YİYECEK VE İÇECEKLER
ARASINDAN HELAL VE HARAM OLANLARA DAİR GENEL AÇIKLAMALAR
Şafii (Allah'ın rahmeti ona)
dedi ki: Yiyecek ve içecek Ademoğullarından birisinin mülkü yahut da
Ademoğullarından sahibinin helal kıldığı bir şey değilse, onlarda aslolan aziz
ve celil Allah'ın Kitabında yahut da Nebisinin (s.a.v.) dili üzere haram
kıldıkları müstesna olmak üzere hep helaldir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'in
haram kıldıklarının aziz ve celil Allah'ın Kitabında da haram kılınmış olması
gerekir. Müslümanların haram olduğu hususunda ihtilaf etmemiş oldukları şeyler
de haramdır ve bu Kitap, Sünnet ve icma anlamının çerçevesi içerisindedir.
Birisi dese ki:
- Aslı itibariyle mubah
olan her şey malikinin izni olmadığı sürece, malikinden ötürü haram olduğuna
dair delil nedir? Bu hususta delil aziz ve celil Allah'ın şu buyruğudur:
"Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Aranızda karşılıklı bir
antlaşma ile gerçekleştirdiğiniz bir ticaret olması müstesna" (Nisa, 29)
yine şanı yüce Rabbimiz: "Yetimlere mallarını verin" (Nisa, 2) ve:
"Kadınlara
mehirlerini hoşnutlukla verin ... onu da afiyetle yiyin" (Nisa, 4)
buyrukları ile birlikte aziz ve celil Allah'ın Kitabında pek çok ayet-i
kerimede gönül hoşnutları ile olması müstesna, insanların mallarını yasak
kılmıştır. Bundan istisna ise, aziz ve celil Allah'ın Kitab-ı keriminde sonra
da Nebisinin (s.a.v.) sünnetinde farz kıldıkları ve kendisine dair delil gelmiş
bulunanlarıdır.
[1404] Bize Malik,
Nafi'den haber verdi o; İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurdu: "Sizden hiçbir kimse kardeşinin izni olmadan davarının sütünü
sağmasın. Sizden herhangi bir kimse eşya ve erzakını koyduğu yere girilip
oranın kırılmasını arzu eder mi?,'
Böylelikle şanı yüce
Allah Kitabında şunları açıklamış olmaktadır: Bir ademo ğI unun mülkü olan bir
şey, onun izni olmadan hiçbir durumda helal olmaz. Rasulullah (s.a.v.)'da bunu
açıkça göstermiş ve helali hel al kılan yönüyle helal, haramı da başka bir
sebeple haram olarak tayin etmiş ve sünnet bunu açıkça göstermiştir. Zira aziz
ve celil Allah, kadının malını gönül hoşluğu ile olması hali müstesna
yasakladığına göre mal ismi, az hakkında da çok hakkında da kullanıldığına
göre, bunda Rasulullah (s.a.v.)'in süt hakkındaki sünnetinin ihtiva ettiği mana
ortaya çıkmaktadır. Sütün ise, malikine göre külfeti pek azdır. Bir günde onun
yerine bir ya da iki defa başka süt gelir. Asgari miktarını malikin izni
olmadan haram kıldığına göre, fazlası da asgari miktarı gibi olur. Yahut da
Müslümanın malından ondan daha küçük olana göre büyük olduğu kadarıyla
haramlığı da daha büyük olur.
Bunun bir benzeri ise,
aziz ve celil Allah'ın malın malikinin ölümünden sonra farz kılıp tayin ettiği
miraslardır. Mirasçı olan bir akraba kendisine düşen payın maliki olur ve ancak
bu yolla malik olduğu şeyin mülkiyetine sahiptir. Ölenin malı için böyle
olduğuna göre gönül hoşluğu olmadan yaşayan birisinin malını yahut da Allah'ın
tayin ettiğinden başkası ile ölmüş kimsenin malını alması bundan daha da uzak
bir imkandır.
Şafii dedi ki: O halde
mallar, malikleri sebebiyle haramdır. Aziz ve celil Allah'ın Kitabında farz
kıldıkları Nebisinin (s.a.v.) dili üzere ve Resulünün sünnetiyle beyan ederek
Rasulü'ne (s.a.v.) itaati farz kılmak suretiyle kullarının buna riayet etmesini
istemiştir. Çünkü o iki özelliği bir arada taşımaktadır: Bunların birisi aziz
ve celil olan Allah'a itaat özelliğidir. Çünkü o hür Müslümanların mallarında
zekatı farz kılmış bulunmaktadır. Bunu yerine getirirken gönüllerinin hoş olup
olmaması fark etmez. Bununla birlikte Rasulullah (s.a.v.)'in aralarından
mallarının alınması ile ilgili sünneti ile tayin etmiş olduğu onların ve
başkalarının yaptıkları sebebiyle yerine getirmekle yükümlü oldukları
şeylerdir. İkinci özelliği de şöylece açıklarız: Rasulullah (s.a.v.)'in
emrettiği aziz ve celil Allah'ın farz kılması ile bağlayıcıdır. Yerine
getirilmelidir. Bunun örneği ise, hata yoluyla öldüren kimsenin diyetle yükümlü
olmasıdır. Bu durumda diyet onun akilesine düşer. İsterse bunu kendi
rızalarıyla yapmasınlar ve bunun dışında zekatlar ve diyetler gibi yerli
yerince konulmuş daha başka hususlar da vardır. Şayet bu hususta genel olarak
herkesin sahip olduğu bilgi ile yetinmemiz gerekıneseydi, yüce Allah'ın izni
ile bu yazdıklarımızdan daha geniş açıklamalar da bulunurduk.
Bir kimsenin yolu
başkasına ait ekin, hurma, davar ya da buna benzer bir malın yanından geçerse,
onun izni olmadan ondan bir şeyalma hakkı yoktur. Çünkü bu mubah oluşuna dair
hakkında Kitapta da sünnette de herhangi bir iznin gelmemiş olduğu
hususlardandır. Çünkü bu gibi dallar izin vermesi hali dışında malikleri
sebebiyle koruma altındadır -Allah elbette en iyi bilendir-.
Bununla birlikte şöyle
denilmiştir: Bir kimsenin yolu bir bahçenin yanından geçse, ondan bir şeyler
yiyebilir fakat beraberinde bir şey götüremez. Bu hususta bir hadis rivayet
edilmiş bulunmaktadır.
Eğer bize göre onun gibi
bir rivayet sabit görülseydi, biz de ona muhalefet etmezdik. Kitap ve sabit
hadise göre ise, kimsenin malını izni olmadan yemek caiz değildir.
Bir kişi mecbur kalsa ve
ölümden korksa, sonra bir başka adama ait bir yemeğin yanından geçse, onu
açlığından kurtaracak kadarını yemesinde bir sakınca görmüyorum. Yemeğin
sahibine de onun bedelini öder. Yemeğin sahibi olan kimsenin de yanındaki fazla
yiyecekten böyle bir durumda onu engellemeyeceği görüşündeyim. Çünkü ona
engelolmasının onun aleyhine durumu daha da daraltacağından ve onu engellemek
suretiyle öleceğinden korkulması halinde öldürülmesine yardım etmiş olacağından
korkarım.
Sonraki için tıkla: