ŞAFİİ el-UMM

ALIŞVERİŞ

 

SATIŞ'IN BAĞLAYICILIĞI HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI

 

Şafii (Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Satışın neyle gerekli / bağlayıcı olacağı hususunda bazıları bize muhalefet ederek şöyle demiştir: Satış akdini yaptı mı vacip olur. Satıştan önce olsun sonra olsun, taraflardan birisinin diğerini muhayyer bırakmamasına da ondan sonra (akit meclisinden) ayrılmalarına da aldırmam.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu görüşte olanlardan birisine şöyle denildi:

- Sen bu kanaati ifade ederken neye dayandın? O:

- Allah, alışverişi helal kılınmıştır, bu da bir alışveriştir. Aziz ve celil Allah alışveriş dolayısıyla müşteriye daha önce malik olmadığı bir şeyi hel al kılmıştır ve ben alışverişin ancak söz ile yapıldığını biliyorum. Bedenen ayrılmakla değiL. Ben ona dedim ki:

- Şayet bilmeyen bir kişi, senin deliline benzer bir delille itiraz ederek senin söylediğin gibi: Allah alışverişi helal kılmıştır ve ben şu alışveriş hel al diğeri haramdır diye bir şey bilmiyorum. Ayrıca bunların her birisi için alışveriş adının kullanılması gerekir derse, ona karşı ileri süreceğin delil nedir, dedim. O dedi ki:

- Eğer Rasulullah (s.a.v.) birtakım alışverişleri yasaklamış ise, şüphesiz Rasulullah (s.a.v.) aziz ve celil AHantan neyi murat ettiğini beyan edendir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Ben ona:

- Peki, yasaklama hususunda bu senin için delilolur mu, dedim.

 

[1443] Bildiğimiz kadarıyla Rasulullah (s.a.v.) alışverişler hakkında belli bir sünnet tayin etmiştir. Mesela onun şöyle buyurduğu sabittir: ''Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler." Çünkü İbn Ömer, Ebu Berze, Hakim b. Hizam, Abdullah b. Amr b. el-As bunu rivayet ettikleri halde hiçbir kimse Rasulullah (s.a.v.)'tan bu rivayete tek bir harf ile muhalefet ederek onlara itiraz etmiş değildir.

 

[1444] Ayrıca o (Rasulullah), bir dinarın iki dinara karşılık satılmasını yasakladı. Usame b. Zeyd ise Nebi (s.a.v.)'dan buna muhalifbir haber ile itiraz etti. İşte biz de sen de bir dinarı iki dinar karşılığında satmayı yasaklıyar ve şöyle diyoruz: Bu hadis bakımından daha güçlüdür. Bununla birlikte bize muhalif olanların senin ileri sürdüğün delilin bir benzeri vardır: (Derler ki):

- Şüphesiz Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Onun faizi haram kılması ise, senin naklettiğin rivayete muhaliftir. Yine bunu Sad b. Ebu Vakkas'tan, İbn Abbas, Urve ve Mekkeli fukahanın genelinden rivayet etmişlerdir. Eğer bizler, hadisleri birbirinden ayırt edebiliyor ve daha çok ve daha tercih edileni, kanaat olarak kabul ediyorsak ve şayet Nebi (s.a.v.)'tan bu hususta ihtilaflı rivayet gelmişse, bizler, bize muhalif olanlara karşılehimize bir delilolduğu görüşünde isek, Nebi (s.a.v.)'tan rivayet edilip de ondan herhangi bir kimse ona muhalif bir rivayet nakletmemiş ise, onu sabit kabul etmemiz daha uygun değil midir? O:

- Eğer dediğin gibiyse öyledir, dedi. Ben:

- O benim dediğim gibidir. Sen Rasulullah (s.a.v.)'tan buna muhalif ve bununla çatışan bir delil biliyor musun, dedim. O:

- Hayır, fakat şöyle diyorum dedi: Bu Rasulullah (s.a.v.)'tan senin dediğin gibi sabittir ve ben o doğrultuda görüş belirtiyorum. Fakat manası senin dediğinden farklıdır. Ben:

- Peki, bu hususta benimsediğin manayı bana söyle, dedim. Dedi ki:

- Alışveriş yapanlar sözlü olarak birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler. Ben ona dedim ki:

- Senin bu benimsediğin kanaat imkansızdır, dilde böyle bir kullanım söz konusu değildir. O:

- İmkansız olması nasılolur ve dil nasıl böyle bir kullanımı kaldıramaz, dedi. Dedim ki:

- Alışveriş yapanlar pazarlığa girişmeden önce birbirleri ile pazarlık yapmıyorlardı. Bundan sonra alışverişten önce birbirleriyle pazarlık yaparlar. Pazarlıktan sonra alışveriş yapan kimseler olurlar. Alışveriş yapıp alışverişten ayrı farklı konuşmalar geçmedikleri sürece de onlara alışveriş yapanlar denilmez.

 

Şafii dedi ki: O bana:

- Sen bu anlattıklarına şu anda söylediklerinden farklı bildiği n bir şeyi bana delil getir, dedi.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Ben de ona dedim ki:

- Ben ve sen bir malı pazarlık etsek bir adam da: Eğer sizler bu malın alışverişini tamamlarsanız karısı için de boş olsun dese ne olur? Bana:

- Siz alışveriş akdi olmadan birbirinizle alışveriş yapan kimseler haline gelmeden karısı boş olmaz, dedi. Dedim ki:

- O halde sana göre de alışveriş akdi alışverişten sözlü olarak ayrılmak mıdır? o:

- Evet, dedi. Ben:

- Peki, senin ödemen gereken bir hakkı senden ödemeni istesem ve: Hakkımı ödemediğin sürece vallahi senden ayrıImam desem yeminimi ne zaman bozmuş sayılırım, dedim. Dedi ki:

- Sen o kimseden sana hakkını ödemeden önce bedenen ayrıldığın takdirde.

 

Dedim ki:

- Eğer sen Arapların dilinden bunun dışında bir mana bilmiyorsan, bu durum, senin kabul ettiğin kanaatin imkansız olduğunu sana göstermiyor mu? Dilin böyle bir manayı ve bunun dışındaki benzeri bir manayı kaldırmadığını ortaya koymuyar mu? o:

- Sen bana başka bir delil zikret, dedi. Ben de ona dedim ki:

 

[1445] Bize Malik, İbn Şihab'dan haber verdi. O Malik b. Evs b. el-Hadesan'dan rivayet ettiğine göre, yüz dinarlık bir sarf işlemi yapmak istedi. Talha b. Ubeydullah beni çağırdı. Biz de birbirimizle rızalaşarak sonunda benim sarf (dinar bozdurma) işimi yaptı. Altını alıp elinde evirip çevirdikten sonra: Benim hazinedarım yahut da cariyem ormandan gelinceye kadar, dedi.

 

Şafii dedi ki: Şüphe eden benim. Bu arada Ömer de işitiyordu. Ömer dedi ki: Allah'a andalsun sen ondan (karşılığını) almadıkça ondan ayrılmayacaksın.

 

Sonra dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) : "Şöyle ve şöyle (elden ele) olması müstesna altın ve gümüşün satılması faizdir."

 

Ona dedim ki: Sarf işlemi yapanlar, sarf (alışveriş / işlem) yaptıkları yerlerden ayrılmaları halinde sarf işlemi bozulur, ama ayrılmadıkları sürece işlem bozulmaz diye ben ve sen aynı görüşte miyiz? O:

- Evet, dedi. Ona dedim ki:

- Peki, bu hadisten açıkça şunu görüp anlamı Ş olmadın mı: Ayrılmak alışverişten sonra bedenen ayrılmaktır. Alışverişten (başka şeyler konuşarak) ayrılmak değildir. Çünkü eğer sen: Sarf işlemi yapanlar, sarf işleminin bozuluşundan ötürü karşılıklı kabzetmeden (ele geçirmeden) önce alışverişi bırakıp ayrıldılar, diyecek olursan, şunu da söylemen gerekmez mi: Karşılıklı olarak birbirleriyle rızalaşmayıp ellerindeki bedeller tartılmadıkça onların her biri neyi alıp neyi vereceğini öğrenmedikçe sonra da ya karşılıklı kabzetmekten sonra ya da onunla birlikte bu sarf alışverişinin bağlayıcılığını kabul etmedikçe hel al olmaz. Dedi ki:

- Hayır, ben böyle demiyorum. Dedim ki:

- O zaman ben senin: Ayrılma söz ile ayrılmadır demenin ancak bir bilgisizlik yahut da dili bilmezlikten gelmek olduğu görüşündeyim.

 

Şafii dedi ki: Ona dedim ki:

- Peki, şu hususta görüşün nedir: Bir adam sana ben seni taklit ediyorum ve senin: Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler. Sana göre de ayrılmak sözlü ayrılmaktır. Sen aynı zamanda şöyle diyorsun: Sarf işlemi yapan iki kişi, karşılıklı kabzetmedikleri sürece, bu sarf işlemi bir riMI faizdir dediğini görüyorum. Bunlar da aynı zamanda alışveriş yapan iki kişi ile aynı durumdadırlar. Çünkü sarf işlemi yapanlar da alışveriş yapan kimseler demektir. Eğer karşılıklı kabzdan önce sözlü olarak ayrılırlarsa sarf işlemi bozulur. O:

- Buna hakkı yoktur deyince, ben de dedim ki:

- O zaman sana şöyle der: Peki, nasıloldu da kendi görüşünü nakletme (çürütme) durumuna geldin? Dedi ki:

- Ömer, Talha ile Malik'in karşılıklı sarf işlemi yaptıklarını gördü. O, onların bu sarf işlemlerini bozmadı. Nebi (s.a.v.)'ın da: "Böyle ve böyle (elden ele)" buyurduğunu da görmüştüm. O halde bu karşılıklı kabzetmedikleri sürece birbirlerinden ayrılmayacakları anlamına gelir. Ben:

- Sözlü olarak ayrılmaları mı (demek istiyorsun) dedim. o:

- Evet, dedi. Dedim ki:

- O zaman o sana şöyle der: Eğer dildeki mananın senin dediğin anlamda

olma ihtimali de sana muhalefet edenin dediği anlama gelme ihtimali de varsa, bu durumda o hadisi işitmiş olan adamın dediği gibi diyen kişinin kanaatinin kabul edilmesi daha uygun olmaz mı? Çünkü o adam hadisi işiten adamdır. Onun da doğrudan işitme, işitme ve dili bilme gibi bir üstünlüğü vardır, değil mi? O:

- Doğrudur, dedi. Ben:

- O halde neden Rasulullah (s.a.v.)'tan bu hadisi işiten İbn Ömer'e bu imkanı

tanımıyorsun: "Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler." Çünkü o beğendiği bir şeyi satın alıp alışverişin kendisi için bağlayıcı olmasını istedi mi, karşı taraftan ayrılır, az bir şey yürür, sonra geri dönerdi. Peki, Ebu Berze de Rasulullah (s.a.v.)'dan: "Alışveriş yapanlar muhayyerdirler." buyruğunu işitmiş ve buna göre de hüküm vermiş olduğu halde üstelik her ikisi hakkında alışveriş yaptılar denilebilmekle birlikte, neden ona aynı hükmü vermiyorsun? Hatta ikisi (alışveriş yapanlar) beraberdiler, gece boyunca ayrılmadılar, sonra ertesi sabah ona gittiklerinde o da alışverişi geri çevirmekte tarafların her birisini muhayyer olduğuna hüküm vermişti.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Birisi sorsa:

- Sen benim dediğimin imkansız olduğunu mu söylüyorsun? Ben:

- Evet, derim. O dedi ki:

- Ama ben senin dediğin gibi olduğu görüşünde değilim. Her ne kadar senin dediğine bizim de kabul ettiğimiz bir delil bulunuyorsa da dilde senin dediğin anlama gelme ihtimali vardır. Ben:

- Hayır, dedim. O,

- Bunu açıkla, dedi. Dedim ki:

- Zikrettiklerimden daha azının dahi yeterli olduğunu zannediyorum. Şimdi sana soruyorum. O:

- Sor, dedi. Dedim ki:

- Nebi (s.a.v.) ''Alışveriş yapanlar -muhayyerlik alışverişi müstesna- birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler." buyruğu hakkındaki görüşün nedir? Bu durumda o her ikisine muhayyerlik için iki ayrı vakit tayin edip bu muhayyerlik hangisinde tercih gerçekleşirse sona ermiş olmaz mı? O:

- Evet deyince ben:

- Peki, bu iki vakit nedir, dedim. o:

- Sözlü olarak ayrılmalarıdır, dedi. Ben:

- Peki, ikinci şekil nedir, dedim. O:

- Buna uygun bir açıklama bilmiyorum, onu bırak, dedi. Ben dedim ki:

- Peki, ben sana bir şey satsam ve onu sana teslim etsem sonra da sana: Sen bugünün akşamına kadar bunu alıp almamakta muhayyersin. Bununla birlikte akşamdan önce de alışverişi geçerli kabul etmeyi de tercih edebilirsin. Bu alışveriş caiz olur mu? O;

- Evet, dedi. Dedim ki:

- Peki, senin muhayyerliğin ne zaman sona erer ve alışveriş senin için bağlayıcı olur ve sen onu geri çevirme imkanını bulamazsın? Dedi ki:

- Eğer o gün bittiği halde satışı geri çevirmeyi tercih etmezsem o alışverişte benim muhayyerliğim sona erer. Ya da akşamdan önce alışverişin geçerliliğini tercih edersem geri çevirmekteki muhayyerliğim biter. Dedim ki:

- Peki, sen alışverişten sonra ayrılmaları yahut da onlardan birinin karşı tarafı muhayyer bırakması halinde, taraflar için bunun muhayyerliği sona erdirdiğini nasılolur da bilmezsin?

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bunu bir kenara bırak, dedi. Ben de dedim ki:

- Evet, senin hadisi terk etmeye yöneldiğini, alışverişte muhayyerliğin ayrılmakla yahut muhayyer bırakmakla kesintiye uğrayacağının sana gizli bir durum olmadığını bundan önceki cevabından da öğrenmiş bulunuyorum. Sonra ona dedim ki: Sen muhayyerliğin bir süreye kadar söz konusu olduğunu ve bunun sözlü olarak ayrılışları olduğunu ileri sürdüğüne göre, pazarlık yapan iki kişiye ikiniz de muhayyersiniz, denilebilir mi? O:

- Evet, pazarlık yapan kişi geri çevirmek ve terk etmekte muhayyer olduğu gibi satıcı da alışverişin bağlayıcı oluşunu kabul edip etmemekte serbesttir, dedi. Ben:

- Peki, pazarlıktan önce de aynı durumda değiller miydi, dedim. O:

- Evet, dedi. Ben:

- Peki, yaptıkları pazarlık, onlar için, pazarlıktan önce söz konusu olmayan yeni bir hüküm ortaya çıkardı mı? Herhangi bir kimse o kişinin malının maliki olup dilerse, onu verip dilemezse vermeyeceği gerçeği herhangi bir kimseye gizli saklı bir şey midir? o:

- Hayır, dedi. Ben dedim ki:

- Bir kimseye: Sen başkasılehine o malda herhangi bir hak icap ettirmediğin malın hakkında muhayyersin denilirse, sana göre pazarlık yapan bir kişi, başkası lehine kendi malında herhangi bir şeyi icap ettirmemiş olur. Sen cevap verdiğin sözler ile işi başka bir tarafa kaydırıyorsun. Dedi ki:

- Ben sana neden: Sen kendi malın hakkında muhayyersin demeyeyim ki?

 

Dedim ki:

- Sana anlattıklarım sebebiyle. Çünkü sen: Bu bir süreye kadardır dersen kendi görüşünü terk etmiş olursun. O:

- Nerede, dedi. Dedim ki:

- Sen belli bir süreye kadar muhayyerlik hakkına sahip olan bir kimse, eğer seçimini yaparsa muhayyerliği kesintiye uğrar, diyorsan bu şöyle demenle aynı şeydir: Eğer ona bir gün muhayyerlik hakkı verirsen, o gün de sona ererse, muhayyerlik biter. (Öyle mi?) o:

- Evet, dedi. İşte alışverişi kabul ederse, o takdirde bu bir süreye kadardır.

 

Bu sefer sen: Ben alışverişi kabul etmeden onun için hiçbir şeyi bağlayıcı kabul etmiyorum ki, onda seçimlihtiyar hakkı olsun. Eğer: Sen kendi malında muhayyerlik hakkına sahipsin denilmesi mümkün olsa bile, sen bir süreliğine kadar muhayyerlik hakkına sahipsin, demek caiz olmaz. Ancak: Sen ebediyen muhayyersin denilebilir. O dedi ki:

- Eğer müddet onu (malı) mülkiyetinden çıkartır mı dersen derim ki: Eğer onu mülkünden çıkartacak olursa, o mal, başkasının olur. Herhangi bir kimseye: Sen başkasının malı hakkında muhayyersin denilebilir mi?

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Dedim ki:

- Cahil bir adam senin delilin gibi bir delil ile sana itiraz edip sana şöyle dese: Sen pazarlık yapan iki kişiye, alışveriş yapan kişiler denilir, dedin. Ama Rasulullah (s.a.v.) da: "Onlar ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler." buyurmuştur. Sana göre de ayrılmanın bedenen ayrılmak ve sözlü olarak ayrılmak ihtimali olduğunu söylüyorsun. Eğer onlar bedenen ayrılırlarsa, muhayyerlikleri yoktur. Buna karşılık bedeli ödeyecek kişinin o alıverişte kabul ettiği, bedeli ödemesi mal sahibi kimsenin de pazarlık yaptıkları o malını ona teslim etmesi, kendisine verdiği bedelden ötürü ayrılmaları halinde onun dönüş hakkı olmaması gerekir. O:

- Onun buna hakkı yoktur, dedi. Ben:

- Senin de yoktur, dedim.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki:

- Peki, ben senin malına sahip olsam, sen de benim verdiğim bedele sahip olduktan sonra her birimizin kusursuz bir şekilde geri çevirmek hakkımızın bulunması çirkin olmaz mı? Ya da ben senden bir köle satın aldıktan sonra biz birbirimizden ayrılmadan önce ona hürriyetini versem, ben onun maliki olduğum halde ona hürriyetini verişimin caiz olmaması çirkin olmaz mı?

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Dedim ki:

- Bunda çirkin hiçbir şey yoktur. Şu kadar var ki sen bundan daha büyük bir durumla karşı karşıyasın. O:

- Bu da neymiş, dedi. Dedim ki:

- Şimdi söyle, ben sana (belli bir) dirheme bir köle satsam, her birimiz bedelini kabzetse hep birlikte de yahut birimiz otuz yıllığına muhayyerlik şartını koşsak ne olur? O:

- Caizdir, dedi. Dedim ki:

- Bizden herhangi birimiz istediği zaman alışverişi bozma hakkına sahip mi? Belki köle hastalanır, efendisi ondan yararlanamadığı halde köleyi satan kişi aldığı bedelden yararlanabilir? Belki köleyi satın alan kişi, onun bedelinden daha fazlasını elde edecek kadar ondan yararlanıp sonra onu geri çevirebilir. Eğer onu veresiye almış ise, satıcı da aldığı bedelden hiçbir şekilde yararlanmamış ise, buna karşılık satan kişi satıcının malından çokça yararlanmış ise (yine bu caizdir diyecek misin?) O:

- Evet, o buna razı olmuştu, dedi. Dedim ki:

- Köleyi satın alan, otuz yıl içinde ona hürriyetini verirse, caiz olmaz. Ama satıcı onu hür bırakırsa caiz olur. O;

- Evet, dedi. Ben;

- Sen ona Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti gereği ayrılmadıkları sürece muhayyerlik hakkını verdin. Belki de bu bir göz açıp kırpacak kadar bir zamanda olur yahut da insanların abdeste ihtiyaç duymaları ya da namaz için ayrılmaları gerektiği için tam bir günlük süreye de ermez. Ve buna benzer sebeplerle ayrılırlarsa, sen bunu çirkin görüyorsun ve kendi kişisel görüşün le ona otuz yıllık muhayyerlik hakkını tanıyorsun, bunu çirkin görmüyorsun öyle mi dedim. O:

- Ama bu ikisinin koştukları şart iledir, dedi. Dedim ki:

- Rasulullah (s.a.v.)'ın lehine şart koştuğu bir kimsenin şartının sabit olması bir satıcı ve bir müşterinin lehine şart koştuğundan daha uygundur. Yine ona dedim ki: Ben senden nitelikleri belli bir ölçek buğdayı yüz dirheme mukabil satın alırsam ne olur?

- Caizdir, dedi. Ben:

- Peki, ayrılmadan önce benim de senin de alışverişi bozma hakkımız var mı? O:

- Hayır, dedi. Ben:

- Eğer bedelleri karşılıklı olarak kabzetmeden ayrılırsak alışveriş bozulur mu, dedim. O:

- Evet, dedi. Ben:

- Peki, benim de senin de bozma hakkımız olmayan herhangi bir şey, benim lehime ve senin üzerinde vacip olduğu halde, herhangi birimizin nakzedilmesine (bozulmasına) rızası olmadan nakzedilmiş olmaz mı? O:

- Evet, biz onu sünneti delil göstererek naklettik, dedi. Çünkü

 

[1446] Nebi (s.a.v.) "Deynin deyn (borcun borç) karşılığında satışını yasaklamıştır", dedi. Dedim ki:

- Birisi sana dese ki: Hadis alimleri bu hadisin zayıf olduğunu söylüyorlar.

 

Eğer böyle bir hadis sabit olsaydı bile, bu bir borç (alışverişi) olmazdı. Çünkü ben eğer senin için bir vade ve teslim edilecek buğday için bir süre tayin etmemiş isem, ne zaman istersem senden satın almak için verdiğim dirhemlerimi geri alabilirim. O dedi ki:

- Hayır, böyle bir şey caiz olmaz. Dedim ki:

- Neden olmasın ki? Bu hususta senden hak talep eden kimsenin sana karşı iki durumu vardır: Birincisi, sen tarafların herhangi bir vade tayin etmeksizin nakit ile bir mal alışverişi yapmalarını ve karşılıklı kabzdan (ele geçirmeden) önce ayrılmalarını caiz görüyorsun ve bunda bir sakınca görmüyorsun. Bunu da borcun borca karşılıklı olarak satılması olarak değerlendirmiyorsun. Bu durum sana göre böyle olduğuna göre, o halde; lafzın bir mal şartı ile belli bir ölçek hakkında vadeli (selem) yapma ihtimaline de gelir. Eğer o malı teslim etmezse, o takdirde mal, borç karşılığında borç değil derhal teslim edilmiş olur fakat bu alışveriş aynı bir şeyin borca satılması olur. O;

- Hayır, bu borcun borca karşılık satılmasıdır, dedi. Biz de dedik ki:

- Birisi sana dese ki: Eğer durum senin dediğin gibi bunlar selef / selem alışverişinde bulunduktan sonra, ama karşılıklı kabzetmeden önce birbirlerinden ayrılırlarsa, bu ayrılış sebebiyle alışverişin de bozulması gerekir. Senin de daha önce yapılmış sahih bu akdi bedenen ayrılmaları sebebiyle feshedilmiş kabul etmen gerekir. Çünkü sana göre, alışverişlerde ayrılmanın bir manası yoktur. Mana ancak sözündür. Yahut da muhayyerlik hakkı ile alışveriş yapan kişiler hakkında ayrılmadıkları sürece bağlayıcı olacağını isterse bedenleri ile bunu gerektiren bir mana ile ayrılmış olsalar dahi kabul etmen gerekir. Tıpkı bu ikisinin bedenen ayrılmalarının alışverişi bozan bir özellik olması gibi. Sen ise bunu kabul etmiyorsun.

 

[1447] Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: O dedi ki: Ancak biz Ömer'den şöyle dediğini rivayet etmiş bulunuyoruz: ''Alışveriş ya satış akdi ile yahut da muhayyedikle söz konusudur:'

 

Dedim ki: Acaba senin bu dediğin Rasulullah (s.a.v.)'tan gelmiş olup sonra onun ashabından bir adam ona muhalifbir söz söylese, senin bu hususta benimsemen gereken kanaat şöyle olmayacak mı: Eğer oRasulullah (s.a.v.)'tan bir şey işitmiş olsaydı, yüce Allanın izni ile ona muhalefet etmezdi. Ayrıca şunu söylemez miydin: Bazılarının bildiği bir sünneti bazıları bilemeyebilir. O;

- Evet deyince dedim ki:

- Peki, sen Nebi (s.a.v.) ile birlikte herhangi birisinin (sözünün) delil olduğunu kabul ediyor musun? Onun yanında hazır bulunanların hepsi:

- Hayır, dedi. Dedim ki;

- Sen bunu caiz kabul edersen Nebi (s.a.v.)'ın genelolarak sünnetinin dışına çıkmış olursun. Böylelikle mazur görülemeyeceğin bir duruma düşersin. O;

- Bunu bırak, dedi. Dedim ki:

- Bu Ömer'den sabit bir rivayet değildir. Hem siz Ömer'den bizim dediğimiz gibi söylediğini rivayet etmiş bulunuyorsunuz.

Ebu yusuf'un Mutarrif'ten, onun Şa'bi'den rivayetine göre Ömer şöyle demiştir. Alışveriş ya akid yahut muhayyerlik ile olur. 

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu bizim Nebi (s.a.v.)'tan diye naklettiğimiz rivayet gibidir. O;

- Bu munkatıdır, dedi. Ben dedim ki;

- Senin Ömer'den rivayet ettiğin hadisin ise yanlıştır, meçhuldür ya da munkati'dır. Dolayısıyla o hadisin reddedilmesine sebep teşkil eden bütün özellikleri taşımaktadır. O dedi ki;

- Eğer biz, senin dediğini kabul edersek, buna benzer hiçbir rivayet sabit görülemez. Dedim ki;

- Bu rivayeti nakledenleri onların kimden naklettiklerini bildiğin halde bunu delil göstermen asıl insafı terk etmektir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Yine ona dedim ki;

- Senin rivayet ettiğin gibi olsaydı bile, bizim söylediğimizin anlamı daha yakın olurdu ve tamamıyla senin söylediklerine muhalif olurdu.

- Bu nasılolur dedi? Dedim ki;

- Sen Ömer'in: Satış ya bir akid ya bir muhayyerliktir, diye söylediğini ileri sürüyorsun, aynı zamanda sen alışverişin ya akid ile yahut muhayyerlik ile kabul edilmiş (bağlayıcı olmuş) olduğunu iddia etmiş olmuyor musun, dedim. O;

- Evet deyince dedim ki:

- Peki satış muhayyerlik ile yapılmamışsa, muhayyerlik ile satış bağlayıcı olur mu? O;

- Evet, dedi. Ben;

- Peki, muhayyerlikle de bağlayıcı olur mu, dedim. O;

- Ne demek istiyorsun, dedi.

- Senin için bağlayıcı olan şeyi, dedim. O;

- Benim için bağlayıcı olan nedir, dedi. Dedim ki;

- Sen akidsiz muhayyerlik ile bağlayıcı olduğunu ileri sürüyorsun. Çünkü eğer iki husustan birisi ile bağlayıcı olduğu ileri sürülürse, bizler her ikisinin birbirlerinden ayrı olduklarını anlarız. Nitekim ila  yapan ve yaptıktan sonra eşine dönen yahut eşini boşayan kişi, cinayet işleyip teslim edilen yahut fidye ile kurtarılan köle hakkında da böyle diyorsun. Oysa bunların her biri diğerinden ayrıdır. O dedi ki:

- Öncesinde yapılmış bir akid yahut onunla birlikte yapılan bir akid olmaksızın muhayyerliğin hiçbir faydası olmaz. Akid de muhayyerliğe ihtiyaç bırakmaz. Çünkü akid ya beraberinde yahut sonrasında muhayyerlik ile gerçekleşir ya da beraberinde ya da sonrasında muhayyerlik olmaz. Bütün bu durumlarda bağlayıcı olur. O;

- Evet, dedi. Dedim ki;

- Sen ise muhayyerliğin bir manasının olmadığını söyledin. O;

- Bunu da bir kenara bırak, dedi. Ben dedim ki;

- Evet, yüce Allah'ın izni ile sen benimsediğin kanaatin imkansız olduğunu bildikten sonra bunu öğrenmiş oldun. O;

- Peki, sence manası nedir, dedi. Dedim ki;

- Eğer onun bu sözü, Ebu Yusuf'un Mutarrif'ten, onun Şa'bi'den, onun ondan (Ömer'den) diye naklettiği rivayete uygun olmuş olsaydı ve manası da onun dediği gibi olsaydı, bu durumda, böyle bir alışveriş onun söylediği ile aynı manada olurdu. Bu durumda alışveriş arkasından ayrılmanın yahut muhayyerliğin söz konusu olduğu bir akid olurdu. Hazır bulunanlardan birisi dedi ki: Bundan başka doğru bir manası yoktur. O dedi ki;

- Peki ya da hadisi sahih değildir. Dedim ki;

- Evet, o halde niye sen onu destek olarak zikrettin? O dedi ki;

- Bundan başka bir kişi bize şöyle diyerek itiraz etti: Ben derim ki;

 

[1448] İbn Mesud'un rivayetine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Alışveriş yapan iki kişi anlaşmazlığa düşerse, satıcının dediği kabul edilir, satın alan da seçim yapmakta muhayyerdir / serbesttir."

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bu hadis İbn Mesud'dan munkatii olarak rivayet edilmiştir. Bizim zikrettiğimiz hadisler ise, sabit ve muttasıldır. Eğer bu hadis onlara muhalif ise, hadis ilmini bilen bir kimsenin bizim zikrettiğimiz hadislerden birisine karşı dahi bunu delil göstermesi caiz olamazdı. Çünkü bu hadis bizatihi sabit değilken onunla hem bizatihi sabit olmuş hem de onunla birlikte hepsi de sabit başka hadislerin desteklediği bir hadis nasıl bir kenara bırakılabilir?

 

Şafii (Yüce Allah'ın rahmeti ona) dedi ki: Eğer bu hadis sabit olsaydı; şu bakımdan bu hadislerden hiçbirisine muhalefet etmemeliydi: Alışverişin tarafları alışverişin yapıldığı hususunda birbirlerini doğrularken değer hususunda ihtilaf ederlerse, onların her biri alışverişin geçerli olmasını tercih eder. Ancak onların alışveriş akdinin gerçekleşeceği ile ilgili iddiaları farklı bulunursa, o takdirde esasından nakzedilmiş / bozulmuş olur. Bu durumda muhayyerlik malı alıp almamak ta sadece satın alana tanınır. Diğer taraftan muhayyerlik hakkı ile alışveriş hadisi muhayyerliği bedel hususunda herhangi bir ihtilaf olmaksızın her ikisine tanıdığı gibi bunlardan herhangi birisinin alışverişin esasını ifsad eden yahut bozan herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır. Sadece alışverişin her ikisi için bir hak ve her ikisine tanınmış bir şey ile bozulmasını sınırlandırmak istemiştir. Onlar bu işi isterlerse yaparlar isterlerse yapmazlar.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Bir kimse; bulundukları yerden ayrılmamış bulunan alışveriş yapanlar ile ilgili hadis hakkında hata ederek onların bulundukları yerlerden ayrılmalarından sonra onlar için muhayyerlik caiz olmaz kanaatine varıp dese ki: Akid ile ya da akidden sonra ayrılmakla bağlayıcı hale gelmiş alışverişte bunun faydası ne olur, derse şöyle denilir;

- Eğer bu akid ile bağlayıcı olursa, ayrılmaya ihtiyaç kalmaz, ancak her ikisi (akid ve muhayyerlik) ile bağlayıcı olur. Onun akidden sonra seçim hakkının manası akid ve ayrılıştan sonraki manası ile ayrılıştan sonra değer hakkında ihtilafa düşmeleri ile aynı şeydir. Bu durumda muhayyerlik, müşteriye ait olur. Tıpkı kabzetmeden sonra, ayrılmadan önce ve bir süre sonra bir kusuru görmesinden sonraki muhayyerlik hakkına sahip oluşuna benzer. Şayet bizim: Bedel hakkında ihtilaf etmeleri halinde muhayyerlik hakkı olur, dememiz caiz olursa, bir kusuru görmesi halinde onun muhayyerlik halinin doğması caiz olmaz. Ayrıca herhangi bir hadise tek bir hususta benzeyen her bir hadisin -ve benzeri daha başka hususlar dolayısıyla- bir kenara atılabilmesi gerekirdi. Şayet onların hadisi kendileri için çıkış yolu teşkil edecek bir yorumları bulunursa, o zaman, bazı maşrık / doğu fukahasına göre buna nispetle caiz olması daha uygun görülmektedir. Çünkü onlar şöyle demişlerdir:

 

[1449] -Rasulullah (s.a.v.) misli misline olması hali dışında, kuru hurmanın kuru hurma karşılığında satılmasını ve müzabene alışverişini nehyetti.

 

Bu sebeple biz kuru hurma olarak tahminen yapılan araya satışını haram kabul etmişizdir. Çünkü bu alışveriş de bu manaya dahildir. Biz ve bu görüşü kabul eden bizim arkadaşlarımız şöyle deriz: El-araya Nebi (s.a.v.)'ın helal kılmış olması sebebiyle helaldir. Diğer taraftan iki hadisin ona göre anlaşılacağı bir manası olduğunu gördük. Hatta bu, bu hususta elde edilebilen birçok hadis hakkında dahi bizim için mümkün olabilir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun) dedi ki: Asıl hususunda bize muvafakat eden bazı kimseler, bize şöylece muhalefet etmişlerdir: Alışveriş ayrılmakla ve muhayyerlik ile vacip olur. Dedi ki: Muhayyerlik alışveriş ile birlikte olursa caizdir. Dolayısıyla alışverişten sonra onu muhayyer bırakmak yükümlülüğü yoktur. Ona karşı delil ise bizim açıkladığımız üzere Nebi (s.a.v.)'ın alışverişten sonra muhayyer bırakmış olmasıdırY Kıyastan delile gelince: Eğer bu bir alışveriş ise, alışveriş ancak alışveriş yapan tarafların ayrılması ile tamamlanır. Onların bir şeyden ayrılışları ise, alışveriş akdinden farklı bir şeydir. Allah en iyi bilendir elbette. Bu muhayyerlik ile ancak alışverişten sonra vacip olmasına benzemektedir. Tıpkı alışverişten sonra ayrılış gibi. İşte ondan sonraki muhayyerlik de böyledir.

 

Şafii (Allah ondan razı olsun)dedi ki: Malik b. Evs b. el-Hadesan en-Nasri'nin Nebi (s.a.v.)'tan diye naklettiği hadis şuna delildir: Birbirleriyle alışveriş yapan kişilerin ayrılışı bedenen ayrılışlarıdır. Başka şeyler de bu hususa delildir ve bu ilgili yerinde ele alınacak bir konudur. Dedi ki:

 

[1450] Nebi (s.a.v.)'ın: "Sizden herhangi bir kimse kardeşinin alışverişi üzerine alışveriş yapmasın.'' Nebi (s.a.v.)'ın: "Alışveriş akdi yapanlar muhayyerdirler." hadisinin manasına benzediğine delildir. Çünkü ben bir adama yüz bin değerinde bir mal satacak olursam, o zaman, o satış müşteri için onu feshedemeyeceği bir şekilde bağlayıcı olursa, bir başkasının ona ondan daha iyisini satmasının bana bir zararı olmaz. Fakat Rasulullah (s.a.v.)'ın bir adama kardeşinin satışı üzerine satış yapmasını yasaklamasında, ayrılmalarından önce kardeşinin yaptığı alışveriş üzerine alışveriş yapmasına delalet vardır. Çünkü her ikisi de ancak alışverişten sonra alıcı ve satıcı olurlar. Bir kimsenin alışverişinin kardeşininkine zarar vermesi ise, ancak ayrılışlarından önce söz konusu olur. Böylelikle müşterinin bu süre içerisinde satışı feshetmekte ve geçerli kılmaktaki muhayyerliği olabilmeli ki; onun aleyhine bozulması söz konusu olmasın. Belki de satan aleyhine satış fasid olur, sonra da her ikisi aleyhine alışverişi feshetmeyi tercih edebilir. Eğer bu olmayacak olursa, kesinlikle hadisin hiçbir manası olmaz. Çünkü satış ayrılıştan önce ya da sonra, satın alan için bağlayıcı olursa, satana kendi satışı üzerine satış yapanın bir zararı olmaz. Eğer bu hadisin bundan başka bir manaya yorumlanması caiz ise, o takdirde insanlara ne kadar hadis ulaşırsa, başkaları ondan başka bir hadise onu havale eder.

 

Sonraki için tıkla:

 

KÖPEKLERİN VE ETİ YENMEYEN DİĞER HAYVANLARIN SATIŞI