ödeneceği vadeye kadar satması hususunda muhalefet etmiş olabilir. Biz de böyle bir yerde ona muhalefet ediyoruz. Çünkü bu bilinmeyen bir vadedir. Şayet onu kendisinin sattığından daha azı ile satın alacak olursa, belki de bu hususta ona asla muhalefet etmemiş olabilir. Onu atanın vadesine kadar yaptığı satışın feshedilmiş olduğunu ata zamanına kadar satmasının caiz olmadığını gördüğünden ötürü onun (Zeyd'in) sattığı şeyi mülkiyetine almamış olarak görmüş olabilir.

Bununla birlikte bir kimsenin, aslı yanında bulunmayan bir şeyi vade ile satmasında bir sakınca yoktur. Eğer kişi diğerine malı göstererek sen bunu satın aL, ben de sana bu malda (geri alarak) sana şu kadar kar vereceğim, dese adam da onu satın alsa, bu satış caizdir. Sana bunda bu kadar kar vereceğim diyen kişi ise, serbesttir. Dilerse o malla ilgili yeni bir alışveriş yapar, dilerse bunu yapmaz. Aynı şekilde: Bana bir mal satın al deyip ona niteliklerini belirtse yahut da hangisini istersen herhangi bir malı bana aL. Ben de o malda sana bir kar vereceğim dese, bütün bunlar aynı şeylerdir. Birinci alışveriş caizdir. Ve böylelikle bu kendiliğinden vermeyi taahhüt ettiği şey hususunda muhayyerdir. Anlattığım bu şekilde eğer ona: Ben bunu senden satın alırım, peşin yahut borçla satın alırım, dese, birinci alışveriş caizdir ve sonraki alışverişte her ikisi de muhayyerdirler (seçimde serbesttirler). Eğer bu alışverişi yenilerlerse caiz olur. Şayet birincisini kendileri için bağlayıcı kabul etmek üzere böyle bir alışveriş yaparlarsa, o takdirde bu şu iki bakımdan dolayı fesh olur:

 

Birincisi: Her ikisi o malı satıcı mülkiyetine geçirmeden önce alıp-sattılar. İkincisi: Bu riskli bir alışveriş olur. Çünkü sen o malı, şu kadara satın alırsan ben de sana bu kadar kar veririm, gibi bir riski vardır.

 

Bir kimse, bir vadeye bir mal satın alıp onu kabzetse, o malı satın aldığı kimseye, bir daha geri satmasında, peşin olmayıp vadeli satmasında bir sakınca yoktur. Bu hususta belirttiğimiz bu iki manada da ikisinin dışında da hüküm aynıdır.

 

Bir adam bir malı nakit ya da vadeli satsa, sonra satın alan o mal hakkında bir pazarlık yapsa ve malı yitirse yahut daha aşağı fiyata satsa ya da elinde iken telef olsa, sonra satıcıdan o malın bedelinden bir şeyler düşürmesini ya da tamamen kendisine hibe edip bağışlamasını istese, bu satana kalmış bir şeydir. Dilerse bunu kabul eder, yapar. Dilemezse yapmaz. Çünkü o malın bedeli, ödenmesi gereken bir karşılıktır. İsterse ödenmesi gereken bedelden bir kısmını ona bırakabilir, istemezse vazgeçmez. Bu onun ister adet haline getirdiği bir alışkanlığı olsun, ister böyle bir alışkanlığı olmasın. Onların böyle bir şeyi beraber yaptıkları ilk alışverişte yapmaları ile yüz alışverişten sonra bunu yapmaları arasında da bir fark yoktur. Çünkü adet haline getirmiş olduğu bir hususta, onu hel al yahut haram kılacak bir özellik yoktur. Akitten önce yahut sonra verilen söz de böyledir. Eğer düşük fiyata satarsa satış fiyatını düşüreceği vadi ile satış akdini yaparsa, böyle bir satış feshedilir. Çünkü semen bilinmemektedir.

Alışverişlerde ve nikahta ve herhangi bir şeyancak akit sebebiyle fasit olur.

 

Bir kimse sahih bir akit ile akitleşecek olursa ne ondan önceki bir şey ne ondan sonraki bir şey, onu ifsat edebilir. Tıpkı fasit bir akit yapması halinde ondan önceki bir şeyin de ondan sonraki bir şeyin de düzeltememesi gibi. Bunun için ancak yeni sahih bir akit gerekir.

Bir kimse diğerinden bir dinara -bir aylığına borç olmak üzere- satın alsa ve bundan yiyeceği daha önce bir süre satmasını istisna ederek sattığı yiyeceğin karşılığını ona ödeyeceğini söylese, bunda bir hayır yoktur. Çünkü bu bilinmeyen bir vadeye kadar bir satıştır. Bir aylığına vadeli satmakla birlikte, akitte bundan fazla herhangi bir şartı koşmayıp sonradan ona: Eğer ben bu yiyeceği satarsam ay doğmadan önce sana alacağını veririm derse, bu caiz olur ve dilerse bu sözünü yerine getirir. Dilerse ona verdiği bu sözü yerine getirmez. Çünkü akitte olmadıkça bu şart ifsat edici olmaz.

 

Bir kimse, bir yiyecek satın alıp bedelini ödeyeceği vadeyi tespit etse, buna karşılık yiyeceği peşin alıp onu kabzederse gerek kabzetmesi ile birlikte gerekse de bir süre sonra o yiyeceği satmasında bir sakınca yoktur. Elverir ki, o yiyeceği satın aldığı kişiden olsun, başkasından olsun, peşin ya da vadeli olsun, kendi teminatı altına girmiş olsun. Çünkü sonraki satış birinci satıştan farklıdır.

 

Bir kimse uruz denilen mallarda ve değişime uğrayan yiyecekte, vadeli bir alışveriş yapsa, vadesi gelmedikçe onu kabzetmekle yükümlü değildir. Ama vadesi geldiği takdirde o malı kabzetmeye mecbur edilir. Vadenin gelmesinden kısa bir süre önce ya da bir sene önce ona bunu teklif etmesi arasında bir fark yoktur. Eğer onu kabzetmek hususunda karşılıklı rıza ile ittifak etseler, bir sakıncası yoktur. Vadenin gelişinden bir sene ya da kısa bir süre önce arasında da bir fark yoktur.

 

Bir kimse görmediği herhangi bir hayvan ya da başka bir şeyi satın alsa, müşteri de onu (satın alınanı) muayyen olarak biliyorsa, bu satın alma işi caizdir. Bununla birlikte müşteri onu kabzedinceye kadar satanın malı kapsamında tazminatı (güvencesi) altındadır. Şayet müşteri onu görmemişse, onu görmesi halinde ister kusurlu olsun ister kusursuz olsun, kabul edip etmemekte muhayyerdir. Ona niteliğinin bildirilmiş olması ile bildirilmemiş olması -sahibi tarafından tazminat altında olmaksızın muayyen olarak satın alması- arasında bir fark yoktur ve bu muayyen bir aynı satın almaktır. Eğer onu görmediği halde, belirtilen nitelikte onu getirecek olursa, kendi isteği ile olması müstesna onu almak zorunda değildir. Belirtilen bu niteliğin canlı ya da cansız olarak onda bulunması arasında da bir fark yoktur. Eğer belirtilen nitelik üzerinde bilinen bir vadeye kadar teminatı altında olmak üzere onu satın alıp onu anlaşılan nitelikte getirecek olursa, istesin yahut istemesin müşteri almak durumundadır. Böyle olması ise onu ayni olarak satın almayışından dolayıdır. Şayet bu nitelik satanın elindekinde bulunursa o da onu almak isterse, kendisine anlaşılan nitelikten başkasını vermesi halinde, satıcı ona kendi elindeki o malı vermemek hakkına sahiptir.

 

İşte bu, ayni / muayyen şeylerin satın alınması ile niteliklere göre alma arasındaki bir farktır. Muayyen olarak satılanların satış işleminin başka şekilde değiştirilmesi, satın alanın rızası olmadıkça caiz değildir. Niteliklerin söz konusu olduğu hallerde, (satılanın) sıfatın asgarisini dahi taşıyor ise niteliğin başkasıyla değiştirilmesi caiz olur.

 

Gaib olan bir şeyde de hazır bulunan bir şeyde de muhayyerlik şartı ile birlikte nakitıpeşin caizdir. Bunun, satış ve selefivade ile bir alakası yoktur. Bir kimse bir vadeye bir şey satın aldıktan sonra kendiliğinden peşin ödeme yapmasında bir sakınca yoktur. Satın almakla birlikte eğer vadeyi söz konusu etmemişse, o nakdi bir satış demektir. Bununla birlikte satın aldığı şey, kendisine teslim edilmedikçe, bedeli ödemekle yükümlü görmüyorum. Bir kimse önceden görmüş olduğu halde hazır bulunmayan bir cariye yahut bir köleyi satın alsa ve satanın onda herhangi bir kusurdan yana ibra ettikten (sorumlu olmadığını belirttikten) sonra o satın aldığını ona götürse ve: Kusuru daha da artmış bulunuyor, derse yemini ile birlikte müşterinin sözü kabul edilir. Hazır bulunmayan bir mal; eğer telef olursa, sahibi onun mislini vermekle yükümlü olması şartıyla satılmaz. Hazır olmayan bir malı, bilinen bir vadeye kadar borçla satın almasında bir beis yoktur. Vade ise, alışveriş akdinin gerçekleştiği günden itibaren başlar. Eğer ben malı kabzettiğim günden itibaren bir aylığına senden satın alıyorum derse, satın alma batıl olur. Çünkü o satın aldığı malı bir günde de kabzedebilir bir aydan ve daha fazla bir süreden sonrada kabzedebilir.

 

Sonraki için tıkla:

 

HAZIR OLMAYAN BİR ŞEYİ BİR VADEYE KADAR SATMAK