ŞAFİİ el-UMM

AV VE HAYVAN KESİMİ

 

KESİLEBİLEN HAYVANDA KESİM YERİ VE KESİLEMEYENİN HÜKMÜ

 

Şafii dedi ki: Şer'i kesim iki türlüdür.

 

Birisi; evcil olsun yabani olsun kesilen ya da boğazlanabilenin kesimidir.

 

Bununda yeri boynun gerdanlık kısmı, kesim yeri ve boğazdır. Başka yeri değildir. Çünkü boğazın, yemek borusunun ve iki ana damarın bulunduğu yer burasıdır. İşte böyle bir kesim (zekat) hakkında sünnet ve rivayetler gelmiş bulunmaktadır.

 

Diğeri ise; güç yetirilemeyendir. Bunun da kesimi ister evcil olsun, ister yabani olsun aVın zekatı / kesimi gibidir. Birisi dese ki:

- Bunu neyle kıyasladın? Şöyle denilir:

- Ben bunu sünnet ve rivayetlere kıyasladım. Ayrıca bu hususu başka yerde de yazmış bulunuyorum. Çünkü sünnet, o evcil hayvanın, güç yetirilebilmesi halinde, kesilmesini ve boğazlanmasını evcil olmayanın ise (ok) atılarak av hayvanının da av hayvanları vasıtasıyla kesilmesini emir buyurmuştur. Buna göre yabani hayvana güç yetirdiği takdirde, ancak evcil hayvanın helal olduğu yol ile helal olabilir. O halde şanı yüce Allanın hükmünden aklen anlaşılan şudur:

Yüce Allah bu buyruğu ile gücün yetmeyişi halinde, av hayvanını kast etmiştir. Böylelikle hayvan kesim ve boğazlama yolu ile tezkiye edilmiş / şer'an kesilmiş olur. Diğer taraftan evcil olan hayvanlar hakkında, kesmeyi ve boğazlamayı emretmekle birlikte bu hayvan yabani bir hayvan gibi kendisini koruyacak (yaklaştırmayacak) olursa, o takdirde aklen kendisini koruyan vahşi hayvanın kesimi yolu ile kesilmesi gerekir. Birisi:

- Evcil hayvan hakkında ben böyle olduğunu bulamıyorum, derse şöyle denir:

- Sen yabani hayvanın kesileceğine dair de bir delil bulamazsın. Av hayvanında aslolan, güç yetirilebilir halde olduğu zamanki kesimden başka olduğu gibi aynı şekilde evcil hayvanda da kendisini koruyabilecek (yabani hayvan) gibi bir hale geldiği takdirde o zaman yabani hayvanın kesimini kabul etmelisin. Eğer:

 

- Ben evcil hayvanı kendisini koruyabilse bile yabani hayvan gibi tezkiye edileceğini kabul etmem diyecek olursanız, o takdirde bir başkasının da sana şunu demesi uygun olur:

- Ben yabani hayvanın güç yetirilmesi halinde evcil hayvan gibi kesileceğini kabul ediyorum, deyip bunların her ikisi için durum ne olursa olsun, ona ait özel kesimi sabit kabul ederim. Onları, durumlarını dikkate alarak başka bir kesimi ön görmem. Hatta av sahibi için bunu söylemek daha uygundur. Çünkü ben av hayvanı hakkında, bu hususta Nebi (s.a.v.)'tan sabit bir haber olduğunu da bilmiyorum.

 

[1389] Şunu da bil ki, Nebi (s.a.v.)'ın evcil hayvanın kesiminin yabaninin kesimi gibi gördüğünü tespit etmek, haber ciheti ile imkansızdır. Durum böyle iken birbiriyle ortak yanları olanları farklı görmek, birisi için nasıl caiz olabilir? Ayrıca arada fark gözetecek olursa, sabit olan haberi iptal etmiş olur ve yine haber cihetiyle ondan farklı bir husus sabit olmuş bulunuyor.

 

Dedi ki: Kişi bir ava bir kılıç ya da bir bıçak fırlatsa, kılıcın ya da bıçağın keskin tarafı ona isabet edip ona saplansa bu sivri ucuyla ona isabet eden ok gibi olur. Eğer kılıcın yan tarafı yahut kabzası ya da -eğer arkası varsa-arka kısmı ile ona isabet ederse yahut bıçağın sapı yahut arkası ya da yan tarafı ona isabet etmekle birlikte keskin tarafı onun üzerine kesinceye kadar dönecek olursa, onun yetişip şer'i kesimini gerçekleştirmedikçe onu yiyemez. Bu da tıpkı attığı bir ok, bir tahta parçası ve bir hançer gibidir. Onu yiyemez. Çünkü bunların hangi tarafının onu öldürdüğünü bilemiyor.

 

Dedi ki: Yemek niyeti olmaksızın, muayyen bir ava bir kılıç yahut bir ok atsa, onu yiyebilir. Tıpkı yemek niyeti ile kestiği koyunu yiyebileceği gibi. Bir kimse bir ahşap parçası, bir taş, bir ağaç ya da başka herhangi bir şeyolarak gördüğü birisine silahını atsa ve bir ava isabet ettirip onu öldürse, onu yemekten sakınmasını müstehap görürüm. Bununla birlikte onu yerse, ona haram olduğu kanaatinde değilim. Çünkü bir kimse kendisine ait bir koyunu kesmek istememekle birlikte hata yoluyla tutup kesse yahut da geceleyin onu yakalayıp yumuşak bir tahta ya da başka bir şeyolduğu zannıyla onun kesimi gerçekleşinceye kadar boğazını kesse, bildiğim kadarıyla bu ona haram olmaz. Şayet kesimi niyet etmeyerek kesim sayılabilecek bir eylemi haram diye kabul edecek olursak, o zaman biz şununla karşı karşıya kalırız: Bir kimse kesim maksadıyla değil de öldürmek kastıyla bir koyun alsa ve besmele ile onu kesse o takdirde onu yiyemez, denilirdi ve bize şöyle bir itirazda da bulunulurdu:

 

Uçan kuşlardan ve hayvanlardan eti yenmeyen birisine silah atsa ve yenilebilir bir ava isabet ettirse onu yiyemez, denilirdi. Çünkü o silahını kesim kastı ile de yenilebilir bir hayvana isabet ettirmek niyetiyle de atmamıştı. Yine bize şöyle itiraz edilirdi: Bir koyunu kesmek isterken hata yoluyla bir başkasını kesecek olursa, onu yemesi yasak olmalıydı. Aynı şekilde birilerini kesmek diğerlerini de kesmemek maksadıyla iki koyun yatırsa, besmele çekip bıçağı çalarken her ikisini de keserse, kesmeyi niyet ettiğini yemek helal olur fakat kesmeyi niyet etmediğini yemesi helal olmamalı idi. Bundan daha ileri ve ötekilerine göre daha öncelikli olmak üzere kimi kelamcıların yönettikleri şu itiraz da söz konusu olurdu, şöyle ki: Kişi başkasının koyununu kesse, o koyunun sahibi olan kişi de buna yetişse ve buna dayanarak şunu iddia etse: Bu ikisinden birisine bile bunu yemek helal olmaz. Çünkü bu koyunu kesen yemesi kendisine hel al olmayan (bir şey kestiği için) asi birisidir. O koyunun asıl sahibi ise onu kesen değildir, kesilmesini de emretmemiştir.

 

Ancak bu doğru dürüst bir itiraz olmayıp rivayetlere muhaliftir. Esasen ben, kesme emrinin verilmesi hakkında da niyet hakkında da kesme eylemi dışında bir şeyin etkili olduğunu bilmiyorum. Fakat böyle bir kanaati kabul eden kimselere, işte oldukça fahiş bu gibi itirazlar ileri sürülebilmiş olmuş, hatta şunu iddia edecek hale gelinmiştir:

- Bir adam bir diğerinden bir kamçı gasp etse, o kamçı ile cariyesine zina haddi vursa, bu gasp eden kişi sultan (öyle bir cezayı verme yetkisine sahip kişi) dahi olsa ve bu kamçı ile had uygulansa, bu ikisinden hiçbirisi had uygulamış olmaz ve bu durumda gasp edilmemiş bir kamçı ile bunlara haddin uygulanması gerekir.

- O halde bu hususta ilim ehli nezdinde kabul edilen hüküm onun söylediğinden farklı olduğuna göre, kesimi yapan da ve avını avlayan da niyetin hiçbir etkisinin olmaması öncelikle söz konusudur. Allah en iyi bilendir.

 

Şafii dedi ki: Köpeklerin yahut şahinlerin takip edip yorduğu, ama onlara dokunmadan ölmüş olan hayvanlar yenilmez. Çünkü bunlar bir meytedir. Tezkiye (şer'i anlamıyla kesim) ancak onların avladıkları ile olur. Çünkü onların avlamaları tezkiye yerini tutar. Bir adam kesmek üzere bir koyunun arkasından gitse ve ölünceye kadar onu yorsa, o koyunu yiyemez. Hangi silah olursa olsun ava isabet etmekle birlikte onda bir kesik açmamışsa, onu kesip kanatmadığı sürece yahut da kanatmayı da geçerek delmediği ya da kesmediği sürece eti yenilmez.

 

Köpeklerin, şahinlerin ve bütün eğitilmiş av hayvanlarının, erişip öldürdüğü halde kanatmadıkları hayvanlar hakkında iki ihtimal söz konusudur:

 

Birinci ihtimale göre; bir tarafını delmediği sürece yenilmeyeceğidir. Çünkü yara delinen şeydir. Şanı yüce Allah'ta (...): Avcı hayvanlar" (Maide, 4) buyurmaktadır.

 

İkinci ihtimale göre ise; bu hayvanların bütün eylemleri bir zekat (şer'i kesim)dır. Hangi fiiliyle hayvan öldürürse helalolur. Bu caiz olabilir ve bu durumda onların etkileri silahın yaptığı etkiden farklı düşünülebilir. Çünkü silahın eylemi insanın eylemidir. Ademoğlunun asgari kesimi ise, kanatıncaya kadar delik / yara açmasıdır. Avcı hayvanların eylemi ise, öldürmek kastıdır. Burada öldürmede, biri tezkiye, diğeri tezkiye olmayan şeklinde iki mı olduğu anlamına gelmez. Çünkü bu avcı hayvanlara ''(...): Avcı hayvanlar" denilmesi yara açmalarından dolayı olabilir. Bu durumda bu onların ayrılmaz bir ismi olur. Onların yedikleri de mutlak olarak yenir. Bu durumda bu avcı hayvanların yakaladıklarının tamamı mutlak olarak helal olur. Yara ise, eğer avladıklarını yaralayacak olurlarsa, onlar hakkında konulmuş bir isim olur. Yoksa yaralamamaları halinde öldürdüklerinin yenilmeyeceği anlamında değildir.

 

Kişi, av hayvanını ele geçirip onu bağlasa ve yanında kalsa yahut da yanında kalmayıp ondan kaçıp kurtulsa, aynı anda ya da uzun bir süre sonra bir başkası onu avlasa, bütün bu haller arasında fark olmamak üzere bu av hayvanı onu ele geçiren sahibine aittir. Çünkü o bunu kendi koyununa malik olması gibi, sahih bir mülkiyet ile buna malik olmuştur. Nitekim bu av, o kişinin ellerinde iken bir kimse onu öldürse, ona kıymetini ödemek durumundadır, tıpkı koyunun kıymetini ödediği gibi. Bu böyle olduğuna göre, bu şekildeki ava da koyununa malik olduğu gibi malik olmuş olur. Nitekim eğer evcil bir eşek yabanileşse ve sonra onu bir adam alsa o eşek ilk sahibinindir.

 

İslam'ın sünneti ise şudur: Herhangi bir insan, bir şeye malik olursa, bizzat kendisi onu mülkiyetinden çıkarmadığı sürece mülkiyetinden çıkmaz. Şayet yabani hayvanın elinden kaçması onun mülkiyetinden çıkmasına sebep olsaydı, o takdirde evcil hayvanın kaçışı ile mülkiyetinden çıkmaması gerekir. Bu görüşe muhalif olana da şöyle bir soru sorulur: Kaçtığı takdirde, bizzat kaçışından ötürü, sahibinin mülkiyetinden çıkıyorsa, o takdirde hayvanın kendi kendisine malik olması gerekir. Ondan başkasının ona malik olması caiz olmaz. Eğer (kişi):

 

- Hayır, hayvanlar kendi kendilerinin maliki nasılolabilir, derse şöyle denilir:

- İşte onlara malik olmayan kimseler de onları gerçek malikleri aleyhine başkalarının mülkiyetine veremez. Ancak kişinin kendisi bunu elinden çıkarması ile (başkası onu mülk edinebilir) yine böyle diyene şu soru sorulur: Hayvanın elinden çıkarak kendisini kollayabilecek bir hale gelmesinden sonra, eğer başkası onu yakalarsa, aradan fazla bir zaman geçmemişse ilk sahibine ait olur; aradan uzun bir zaman geçmiş se diğerine olur, demeyi gerektiren aradaki fark nedir? Birisinin şöyle demesine ne dersiniz:

- Hayır, aradan uzun bir zaman geçerse ilk sahibine aittir, kısa bir zaman geçerse sonrakine ait olur. Böyle diyen birisine karşı nasıl delil konulur? Bu şöyle denmesinden başka bir şeyolabilir mi: Durum ne olursa olsun ilk sahibinden başkasına ait olması söz konusu değildir. Kendisi kurtulduktan sonra anında onu yakalayan kişiye ait olur. İşte yeryüzünde bulunan kuş yahut balık ve başkası olsun, kendisini kollayabilen bütün av hayvanları arasındaki yabanilerin hepsinin durumu budur.

 

Şafii dedi ki: Bir kişi av hayvanına vursa yahut ona silah atsa, ön ayağını yahut diğer ayağını koparsa ve bu darbeden dolayı ölse, değişen bir durum olmaz. Hayvanı yarıdan ikiye ayırsa iki yarıyı yiyebilir; eli, ayakları ve bedenin tamamını da. Çünkü o darbe şer'i kesim yerine geçtiği vakit ayrılan kısım için de kalan kısım için de bir kesimdir. Nitekim ona bir darbe vursa yahut kesse ve başını koparsa bu baş ve bedenin tamamı üzerinde bir tezkiye olur. Darbe yahut atılan silah, bir tezkiye olmaktan ileri gitmez. Tezkiye ise ya bedenin bir kısmını dışarıda bırakmaksızın tamamı hakkında söz konusu olur yahut da hiç olmaz ve ondan hiçbir şey yenilmez.

 

Fakat hayvanın bir organını kesip ayırdıktan sonra yetişip onu tezkiye edebilirse (kesebilirse) ondan ayrılmış olan organını yiyemez. Çünkü ilk darbe tezkiyeden başka bir şeydir. Tezkiye ise, hayvanı kesmesi ile gerçekleşmiştir ve tezkiye ancak beden üzerinde ve bedende sabit kalan ve ondan ayrılmayan şey hakkında söz konusu olur. Ondan ayrılan kısım ise meyte gibi olur. Nitekim av hayvanının bir organına vursa, sonra onu yetişip kesebilecekken kesmezse, ondan hiçbir şey yiyemez. Çünkü kesim yapma imkanı varken ilk darbe kesimden başka bir şeyolmuş olur.

 

Sonraki için tıkla:

 

GEÇMİŞTEKİ BAZI MESELELERİ DE İHTİVA EDEN BİR BAB