SARF'A DAİR GELEN
(HÜKÜM)LER
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Altına altın, gümüş e gümüş, yenilir ve içilir herhangi bir şey kendi
sınıfı karşılığında ancak eşit ve elden ele alınıp satılması caiz olur. Eğer
tartılan şeylerden ise, tartılar eşit olacak, eğer ölçek ile ölçülenlerden ise,
ölçekler eşit olacak. Aslı tartı olan bir şeyin kendi sınıfından bir şeyi
karşılığında ölçek ile satılması da aslı ölçek ile ölçülen bir şeyi kendi
sınıfından bir şey ile tartılarak satılması caiz değildir. Altın altına mukabil
ölçekle satılmaz. Çünkü her ikisi bir ölçeği doldurmakla birlikte tartıda
farklı olabilirler. Yahut da bunun ağırlığı ile ötekinin ağırlığının ne kadar
olduğu bilinmeyebilir. Kuru hurma da kuru hurma karşılığında tartı ile
satılmaz. Çünkü her ikisinin tartısı ölçek itibariyle aynı olsa dahi farklılık
gösterebilirler ve böylelikle her ikisi de bilinmeyen bir şey mukabilinde ölçek
ile bilinmeyen bir miktarda satılmış olurlar. Bu sınıflardan herhangi bir şeyi
alıp satan kimselerin, bu alışverişten ötürü, karşı taraftan herhangi birisinin
alacak bir şeyi kalmamak üzere haklarını karşılıklı kabzetmedikleri sürece,
yerlerinde ayrılmalarında bir hayır yoktur. Şayet alacaklarından geriye bir şey
bırakırlarsa, alışverişi fasiddir.
Müşterinin kendisi adına
satın alması ya da başkasının vekili olması arasında bir fark olmadığı gibi,
bunu unutması ya da kasten bırakması hususunda da alışverişin fasid oluşu
açısından hiçbir farkı yoktur. Bu türden sınıflar farklı olup altın, gümüşe
yahut kuru hurma, kuru üzüm e ya da buğday, arpaya karşı satılacak olursa,
birinin diğerine göre fazla olmasında bir sakınca yoktur. Bununla birlikte
alışveriş yaptıkları yerlerinden aldıklarını kabzetmeden ayrılmamak üzere elden
ele alıp vermeleri gerekir. Şayet bu alışverişlerin herhangi birisinde; bütün
alınıp satılanları, karşılıklı olarak kabzetmeden ayrılacak olurlarsa, bütün
alışveriş fasid olur. Meclislerinde uzun süre kalmalarında bir sakınca olmadığı
gibi bulundukları meclisten bir başkasına aldığını ödemek üzere gitmelerinde de
bir sakınca yoktur. Çünkü bu durumda birbirlerinden ayrılmış olmazlar.
Ayrılmanın sınırı,
bedenleriyle ayrılmalarıdır.
Alışverişin fasid
oluşunun sınırı ise, karşılıklı kabzetmeden önce ayrılmalarıdır. İşte bu
sınıftan yenilir ve içilir her bir şey, buna kıyas edilir. İki sınıf ayrı
olduğu sürece, bunlardan birinin diğerine karşılık götürü satılmasında bir
sakınca yoktur. Çünkü alışverişin esası, götürü olarak helalolduğuna ve
sınıfların farklı olması halinde fazlalık helalolduğuna göre, götürü
alışverişte onlardan birisinin diğerinden fazla olup ikisinden hangisinin daha
fazla olduğunun bilinmemesi dışında herhangi bir husus bulunmamaktadır. İşte
bunların hangisinin daha çok olduğunun önemsenmediği yerlerde, birinin diğeri
karşılığında götürü satılmasında bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: İçinde dolgu bulunan ya da beraberinde başka şey bulunan altını,
altın ile satması caiz değildir. Beraberinde bulunan (altına karışmış olan) bu
yabancı madde az olsun çok olsun fark etmez. Çünkü bizim esas kabul ettiğimiz
ilke şudur: Ahının miktarı bilinmeyen altına ya da fazlalıklı olarak satılması
halinde bu her iki bakımdan da haramdır. Gümüşün, gümüş karşılığında satışı da
böyledir. Şayet her iki sınıf ayrı olursa, bunlardan birisini diğeri
karşılığında satın alıp diğerinde başka bir şeyin bulunmasına rağmen bir
sakınca yoktur. Aynı şekilde altın karşılığında, boncuk dizilmiş gümüş satın
almasında bir sakınca yoktur. Çünkü böyle bir satıştaki azami husus, fazlalığın
altın ve gümüşte söz konusu olmasıdır. Bunlarda ise fazlalıkta bir sakınca
yoktur. Satılan şeylerin her birisinin kendi payına ait bir semenil değeri vardır.
Şafii dedi ki: Bir adam
bir diğerine bir dinarı yirmi dirheme bozsa, bunların on dokuzunu kabzetmekle
birlikte bir dirhem bulamasa, o dirhemi de kabzetmeden önce ayrılmalarında bir
hayır yoktur. Bununla birlikte, on dokuz dir hem i, dinardan ona karşılık gelen
payı mukabilinde alıp bir dirhemin payı kadar da dinardan eksiltmesinde de bir
sakınca yoktur. Bundan sonra eğer ondan dinarın artan kısmı ile dilediği şeyi
satın alabilir ve ayrılmadan önce herkes aldığını kabzetmelidir. Dinardan artan
kısmı, öbüründe bırakıp dilediği zaman aldığında da bir sakınca yoktur.
Er-Rebi' dedi ki: Ebu
Yakup el-Buveyti dedi ki: Dinarı, peşin almasında da bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse diğerine bir dinarı on dirheme yahut birkaç dinarı
birkaç dirheme sarf etse (bozsa) aralarında sahte bir dirhem bulsa, eğer bu
sikke kabilinden sahte ise yahut da kötü bir gümüş ise, müşterinin bunu kabul
etmesinde bir sakınca olmadığı gibi onu reddetmek hakkı da vardır. Eğer onu
geri verirse, satışın tümünü reddetmiş olur, çünkü hepsi bir tek alışveriştir.
Şayet ona, onu reddetme şartını koşarsa, alışveriş caizdir. Onun böyle bir
hakkı vardır ister bunu şart koşmuş olsun ister koşmamış olsun. Eğer şartı
reddetmeyeceğine dair şart koşarsa, o takdirde bu alışveriş akdi üzerine bir
akid yaparsa, satış batıl olur.
Dedi ki: Eğer dirhemin
sahteliği bakır ya da gümüşten başka bir şey olmasından ötürü söz konusu ise,
müşterinin onu kabul etme hakkı -onun satın aldığı şeyden başka bir şeyolması
itibariyle- yoktur ve alışveriş aralarında nakzolmuş (bozulmuş) olur. Bir
kimsenin, bir sarraftan birkaç dirhem alıp o dirhemleri kabzedip
ayrılmalarından sonra, onları emanet bırakmasında bir sakınca yoktur. Bir adam
bir şey bozsa, kendisinde o bozdurma işlemini yaptığı kimseden alacağını
kabzetmediği sürece ayrılamaz. Bu işe kendisinden başkasını da vekil tayin
edemez. Ancak alışverişi feshettikten sonra birisini o kişi ile sarf işlemini yapmak
üzere vekil tayin eder. Sarf işlemini yapıp herkes alacağını kabzettikten
sonra, gidip dirhemlerini tartmalarında bir sakınca olmadığı gibi, tek başına
gidip onu tartmasında da bir sakınca yoktur.
Bir kimse, bir dinarı
başka birisinin yanında dirhemlere mukabil rehin bıraksa, sonra o dinarı dirhem
karşılığında satıp bu dirhemleri ondan kabzetse, o dirhemleri kabzettikten
sonra o dinarını ondan kabzetmesinde bir sakınca yoktur. Bir kimsenin diğerinde
emanet bıraktığı dinarları varsa, sonra bu dinarları sarf yoluyla bozsa,
dinarların yanında bulunduğu kişi, tazminat ödemek durumunda olmamak üzere,
onları harcadığını ve o sarf işlemini yaptığı esnada o dinarların elinde
olduğunu ikrar edip söylemezse, bu sarf işleminde bir hayır yoktur. Çünkü o
dinarlar ne teminat altındadır ne de hazırda bulunmaktadır.
Dinarların o esnada
telef olmuş olmaları da mümkündür. O takdirde sarf işlemi batılolur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bir adam bir diğerinde bir rehin bıraksa, o rehni feshedip onun
yerine (rehin olarak) başka şeyi vermesine, karşılıklı rıza gösterseler, -şayet
rehin dinar türünden olup onun yerine dirhem vermiş yahut bir köle olup onun
yerine ondan başka bir köle vermiş ise- bunda bir sakınca yoktur. Bu türden
herhangi birisinde ise, satışlarda hoş görülmeyen kerih görülecek herhangi bir
alışveriş de bulunmamaktadır.
Malının çoğunluğunu
faizin yahut da ne olursa olsun, haram şeylerin bedeli olan yahut da gasp
edilmiş mal kazanmış olan kimseler ile -ki bütün bunlar haram dır- alışveriş
yapmayı sevmeyiz. Bununla birlikte; bir kimse, bu tür adamlardan birisiyle
alışveriş yaparsa, o alışverişi feshetmem. Çünkü bunlar helal bir şeye de malik
olabilirler. Bundan dolayı alışveriş feshedilmez. Bizler, bir kimsenin bilerek
bir haramı satın alması yahut bilerek haram bir bedel ile satın alması dışında,
açıkça haramdır demeyiz. Bu hususta Müslüman, zimmi ve harbi olması arasında
bir fark yoktur. Çünkü haramın hepsi haramdır.
Yine dedi ki: Altın,
altın karşılığında, onlardan birisiyle beraber altından başka bir şeyin
bulunması halinde (altına başka bir maden karışması gibi) satışı yapılamaz. Ama
altının birkaç dirhem ile birlikte bir elbise / kumaş karşılığında satılmasında
bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: İki kişi sarf işlemi yapmak üzere birbirleriyle sözleşse, her iki
adamın da gümüş almalarında sonra da onların alışverişini yapıncaya kadar bu
aldıklarını birilerinin yanında bırakmalarında ve daha sonra onlar hakkında
dilediklerini yapmalarında bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Onlardan biri, gümüş satın aldıktan sonra, bir başkasını ona
ortak etse ve yapılan ortak o gümüşü kabzetse, kabzettikten sonra yanında vedia
/ emanet olarak bıraksa, bir sakınca yoktur. Eğer:
Bunu satıncaya kadar
benim elimde kalmak şartıyla seni ortak ediyorum derse, caiz olmaz.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse, bir diğerine yarım dinara bir elbise sattıktan sonra,
bir dinara bir başka elbise satsa ve bunların ikisi de peşin olsa yahut da her
ikisinin vadesi aynı olsa, onun o kimseden bir dinar alacağı vardır.
Eğer sonraki alışveriş
esnasında onda bir dinar alacağı olduğunu şart koşsa, bu şart caizdir. Şayet:
Benim alacağım bir dinar olup onu iki yarım olarak verme, bir tek dinar olarak
ver derse, ilk alışveriş caiz, ikincisi caiz olmaz. Şayet bu şartı koşmayıp
sonradan ona tam bir dinar ödeyecek olursa, bu alışveriş caizdir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: İki kişi, işlenmiş bir altında ortak olsa ve onlardan biri
diğerinin payını ağırlığı mukabilinde ya da onunla aynı ağırlıkta altın ile
alması üzerine karşılıklı razı olsalar ve bunu ayrılmadan önce karşılıklı
kabzetseler, bir sakıncası yoktur. Birisi başka birisi ile bir sarf işlemi
yapsa, onun bir kısmını kabzetse, o kabzettiğini başkasına vermesi yahut da
sarrafa geri kalanını başkasına vermesini emretmesinde -bütün alacak
verecekleri karşılıklı kabzederek yerlerinden ayrılmamaları şartıyla- bir
sakıncası yoktur. Bu da şuna benzer: Bir dinarı yirmi dirheme bozdurup ondan
önce on dirhemi kabzetse, bundan sonra ve ayrılmalarından önce diğer on dirhemi
de kabzederse, bunda bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimseden beş buçuk dinara gümüş satın alıp ona altı dinar
ödese ve bunun beş buçuğu benim yanımdakinin karşılığıdır. Yarım dinar ise
sende emanet kalsın derse, bir sakıncası yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bir adam, bir diğerini, bir şeylerini bozdurmak için ya da
satmak için vekil tayin etse, o da kendisinde bulunanı mevcuttan daha
fazlasıyla yahut misliyle ya da ondan daha azı ile ona satsa, caiz olmaz. Çünkü
aklın gereği, bir kimseyi kendisi için bir şeyler satın almak üzere
görevlendirirse, o kendisinden satın alması için onu görevlendirmemiştir. Tıpkı
ona: Sen bunu filana sat dese, o da başkasına satarsa, o alışveriş caiz olmaz.
Çünkü onu filan için vekil tayin etmiş olup başkası için vekil tayin
etmemiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Birisi, diğeri ile on dirheme bir dinar sarf işlemi yapsa, ona on
buçuk tartıp verse, o yarısının yerine eğer bu satışında birinci şartın dışında
ise, yarım gümüş vermesinde bir sakınca yoktur. Aynı şekilde ona yarım dinara
bir elbise satsa, o da ona bir dinar verse, elbise sahibi kişi ona yarım dinar
altın geri verse, bunda bir sakınca olmaz. Çünkü bu birinci satıştan başka,
sonradan yapılan yeni bir satıştır. Eğer bir elbise ve yarım dinar karşılığında
bir dinar almak üzere satış akdi yapsa, bu fasid olur. Çünkü bu durumda dinar,
dinar ve elbise arasında ikiye paylaştırılmış olur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bir kimse bir adama bir miktar dirheme mukabil bir miktar dinar
ile sarf işlemi yapsa, dirhemler yetersiz geldiği için ondan bir miktar dirhem
borç alsa ve böylelikle onun sarf işlemini tamamlasa, bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Altının gümüş karşılığında götürü olarak satılmasında -ister darp
edilmiş sikke olsun ister darp edilmemiş olsun- bir sakınca yoktur. Çünkü böyle
bir işlemdeki azami şey; birinin diğerinden çok olmasıdır. Bunda da bir sakınca
yoktur. Saraftan altına mukabil tam tartılı dirhem almanda bir sakınca yoktur.
Sonra ondan ya da başkasından o dirhemler karşılığında tam yahut eksik altın
alabilirsin. Çünkü bu iki alışverişin her biri diğerinden farklıdır.
Er-Rebi' dedi ki:
Aralarında alışverişin tamamlanmış olması için birini alışverişte, alışveriş
yaptığı arkadaşından ayrılır / ayrılmasılazım.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)'ın, altının altın ile ve onunla birlikte
haram diğer şeylerin de satışını haram kılmış olmakla birlikte, misli misline
aynı tartıda elden ele yapılan satışları istisna etmiştir. Altın ile birlikte,
ölçülerek alınıp satılan şeyler de aynı sınıftandır. Dolayısıyla bunlardan
herhangi bir şeyi, satış suretiyle daha aşağı bir tartı ile almasında, bu ister
bilinen olsun ister bilinmesin, hayırsız bir alışveriştir. Çünkü bilinen
olması, bir alışverişi ne helal kılar ne haram kılar. Eğer ona bir dinar hibe
etmiş olup diğeri de ona bin dinar hibe ile karşılık verse yahut ondan daha
ağır ya da daha eksik verse, bunda bir sakınca yoktur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Borçlanmaya gelince; ona bir şeyler borç verdikten sonra, daha
azını ondan tahsil etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü ona fazlasını
kendiliğinden hibe etmiş olur. Aynı şekilde borcunu ödeyen kişi, ödemesi
gereken altının ağırlığından fazlasını kendiliğinden verecek olursa, sakıncası
yoktur. Çünkü bunun alışverişin manası ile alakası bulunmamaktadır. Aynı
şekilde altın borcu bulunsa, alacaklısından gümüş satın alıp ayrılmalarından
önce her ikisi, kabzedeceklerini kabzetseler yine durum böyledir. Bütün bunlar,
peşin olması halinde söz konusudur. Eğer ondan belli bir vadesi olan altın
alacağı varsa, borçlu ona: Benden daha az alman şartıyla vadeden önce borcunu
ödeyeyim dese, bunda bir hayır yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse, diğerinden bir miktar dinar ya da dirhem borç alsa,
sonra onları ya da onlardan fazlasını ona getirip verse, bunda bir sakınca
yoktur. Böyle bir iş, ister adet olsun ister olmasın birisinin bir adama birkaç
dirhem borcu bulunsa, o adamın da onun üzerinde birkaç dinar alacağı bulunup
vadesi ister gelmiş olsun ister gelmemiş olsun, bunları sarf işlemine çevirecek
olurlarsa, caiz olmaz. Çünkü bu borca karşılık bir borcun sarfıdır.
Malik (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Eğer vadesi gelmişse, caizdir, vadesi gelmemişse caiz olmaz.
Şafii dedi ki: Bir
kimsenin diğerinden vadesi gelmiş altın alacağı olsa, o da altın karşılığında
ismi konulmuş bir satış olmamak üzere bir miktar dirhem verse, bu bir alışveriş
olmaz, altın da olduğu gibi onun borcudur. Öbürü üzerinde de daha önceden almış
olduğu dirhemlerin misli dirhem borç vardır. Eğer ona borcunun karşılığı olmak
üzere bir ya da iki dinar karşılığında birkaç dirhem verecek olsa ve her ikisi
bu alacaklarını kabzetseler, bunda bir beis yoktur. Bir kimse, bir adamın belli
bir süreye kadar evini kiralasa, kiralayan kişi kendiliğinden kirasının hak
ettiğinin bazısınıl bir kısmını vermek istese ve bu verdiği altın olsa, bunda
bir sakınca olmaz. Eğer ona altına mukabil gümüş vermeyi kendiliğinden arzu
etse ve altının ödenme vadesi gelmemişse, bunda bir hayır yoktur. Bir kimsenin
diğerinde vadesi gelmiş dinar cinsinden borcu var, o da bunu bir süreye ya da
birkaç vadeye ertelese, bunda bir sakınca yoktur. Bununla birlikte dilediği
zaman onu, o kimseden alma hakkına sahiptir. Çünkü bu bir sözdür. Bunun bir
satışın bedeli yahut borç karşılığı olması arasında da bir fark yoktur. Bir
kimse fels!fülüs (denilen altın ve gümüş dışındaki madeni bozuk) para yahut
dirhem borç verse ya da bunlara mukabil bir şeyler satsa, sonra sultan (devleti
erk) bunu iptal etse, onun borç olarak verdiği ya da karşılıklarında bir şeyler
sattığı felslerinin yahut dirhemlerinin mislinden başka bir alacağı olmaz.
Şafii dedi ki: Bir
vadeye kadar fülus / felslerde selefte bir sakınca yoktur. Çünkü bu faizin söz
konusu olduğu şeylerden değildir. Bir kimse bir diğerine bir dinar yahut da
yarım dinardır, diye dirhem türünden borç verse, ondan alacağı ancak dirhemlerinin
mislidir. Onun üzerindeki alacağı ne bir dinardır ne de yarım dinardır. Ondan
yarım dinar borç alıp ona bir dinar vererek: Kendin için yarısını al, yarısını
da benim için dirhem olarak sat dese, o da bunu yapsa ondan yarım altın dinar
alacağı bulunur. Eğer ona: Sen bunu dirhemlerle sat sonra kendin için yarısını
al, geri kalan yarısını da bana öde demiş olsaydı, ondan alacakları dirhem
cinsinden olurdu. Çünkü bu durumda o kendisine dirhem türünden borç vermiş
olur, yarım dinar değiL.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse birisine bir elbise satıp ona: Bunu sana yirmi dirhe:mi
bin dinar eden sarf işlemi esası ile yirmiye satıyorum dese, alışveriş fasid
olur. Çünkü sarf işleminde yirmi dirhem eden ifadesi bir sıfat ile bilinmeyen
ve ayn da olmayan bir semen / değerdir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimsenin çeşitli vadelerde dinar ya da dirhem türünden borcu
olsa, bunları tamamen teslim etmek istese, buna hakkı vardır. Birisinin bir
adamdan altın alacağı bulunsa, o adam ona altından başka kendisi adına bir
şeyler satmak ve ondan alacağı olan altının mislini tahsil etmek üzere verse,
bunda mekruh bir taraf yoktur. Ancak: Bana sattığın şeyin mukabilinde senin
alacağını öderim demesi ve benim bu hususta ihtiyatlı olmayı sevmem hali
müstesnadır.
Bir kimsenin bir
başkasına bir dinar borcu olsa, sarf işlemi yapmaksızın alacaklısı yanında
biriksin diye ona zaman zaman dirhem verip dursa, nihayet o kişinin yanında bir
dinar değerinde bir miktar birikse ve bundan sonra onunla sarf işlemine girmek
istese, bunda hayır yoktur. Çünkü bu borca karşı borçtur. Ama bu dirhemlerini
onun yanına getirip ona verse, sonra bunları ona satsa, bunda bir sakınca
yoktur. Eğer bu dirhemleri o kimseye dinarın karşılığı bir bedelolmak üzere
vermemişse, o dirhemlerden yararlanmasında bir sakınca yoktur. Çünkü bu
dirhemler bu durumda ona dilediği zaman karşılıkları olan dirhemleri almak
üzere verdiği bir borçtur. Şayet gümüş kaşı bulunan bir yüzük ile birlikte
bulunuyorsa yahut da gümüş ile ya da bir kılıç süsü, mushaf süsü, bıçak süsü
ile beraber bulunuyorsa, o takdirde hiçbir durumda az olsun çok olsun, gümüş
mukabili herhangi bir miktar ile satın alınmaz. Çünkü böyle bir durumda, değeri
ve tartısı bilinmeyen gümüşün gümüş ile satımı söz konusu olur. Altın için de
aynı şey söz konusudur. Lakin gümüş, kılıç ile birlikte ise, altın ile satın
alınabilir. Kılıçta altın süs varsa, gümüş ile satın alınabilir. Eğer o eşyada
altın ve gümüş birlikte bulunuyor ise ne altın ne de gümüş ile satın alınır,
mal ile satın alınır.
Er-Rebi' dedi ki: Bu
hususta bir başka görüş daha vardır: İçinde gümüş bulunan herhangi bir şeyi
-mushaf, kılıfve buna benzer şeyleri- altınla da altın para ile de satın
alamazlar. Çünkü böyle bir alışverişte hem bir sarf hem bir alışveriş, söz konusudur.
Burada alışverişin payı ile sarfın payının ne kadar olduğu bilinmemektedir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun)dedi ki: Hiçbir durumda madenlerin topraklarının (tozlarının) satın
alınmasında bir hayır yoktur. Çünkü onda satanın da alanın da bilmediği
miktarının ne kadar olduğu bilinmeyen bir miktar gümüş vardır. Madenin ve
kuyumculuk işlerinin toprağı aynı şeydir. Bir gün ya da iki gün oradan çıkan
şeylerin satın alınması da caiz değildir. Bir şey karşılığında satın alınması
da caiz olmaz.
Bir kimse birisine yüz
dinar karşılığında sarf etmek üzere bin dirhem borç verse, ikisi de bunu kabul
etse, alışveriş bunları kendisinden o fiyata satın alması şartı ile borç
verdiği andan itibaren fasiddir ve her biri diğerinden aldığını geri verir. Onun
üzerinde yüz dinar teminat altındadır. Çünkü bu miktar hem alışveriş hem de
borç işlemi sebebiyle söz konusu olmuştur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Bir kimse, bir diğerine kendi adına bir yahut yarım dinar ödeme
yapmasını emretse dinar alacaklısı olan kişi dinar yerine elbise, yiyecek ya da
dirhem almaya razı olsa, ödemeyi yapan, adına ödeme yaptığı kişiden ya dinar
yahut da dinar yerine yaptığı ödemenin değerinin hangisi daha az ise, onu hak
eder.
Miras almış kimselerden
bir süs eşyasını ölüden alacaklı olduğu miktar karşılığında takas yapmaları
şartıyla satın alan bir kimsenin bu işinde bir hayır yoktur.
Ebu Yakub dedi ki: Bana
göre bunun anlamı şudur: Mirasçılar ona onu satar fakat satış esnasında onunla
takas yapmayıp bundan sonra takas yaparlaresa) caiz olmaz. Çünkü o önce belli
bir vadeye altın yahut gümüş mukabili süs eşyası satın almıştır. Bu aynı
zamanda Ebu Muhammed'in de görüşüdür.
Şafii (Allah'ın rahmet
ona) dedi ki: Bir kimse bir adamdan onu ortak etmek için gümüş satın almasını istese
ve onun adına da nakdi kendisi ödese bu alışverişte bir hayır yoktur. O bunu
ister iyilik yapmak için yapmış olsun, ister başka bir maksatla olsun fark
etmez.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Şerikelortaklaşa ve tevliye iki alışveriş çeşididir. Herhangi bir
alışverişleri helal kılan şeyonları da helal kılar, alışverişleri haram kılan
şeyonları da haram kılar. Bir kimse bir diğerine işlenmiş süs eşyasını tevliye
olarak yahut da onu o eşyaya ortak yapsa ve bunu tevliye alışverişi yapan kişi
kabzettikten ve her ikisi de bu eşyayı tarttıktan sonra yapsa ve karşılıklı
kabzetmeden önceden ayrılmazlarsa, alışverişlerde caiz olduğu gibi caiz olur.
Eğer karşılıklı
kabzetmeden önce ayrılırlarsa fasid olur.
Bir adamın diğerinde,
dinar türünden alacağı bulunsa, o da ona daha fazlasını verse, o fazla kısım
verene aittir. Verdiği kimseye bunu hibe etmesi hali müstesna. Bununla birlikte
bunun verdiği kimsenin yanında onun tazminatı altında ne zaman dilerse, ondan
alıncaya kadar bırakmasında yahut da muayyen olmayan bir semen ve borç ödeme
dışında üzerinde bir borç varsa, alması caiz olan şeyi ona karşılık almasında
bir sakınca yoktur. Şayet ona borcundan daha azını verirse, geri kalan ona borç
kalır. Ödemeyi geciktirmesinde yahut da borcu karşılığında vermesi caiz olan
dilediği herhangi bir şeyi ona karşılık vermesinde bir sakınca yoktur. Bir adam
bir diğerinden yiyecek ya da daha başka bir malı bir dinara mukabil satın alsa,
dinarının eksik olduğunu görse, tam olmadıkça satanın, onu almak yükümlülüğü
yoktur. Eğer alışverişi karşılıklı olarak bozup bundan sonra tartısı bilinen
bir şeyi ona satarsa sakıncası yoktur. Eksik olduğu kadarıyla malı da eksiltmek
üzere alışverişi kabul etmesini isterse, satanın da alanın da böyle bir
yükümlülüğü yoktur.
Şafii dedi ki: Ödeme
alışveriş değildir. Bir kimsenin bir diğerinde altın alacağı bulunsa, o da
ondan kendi isteği ile fazlasını verse, bunda bir sakınca yoktur. Aynı şekilde
hak sahibi kendiliğinden ondan daha azını kabul etmesi de böyledir. Ama bu
alışverişlerde helal olmaz. Bir kimse birisinden yarım dinara bir elbise alsa,
o da ona bir dinar ödeyip: Kendin için yarısını al ve diğer yarısının bana ait
olduğunu ikrar ve kabul et derse, bir sakıncası yoktur. Bir kimsenin diğerinden
yarım dinar alacağı olsa, ona bir dinar getirip yarım dinarını ödeyip diğer
yarısını da sonradan vereceği nitelikleri belli bir mal karşılığında bıraksa ve
bunu ayrılmadan önce yapsalar bir sakıncası yoktur.
Şafii dedi ki: Bir adam
bir aylığına bir dinara bir elbise satın alsa ve dinarı ödeme zamanı gelince,
onunla iki aylığına miktarları belli dirhemler satın alsa, bunda bir hayır
yoktur ve bu üç bakımdan haramdır. Birisi; bir alışveriş akdinde iki alışveriş
olduğu için, ikincisi; bir şart içinde iki şart bulunduğu için, üçüncüsü de altının
belli bir vadeye dirhemlerle satıldığı için.
Bir kimse, herhangi bir
şeyi tartı yoluyla altın alsa ve fazladan bir miskal verse, ondan o miskali
nakit olarak ya da niteliklerini tespit ettikten sonra, vadeli olarak dilediği
bir mala karşı satmasında bir sakınca yoktur. Ayrıca ayrılmalarından önce bunu
kendisinden kabzetmesi halinde, nakit dirhemlerle satın almasında bir sakınca
yoktur. Şayet iki altından biri tartıda ağır gelirse, fazlalık kendisine ait
olan kimsenin o fazlalığı karşı tarafa terk etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü
bu birincisinden farklı bir durumdur. Eğer iki altından biri eksik olsa altını
fazla olan kişi fazlasından vazgeçse, bundan da bir sakınca yoktur. Bir
alışverişte, değerleri farklı iki şey bulunsa, mesela berdi denilen bayağı
hurma ile acve hurması birlikte iki sa' kuru hurmaya ve bundan bir sa'ı iki
dirheme, diğerinin iki saını on dirheme satsa, berdi türün değeri on ikinin
altıda beşi (5/6) karşılığında, acveyi ise on ikinin altıda biri karşılığında
satsa, aynı şekilde berdinin bir sa'ı levn türü iki saa olsa, bunları her türü
de levn türünden kendi payma göre verilse, bu durumda berdi iki sam altıda
beşine (5/6) mukabil, acve ise, iki sam altıda birine mukabil gelirse, bu
berdinin kendi ölçeğinden daha fazla acvenin de ölçeğinden daha az olması
itibariyle helal olmaz.
Altının altın
karşılığında olması da böyledir. Eğer Mervani yüz dinar ile Muhammedi 0n dinar
yüz on Haşimi dinar karşılığında alınıp satılırsa, bunda bir hayır yoktur.
Çünkü Mervani dinarların kıymeti, Muhammedi dinarlarm kıymetinden fazladır. Bu
da altını altın ile biri diğerinden fazla olarak satmaktır.
Çünkü bunun anlamı
altının altın ile fazlalıklı olarak satılması ile aynıdır. Diğer taraftan tartı
ile tam Haşimi dinarları eksik Uttak denilen dinarlarla aynı tartıda misli
misline satmakta bir sakınca yoktur. Eğer bunun tartısı fazla olup diğerinin
gözenekleri fazla bulunuyorsa, aynı tartıda olmaları şartıyla bunda bir sakınca
yoktur. Bir kimsenin bir adamdan tartısı belli altın alacağı bulunsa, aynı tartıda
ama sayıca ondan fazla almasında bir sakınca yoktur.
Altın altına mukabil
ancak misli misline ve elden ele caizdir. En ileri sınırı / son sınırı ise,
ayrılmadan önce elden ele verip almalarıdır. Eğer taraflar alacaklarını
kabzetmeden ayrılırlarsa, alışverişleri de eğer misli misline alışveriş
yapmışlarsa, fasid olur. Tartı ile alışveriş ise, birisinin altınını kendi
kefesine diğerinin altınını kendi (öbür) kefesine koyup terazi tam dengeye
geldiği vakit alıp vermesiyle olur. Şayet bir demir ağırlık ile tartarsa, ondan
aldığını da böylece (aynı demir ile) tartarak alırsa, bunun fark göstermesi de
ancak altının bir kefede diğerinin de öbür kefede olması halindeki gibi bir
fark alacaksa, bu caizdir. Bir farklılık göstereceğini de zannetmiyorum. Şayet
görünür bir farklılık gösteriyorsa, caiz olmaz. Neden bunu caiz gördün diye
sorulursa şöyle denilir: Bir ölçeğe mukabil bir ölçeği ve ona bir ölçek ile
ölçülüp sonrada ondan diğerinin alınmasını caiz gördüğüm gibi.
Bir kimse diğerinden
altına mukabil altın alırsa, ondan satın aldığı şeyin tamamıyla yahut da bir
kısmı ile ondan dirhem ya da dilediği şeyi almasında bir sakınca yoktur. Bir
adam bir diğerine bir malı miskal ağırlığı ile yüz dinara satsa, onun ayrı ayrı
miskal ağırlığı ile yüz dinar hakkı olur. Ondan fazlasını da aşağısını da
alamaz. Bu hususta karşılıklı rızaları ve ittifaklarının olması hali
müstesnadır.
Bir adamın bir
diğerinden on Uttak dinar alacağı olsa borçlu ona onlardan daha kötü sayısı ya
da tartısı ondan fazlasıyla ödese, eğer kendi altınlarının öbürlerinin altınına
ayni olarak fazlalılığını kendiliğinden bağışlıyor ise, öteki de altının
ağırlık itibariyle diğerinin altının fazlalığını bağışlıyorsa, bir sakıncası
yoktur. Eğer bu satış sırasında yahut ödeme esnasında bir şart üzere yapılırsa,
bunda bir hayır yoktur. Çünkü o takdirde bu altının kendisinden daha fazla
altın ile satılması olur.
Bir kimsenin diğerine
bir elbiseyi bir dinara satmasında bir sakınca yoktur.
Ancak altın miktarı
olarak bilinen bir tartı olmalıdır. Dörtte bir (1/4), üçte bir, daha az ya da
daha çok. Çünkü o takdirde elbiseyi ona bir dinarın dörtte üçü (3/4) yahut üçte
ikisi (2/3) mukabilinde satmış olur. Fakat elbiseyi ona bir dirhem eksiği ile
bir dinara bir müd buğday dışında bir dinara satmasında bir hayır yoktur. Çünkü
bu durumda semenlbedel meçhuldür. Bir elbise ile gördüğü bir dirhemi ayrıca bir
elbise ile gördüğü bir müd hurmayı bir dinara satmasında bir sakınca yoktur.
Er-Rebi' dedi ki: Bu
hususta bir başka görüş daha vardır: Bir kimseye bir elbiseyi ve gördüğü bir
dirhemi satarsa, bu işlemde hem bir sarf hem bir satış akdi olması itibariyle
caiz değildir. Çünkü satışın payının ne kadar, sarfın payının ne kadar olduğu
bilinmemektedir. Ama ona bir elbise ve bir müd kuru hurmayı gördüğü bir dinar
karşılığında satması caizdir. Çünkü bu tamamıyla bir alışveriştir.
Şafii dedi ki: Bir
kimsenin bir dirhem dışında bir dinar karşılığında diğeri ile selem akdi
yapmasında bir hayır yoktur. Fakat onunla şu kadar, şu kadar eksik bir dinar
ile selem yapabilir.
Şafii dedi ki: Kim bir
dirhem kırığı ile bir şey satın alsa, dirhem kırığı karşılığında onunla aynı
tartıda gümüş ya da herhangi bir mal satın alırsa, bunda bir sakınca yoktur.
Aynı şekilde bir kimse yarım dinara bir eşya alıp bir dinar ödese, dinarının
artanı karşılığında aynı tartıda altın yahut herhangi bir mal alsa, bunda bir
sakınca yoktur. Bu, bütün şehirlerde böyledir. Bir şehirde helal olan bir şey
bir başka şehirde haram olmaz. Kendisiyle bir şeyler satın aldığı ister az miktarda
dinar olsun ister çok olsun, fark etmez. Fakat bir kimsenin kuyumcu ile süs
eşyasında sarf işleminde işlenmiş gümüşü alıp işleme ücretini vermesinde bir
hayır yoktur. Çünkü bu gümüşün fazlalıklı olarak gümüş ile satılmasıdır. Bir
kimsenin yüzük taşını kuyumcuya getirip ona sen bana bir yüzük yap ben de sana
ücretini vereceğim demesinde bir hayır yoktur. Malik de böyle demiştir.
Şafii dedi ki: Bir
kimsenin bir kimseye, vadesi belli yahut belirsiz Mekke'de kendisine mislini
ödemesi şartıyla Medine'de yüz dinar vermesinde bir hayır yoktur. Çünkü bu ne
bir borçtur ne senin alma hakkın ne nerede onu sana verirse, onu kabul etmekle
yükümlü olduğun bir borç alışverişidir. Çünkü altın alışverişi, tarafların
ayrılmadan önce karşılıklı kabzettikleri bir alışveriştir. Eğer böyle bir
işlemin sahih olmasını isterse, karşısındakine altın borç versin. Belli bir
yerde ödenmesi için eline yazılı bir belge verirse, o da bunu kabul edip sonra
kabzederse, bunda bir sakınca olmaz. Onlardan hangisi, kendisine verilenden,
onu almak isterse, kendisine verilenin bunu yerine getirmeme hakkı yoktur.
Bunların hangisinin kendisi için daha iyi ve uygun olup olmaması arasında da
bir fark yoktur.
Bir kimse bir borç alsa,
sonra sayıda da tartıda da bundan daha iyisini verip ödese, eğer bu borç akdi
sırasında aralarında şart koşulmamışsa, bunda bir sakınca yoktur.
Bir kimsenin, bir
başkası üzerinde bir mal alacağı olduğunu iddia etse, buna dair şahit
bulundurmakla birlikte yemin etmese, borçlu bunu inkar ediyorsa, sonradan
borçlu ona bir sene vade ile malı ikrar edip kabul etmeyi istese, eğer ben
ancak böyle bir geciktirme şartı ile senin lehine ikrarda bulunurum demişse,
ben bunu kabul etmesini onun o kişi üzerinde böyle bir malı hak ettiğini
bilmesi hali müstesna hoş görmem. Böyle bir işi mal sahibi için mekruh görmem
ama borçlu için mekruh görürüm.
Sonraki için tıkla: