İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
HİCRET'İN
YETMİŞ ÜÇÜNCÜ YILI OLAYLARI (M. 692-693)
ABDULLAH BİN
EZ-ZÜBEYR'İN ÖLDÜRÜLMESİ
Şam
bölgesinde Abdülmelik'e bey'at edildikten sonra Abdülmelik Şam halkından müteşekkil
ve Urve bin Uneyf komutasında altı bin kişilik bir orduyu Medine üzerine
göndermiş ve Urve'ye Medine'ye girmemesini, Arsa’ada karargahını kurmasını
emretmişti. O sırada Abdullah bin ez-Zübeyr'in Medine valisi Haris bin Hatıb
bin Haris bin Ma'mer el-Cumahi idi. Haris Medine'yi bırakıp kaçtı. Bu yüzden
İbn Uneyf Medine'ye girer, Müslümanlara Cuma namazını kıldırır, daha sonra da
oradan karargahına geri dönerdi. Bir ay süreyle bu şekilde kaldıkları halde İbn
ez-Zübeyr onların üzerine hiç kimse göndermedi.
Daha
sonra Abdülmelik Urve'ye mektup yazarak geri dönmesini emretmiş, O da
beraberindekilerle birlikte geri dönmüştü. Ondan sonra Medinelilere Abdurrahman
bin Sa'ad el-Kurazi namaz kıldırmağa başlamış, bilahare Haris'in kendisi de
Medine'ye dönmüştü. İbn ez-Zübeyr diğer taraftan Ensar'a mensup Süleyman bin
Halid ez-Züraki'yi Medine'ye gönderdi. Süleyman salih bir insan olup İbn
ez-Zübeyr adına Hayber ve Fedek zekatlarını topluyordu. Medine'ye tayini
üzerine oraya gelip işine başladı. Abdülmelik bunun üzerine Abdülvahid bin
Haris bin Hakem'i gönderdi. (AbdÜıvahid'in adının Abdülmelik olduğu da
söylenmiştir ve bu daha doğrudur.) AbdÜıvahid'in askerleri dört bin kişi idi.
Askerleri ile birlikte Vadi'l-Kura'ya kadar gelmiş, orada konaklamış, daha sonra
Ebu'I-Kamkam adındaki birisinin başkanlığında beş yüz kişilik bir seriyyeyi
Süleyman'ın üzerine göndermişti. Bunlar Medine'ye geldiklerinde O'nun kaçmış olduğunu gördüler. Peşine
takıldılar ve yetişip beraberindekilerle birlikte öldürdüler. Abdülmelik bin
Mervan O'nun öldürülmesinden dolayı üzülmüş ve: "Salih ve Müslüman bir
adamı hiç günahı olmadığı halde öldürdüler." diye üzüntüsünü belirtmişti.
İbn
ez-Zübeyr Haris'i görevinden azletmiş, yerine Zührelilerden Cabir bin Esved bin
Avf'ı göndermişti. Cabir, Ebu Bekir bin Ebi Kays'ı altı yüz kırk süvari ile
birlikte Hayber'e gönderdi, bunlar da Ebü'l-Kamkam ile beraberindekilerin
Fedek'te ikamet edip halka zulüm yapmakta olduklarını görünce onlarla
çarpışmağa başladılar. Ebu'l-Kamkam ile birlikte olanlar bozguna uğradı,
onlardan otuz kişi esir alındı. Esirler aç, susuz bırakılarak ölüme mahküm
edildiler. Onlardan beş yüz veya daha fazla kişinin öldürüldüğü de
söylenmiştir.
Abdülmelik
Hz. Osman'ın azatlı kölesi olan Tarık bin Amr'ı Medine'ye göndererek Eyle ile
Vadi'l-Kura arasında bir yere konaklayıp İbn ez-Zübeyr'in amillerinin sağa sola
gitmesine engel olmasını ve ortaya çıkacak her hangi bir bozulmayı gidermesini
emretti. Tarık da Ebü Bekir üzerine süvariler. göndermiş, karşılıklı olarak
birbirleriyle çarpışmışlar, bu çarpışmada Ebü Bekir ve O'nunla birlikte
olanlardan iki yüzden fazla kişi ölmüştü.
İbn
ez-Zübeyr Basra Valisi olduğu sırada Kuba'a mektup yazmış ve O'na Medine
valisini korumaları için iki bin atlı göndermesini emretmişti. Bunun üzerine
Kuba oraya iki bin kişi göndermişti. Ebu Bekir öldürülünce İbn ezZübeyr, Cabir
bin Esved'e Basra Ordusu'nu Tarık ile savaşmak üzere göndermesini emretmiş, bu
emir üzerine de Basralılar Medine'yi bırakıp gitmişlerdi. Tarık onların
kendisine doğru gelmekte olduklarını haber alınca üzerlerine yürüdü ve iki ordu
karşılaştı. Basralıların öncü komutanları ve beraberlerindeki kuvvetler
öldürüldü. Tarık kaçanları takip ettirdi, yaralı olanların işini bitirtti, esir
aldığı kimseleri de hayatta bırakmadı.
Tarık
bundan sonra Vadi'l-Kura'ya geri döndü. O sırada İbn ez-Zübeyr'in Medine'deki
valisi Cabir bin Esved idi. İbn ez-Zübeyr Cabir'i azlederek yerine
‘‘Talhatu'n-Neda’‘ diye bilinen Talha bin Ubeydullah bin Avf'ı 70 yılında vali
tayin etmişti. Talha da Tarık'ın kendisini Medine'den çıkarttığı ana kadar
görevine devam etmişti.
Abdülmelik,
Mus'ab'ı öldürüp Küfe'ye gelince Küfe'den Sakifli Haccac bin Yusuf'u iki bin,
bir başka görüşe göre de üç bin Şamlı ile birlikte Abdullah bin ez-Zübeyr ile
çarpışmak üzere göndermişti. Özellikle Haccac'ın diğerleri arasından
seçilmesinin sebebi Haccac'ın Abdülmelik'e söylediği şu sözler olmuştu:
"Ben rüyamda Abdullah bin ez-Zübeyr'i yakaladığımı ve derisini yüzdüğümü
gördüm. O'nunla savaşmak görevini bana ver." Bunun üzerine Abdülmelik
Haccac'ı göndermiş ve itaat ettikleri takdirde İbn ez-Zübeyr'e ve
beraberindekilere verilmek üzere bir eman belgesi vermişti. Haccac 72 yılının
Cemaziyülevvel (M. 30 Eylül- 29 Ekim 691) ayında yola koyuldu. Medine'ye
herhangi bir müdahalede bulunmadan gidip Taif'te konakladı. Haccac Arefe
Tepesi'ne süvariler gönderiyor, İbn ez-Zübeyr de aynı şekilde oraya kendi
süvarilerini gönderiyor, burada her iki tarafın süvarileri çarpışıyor, her
seferinde İbn ez-Zübeyr'in süvarileri yenik düşüyor, Haccac'ın süvarileri ise
zaferle geri dönüyordu.
Haccac
daha sonra AbdÜımelik'e mektup yazarak Harem'e girmek ve İbn ez-Zübeyr'i
muhasara etmek için izin istedi. Ayrıca İbn ez-Zübeyr'in güçsüzlüğünü, beraberinde
bulunanların dağınıklığını bildirerek kendisine yardımcı kuvvetler göndermesini
talep etti. Bunun üzerine Abdülmelik Tarık'a cevap yazarak Haccac'a gidip
katılmasını emretti. Tarık 72. yılın zilkade ayında (M. 25 Mart - 23 Nisan 692)
Medine'ye gelmiş, oradan İbn ez-Zübeyr' in valisini çıkartmış ve yerine
Şamlılardan adı Sa'lebe olan birisini tayin etmişti. Sa'lebe Medine halkını
kızdırmak için Peygamber (S.A.V.)'in minberi üzerinde kemik iliğini çıkarır,
yer, arkasından da hurma yerdi. Buna rağmen İbn "z-Zübeyr'in ailesine
karşı da oldukça sertti. Tarık Mekke'de Haccac'ın yanına Zilkade ayının
sonlarında beş bin asker ile birlikte vardı.
Haccac'ın
kendisi ise Mekke'ye zilkade ayında varmış ve haccetmek için ihrama girerek
‘‘Bi'r Meymun’‘ denilen yerde konaklamıştı.
Bu
sene hac emirliğini Haccac'ın kendisi yapmıştı. Ancak İbn ez-Zübeyr kendisini
alıkoyduğundan Kabe'yi tavaf etmemiş, Safa ile Merve arasında da sa'y
yapmamıştı.
Haccac
İbn ez-Zübeyr öldürülünceye kadar sürekli olarak silahlarını kuşanır, kadınlara
yaklaşmaz ve koku sürünmezdi. İbn ez-Zübeyr ve taraftarları ise Arafe'de
vakfe'de bulunmadıkları ve Cemre'leri de taşlamadıkları için bu sene
haccedemedi: İbn ez-Zübeyr kurbanlıklarını ise Mekke'de kesti.
Haccac
İbn ez-Zübeyr'i muhasaraya başlayınca Ebu Kübeys Tepesi'ne mancınık kurdu ve
Kabe'yi taşlamağa başladı. Abdülmelik, Yezid bin Muaviye zamanında bu
mancınıkla taşlamayı uygun görmemiş, fakat daha sonra kendi saltanatı döneminde
bunun yapılmasını emretmişti. O bakımdan halk: "Bu adam dinini terk
etti." demeğe başlamıştı.
Bu
yıl İbn Ömer de haccetmiş ve Haccac'a şöyle bir haber göndermişti: ''Allah'tan
kork ve insanlara bu şekilde taş atmaktan vazgeç; çünkü sen hem haram bir ayda,
hem de haram bir beldede bulunuyorsun. Allah'ın huzuruna gelen bu heyetler
yeryüzünün çeşitli bölgelerinden Allah'ın farizasını eda etmek ve daha çok
hayır yapmak üzere buraya kadar gelmiş bulunuyorlar. Mancınık onları tavaf
etmekten alıkoyuyor. O bakımdan, gelenler Mekke'de gereken şeyleri yapıp bitirinceye
kadar taş atmaktan vazgeç." Bunun üzerine Müslümanlar Arafat'ta
vakfe'lerini yapıp tavaf ve sa'ylerini bitirinceye kadar Taşlama durdu. İbn
ez-Zübeyr de hacıları tavaf ve sa'y yapmaktan men etmedi. Hacılar ziyaret
tavaflarını yaptıktan sonra Haccac'ın münadisi şöyle seslendi: "Haydi,
ülkelerinize geri dönünüz. Bizler mülhid İbn ez-Zübeyr'i yeniden taşa tutmaya
başlayacağız."
Kabe'ye
mancınıkla ilk taş atıldığında gök gürledi, şimşek çaktı ve göğün gürültüsü
taşların gürültüsünü bastırdı. Şam'dan gelenler bunu büyük bir olay olarak
değerlendirdiler ve bu işten ellerini çektiler. Bu sefer Haccac bizzat taş
alarak kendi elleriyle mancınığa yerleştirdi ve onlarla birlikte taş atmağa
başladı. Sabah olunca yıldırımlar inmeğe başladı ve Şamlılardan on iki kişinin
ölümüne sebep oldu. Bunun üzerine Şamlılar bu işten tümüyle ellerini çektiler.
Bu defa Haccac şöyle dedi: "Ey Şam halkı!• Sizler bu işi olmaz gibi
görmeyin. Ben Tihameli birisiyim, bunlar da buranın normal olabilecek
yıldırımlarıdır. İşte zafer yakınlaşmış bulunuyor', müjdeler olsun."
Ertesi gün yine yıldırım düştü ve İbn ez-Zübeyr'in arkadaşlarından bir kaç
kişiye isabet etti. Bunun üzerine Haccac şöyle dedi: "Görmüyor musunuz?
Onlar yıldırıma hedef oluyorlar. Ve sizler itaat üzeresiniz, onlarsa ayrılık
yoluna sapmış bulunuyorlar." Mancınığın taşları namaz kılmakta olan İbn
ez-Zübeyr' in önüne düşüyor, fakat kendisi namazını kesmiyordu. Şamlılar şöyle
diyordu:
‘‘Asiliğin
uzun sürdü, ey Zübeyr'in oğlu! Bizi uzun zamandır kendinle karşı karşıya bıraktın;
Bu yaptıklarının cezasını çekeceksin.’‘
Göçebe
Araplardan bir grup kişi İbn ez-Zübeyr'e gelerek: "Bizler seninle birlikte
savaşmağa geldik. " dediler. Onlara baktığında, her birinde küçük bir
bıçağı andıran ve kınından dışarıya çıkmış kılıçlar görünce şöyle dedi:
"Ey bedeviler! Allah sizleri kendisine asla yakınlaştırmasın. Yemin
ederim, sizin bu silahlarınız işe yaramaz. Bu sözleriniz de bir aldatmacadır.
Sizler kuraklıkta öldürücü, bollukta düşmansınız." Bu sözler üzerine gelen
bedeviler dağılıp gittiler.
Şamlılar
ile aralarındaki çarpışmalar sürekli olarak devam ettiğinden İbn ez-Zübeyr'in
tarafında fiyatlar oldukça yükseldi, herkes çetin bir açlıkla karşı karşıya
kaldı. Öyle ki İbn ez-Zübeyr atını kesip etini arkadaşlarına dağıtmak zorunda
kaldı. Bir tavuk on dirheme, bir ölçek darı yirmi dirheme satıldı. Fakat İbn
ez-Zübeyr'in ambarları buğday, arpa, darı ve hurma ile dolup taşıyordu. Şam
halkı bunların bitmesini bekliyor, ancak İbn ez-Zübeyr bu konuda tutumluluk
gösteriyor ve bunlardan ancak hayatta kalabilmeğe yetecek kadarını veriyor ve:
"Benim arkadaşlarım fayda vermeyen şeylere karşı ilgisizdir."
diyordu.
Öldürülmesinden
kısa bir süre önce etrafındakiler dağıldılar ve eman alarak Haccac'ın yanına
gittiler. Gidenler on bin kişi kadardı. Ayrılanlar arasında kendileri için eman
almış bulunan iki oğlu Hamza ile Ubeyd de vardı. Abdullah bin Zübeyr, öbür oğlu
Zübeyr'e de: "İki kardeşinin yaptığı gibi sen de kendin için eman al.
Allah'a yemin ederim, ben sizlerin yaşamanızı arzu ediyorum." demiş, ancak
oğlu şu cevabı vermişti: "Ben seni terk edip hayatta kalmak
istemiyorum." Daha sonra oğlu kendisiyle birlikte kalmış ve öldürülmüştü.
Abdullah
bin Zübeyr'in arkadaşları etrafından dağılıp gidince Haccac askerlere karşı
şöyle bir konuşma yaptı: "Sizler İbn ez-Zübeyr ile birlikte kalanların
azlığını, karşı karşıya kaldığı açlık ve sıkıntıları artık görüyorsunuz."
Bunun üzerine askerleri sevindiler, birbirlerini müjdelemeğe koyuldular ve
ileriye geçerek Hacun ile Ebva arasını doldurup taştılar. İbn ez-Zübeyr
annesinin yanına girip şöyle dedi: "Anacığım! Çocuklarım ve ailem de dahil
olmak üzere herkes beni yardımsız bırakıp gitti. Şu anda benimle birlikte çok
az kişi kalmış bulunuyor ve bunların da sabredebilecekleri zaman son derece
azdır. Karşı taraftakiler dünyalık olarak ne istersem onu vermeğe hazırdırlar.
Senin görüşün nedir?" Anası şu karşılığı verdi: "Sen kendini daha iyi
bilirsin. Eğer hak üzere olduğunu ve insanları hakka çağırdığını biliyorsan ve
bundan eminsen bu yolda devam et. Zaten arkadaşların bu uğurda öldürüldü. Hiç
bir zaman da Ümeyyeoğulları çocuklarının senin boynunla isteyecekleri şekilde
oynamalarına imkan verme. Böyle değil de dünyayı isteyerek bu işe girişmişsen
sen çok kötü bir kulsun demektir; çünkü hem kendini helak etmiş olursun, hem de
seninle birlikte olanları. Eğer: "Ben daha önce hak üzere idim, fakat
arkadaşlarım dağılınca zayıf düştüm." diyorsan şunu diyeyim ki, senin bu
yaptığın hür ve dindar kimselerin yapabileceği bir iş değildir. Söyle bakayım,
sen dünyada ne kadar yaşayacaksın? Öldürülmek bütün bunlardan daha
güzeldir." Bunun üzerine İbn ez-Zübeyr şöyle dedi: "Anacığım! Beni
öldürecek olurlarsa Şamlıların kulaklarımı, burnumu kesmelerinden ve
asmalarından korkuyorum." Annesi ise şöyle karşılık verdi: "Yavrucuğum!
Koyun boğazlandıktan sonra derisinin yüzülmesinden dolayı acı duymaz. Haydi,
basiretin üzere işine devam et ve Allah'tan yardım iste."
Bu
sözleri üzerine İbn ez-Zübeyr annesinin başını öptü ve şöyle dedi:
"Benim
de görüşüm budur. Şu ana kadar insanları çağırdığım ve uğraştığım davaya
gelince, kesinlikle bu konuda dünyaya meyletmedim ve hayatı da sevmedim. Benim
bu çıkışı yapmama Allah için olan gazabım ve O'nun saygı duyulmasını istediği
hususların helal kabul edilip çiğnenmesi sebep olmuştur. Bununla birlikte ben
senin de görüşünü öğrenmek istedim. Sözlerin benim basiretimi artırmış
bulunuyor. Anacığım, bana bak! Ben bu gün öldürüleceğim. Sakın fazla
üzülmeyesin. İşi Allah'a bırak. Oğlun hiç bir zaman bir münker yapmayı veyahut
çirkin bir iş işlemeyi düşünmedi. Hiç bir zaman Allah'ın hükümlerine karşı
gelmedi. Hiçbir kimseye vermiş olduğu bir emanı bozmadı. Müslüman veya
antlaşmak olsun, hiç bir kimseye kasten haksızlık: ve zulüm yapmadı. Benim
tayin ettiğim kimselerin yapmış olduğu her hangi bir zulmü işittiğim zaman
kesinlikle ona razı olmadım, bilakis karşı çıktım. Rabbimin rızasına hiç bir
zaman, hiç bir şeyi üstün tutmadım. Allah'ım! Bu sözlerimi kendimi tertemiz
göstermek için değil, annemin acılarını hafifletmek için ve böylece bir teselli
bulması için söylüyorum. "
O'nun
bu sözlerine annesi şöyle karşılık verdi: "Senin haberini aldıktan sonra
güzel bir şekilde sabredeceğimi umarım. Benden önce ölecek olursan bunun ecrini
Allah'tan beklerim. Zafer kazanırsan zaferinle sevinirim. Haydi, çık da işinin
nereye varacağını göreyim." Abdullah bin Zübeyr annesine şöyle dedi:
"Allah sana iyilik versin. Bana aralıksız olarak dua et." Annesi bu
isteğine: "Ebediyyen sana dua edeceğim. Batıl yolunda öldürülenler varsa
da sen hak yolda öldürüleceksin." dedi ve şunları ekledi: "Allah'ım!
Şu uzun gecelerde kalkıp namaz kılan bu kişinin boyuna posuna sen merhamet et.
Şu çok ağlayan, Mekke ve Medine'nin kızgın sıcağında oruç tutup susuz kalan
kişiye merhamet buyur, O'nu babası ve benim için iyi bir evlat kıl. Allah'ım!
Ben O'nun hakkında tayin etmiş olduğun hükme teslim ediyorum. Senin vermiş
olduğun hükme razıyım. Beni O'nun karşılaşacağı bu musibetler dolayısıyla
sabreden ve şevkle şükreden kimselere verdiğin mükafatlarla mükafatlandır.
"
Abdullah
annesinin ellerini öpmek istedi, ancak annesi O'na: "Bu bir vedadır, sen
bu işi uzak bir şeyolarak görme." dedi. Abdullah da şöyle cevap verdi:
"Ben seninle vedalaşmak üzere geldim, çünkü bu bence dünyadaki son
günümdür." Annesinin: "Haydi, basiretle git. Gel de seninle
vedalaşayım." demesi üzerine kendisine yaklaştı, boynuna sarıldı ve öptü.
Annesinin eli üzerindeki zırha değince: "Bu yaptığın, senin istediğini
isteyen bir kimsenin yapacağı bir iş değildir." dedi. O da annesine şöyle
karşılık verdi: "Ben onu ancak sana metanet vermesi için giydim."
Annesinin: "Hayır, bu benim metanetimi arttırmaz. " demesi üzerine de
zırhını çıkardı ve kollarını geçirdikten sonra gömleğinin altını bağladı,
şalvarının altına ipek bir cüppe giydi, onun alt tarafını da kuşağının altına
soktu. Annesi ise: "Elbiselerini kolları sıvanmış olarak giy."
diyordu. Annesinin yanından çıkarken şu mısraları okudu:
‘‘Ölüm
gününü bilirsem sabrederim, Hür kişi de zaten bunu bilir;
Ancak
bildiği halde bilmezlikten gelen var.’‘
Annesi
O'nun bu sözlerini işitince: "İnşallah sabredersin: çünkü senin deden Ebü
Bekir, baban Zübeyr, babaannen de Abdulmuttalib'in kızı Safiye'dir. "
şeklinde konuştu.
Abdullah
daha sonra Şamlılar üzerine görülmemiş bir hamle yaptı. Onlardan bazılarını
öldürdükten sonra beraberinde bulunanlarla biraz geri çekildi.
Yanındakilerden
birisi şöyle dedi: "Keşke filan yere gitsen!" Abdullah O'na şu
karşılığı verdi: "Bazı kimseleri ölüme gönderdikten sonra onların
karşılaştığı bir ölümle karşı karşıya kalınca kaçacak olursam İslam tarihinde
çok kötü bir kişi olurum."
Şamlılar
Harem'in kapılarını dolduruncaya kadar yaklaşmışlardı. İbn ezZübeyr'e:
"Zatu'n-nitakayn'ın (iki kuşak sahibi kadının) oğlu!" diye
sesleniyorlar, O da onlara şöyle diyordu: "Bu benim için ayıplanacak bir
şey değildir. "
.
Şam
halkı mescidin her bir kapısına ayrı şehirden kimseleri diktiler.
Hımslılar
Kabe'nin kapısının karşısındaki kapıda, Dimaşklılar Beni Şeybe Kapısı'nda,
Ürdünlüler Safa Kapısı'nda, Filistinliler Beni Cumah Kapısı'nda, Kınnesrinliler
Beni Temim Kapısı'nda, Haccac ile Tarık da Merve ile Abtah tarafında
bulunuyorlardı. İbn ez-Zübeyr ise bir bu tarafa, bir öteki tarafa, ormandaki
bir aslan gibi hamle yapıyor, üzerine gelenlerin peşine takılıyor, onları
oradan çıkartmadıkça bırakmıyor, daha sonra da: "Ey Ebü Safvan! Şayet bu
adamın yanında adamlar olsaydı ne biçim zafer kazanırdı veyahut da yanı başında
birisi olsaydı ben ona yeterdim." diyerek nara atıyor, Ebü Safvan Abdullah
bin Safvan bin Ümeyye bin Halef de: "Allah'a yemin ederim ki öyle, bin
defa öyle." diye cevap veriyordu.
Haccac,
askerlerinin İbn ez-Zübeyr üzerine gitmediklerini görünce gazaba gelerek
atından inip yayan çarpışmağa ve askerleri ileriye sürmeğe başladı. İbn
ez-Zübeyir'in önünde bulunan ve sancağını tutan kimse gibi o da yerinden
ayrılmamağa başladı. İbn ez-Zübeyr sancağını tutanın önüne geçti, Şam
askerleriyle çarpıştı ve onları etrafından dağıttı. Daha sonra "Makam-ı
İbrahim"in yanına dönüp orada iki rekat namaz kıldı. Sancağını taşıyanın
üzerine Beni Şeybe kapısının yanında bir hamle yapıp öldürdüler, böylece İbn
ezZübeyr'in sancağı Haccac'ın askerlerinin eline geçmiş oldu. İbn ez-Zübeyr
namazını bitirince ileri geçip sancaksız çarpışmağa başladı. Şamlılardan
birine: -Bunu al benden, ben Havari'nin oğluyum." deyip bir darbe indirdi.
Habeş asıllı bir başkasına indirdiği darbeyle elini kesti ve: "Ey
Humeme'nin babası, sabret; ey Ham'ın oğlu sabret!" dedi. Abdullah bin
Muti'de O'nunla birlikte çarpıştı. Abdullah bin Muti' çarpışırken şu mısraları
tekrarlıyordu: ‘‘Ben Harre günü kaçmıştım, Hür kişi ise yalnız bir kere kaçar;
Bugün o kaçışa karşılık hücum yapıyorum.’‘
Abdullah
bin Muti' öldürülünceye kadar savaşmasına devam etti. Almış olduğu bir yaranın
sonucu olarak, bir kaç gün sonra öldüğü de söylenir.
İbn
ez-Zübeyr öldürüldüğü günün sabah namazından sonra, başlarında miğfer bulunan
arkadaşlarına şöyle dedi: "Sizleri görebilmem için yüzlerinizi
açınız." Bu sözü üzerine arkadaşları yüzlerini açınca İbn ez-Zübeyr şöyle
devam etti: "Ey Zübeyr ailesi! Eğer kendinizi benimle birlikte feda
edebiliyorsanız bizler Allah yolunda bir araya gelmiş bir Arap ailesi oluruz.
Kılıç yaraları sizleri ürkütmesin, çünkü yaraların tedavisi onların acısından
daha fazladır. Yüzlerinizi koruduğunuz gibi kılıçlarınızı da koruyunuz. Gözlerinizi
de kılıcın isabetinden koruyunuz. Herkes kendi karşısındakiyle uğraşsın ve beni
sormayınız. Beni soran kimse bilsin ki ben en öndekiler arasındayım. Şimdi
Allah'ın bereketi üzere hamlenizi yapınız." Daha sonra Şamlılar üzerini
bir hamle yaptı ve onları Hacun'a kadar kovaladı. Burada kendisine bir kiremit
atıldı. Bu kiremiti SekUnlulardan birisi atmıştı. Bu kiremit yüzüne çarpmış.
bundan dolayı sendelemiş ve yüzü kanamıştı. Yüzünün üzerine kan aktığını
görünce şöyle dedi:
‘‘Yaralarımızın
kanı topuklarımıza akmıyor, Kanlarımız ayak uçlarımıza akıyor bizim.’‘
Onlarla
şiddetli bir şekilde çarpıştı. Bir kaç kişi birbirleriyle yardımlaşarak O'nu
yetmiş üç yaşındayken cemaziyülahirin (M. Ekim-Kasım 692 salıya rastlayan bir
gününde öldürdüler. O'na son darbeyi Murad'dan birisi vurdu ve başını alıp
Haccac'a götürdü. Haccac secdeye kapandıktan sonra SekUnlu ile Muradlıyı
AbdÜımelik'e bu haberi götürmek üzere gönderdi. O da bunların her birisine beş
yüzer dinar verdi.
Haccac
ile Tarık yürüyerek O'nun yanına kadar geldiler. Tarık şöyle dedi: "Analar
bundan daha yiğit birisini doğurmuş değildir." Haccac sordu:
"Sen
Müminlerin emirine muhalefet eden birisini mi methediyorsun?" Tarık şöyle
karşılık verdi: "Evet, böyle olmasaydı zaten bizim mazur olmamız söz konusu
olamazdı; çünkü bizler O'nu yedi aydan beri muhasara ediyoruz; kendisininse ne
askeri, ne kalesi, ne de koruyucuları var, buna rağmen nerdeyse bizim yarımıza
denk düşüyor, hatta daha da fazla."
İkisinin
söyledikleri sözler AbdÜımelik'e ulaşınca Abdülmelik Tarık'ın söylediklerini
doğru buldu.
İbn
ez-Zübeyr öldürülünce, Şamlılar O'nun öldürülmesine sevindiklerinden dolayı
tekbir getirdiler. İbn Ömer bunun üzerine şöyle dedi: "Şunlara bakınız!
Müslümanlar o doğduğu sırada sevinçlerinden dolayı tekbir getirmişlerdi,
bunlarsa öldürüldüğü için seviniyor ve tekbir getiriyorlar."
Haccac
Abdullah bin ez-Zübeyr ile Abdullah bin Safvan ve Umare bin Amr bin Hazm'ın
başlarını Medine'ye gönderdi. Daha sonra bu başlar alınıp Abdülmelik bin
Mervan'ın yanına götürüldü. Haccac Abdullah'ın cesedini alıp Hacun'daki
‘‘es-Seniyetu'l-Yümna’‘da astı. Esma: "Allah senin canını alsın. Bunu ne
diye astın?" diye haber gönderip sordurmuş, Haccac da şu cevabı vermişti:
"Ben ve O, şu ağaç parçasına asılmak için birbirimizle yarıştık, meğer
kısmet O'nunmuş." Esma onu kefenleyip defnetmek için Haccac'dan izin
istediyse de kabul etmeyerek burayı koruyacak kimseler gönderdi. Abdülmelik'e
mektup yazıp durumu bildirince., Abdülmelik yazdığı cevapta şöyle dedi:
"Niye
O'nu annesine bırakmadın?" Bunun üzerine Haccac annesine izin verdi, O da
alıp oğlunu Hacun'da defnetti.
Abdullah
bin Ömer O'nun yanından geçerken şöyle dedi: "Ey Ebu Hubeyb, sana selam
olsun! Allah'a yemin ederim, ben seni bu işten alıkoymağa çalıştım. Gerçekten
sen çok oruç tutan, çok namaz kılan, akrabalık hukukuna çok riayet eden bir
kimseydin. Allah'a yemin ederim, kötüleri senin gibi olan bir topluluk çok iyi
bir topluluktur. "
İbn
ez-Zübeyr öldürülmesinden bir kaç gün önce kokmamak için sabır ve misk
kullanmağa başlamıştı. Bu bakımdan asıldığı vakit O'ndan misk kokusu gelmeğe
başladı. Denildiğine göre, Haccac O'nunla birlikte ölmüş bir köpeği de asmış,
miskin kokusunu bastırmıştı. Köpek değil de bir kedi astığı da söylenmiştir.
Abdullah
öldürüldükten sonra kardeşi Urve benzeri görülmemiş bir dişi deveye binerek
Abdülmelik'in yanına gitmek üzere yola koyuldu. Şam'a Haccac'ın Abdullah'ın
ölümünü bildirmek üzere göndermiş olduğu elçilerden daha önce vardı. Urve
AbdÜımelik'in kapısına varıp yanına girmek üzere izin istedi, O da izin verdi.
AbdÜımelik'in yanına girince kendisine halife olarak selam verdi, Abdülmelik de
selamını aldı ve güzel bir şekilde karşılayıp boynuna sarıldıktan sonra kendi
tahtına oturttu. Urve şöyle dedi: ‘‘Seninle oldukça yakın akrabalığımız var;
Fakat yakın muamelesi görmeyen akrabalık akrabalık olamaz.’‘
Daha
sonra Abdullah'ın sözü geçinceye kadar konuşmalarına devam ettiler. Urve:
"O orada." deyince Abdülmelik hemen: "Ne yaptı?" diye
sordu. Urve'nin: "Öldürüldü." demesi üzerine Abdülmelik secdeye
kapandı. Ardından Urve: "Haccac O'nu astı, hiç olmazsa sen onun
"cesedini annesine bağışla." dedi. Abdülmelik de: "Olur."
diyerek Haccac'a mektup yazdı ve asılma işini oldukça aşırı bir olayolarak
değerlendirdi. Haccac Urve'yi ortalıkta göremeyince AbdÜımelik'e bir mektup
yazıp şöyle dedi: "Urve kardeşi ile birlikte bulunuyordu. Abdullah
öldürülünce Allah'ın malından büyük bir miktar alıp kaçtı." Abdülmelik ise
O'na yazdığı cevabında şöyle dedi: "Hayır, O kaçmadı. Benim yanıma gelip
bana bey'at etti. Ben de O'na eman verdim ve yapmış olduklarından dolayı O'nu
bağışladığım. Şimdi O senin yanına gelecek, sakın Urve'ye kötü
davranmayasın." Bunun üzerine Urve Mekke'ye geri döndü. O'nun Mekke'de
bulunmadığı toplam süre otuz gündür.
Haccac
Abdullah'ın cesedini ağaçtan indirip annesine gönderdi. Annesi cesedi yıkarken
üzerine su değince parçalandı. Bu bakımdan azalarını tek tek yıkadı ve bir
araya getirdi. Urve cenaze namazını kıldırdıktan sonra da annesi defnetti.
Denildiğine
göre, Urve Mekke'den gidip Abdülmelik'in yanında bulunduğu sırada Haccac
AbdÜımelik'e mektup yazarak Urve'nin kendisine gönderilmesini istemiş,
Abdülmelik de kendisini göndermek isteyince Urve şöyle demişti: "Zelil
kişi sizin öldürdüğünüz kişi değildir. Zelil sizin malik olduğunuz,
yönetiminizin altında bulunan kişidir. Sabredip ölen bir kimse kınanamaz, ancak
ölümden kaçan kimse kınanabilir." Abdülmelik bu sözleri işitince şöyle
karşılık vermişti: "Ey Abdullah'ın babası! Sen bizden hoşuna gitmeyecek
hiç bir şey işitmeyeceksin."
Yine
denildiğine göre Abdullah'ın cenaze namazını hiç kimse kıl dırmadı, çünkü
Haccac O'nun cenaze namazının kılınmasını yasaklamış ve:
"Emiru'l-Müminin
sadece defnedilmesini emretmiş bulunuyor." demişti. Cenaze namazını
Urve'den başka birisinin kıldırdığı da söylenmiştir, ancak Müslim'in
‘‘Sahih’‘inde zikrettiğine göre durum şudur: "Abdullah bin ez-Zübeyr
Yahudilerin kabristanına bırakılmış, annesi ise O'ndan sonra kısa bir süre daha
yaşamış ve ölmüştü. O sırada annesinin gözleri görmez olmuştu. Abdullah'ın
annesi aynı zamanda Urve'nin de annesidir."
Haccac
İbn ez-Zübeyr'in işini bitirdikten sonra Mekke'ye girdi. Mekke halkı da
Haccac'ın vasıtasıyla Abdülmelik'e bey'at etti. Mescid-i Haram'ın içerisinde
bulunan taşların toplanmasını ve kanların yıkanmasını emrederek Medine'ye
gitti, çünkü Abdülmelik kendisini hem Mekke, hem de Medine Valisi olarak tayin
etmişti. Haccac Medine'ye varınca, orada bir veya iki ay ikamet etti. Medine
halkına kötü davrandı ve küçümseyici şekilde muamelede bulunarak onlara: "Müminlerin
emiri olan Osman'ın katilleri sizlersiniz!" diye çıkıştı. Haccac bundan
başka onları hafife aldığı için bir grup Sahabi'nin elini zimmet ehline
yapıldığı gibi kurşunla mühürledi. Bunlar arasında Cabir bin Abdullah, Enes bin
Malik ve Sehl bin Sa'ad da vardı. Sonra Mekke'ye geri döndü. Medine'den
ayrıldığı zaman şöyle dedi: "Beni buranın ahalisi arasından çıkartan
Allah'a hamdolsun. Buranın ahalisi Müminlerin emirini en çok aldatan ve
Allah'ın nimetleri dolayısıyla O'nu en çok kıskananlardandır. Allah'a yemin
ederim, şayet onlar hakkında Müminlerin emiri bana mektuplar yazmış olmasaydı
burayı eşek karmna benzetirdim. Onlar burayı çürümüş ve bir harabe haline
gelmiş gibi görecekler, Resulullah (S.A.V.)'ın minberi ile kabrinin bile nerede
olduğunu tanımayacaklardı." Cabir bin Abdullah'a Haccac'ın bu söyledikleri
ulaşınca şöyle dedi: "İlerde hoşlanmayacağı şeylerle karşılaşacak. Firavun
da O'nun söyledikleri gibi sözler sarfetmişti de daha sonra Allah O'na bir süre
mühlet verip sonra azapla yakalamıştı."
Denildiğine
göre, Haccac'ın Medine Valiliği ve ResUlullah (S.A.V.)'ın ashabına yaptıkları
74 yılının Safer (M. Haziran-Temmuz 693) ayına rastlar.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
İBN EZ-ZÜBEYR'İN YAŞI
VE SİRETİ
BU YILIN OLAYLARI:
İBN EZ-ZÜBEYR'İN
YAŞI VE SİRETİ
MUHAMMED BİN
MERVAN'IN CEZİRE VE ARMENİA VALİLİĞİ
HARİCİLERDEN EBU
FUDEYK'İN ÖLDÜRÜLMESİ