HER ZAMAN YAŞ KALAN
ŞEYLER
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Kendi haline bırakıldığı zaman kurumayan ve her zaman yaş kalan yenilir
ve içilirden bir sınıf da vardır. Zeytinyağı, sadeyağ, susam yağı, diğer
yağlar, süt, sirke ve daha başka şeyler, hiçbir zaman geçen süre içerisinde
nihai olarak kurumayan şeyler buna örnektir. Ancak bunlar soğuyunca kısmen
donabilir. Sonra daha önce eski haline tekrar döner. Ya da ateş üzerinde iyice
kaynatılarak katılaşır ya da ona kuru bir şey katılır. Böylelikle bu başka bir
şeyle ve ateş üzerinde kaynatıldığından ötürü kurur. Bu sınıf iki bakımdan
yaşlnemli olana göre mana itibariyle farklılık arz etmektedir:
Birincisi: Kuru hurmanın
kuruyan yaşlılığı / tazeliği baştan beri onda yaratılmış bir yaşlılık olup bu
tazelikten ötürü bir yaşlılıktır. Tıpkı ağacında ve yerinde iken beslendiği
haldeki tazeliği / yaşlılığı gibidir. Yetişip beslendiği yerden ayrıldıktan
sonra kurumaya başlar. Bu anlattığım yaşlılık dişi hayvanlardan yahut ağacından
ayrılmış meyve ya da ekinden farklı bir yaşlılıkı tazeliktir. Bunlar bizzat
kendilerinde de bulunan asıldan ayrılmakla eksilmezler, bundan dolayı da
kurumazlar. Aksine bunlardaki yaşlılık onların tabiatlarının gereği olan bir
yaşlılıktır.
İkincisi: Bu sınıf
yiyecekler, başkası gibi bir süre bırakılacak olursa kurumaz. Ancak açıkladığım
gibi ondan başka şeyin ona katılıp karıştırılması ile yahut da ateşten dolayı
katılaşanlar için ateşte kaynatılmak suretiyle kururlar. İşte insanların
müdahalesi olmadan bırakılması halinde kuruması ile sonuçlanmayan o yaşlılık
kendisinde bulunmadığından ötürü farklı olduğundan bizim de bunu ona
kıyaslamamız caiz değildir. Biz, onun yaş olmasının hükmünün kuruluğunun hükmü
ile aynı kabul ettik. Çünkü biz, onu bütün durumlarında böyle olduğunu
başkasının aktarması / katkısı olmadıkça, durumunda bir değişiklik olmadığını
gördük. Bunun için dedik ki: Yeni sağılmış süt ile ekşimiş sütün karşılıklı
satılmasında; nasılolursa nasıl sağılmışsa kesilmiş yahut ekşi olsun
satılmasında ekşimiş bir sütün kesilmiş süte su katmadığı sürece alınıp
verilmesinde bir sakınca yoktur. Eğer su katılmış ise, su ister iki sütten
birisine ister ikisine karıştırılmış olsun, onda hayır yoktur. Çünkü su katmak
ayırt edilmesine imkan olmayan bir aldatmadır. Onu caiz kabul edersek garar
(akıbeti meçhul olan ve elde edilip edilemeyeceği bilinemeyen şey) denilen
zarar verme imkanı olan alışverişleri caiz kabul ederiz. Şayet buna razı
gelirlerse, suyun süte göre payının ne olduğu bilinmediğinden ötürü su ve süt
karışımı olması itibariyle caiz olmaz. (Caiz kabul edersek) böylelikle miktarı
belirsiz süte karşılık sütü yahut birinin diğerinden fazla olmasını yahut da her
iki vasfı birlikte taşıyan işlemi de caiz kabul etmiş oluruz. Bir kısmının
diğer kısmından fazla gelmesi halinde satılması haram olan bir şeyin, -ister
ölçek ile ister tartı ile alınıp satılsın- ancak tamamıyla malum olması
şartıyla satılması caiz olur.
Kısacası sütün süte
karşılık satılması ilminini bilgisinin özeti şöyledir: İki sütten birisine su
katılmamış olması şartıyla, nasıl olursa olsun sütün süte mukabil satılması
caizdir. Eğer her ikisine yahut onlardan birisine, su karışmış ise, satış bozulur.
Eğer sütler tek bir sınıf ise, ancak elden ele misli misline ve aynı ölçeklerde
caizdir. Tek bir sınıf olan süt, koyun ve keçi türü ile koyun sütüdür. Buna
muhalif ayrı sınıf ise derbaniye, Arap ineği ve camışlarının teşkil ettiği
sınıftır. Her ikisinden de farklı sınıf ise verik, ğadi, muhri, buht ve irab
(denilen deve) türleriyle develerin sütüdür. Allah elbette en iyi bilendir, ama
gördüğüm kadarıyla koyun sütünün inek sütüyle, inek sütünün deve sütüyle
satılması caizdir. Çünkü bunlar farklıdır. Bu satış fazlalıklı da olabilir,
eşit de olabilir, götürü de olabilir. Yani alışveriş tarafları nasıl isterlerse
öyle yapabilirler. Elverir ki, elden ele olsun. Bunlardan birisinin diğerine
mukabil nesie / vadeli satışında hayır yoktur.
Kaynatılmış sütün sağıldığı
gibi duran (kaynatılmamış) süte karşılık satılmasında bir hayır yoktur. Çünkü
kaynatma sütü eksiltir. Koyun sütünün, koyun keşine karşılık satışında da keş
(yağsız süt ya da yoğurttan yapılan peynir, çökelek) -katılaşmış süt olması
itibariyle- hayır yoktur. Eğer sütün keşe karşı satışını kabul edecek olursak,
miktarı belirsiz ve fazlalıklı olarak yahut da her ikisi de birlikte bulunarak
sütün süte mukabil satılmasını caiz görürüz. Şayet süt ile keş farklı olursa,
mesela deve sütünün koyun keşi karşılığında, inek sütünün koyun keşi
karşılığında satımında bir sakınca yoktur. Buna sebep ise, önceden açıkladığım
gibi, her iki sütün farklı oluşudur. Ancak elden ele alınıp verilmelidir. Nesie
/ vadeli satışında hayır yoktur.
Dedi ki: Koyun sütünden
tereyağını, koyun sütü ile satmasını güzel görmem. Çünkü tereyağı sütten
meydana gelen bir şeydir ve her ikisi de satıldıkları hallerinde yenilir
şeylerdir. Koyundan elde edilen sadeyağ ile koyun tereyağında da hiçbir durumda
bir hayır olmaz. Çünkü tereyağından elde edilen sadeyağ ister biri diğerinden
fazla ister belirsiz miktarı ile bunlar ölçek ile yahut tartı ile alışverişIeri
yapılacak olursa, aynı sınıftandırlar. Eğer tereyağı ile sadeyağ farklı olursa,
mesela koyun tereyağı, inek tereyağı ile yahut koyun sadeyağı inek tereyağı ile
satılmasında bir sakınca yoktur. Çünkü bunlar farklı olduklarından alışverişi
yapan kişiler diledikleri şekilde alışveriş yapabilirler. Ancak ayrılmadan önce
karşılıklı kabzetmeleri gerekir.
Dedi ki: Bir miktar
sütün bir koyuna karşılık elden ele de vadeli olarak da satılmasında -birileri
peşin olup veresiye olanlarının da nitelikleri belli olduğu takdirde- bir
sakınca yoktur. Dedi ki: Koyun süt veren bir koyun olup süt de koyun sütü ise
ve bu alışverişi yaptıkları esnada koyunda açıkça görülen ve o anda sağılmasına
imkan bulunan bir süt bulunuyor ise, böyle bir alışverişte, şu bakımdan ötürü
bir hayır yoktur: Çünkü koyunda karşılığında peşin olarak verilen süte göre
payının ne kadar olduğunu bilmediğim bir miktar süt vardır. Hele süt veresiye
ise, bu alışverişi daha da ifsat eder. Birisi:
- Sen sütü gözle
görülmeyen bir halde iken nasılolur da bedelin bir bölümü olarak tespit ettin
dese, şöyle denilir:
- Rasulullah (s.a.v.), memeleri
bağlanmış sağmal koyunun sütü karşılığında bedelinden bir pay tayin etmiştir.
Çünkü memelerdeki süt, kabuğu içerisindeki badem, ceviz gibidir. Kişi dilediği
takdirde onu kabuğundan çıkartabilir. Bu insanın çıkartma gücüne sahip olmadığı
bir cenine de benzemez. İnsanın çıkartamayacağı bir meyveye de benzemez.
Birisi:
- Koyun sütüne karşılık
koyunu satmayı -süt o koyundan oluyorken- nasıl caiz gördün, derse şöyle
denilir:
- Koyunun kendisinde
riba / faiz olmaz. Çünkü o hayvan türündendir. Satıldığı halinde de yenilmez.
Çünkü koyun ancak kesimden, derisinin yüzülmesinden, pişirilmekten veya
kurutulmaktan sonra yenilebilir. Dolayısıyla koyunlar yenilir kabul edilemez.
Koyun ancak hayvan kabul edilebilir. Dedi ki:
- Sadeyağ, süt, susam
yağı, zeytinyağı ve bunun dışında aynı sınıftan olmaları halinde elden ele dahi
olsa, birinin diğerine fazlalığı helal olmayan bütün katıklar aynıdır. Çünkü
zeytinyağı bir sınıf, turp yağı ondan farklı bir sınıftır. Açıkladığım şekilde
yenilir yahut içilir türden her bir ağacın yağı bir tek sınıftır. Bunların
hiçbirisinde bir kısmının bir kısmına göre elden ele dahi olsa, fazlalığı helal
değildir. Ama sınıfları farklı olduğu takdirde elden ele olması şartıyla,
birinin diğerinden fazla olması helal olur. Nesie / vadeli ise caiz değildir.
Yeşil tane yağının,
susam yağına fazlalıklı ve elden ele satışında bir sakınca yoktur. Fakat vadeli
satışında hayır yoktur.
Dedi ki: İlaç için
içilen yağlar, bana göre şu niteliktedir: Hint yağı, acı badem yağı ve bunun
dışındaki diğer yağlardır. Hiçbir durumda yenilmeyen ve içilmeyen yağlar ise,
riba / faiz sınırlarının dışında kalır. Bunlar yenilmeyen ve içilmeyen şeylerin
özelliğine sahiptir. Bunun bir bölümünün bir diğer kısmına karşılık elde ele ve
vadeli satışında riba / faiz olmaz. Eğer bunlarda bir menfaat varsa ve haram da
değilse, satışları helaldir. Fakat zehir ya da daha başka bir şey ihtiva
ediyorsa, bunun alımında da satışında da bir hayır yoktur. Vücudun dışına
konularak iyileştirmesi hali ve telefe sahip olacağından korkulmaması hali
müstesnadır. O takdirde ondaki menfaat dolayısıyla satın alınabilir.
Dedi ki: Misli misline,
aynı ölçekle, elden ele ve aynı tartıda satılması caiz olmayan her bir şeyin,
paylaştırılması da satışı gibidir. Bir hurma ağacının meyvesi, -taze olsun,
kuru olsun-bir asmanın üzümü, başağındaki buğdayın tanesi ve bunun dışında bir
kısmı diğerinden fazla olması halinde, faizin cereyan ettiği mahsullerin
paylaştırılması caiz değildir. Aynı şekilde bunlar karşılıklı olarak
satılmazlar, bir kısmı diğer kısmı ile de değiştirilmez. Çünkü bütün bunlar
satın alma manasına gelir.
Dedi ki: Aynı şekilde
yere bırakılmış bir yiyeceği (buğdayı) tahmini olarak paylaştıramazlar. Ancak
onu ölçerek ve tartarak payedebilirler. Hiçbir durumda onda başka bir işlem
caiz değildir. Bu hususta ben bir kimsenin taze meyveye ihtiyacını dikkate
almam. Çünkü ben, böyle bir işlemi ihtiyaç dolayısıyla caiz görürsem, yine
ihtiyaç dolayısıyla kuru olarak da yerin üzerinde olduğu halde de caiz
görürdüm. Bir şeyin paylaştırılmasına ihtiyaç duyana, o şeyaslında helal
değilse, ihtiyaçtan ötürü helal olmaz. Haram bir şeyin ihtiyaç dolayısıyla
helal olması, ancak nefsin telef olması korkusundan ötürü zaruri şeylerde söz
konusu olur. Bundan başkasında ise, ihtiyaç dolayısıyla bunların helal olduğuna
dair bir şey bilmiyorum. Böyle bir durumda ihtiyaç duymakla duymamak arasında
hiçbir fark yoktur. Birisi:
- Üzüm ve hurma ağaçları
hakkında (meyve miktarını) tahmini caiz kabul etmekle birlikte bunun zekatının
ölçekle alınacağını ve tahmin yoluyla paylaştırılmayı da caiz görmediğimi
söyledim derse, ona yüce Allah'ın izni ile şöyle denilir:
- Çünkü zekatın
alınması, alışveriş ve paylaştırma arasında esas itibariyle fark bulunmaktadır.
Eğer:
- Peki, sadakalar
(zekat) ile başka şeyler arasındaki farkı bize açıkla, derse şöyle derim:
- İki kişinin bir
bahçenin mahsulünde ortak olduğunu varsayalım. Bunun onda biri (1/10) birisine,
onda dokuzu diğerine ait olsun. Onda biri hak eden kişi mahsulün orta
hallisinden yahut en iyisinden ya da en bayağısından almak istese, buna hakkı
olur mu? (Dedim.) O:
- Hayır, fakat iyisiyle
kötüsüyle, onun her şeyinde payı kadarıyla ortaktır, dedi. Deriz ki:
- Peki, en kötü tür olan
ca'rur (danesi küçük ve iyi olmayan bir tür) ve musranülfare (kötü hurma
çeşidi) hakkında da böyle mi dersin. Eğer evet derse şöyle denilir:
- Zekat toplayan ne
ca'ruru ne musranülfareyi alır. Ama onun ortalama vasıfta olanlarını alma hakkı
vardır. Zekatı tahminen alma hakkı da yoktur. Onu ancak ölçerek alabilir. Ama
paylarını alan kimselerin her biri, kendi payını tahmini olarak alır.
Dolayısıyla biri diğerinin aldığından daha fazla alabilir. Onların her birinin
aldığı miktarın ölçeği de bilinmemektedir. Yahut da şöyle diyelim:
İki kişinin ortak olduğu
bir koyun sürüsü olsun. Bu koyunların otuz dokuzu süt kuzusu, bir tanesi ise
iki yaşında olsun. Kırkta birine sahip olan kişi eğer paylaşmayı isteyecek
olursa, süt kuzusunun yarısı değerinden daha az olan iki yaşındaki bir koyunu
almaya hakkı var mıdır? Eğer hayır derse ona:
- Bu zekat alana düşer.
Ya da sence mesele bu şekilde, olmakla birlikte, koyunların hepsi ya da
çoğunluğu iki yaşından küçük olup aralarında iki yaşında bir koyun varsa, onu
alabilir mi? Şayet: O
- Ancak değeri ne ise,
bir koyun alabilir ve koyunların daha değeri az olan daha çok alanlarında da
ortak bulunur derse, ona şöyle denilir:
- Ama zekat toplayıcısı
onu alabilir. Zekat hiçbir şekilde alışverişle de paylaştırma ile de kıyas
edilmez. Çünkü ortak kişinin payı, paylaştırılacak her şeyin tamamında her
zaman ortaktır. Aynı sınıftan kile ile ölçülen ya da kıymeti ile tespit edilen
şeyler olması ve sınıfların ölçülmeyen ve tartılmayanlardan farklı sınıflardan
olması hali müstesnadır. O ölçülen ya da tartılan şeylerde az ya da çok olsun
ortaktır.
Kişi, hurma mahsulünü yeşilken,
yeni çıkmışken, sararmaya başlamışken, taze iken ve kurumuş halde iken, hiçbir
durumda paylaştıramazlar. Eğer bu işi yapacak olup yeni olgunlaşmış yahut
sararmış ya da yeşil halde olmaktan çıkmış ise, onların her biri tükettiğinin
kıymetini ödemekle yükümlüdür. Onu iade eder ve sonra onu aralarında
paylaştırırlar.
Dedi ki: İşte fasid her
türlü paylaştırma böyledir. Ondan bir şeyler tüketen kimseden misli olan şeyin
misli ile misli olmayan şeyin kıymeti ile rücu' edilerek alınır.
Dedi ki: İki kişi,
mahsul veren bir hurma ağacına ortak olup onu paylaştırmak isteyecek olurlarsa,
onlara şöyle denilir: İsterseniz biz ölçerek paylarınızı tespit ederiz.
Dedi ki: Yenilir
bakliyatın hepsi aynıdır. Bunun bir kısmının diğerine fazla olması caiz
değildir. Bir kimsenin bir diğerine bir yük hindiba (kadı otu, güneyik, acı
marul)ı yine bir yük hindiba karşılığında daha fazlası ile de satması caiz
değildir. Onu ancak misli misline satabilir. Fakat bir yük hindibayı, bir yük
rokaya, bir yük pazıya, bir yük pazıyı bir yük pırasaya, bir yük pırasayı bir
yük rükaya, cinsler farklı olduğu takdirde, birinin diğerine fazla olmasında
bir sakınca olmaksızın elden ele satabilir. Fakat bunların nesie / vadeli
satılmasında bir hayır yoktur. Bunların herhangi birisinin yerinden
sökülmedikçe, satılması caiz değildir. Sökülmedeni toplamadan, uzayıp
büyüyeceği bir süre bırakılması şartıyla satılmasına gelince, bunda hayır
yoktur. Çünkü bu durumda, onun satılanı ile satılmayıp sonradan gelişme ile
ortaya çıkaranını birbirinden ayırt etmeye imkan yoktur. Kamış hakkında
dediğimiz gibi sökülmüş bir mahsul ancak sökülmesi halinde satılır.
Sonraki için tıkla: