SATIŞ'IN BAĞLAYICILIĞI
HUSUSUNDAKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona) dedi ki: Satışın neyle gerekli / bağlayıcı olacağı hususunda bazıları bize
muhalefet ederek şöyle demiştir: Satış akdini yaptı mı vacip olur. Satıştan
önce olsun sonra olsun, taraflardan birisinin diğerini muhayyer bırakmamasına
da ondan sonra (akit meclisinden) ayrılmalarına da aldırmam.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bu görüşte olanlardan birisine şöyle denildi:
- Sen bu kanaati ifade
ederken neye dayandın? O:
- Allah, alışverişi
helal kılınmıştır, bu da bir alışveriştir. Aziz ve celil Allah alışveriş
dolayısıyla müşteriye daha önce malik olmadığı bir şeyi hel al kılmıştır ve ben
alışverişin ancak söz ile yapıldığını biliyorum. Bedenen ayrılmakla değiL. Ben
ona dedim ki:
- Şayet bilmeyen bir
kişi, senin deliline benzer bir delille itiraz ederek senin söylediğin gibi:
Allah alışverişi helal kılmıştır ve ben şu alışveriş hel al diğeri haramdır
diye bir şey bilmiyorum. Ayrıca bunların her birisi için alışveriş adının
kullanılması gerekir derse, ona karşı ileri süreceğin delil nedir, dedim. O
dedi ki:
- Eğer Rasulullah
(s.a.v.) birtakım alışverişleri yasaklamış ise, şüphesiz Rasulullah (s.a.v.)
aziz ve celil AHantan neyi murat ettiğini beyan edendir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ben ona:
- Peki, yasaklama
hususunda bu senin için delilolur mu, dedim.
[1443] Bildiğimiz
kadarıyla Rasulullah (s.a.v.) alışverişler hakkında belli bir sünnet tayin
etmiştir. Mesela onun şöyle buyurduğu sabittir: ''Alışveriş yapanlar
birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler." Çünkü İbn Ömer, Ebu
Berze, Hakim b. Hizam, Abdullah b. Amr b. el-As bunu rivayet ettikleri halde
hiçbir kimse Rasulullah (s.a.v.)'tan bu rivayete tek bir harf ile muhalefet
ederek onlara itiraz etmiş değildir.
[1444] Ayrıca o
(Rasulullah), bir dinarın iki dinara karşılık satılmasını yasakladı. Usame b.
Zeyd ise Nebi (s.a.v.)'dan buna muhalifbir haber ile itiraz etti. İşte biz de
sen de bir dinarı iki dinar karşılığında satmayı yasaklıyar ve şöyle diyoruz:
Bu hadis bakımından daha güçlüdür. Bununla birlikte bize muhalif olanların
senin ileri sürdüğün delilin bir benzeri vardır: (Derler ki):
- Şüphesiz Allah
alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Onun faizi haram kılması ise, senin
naklettiğin rivayete muhaliftir. Yine bunu Sad b. Ebu Vakkas'tan, İbn Abbas,
Urve ve Mekkeli fukahanın genelinden rivayet etmişlerdir. Eğer bizler,
hadisleri birbirinden ayırt edebiliyor ve daha çok ve daha tercih edileni,
kanaat olarak kabul ediyorsak ve şayet Nebi (s.a.v.)'tan bu hususta ihtilaflı
rivayet gelmişse, bizler, bize muhalif olanlara karşılehimize bir delilolduğu
görüşünde isek, Nebi (s.a.v.)'tan rivayet edilip de ondan herhangi bir kimse
ona muhalif bir rivayet nakletmemiş ise, onu sabit kabul etmemiz daha uygun
değil midir? O:
- Eğer dediğin gibiyse
öyledir, dedi. Ben:
- O benim dediğim gibidir.
Sen Rasulullah (s.a.v.)'tan buna muhalif ve bununla çatışan bir delil biliyor
musun, dedim. O:
- Hayır, fakat şöyle
diyorum dedi: Bu Rasulullah (s.a.v.)'tan senin dediğin gibi sabittir ve ben o
doğrultuda görüş belirtiyorum. Fakat manası senin dediğinden farklıdır. Ben:
- Peki, bu hususta
benimsediğin manayı bana söyle, dedim. Dedi ki:
- Alışveriş yapanlar
sözlü olarak birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler. Ben ona dedim
ki:
- Senin bu benimsediğin
kanaat imkansızdır, dilde böyle bir kullanım söz konusu değildir. O:
- İmkansız olması
nasılolur ve dil nasıl böyle bir kullanımı kaldıramaz, dedi. Dedim ki:
- Alışveriş yapanlar
pazarlığa girişmeden önce birbirleri ile pazarlık yapmıyorlardı. Bundan sonra
alışverişten önce birbirleriyle pazarlık yaparlar. Pazarlıktan sonra alışveriş
yapan kimseler olurlar. Alışveriş yapıp alışverişten ayrı farklı konuşmalar
geçmedikleri sürece de onlara alışveriş yapanlar denilmez.
Şafii dedi ki: O bana:
- Sen bu anlattıklarına
şu anda söylediklerinden farklı bildiği n bir şeyi bana delil getir, dedi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ben de ona dedim ki:
- Ben ve sen bir malı
pazarlık etsek bir adam da: Eğer sizler bu malın alışverişini tamamlarsanız
karısı için de boş olsun dese ne olur? Bana:
- Siz alışveriş akdi
olmadan birbirinizle alışveriş yapan kimseler haline gelmeden karısı boş olmaz,
dedi. Dedim ki:
- O halde sana göre de
alışveriş akdi alışverişten sözlü olarak ayrılmak mıdır? o:
- Evet, dedi. Ben:
- Peki, senin ödemen
gereken bir hakkı senden ödemeni istesem ve: Hakkımı ödemediğin sürece vallahi
senden ayrıImam desem yeminimi ne zaman bozmuş sayılırım, dedim. Dedi ki:
- Sen o kimseden sana
hakkını ödemeden önce bedenen ayrıldığın takdirde.
Dedim ki:
- Eğer sen Arapların dilinden
bunun dışında bir mana bilmiyorsan, bu durum, senin kabul ettiğin kanaatin
imkansız olduğunu sana göstermiyor mu? Dilin böyle bir manayı ve bunun
dışındaki benzeri bir manayı kaldırmadığını ortaya koymuyar mu? o:
- Sen bana başka bir
delil zikret, dedi. Ben de ona dedim ki:
[1445] Bize Malik, İbn
Şihab'dan haber verdi. O Malik b. Evs b. el-Hadesan'dan rivayet ettiğine göre,
yüz dinarlık bir sarf işlemi yapmak istedi. Talha b. Ubeydullah beni çağırdı.
Biz de birbirimizle rızalaşarak sonunda benim sarf (dinar bozdurma) işimi
yaptı. Altını alıp elinde evirip çevirdikten sonra: Benim hazinedarım yahut da
cariyem ormandan gelinceye kadar, dedi.
Şafii dedi ki: Şüphe
eden benim. Bu arada Ömer de işitiyordu. Ömer dedi ki: Allah'a andalsun sen
ondan (karşılığını) almadıkça ondan ayrılmayacaksın.
Sonra dedi ki:
Rasulullah (s.a.v.) : "Şöyle ve şöyle (elden ele) olması müstesna altın ve
gümüşün satılması faizdir."
Ona dedim ki: Sarf
işlemi yapanlar, sarf (alışveriş / işlem) yaptıkları yerlerden ayrılmaları
halinde sarf işlemi bozulur, ama ayrılmadıkları sürece işlem bozulmaz diye ben
ve sen aynı görüşte miyiz? O:
- Evet, dedi. Ona dedim
ki:
- Peki, bu hadisten
açıkça şunu görüp anlamı Ş olmadın mı: Ayrılmak alışverişten sonra bedenen
ayrılmaktır. Alışverişten (başka şeyler konuşarak) ayrılmak değildir. Çünkü
eğer sen: Sarf işlemi yapanlar, sarf işleminin bozuluşundan ötürü karşılıklı
kabzetmeden (ele geçirmeden) önce alışverişi bırakıp ayrıldılar, diyecek
olursan, şunu da söylemen gerekmez mi: Karşılıklı olarak birbirleriyle
rızalaşmayıp ellerindeki bedeller tartılmadıkça onların her biri neyi alıp neyi
vereceğini öğrenmedikçe sonra da ya karşılıklı kabzetmekten sonra ya da onunla
birlikte bu sarf alışverişinin bağlayıcılığını kabul etmedikçe hel al olmaz. Dedi
ki:
- Hayır, ben böyle
demiyorum. Dedim ki:
- O zaman ben senin:
Ayrılma söz ile ayrılmadır demenin ancak bir bilgisizlik yahut da dili
bilmezlikten gelmek olduğu görüşündeyim.
Şafii dedi ki: Ona dedim
ki:
- Peki, şu hususta
görüşün nedir: Bir adam sana ben seni taklit ediyorum ve senin: Alışveriş
yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler. Sana göre de
ayrılmak sözlü ayrılmaktır. Sen aynı zamanda şöyle diyorsun: Sarf işlemi yapan
iki kişi, karşılıklı kabzetmedikleri sürece, bu sarf işlemi bir riMI faizdir
dediğini görüyorum. Bunlar da aynı zamanda alışveriş yapan iki kişi ile aynı
durumdadırlar. Çünkü sarf işlemi yapanlar da alışveriş yapan kimseler demektir.
Eğer karşılıklı kabzdan önce sözlü olarak ayrılırlarsa sarf işlemi bozulur. O:
- Buna hakkı yoktur
deyince, ben de dedim ki:
- O zaman sana şöyle
der: Peki, nasıloldu da kendi görüşünü nakletme (çürütme) durumuna geldin? Dedi
ki:
- Ömer, Talha ile
Malik'in karşılıklı sarf işlemi yaptıklarını gördü. O, onların bu sarf işlemlerini
bozmadı. Nebi (s.a.v.)'ın da: "Böyle ve böyle (elden ele)"
buyurduğunu da görmüştüm. O halde bu karşılıklı kabzetmedikleri sürece
birbirlerinden ayrılmayacakları anlamına gelir. Ben:
- Sözlü olarak
ayrılmaları mı (demek istiyorsun) dedim. o:
- Evet, dedi. Dedim ki:
- O zaman o sana şöyle
der: Eğer dildeki mananın senin dediğin anlamda
olma ihtimali de sana
muhalefet edenin dediği anlama gelme ihtimali de varsa, bu durumda o hadisi
işitmiş olan adamın dediği gibi diyen kişinin kanaatinin kabul edilmesi daha
uygun olmaz mı? Çünkü o adam hadisi işiten adamdır. Onun da doğrudan işitme,
işitme ve dili bilme gibi bir üstünlüğü vardır, değil mi? O:
- Doğrudur, dedi. Ben:
- O halde neden
Rasulullah (s.a.v.)'tan bu hadisi işiten İbn Ömer'e bu imkanı
tanımıyorsun:
"Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece
muhayyerdirler." Çünkü o beğendiği bir şeyi satın alıp alışverişin kendisi
için bağlayıcı olmasını istedi mi, karşı taraftan ayrılır, az bir şey yürür,
sonra geri dönerdi. Peki, Ebu Berze de Rasulullah (s.a.v.)'dan: "Alışveriş
yapanlar muhayyerdirler." buyruğunu işitmiş ve buna göre de hüküm vermiş
olduğu halde üstelik her ikisi hakkında alışveriş yaptılar denilebilmekle
birlikte, neden ona aynı hükmü vermiyorsun? Hatta ikisi (alışveriş yapanlar)
beraberdiler, gece boyunca ayrılmadılar, sonra ertesi sabah ona gittiklerinde o
da alışverişi geri çevirmekte tarafların her birisini muhayyer olduğuna hüküm
vermişti.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Birisi sorsa:
- Sen benim dediğimin imkansız
olduğunu mu söylüyorsun? Ben:
- Evet, derim. O dedi
ki:
- Ama ben senin dediğin
gibi olduğu görüşünde değilim. Her ne kadar senin dediğine bizim de kabul
ettiğimiz bir delil bulunuyorsa da dilde senin dediğin anlama gelme ihtimali
vardır. Ben:
- Hayır, dedim. O,
- Bunu açıkla, dedi.
Dedim ki:
- Zikrettiklerimden daha
azının dahi yeterli olduğunu zannediyorum. Şimdi sana soruyorum. O:
- Sor, dedi. Dedim ki:
- Nebi (s.a.v.)
''Alışveriş yapanlar -muhayyerlik alışverişi müstesna- birbirlerinden ayrılmadıkları
sürece muhayyerdirler." buyruğu hakkındaki görüşün nedir? Bu durumda o her
ikisine muhayyerlik için iki ayrı vakit tayin edip bu muhayyerlik hangisinde
tercih gerçekleşirse sona ermiş olmaz mı? O:
- Evet deyince ben:
- Peki, bu iki vakit nedir,
dedim. o:
- Sözlü olarak
ayrılmalarıdır, dedi. Ben:
- Peki, ikinci şekil
nedir, dedim. O:
- Buna uygun bir
açıklama bilmiyorum, onu bırak, dedi. Ben dedim ki:
- Peki, ben sana bir şey
satsam ve onu sana teslim etsem sonra da sana: Sen bugünün akşamına kadar bunu
alıp almamakta muhayyersin. Bununla birlikte akşamdan önce de alışverişi
geçerli kabul etmeyi de tercih edebilirsin. Bu alışveriş caiz olur mu? O;
- Evet, dedi. Dedim ki:
- Peki, senin
muhayyerliğin ne zaman sona erer ve alışveriş senin için bağlayıcı olur ve sen
onu geri çevirme imkanını bulamazsın? Dedi ki:
- Eğer o gün bittiği
halde satışı geri çevirmeyi tercih etmezsem o alışverişte benim muhayyerliğim
sona erer. Ya da akşamdan önce alışverişin geçerliliğini tercih edersem geri
çevirmekteki muhayyerliğim biter. Dedim ki:
- Peki, sen alışverişten
sonra ayrılmaları yahut da onlardan birinin karşı tarafı muhayyer bırakması
halinde, taraflar için bunun muhayyerliği sona erdirdiğini nasılolur da
bilmezsin?
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bunu bir kenara bırak, dedi. Ben de dedim ki:
- Evet, senin hadisi
terk etmeye yöneldiğini, alışverişte muhayyerliğin ayrılmakla yahut muhayyer
bırakmakla kesintiye uğrayacağının sana gizli bir durum olmadığını bundan
önceki cevabından da öğrenmiş bulunuyorum. Sonra ona dedim ki: Sen
muhayyerliğin bir süreye kadar söz konusu olduğunu ve bunun sözlü olarak
ayrılışları olduğunu ileri sürdüğüne göre, pazarlık yapan iki kişiye ikiniz de
muhayyersiniz, denilebilir mi? O:
- Evet, pazarlık yapan
kişi geri çevirmek ve terk etmekte muhayyer olduğu gibi satıcı da alışverişin
bağlayıcı oluşunu kabul edip etmemekte serbesttir, dedi. Ben:
- Peki, pazarlıktan önce
de aynı durumda değiller miydi, dedim. O:
- Evet, dedi. Ben:
- Peki, yaptıkları
pazarlık, onlar için, pazarlıktan önce söz konusu olmayan yeni bir hüküm ortaya
çıkardı mı? Herhangi bir kimse o kişinin malının maliki olup dilerse, onu verip
dilemezse vermeyeceği gerçeği herhangi bir kimseye gizli saklı bir şey midir?
o:
- Hayır, dedi. Ben dedim
ki:
- Bir kimseye: Sen
başkasılehine o malda herhangi bir hak icap ettirmediğin malın hakkında
muhayyersin denilirse, sana göre pazarlık yapan bir kişi, başkası lehine kendi
malında herhangi bir şeyi icap ettirmemiş olur. Sen cevap verdiğin sözler ile
işi başka bir tarafa kaydırıyorsun. Dedi ki:
- Ben sana neden: Sen
kendi malın hakkında muhayyersin demeyeyim ki?
Dedim ki:
- Sana anlattıklarım
sebebiyle. Çünkü sen: Bu bir süreye kadardır dersen kendi görüşünü terk etmiş
olursun. O:
- Nerede, dedi. Dedim
ki:
- Sen belli bir süreye
kadar muhayyerlik hakkına sahip olan bir kimse, eğer seçimini yaparsa
muhayyerliği kesintiye uğrar, diyorsan bu şöyle demenle aynı şeydir: Eğer ona
bir gün muhayyerlik hakkı verirsen, o gün de sona ererse, muhayyerlik biter. (Öyle
mi?) o:
- Evet, dedi. İşte
alışverişi kabul ederse, o takdirde bu bir süreye kadardır.
Bu sefer sen: Ben
alışverişi kabul etmeden onun için hiçbir şeyi bağlayıcı kabul etmiyorum ki,
onda seçimlihtiyar hakkı olsun. Eğer: Sen kendi malında muhayyerlik hakkına
sahipsin denilmesi mümkün olsa bile, sen bir süreliğine kadar muhayyerlik
hakkına sahipsin, demek caiz olmaz. Ancak: Sen ebediyen muhayyersin
denilebilir. O dedi ki:
- Eğer müddet onu (malı)
mülkiyetinden çıkartır mı dersen derim ki: Eğer onu mülkünden çıkartacak
olursa, o mal, başkasının olur. Herhangi bir kimseye: Sen başkasının malı
hakkında muhayyersin denilebilir mi?
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Dedim ki:
- Cahil bir adam senin delilin
gibi bir delil ile sana itiraz edip sana şöyle dese: Sen pazarlık yapan iki
kişiye, alışveriş yapan kişiler denilir, dedin. Ama Rasulullah (s.a.v.) da:
"Onlar ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler." buyurmuştur. Sana göre
de ayrılmanın bedenen ayrılmak ve sözlü olarak ayrılmak ihtimali olduğunu
söylüyorsun. Eğer onlar bedenen ayrılırlarsa, muhayyerlikleri yoktur. Buna
karşılık bedeli ödeyecek kişinin o alıverişte kabul ettiği, bedeli ödemesi mal
sahibi kimsenin de pazarlık yaptıkları o malını ona teslim etmesi, kendisine
verdiği bedelden ötürü ayrılmaları halinde onun dönüş hakkı olmaması gerekir.
O:
- Onun buna hakkı
yoktur, dedi. Ben:
- Senin de yoktur,
dedim.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki:
- Peki, ben senin malına
sahip olsam, sen de benim verdiğim bedele sahip olduktan sonra her birimizin
kusursuz bir şekilde geri çevirmek hakkımızın bulunması çirkin olmaz mı? Ya da
ben senden bir köle satın aldıktan sonra biz birbirimizden ayrılmadan önce ona
hürriyetini versem, ben onun maliki olduğum halde ona hürriyetini verişimin
caiz olmaması çirkin olmaz mı?
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Dedim ki:
- Bunda çirkin hiçbir
şey yoktur. Şu kadar var ki sen bundan daha büyük bir durumla karşı karşıyasın.
O:
- Bu da neymiş, dedi.
Dedim ki:
- Şimdi söyle, ben sana
(belli bir) dirheme bir köle satsam, her birimiz bedelini kabzetse hep birlikte
de yahut birimiz otuz yıllığına muhayyerlik şartını koşsak ne olur? O:
- Caizdir, dedi. Dedim
ki:
- Bizden herhangi
birimiz istediği zaman alışverişi bozma hakkına sahip mi? Belki köle
hastalanır, efendisi ondan yararlanamadığı halde köleyi satan kişi aldığı
bedelden yararlanabilir? Belki köleyi satın alan kişi, onun bedelinden daha
fazlasını elde edecek kadar ondan yararlanıp sonra onu geri çevirebilir. Eğer
onu veresiye almış ise, satıcı da aldığı bedelden hiçbir şekilde yararlanmamış
ise, buna karşılık satan kişi satıcının malından çokça yararlanmış ise (yine bu
caizdir diyecek misin?) O:
- Evet, o buna razı
olmuştu, dedi. Dedim ki:
- Köleyi satın alan,
otuz yıl içinde ona hürriyetini verirse, caiz olmaz. Ama satıcı onu hür
bırakırsa caiz olur. O;
- Evet, dedi. Ben;
- Sen ona Rasulullah
(s.a.v.)'ın sünneti gereği ayrılmadıkları sürece muhayyerlik hakkını verdin.
Belki de bu bir göz açıp kırpacak kadar bir zamanda olur yahut da insanların
abdeste ihtiyaç duymaları ya da namaz için ayrılmaları gerektiği için tam bir
günlük süreye de ermez. Ve buna benzer sebeplerle ayrılırlarsa, sen bunu çirkin
görüyorsun ve kendi kişisel görüşün le ona otuz yıllık muhayyerlik hakkını
tanıyorsun, bunu çirkin görmüyorsun öyle mi dedim. O:
- Ama bu ikisinin
koştukları şart iledir, dedi. Dedim ki:
- Rasulullah (s.a.v.)'ın
lehine şart koştuğu bir kimsenin şartının sabit olması bir satıcı ve bir
müşterinin lehine şart koştuğundan daha uygundur. Yine ona dedim ki: Ben senden
nitelikleri belli bir ölçek buğdayı yüz dirheme mukabil satın alırsam ne olur?
- Caizdir, dedi. Ben:
- Peki, ayrılmadan önce
benim de senin de alışverişi bozma hakkımız var mı? O:
- Hayır, dedi. Ben:
- Eğer bedelleri
karşılıklı olarak kabzetmeden ayrılırsak alışveriş bozulur mu, dedim. O:
- Evet, dedi. Ben:
- Peki, benim de senin
de bozma hakkımız olmayan herhangi bir şey, benim lehime ve senin üzerinde
vacip olduğu halde, herhangi birimizin nakzedilmesine (bozulmasına) rızası
olmadan nakzedilmiş olmaz mı? O:
- Evet, biz onu sünneti
delil göstererek naklettik, dedi. Çünkü
[1446] Nebi (s.a.v.)
"Deynin deyn (borcun borç) karşılığında satışını yasaklamıştır",
dedi. Dedim ki:
- Birisi sana dese ki:
Hadis alimleri bu hadisin zayıf olduğunu söylüyorlar.
Eğer böyle bir hadis
sabit olsaydı bile, bu bir borç (alışverişi) olmazdı. Çünkü ben eğer senin için
bir vade ve teslim edilecek buğday için bir süre tayin etmemiş isem, ne zaman
istersem senden satın almak için verdiğim dirhemlerimi geri alabilirim. O dedi
ki:
- Hayır, böyle bir şey
caiz olmaz. Dedim ki:
- Neden olmasın ki? Bu
hususta senden hak talep eden kimsenin sana karşı iki durumu vardır: Birincisi,
sen tarafların herhangi bir vade tayin etmeksizin nakit ile bir mal alışverişi
yapmalarını ve karşılıklı kabzdan (ele geçirmeden) önce ayrılmalarını caiz
görüyorsun ve bunda bir sakınca görmüyorsun. Bunu da borcun borca karşılıklı
olarak satılması olarak değerlendirmiyorsun. Bu durum sana göre böyle olduğuna
göre, o halde; lafzın bir mal şartı ile belli bir ölçek hakkında vadeli (selem)
yapma ihtimaline de gelir. Eğer o malı teslim etmezse, o takdirde mal, borç
karşılığında borç değil derhal teslim edilmiş olur fakat bu alışveriş aynı bir
şeyin borca satılması olur. O;
- Hayır, bu borcun borca
karşılık satılmasıdır, dedi. Biz de dedik ki:
- Birisi sana dese ki:
Eğer durum senin dediğin gibi bunlar selef / selem alışverişinde bulunduktan
sonra, ama karşılıklı kabzetmeden önce birbirlerinden ayrılırlarsa, bu ayrılış
sebebiyle alışverişin de bozulması gerekir. Senin de daha önce yapılmış sahih
bu akdi bedenen ayrılmaları sebebiyle feshedilmiş kabul etmen gerekir. Çünkü
sana göre, alışverişlerde ayrılmanın bir manası yoktur. Mana ancak sözündür.
Yahut da muhayyerlik hakkı ile alışveriş yapan kişiler hakkında ayrılmadıkları
sürece bağlayıcı olacağını isterse bedenleri ile bunu gerektiren bir mana ile
ayrılmış olsalar dahi kabul etmen gerekir. Tıpkı bu ikisinin bedenen
ayrılmalarının alışverişi bozan bir özellik olması gibi. Sen ise bunu kabul
etmiyorsun.
[1447] Şafii (Allah
ondan razı olsun) dedi ki: O dedi ki: Ancak biz Ömer'den şöyle dediğini rivayet
etmiş bulunuyoruz: ''Alışveriş ya satış akdi ile yahut da muhayyedikle söz
konusudur:'
Dedim ki: Acaba senin bu
dediğin Rasulullah (s.a.v.)'tan gelmiş olup sonra onun ashabından bir adam ona
muhalifbir söz söylese, senin bu hususta benimsemen gereken kanaat şöyle
olmayacak mı: Eğer oRasulullah (s.a.v.)'tan bir şey işitmiş olsaydı, yüce
Allanın izni ile ona muhalefet etmezdi. Ayrıca şunu söylemez miydin:
Bazılarının bildiği bir sünneti bazıları bilemeyebilir. O;
- Evet deyince dedim ki:
- Peki, sen Nebi
(s.a.v.) ile birlikte herhangi birisinin (sözünün) delil olduğunu kabul ediyor
musun? Onun yanında hazır bulunanların hepsi:
- Hayır, dedi. Dedim ki;
- Sen bunu caiz kabul
edersen Nebi (s.a.v.)'ın genelolarak sünnetinin dışına çıkmış olursun.
Böylelikle mazur görülemeyeceğin bir duruma düşersin. O;
- Bunu bırak, dedi.
Dedim ki:
- Bu Ömer'den sabit bir
rivayet değildir. Hem siz Ömer'den bizim dediğimiz gibi söylediğini rivayet
etmiş bulunuyorsunuz.
Ebu yusuf'un
Mutarrif'ten, onun Şa'bi'den rivayetine göre Ömer şöyle demiştir. Alışveriş ya
akid yahut muhayyerlik ile olur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bu bizim Nebi (s.a.v.)'tan diye naklettiğimiz rivayet gibidir.
O;
- Bu munkatıdır, dedi.
Ben dedim ki;
- Senin Ömer'den rivayet
ettiğin hadisin ise yanlıştır, meçhuldür ya da munkati'dır. Dolayısıyla o
hadisin reddedilmesine sebep teşkil eden bütün özellikleri taşımaktadır. O dedi
ki;
- Eğer biz, senin
dediğini kabul edersek, buna benzer hiçbir rivayet sabit görülemez. Dedim ki;
- Bu rivayeti
nakledenleri onların kimden naklettiklerini bildiğin halde bunu delil göstermen
asıl insafı terk etmektir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Yine ona dedim ki;
- Senin rivayet ettiğin
gibi olsaydı bile, bizim söylediğimizin anlamı daha yakın olurdu ve tamamıyla
senin söylediklerine muhalif olurdu.
- Bu nasılolur dedi?
Dedim ki;
- Sen Ömer'in: Satış ya
bir akid ya bir muhayyerliktir, diye söylediğini ileri sürüyorsun, aynı zamanda
sen alışverişin ya akid ile yahut muhayyerlik ile kabul edilmiş (bağlayıcı
olmuş) olduğunu iddia etmiş olmuyor musun, dedim. O;
- Evet deyince dedim ki:
- Peki satış muhayyerlik
ile yapılmamışsa, muhayyerlik ile satış bağlayıcı olur mu? O;
- Evet, dedi. Ben;
- Peki, muhayyerlikle de
bağlayıcı olur mu, dedim. O;
- Ne demek istiyorsun,
dedi.
- Senin için bağlayıcı
olan şeyi, dedim. O;
- Benim için bağlayıcı
olan nedir, dedi. Dedim ki;
- Sen akidsiz
muhayyerlik ile bağlayıcı olduğunu ileri sürüyorsun. Çünkü eğer iki husustan
birisi ile bağlayıcı olduğu ileri sürülürse, bizler her ikisinin birbirlerinden
ayrı olduklarını anlarız. Nitekim ila
yapan ve yaptıktan sonra eşine dönen yahut eşini boşayan kişi, cinayet
işleyip teslim edilen yahut fidye ile kurtarılan köle hakkında da böyle
diyorsun. Oysa bunların her biri diğerinden ayrıdır. O dedi ki:
- Öncesinde yapılmış bir
akid yahut onunla birlikte yapılan bir akid olmaksızın muhayyerliğin hiçbir
faydası olmaz. Akid de muhayyerliğe ihtiyaç bırakmaz. Çünkü akid ya beraberinde
yahut sonrasında muhayyerlik ile gerçekleşir ya da beraberinde ya da sonrasında
muhayyerlik olmaz. Bütün bu durumlarda bağlayıcı olur. O;
- Evet, dedi. Dedim ki;
- Sen ise muhayyerliğin
bir manasının olmadığını söyledin. O;
- Bunu da bir kenara
bırak, dedi. Ben dedim ki;
- Evet, yüce Allah'ın
izni ile sen benimsediğin kanaatin imkansız olduğunu bildikten sonra bunu
öğrenmiş oldun. O;
- Peki, sence manası
nedir, dedi. Dedim ki;
- Eğer onun bu sözü, Ebu
Yusuf'un Mutarrif'ten, onun Şa'bi'den, onun ondan (Ömer'den) diye naklettiği
rivayete uygun olmuş olsaydı ve manası da onun dediği gibi olsaydı, bu durumda,
böyle bir alışveriş onun söylediği ile aynı manada olurdu. Bu durumda alışveriş
arkasından ayrılmanın yahut muhayyerliğin söz konusu olduğu bir akid olurdu.
Hazır bulunanlardan birisi dedi ki: Bundan başka doğru bir manası yoktur. O
dedi ki;
- Peki ya da hadisi
sahih değildir. Dedim ki;
- Evet, o halde niye sen
onu destek olarak zikrettin? O dedi ki;
- Bundan başka bir kişi
bize şöyle diyerek itiraz etti: Ben derim ki;
[1448] İbn Mesud'un
rivayetine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Alışveriş yapan iki kişi
anlaşmazlığa düşerse, satıcının dediği kabul edilir, satın alan da seçim
yapmakta muhayyerdir / serbesttir."
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bu hadis İbn Mesud'dan munkatii olarak rivayet edilmiştir.
Bizim zikrettiğimiz hadisler ise, sabit ve muttasıldır. Eğer bu hadis onlara
muhalif ise, hadis ilmini bilen bir kimsenin bizim zikrettiğimiz hadislerden
birisine karşı dahi bunu delil göstermesi caiz olamazdı. Çünkü bu hadis
bizatihi sabit değilken onunla hem bizatihi sabit olmuş hem de onunla birlikte
hepsi de sabit başka hadislerin desteklediği bir hadis nasıl bir kenara
bırakılabilir?
Şafii (Yüce Allah'ın
rahmeti ona) dedi ki: Eğer bu hadis sabit olsaydı; şu bakımdan bu hadislerden
hiçbirisine muhalefet etmemeliydi: Alışverişin tarafları alışverişin yapıldığı
hususunda birbirlerini doğrularken değer hususunda ihtilaf ederlerse, onların
her biri alışverişin geçerli olmasını tercih eder. Ancak onların alışveriş
akdinin gerçekleşeceği ile ilgili iddiaları farklı bulunursa, o takdirde
esasından nakzedilmiş / bozulmuş olur. Bu durumda muhayyerlik malı alıp almamak
ta sadece satın alana tanınır. Diğer taraftan muhayyerlik hakkı ile alışveriş
hadisi muhayyerliği bedel hususunda herhangi bir ihtilaf olmaksızın her ikisine
tanıdığı gibi bunlardan herhangi birisinin alışverişin esasını ifsad eden yahut
bozan herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır. Sadece alışverişin her ikisi
için bir hak ve her ikisine tanınmış bir şey ile bozulmasını sınırlandırmak
istemiştir. Onlar bu işi isterlerse yaparlar isterlerse yapmazlar.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bir kimse; bulundukları yerden ayrılmamış bulunan alışveriş
yapanlar ile ilgili hadis hakkında hata ederek onların bulundukları yerlerden
ayrılmalarından sonra onlar için muhayyerlik caiz olmaz kanaatine varıp dese
ki: Akid ile ya da akidden sonra ayrılmakla bağlayıcı hale gelmiş alışverişte
bunun faydası ne olur, derse şöyle denilir;
- Eğer bu akid ile
bağlayıcı olursa, ayrılmaya ihtiyaç kalmaz, ancak her ikisi (akid ve
muhayyerlik) ile bağlayıcı olur. Onun akidden sonra seçim hakkının manası akid
ve ayrılıştan sonraki manası ile ayrılıştan sonra değer hakkında ihtilafa
düşmeleri ile aynı şeydir. Bu durumda muhayyerlik, müşteriye ait olur. Tıpkı
kabzetmeden sonra, ayrılmadan önce ve bir süre sonra bir kusuru görmesinden
sonraki muhayyerlik hakkına sahip oluşuna benzer. Şayet bizim: Bedel hakkında
ihtilaf etmeleri halinde muhayyerlik hakkı olur, dememiz caiz olursa, bir
kusuru görmesi halinde onun muhayyerlik halinin doğması caiz olmaz. Ayrıca
herhangi bir hadise tek bir hususta benzeyen her bir hadisin -ve benzeri daha
başka hususlar dolayısıyla- bir kenara atılabilmesi gerekirdi. Şayet onların
hadisi kendileri için çıkış yolu teşkil edecek bir yorumları bulunursa, o
zaman, bazı maşrık / doğu fukahasına göre buna nispetle caiz olması daha uygun
görülmektedir. Çünkü onlar şöyle demişlerdir:
[1449] -Rasulullah
(s.a.v.) misli misline olması hali dışında, kuru hurmanın kuru hurma
karşılığında satılmasını ve müzabene alışverişini nehyetti.
Bu sebeple biz kuru
hurma olarak tahminen yapılan araya satışını haram kabul etmişizdir. Çünkü bu
alışveriş de bu manaya dahildir. Biz ve bu görüşü kabul eden bizim
arkadaşlarımız şöyle deriz: El-araya Nebi (s.a.v.)'ın helal kılmış olması
sebebiyle helaldir. Diğer taraftan iki hadisin ona göre anlaşılacağı bir manası
olduğunu gördük. Hatta bu, bu hususta elde edilebilen birçok hadis hakkında
dahi bizim için mümkün olabilir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Asıl hususunda bize muvafakat eden bazı kimseler, bize şöylece
muhalefet etmişlerdir: Alışveriş ayrılmakla ve muhayyerlik ile vacip olur. Dedi
ki: Muhayyerlik alışveriş ile birlikte olursa caizdir. Dolayısıyla alışverişten
sonra onu muhayyer bırakmak yükümlülüğü yoktur. Ona karşı delil ise bizim açıkladığımız
üzere Nebi (s.a.v.)'ın alışverişten sonra muhayyer bırakmış olmasıdırY Kıyastan
delile gelince: Eğer bu bir alışveriş ise, alışveriş ancak alışveriş yapan
tarafların ayrılması ile tamamlanır. Onların bir şeyden ayrılışları ise,
alışveriş akdinden farklı bir şeydir. Allah en iyi bilendir elbette. Bu
muhayyerlik ile ancak alışverişten sonra vacip olmasına benzemektedir. Tıpkı
alışverişten sonra ayrılış gibi. İşte ondan sonraki muhayyerlik de böyledir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun)dedi ki: Malik b. Evs b. el-Hadesan en-Nasri'nin Nebi (s.a.v.)'tan diye
naklettiği hadis şuna delildir: Birbirleriyle alışveriş yapan kişilerin
ayrılışı bedenen ayrılışlarıdır. Başka şeyler de bu hususa delildir ve bu
ilgili yerinde ele alınacak bir konudur. Dedi ki:
[1450] Nebi (s.a.v.)'ın:
"Sizden herhangi bir kimse kardeşinin alışverişi üzerine alışveriş
yapmasın.'' Nebi (s.a.v.)'ın: "Alışveriş akdi yapanlar
muhayyerdirler." hadisinin manasına benzediğine delildir. Çünkü ben bir
adama yüz bin değerinde bir mal satacak olursam, o zaman, o satış müşteri için
onu feshedemeyeceği bir şekilde bağlayıcı olursa, bir başkasının ona ondan daha
iyisini satmasının bana bir zararı olmaz. Fakat Rasulullah (s.a.v.)'ın bir
adama kardeşinin satışı üzerine satış yapmasını yasaklamasında, ayrılmalarından
önce kardeşinin yaptığı alışveriş üzerine alışveriş yapmasına delalet vardır.
Çünkü her ikisi de ancak alışverişten sonra alıcı ve satıcı olurlar. Bir
kimsenin alışverişinin kardeşininkine zarar vermesi ise, ancak ayrılışlarından
önce söz konusu olur. Böylelikle müşterinin bu süre içerisinde satışı
feshetmekte ve geçerli kılmaktaki muhayyerliği olabilmeli ki; onun aleyhine
bozulması söz konusu olmasın. Belki de satan aleyhine satış fasid olur, sonra
da her ikisi aleyhine alışverişi feshetmeyi tercih edebilir. Eğer bu olmayacak
olursa, kesinlikle hadisin hiçbir manası olmaz. Çünkü satış ayrılıştan önce ya
da sonra, satın alan için bağlayıcı olursa, satana kendi satışı üzerine satış
yapanın bir zararı olmaz. Eğer bu hadisin bundan başka bir manaya yorumlanması
caiz ise, o takdirde insanlara ne kadar hadis ulaşırsa, başkaları ondan başka
bir hadise onu havale eder.
Sonraki için tıkla:
KÖPEKLERİN VE
ETİ YENMEYEN DİĞER HAYVANLARIN SATIŞI