İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 119.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HİCRETİN YÜZ ON DOKUZUNCU YILI OLAYLARI (M. 737)

 

HAKAN'IN ÖLÜMÜ

 

Esed Huttel'e girince İbnü's-Sayici Nevakis'de bulunan Hakan'a haber göndererek Esed'in Huttel'e girdiğini ve ordusunu ülke içinde dağıtarak zarar ziyan verdiğini bildirdi. Hakan bu haber üzerine hemen ordusunu toplayarak harekete geçti. İbn-u's-Sayici Hakan'ın gelmekte olduğunu anlayınca bu kez Esed'e elçi göndererek, Huttel'den çıkmasını istedi ve Hakan'ın da yaklaştığını bildirdi. Esed elçiye kötü sözler söyledi ve ona inanmadı.

 

Esed'e tekrar bir elçi gönderen İbnü's-Sayici kendisine yalan söylemediğini, Huttel'e girip ordusunu çeşitli yerlere dağıttığını Hakan'a bildirerek O'ndan yardım istediğini ve bunun Hakan için iyi bir fırsat olduğunu, ayrıca kendisini bu durumda bastırdığı takdirde kesin zafer kazanacağını bildirdirerek: "Ben sağ kaldığım sürece Araplar bana gelecek ve Hakan daha da güçlenecektir." deyip Hakan'ın Arapları ülkeden çıkarıp mülkü iade edeceğini de ilave etti.

 

Esed, İbnü's-Sayici'nin doğru söylediğine kanaat getirince ağırlıkların önden götürülmesini emretti ve başına da İbrahim bin Asım Ukayll'yi koydu. Ağırlıkların yanında Sağan Huzah ve Sağaniyyanlılar bulunuyordu. İleri gelenlerle beraber kendisi de çıkarak Belh Nehri'ni geçmek niyetiyle Milh Dağı'na yürüdü. İbrahim ele geçirdiği esirlerle nehri geçti. Esed daha sonra nehre yaklaşarak günü orada geçirdi. Ertesi gün geçit yerinden nehri geçmeğe başladılar. O sırada Hakan yetişip henüz nehri geçmemiş olanlarla savaşa tutuştu. Daha sonra Müslümanlar Hakan'ın peşlerinden gelmeyeceğini zannettiler, fakat Hakan Türklere nehri geçmelerini emretti. Müslümanlar bir araya toplandılar. Türkler topluluğa henüz iltihak edememiş olanları yakaladılar. Köleler demir çubuklarla biraz vuruştuktan sonra tekrar geri döndüler. Esed ve Müslümanlar gecelediler. Esed adamlarını geceden hazırladı. Sabah olduğunda Hakan oralarda görünmüyordu. Esed arkadaşlarıyla istişare etti, onlar Esed'e esenliğe yönelmesini tavsiye ettiler. Esed: "Bu esenlik değil, beladır; Hakan dün bazı asker ve silahlarımızı ele geçirdi, bugün bize saldırmamasının sebebi ise, yakaladığı esirlerden bazılarının O'na ağırlıkların nerede olduğunu haber vermiş olmasıdır. Şimdi tamah ederek oraya hareket etmiştir." diye karşılık verdi.

 

Esed hareket emri verdi ve gözeülerini önden gönderdi. Akşam olunca yola devam etmek veya konaklamak hususunda arkadaşlarıyla istişare etti, arkadaşları: "Afiyete yönel, malların gitmesi bizim ve Horasan ehlinin afiyetine her halde değişilmez." dediler. Nasr bin Seyyar da orada idi ve hiç konuşmuyordu. Esed O'na: "Sen niçin konuşmuyorsun?" diye sordu. Nasr: "İki durum söz konusu ve ikisi de senin lehine; eğer yola devam edersen, ağırlıkların yanında bulunanların imdadına yetişir ve onları kurtarırsın, onlara ulaştığında helak olduklarını görecek olursan zaten yürümek zorunda olduğun yolu yürümüş ve zaten çekeceğin zahmeti çekmiş olursun." diye görüşünü bildirdi. Esed bu görüşü kabul ederek yürümeğe devam etti. Said es-Sağir'i (mevla Bahile) çağırtarak Hakan'ın üzerlerine gelmekte olduğunu bildiren ve savaş için hazırlanmalarını emreden bir mektubu İbrahim'e gönderip çok çabuk gitmesini söyledi. Said Esed'den ‘‘ZEbub’‘ isimli atını isteyince Esed: "Sen canını ortaya koyduğun bir durumda ben cimrilik yaparak atı sana vermezsem kınanmış, kötü bir kişi olurum." diyerek, atını verdi. Said bu atı yedeğine alarak yola çıktı.

 

Said ağırlıklara doğru gitmekte olan Türklerin yakımna gelince Türklerin gözeüleri Said' in peşine düştüler, ane ak hemen Zebub'un sırtına atlayan Said'e yetişemediler ve Said mektubu İbrahim'e götürdü.

 

Hakan ağırlıklara doğru geliyor, İbrahim de kazdırdığı hendeklerin arkasında Hakan'ın gelmesini bekliyordu.

 

İbrahim Türklerin karşısına Suğdluları çıkardı, Müslümanlar Türkleri hezimete uğrattılar. Hakan bir tepeye çıkarak Müslümanların zayıf bulundukları yeri görmek için bakmağa başladı. Bu öteden beri yaptığı bir taktik idi. Tepeye çıkınca askerin arkasında, yakımnda geçilecek bir yeri bulunan bir ada gördü. Bunun üzerine bazı Türk komutanlarını çağırarak askeri yarıp geçmek suretiyle adaya ulaşmalarım, sonra Müslüman askerleri arkalarından gelinceye kadar üzerlerine yürümelerini ve Acemlerle Sağaniyanlılardan başlamalarını emretti ve: "Onlar üzerinize geldiği zaman ben de gelirim." dedi. Adamları Hakan'ın direktifine göre Acemler tarafına yürüyüp Sağan Huzah ve arkadaşları ile savaşıp bütün mallara el koydu, sonra İbrahim'in askerleri arasına girerek orada bulunan her şeyi aldılar. Müslümanlar orduyu hazırlayıp teçhiz etmeyi bırakarak ve artık sonlarının geldiğini hissederek bir yerde toplandılar.

 

O sırada bir toz bulutu yükseldi. Gelenler Esed ve ordusu idi. Türkler Hakan'ın bulunduğu yere çıktılar. Esed'den iyice ümidini kesmiş olan İbrahim Türklerin tam zafer kazanmışken ve bunca adam öldürmüşken niçin birden bire geri çekildiklerine bir anlam veremedi. Esed oldukça süratli gelmiş ve Hakan'ın bulunduğu tepe üzerinde durmuştu. Hakan dağ tarafına doğru çekildi. Ağırlıkların yanında kalmış olan kişiler Esed'e doğru çıktılar. Esed, o gün Hakan'ın adamlarından çok sayıda insan katletmiştir.

 

Hakan yüklü develer, esirler ve cariyelerle geçip gitti. yanında bulunan Haris bin Süreye'in arkadaşlarından birini şöyle nida ettirdi: "Ey Esed! Nehrin arkasında savaşılacak yerler var. Sen çok hırslı birisin. Senin atalarımızın toprakları olan Huttel'den vazgeçmen mümkün. "

 

Esed: "Allah senden intikam alacaktır." diyerek Belh'e hareket etti ve kış gelinceye kadar Belh ovalarında karargah kurdu, daha sonra askerlerini evlere dağıtarak şehre girdi. Haris bin Süreye Taharistan tarafında idi ve Hakan'la birleşmişti. Esed'den ayrıldıktan sonra Taharistan'a geçmiş olan Hakan Cebuye'de kalmış, daha sonra Cüzcari'a geçerek baskın yapmağa başlamıştı.

 

Hakan'ın geliş sebebi ise, Haris'in kendisine Esed'in henüz toparlanmamış ve yanındaki askerin az olduğunu bildirmesidir.

 

Hakan ‘‘Cezze’‘ denilen yerde konakladı. O'nun burada konakladığını öğrenen Esed ateşler yaktırdı. Civar köyler şehre geldiler. Ertesi sabah bayram namazını (Kurban Bayramı) kıldıran Esed halka şu hutbeyi okudu:

 

"Allah'ın düşmanı Haris O'nun nurunu söndürmek ve dinini değiştirmek için zalimi çağırmıştır. Allah O'nu zelil kılacaktır, inşaallah. Düşmanınız kardeşlerinizden pek çoğunu öldürmüştür. Allah sizin için zafer murad etmişse, onların azlık veya çoklukları size zarar veremez. Allah'tan zafer isteyin. Kulun Rabbine en yakın olduğu an, alnını O'nun için secdeye koyduğu andır. Ben minberden iniyorum ve almmı koyuyorum. Siz de Allah'a secde edin ve halisane dua edin."

 

Hepsi secdeye kapandı, başlarını secdeden kaldırdıklarında artık fethin müyesser olacağından kimsenin şüphesi yoktu. Esed kurbanını kestikten sonra, Hakanın üzerine yürümek konusunda arkadaşlarıyla müşavere etti. Bir kısmı Belh şehrini muhafaza etmeyi, Halid ve halifeye haber göndererek yardım istemeyi, bir kısmı Zemm yolunu tutup üzerine yürümeyi teklif etti. Esed onlarla karşılaşmağa karar verdiğinden bu sonuncu teklifi kabul etti. Belh şehrine Kirmani bin Ali'yi bırakıp Türkler kapıya dayansa bile şehirden kimsenin çıkmasına müsaade etmemesini emrederek Şam ve Horasanlılardan yedi bin kişiyle yola çıkıp Belh kapılarından bir kapıda konaklayarak orada insanlara iki rekat namaz kıldırdı. Namazı biraz uzattı, halka Allah için dua etmelerini söyleyerek kendisi de kıbleye dönüp uzun müddet dua etti. Duasını bitirdikten sonra: "Kilbe'nin rabbine yemin ederim ki, inşaallah muzaffer olacaksınız." dedi.

 

Yollarına devam ederek Ata Köprüsü'nü geçip biraz mola verdiler.

Herkesin gelip orduya yetişebilmesi için biraz beklemek niyetinde iken: "Bizim geride kalanlara ihtiyacımız yok." diyerek tekrar hareket emri verdi.

 

Üç yüz kişilik öncü kuvvetlerin başında Salim bin Mansur Beceli bulunuyordu. Bunlar Hakan'ın gözcülüğünü ve casusluğunu yapan üç yüz kişiyle karşılaştılar. Salim bunların komutanını ve ayrıca bu üç yüz kişiyi esir etti diğerleri kaçtılar.

 

Yakalananlar Esed'e getirilince komutanları olan Türk ağlamağa başladı.

Esed buna kendisini ağlatanın ne olduğunu sordu. O da: "Ben kendi nefsim için ağlamıyorum, Hakan helak olacağı için ağlıyorum; çünkÜ o ordusunu kendisiyle Merv arasında çeşitli yerlere dağıttı." diye cevap verdi.

 

Esed hemen yola çıkarak Cüzcan yakınlarına geldi ve Hakan'a iki tersah uzaklıkta bir yerde konakladı. Hakan Cüzcan'ı istediği gibi kullamyordu. Sabahleyin iki ordu birbirlerini gördüler. Hakan, Haris bin Süreye'e: "Sen Esed'de bir hareket yok diye bana haber vermemiş miydin? Bu askerler kimden geliyor öyleyse?" diye sordu. Süreye: "Bu, Muhammed bin MÜSeml3. ve O'nun sancağıdır." diye cevap verdi.

 

Hakan: "Gidin, bakın bakalım, deve üzerinde bir taht var mıdır?" diyerek bir grup casus gönderdi. Bunlar geri döndüklerinde tahtı gördüklerini haber verdiler. Hakan: "Bu Esed'dir." dedi.

 

Esed bir ok atımı mesafe kalıncaya kadar ilerledi. O'nu Salim bin Cenah karşıladı ve: "Ey Emir! İyi tahmin etmişsiniz, bunların sayıları döıt bine bile ulaşamaz. Hakan'ın Allah için kesileceğini ümit ediyorum." dedi. Esed saflan düzenledi, Halcan da arkadaşlarını hazırladı. Hakan'ın ordusunun sağ kanadını teşkil eden Suğdlu ve daha başka kimselere kumanda eden Haris, Esed'in ordusunun sol cenahına bindirdi ve onları hezimete uğrattı, ancak Esed'in çadırı önünden hiç bir şey bunları ayıramadı. Esed'in ordusunun Cüzcan, Ezd ve Temim kabilelerinden oluşan sağ kanadı, bu sefer karşı tarafa bindirdi. Bütün Türkler hezimete uğradı. Bütün ordu hücuma geçince Türkler birbirlerini beklemeden dağıldılar. Müslümanlar üç fersah kadar onların peşine düşüp yakaladıklarını katlettiler. Sonunda Türklerin sürülerinin bulunduğu yere vardılar ve oradan yüz elli bin baş koyun ve daha pek çok hayvan aldılar.

 

Dağda bir yol tutan Hakan, Haris'in koruması altında hezimete uğramış olarak yürüyordu. Cüzcanlı biri Osman bin Abdullah bin Şihhir'e: "Ben ülkemi ve yollarını iyi bilirim. Beni izler misin? Belki Hakan'ı bulup öldürürüz." dedi. Osman bu teklifi kabul edince yanlarında bulunanlarla bir yola koşulup Hakan'a yaklaşıncaya kadar yürüdüler ve birden bastırdılar, fakat Hakan yine kaçtı. Müslümanlar Türkleri kıskaca alarak mallarını aldılar, ayrıca Arap kadınları ve Türk kadınları buldular. Hadım edilmiş bir adamı Hakan'ın karısını götürmek istemişti, fakat Müslümanlar yetişip onu öldürdüler. Müslümanlar Hakan'ın yanında esir bulunan diğer Müslümanları da kurtardılar.

 

Esed Hakan'ın yağma ve baskın yapmaları için Merv-i Ruz'a kadar dağıttığı Türk kuvvetlerinin peşine düştü. Bulabildiği Türklerin hepsini katletti. Pek az kişi kurtulabildi. Bundan sonra Esed yeniden Belh'e döndü.

 

Esed Türklerin peşine düşüp eline geçirebildiğini katlettikten sonra Belh'e döndü. Bişr el-Kirmani ise seriyyelerle baskına devam ediyor ve birer ikişer Türkleri yakalayıp katlediyordu.

 

Hakan Taharistan'a geçerek bir müddet CEbuye el-Hazlici'de kaldı, sonra kendi ülkesine doğru hareket etti. UşrUsne'ye vardığında Hara Buğra Ebu Hanacize (Kavus Ebu Afşin'in dedesi) bütün kuvvetiyle kendisine çıktı. Aralarında bir uzaklık, bir soğukluk vardı; ama Rara Buğra Hakan'ın katında bir makama sahip olmayı ve değer kazanmayı istiyordu. Hakan ülkesine geldiğinde savaş ve Semerkand'ı muhasara için hazırlıklar yaptı. Haris ve arkadaşlarını beş bin at ile taşıdı.

 

Hakan bir gün Kürsul ile tavla oynamış, fakat aralarında bir anlaşmazlık çıkmış, Kürsul da Hakan'ın eline vurarak kırmıştı. Bunun üzerine birbirlerinden ayrıldılar.

Kürsul bir ordu toplamış ve Hakan'ın, elini kırmağa yemin ettiğini öğrenmişti. Bunun üzerine geceleyin bir baskın yaptı ve Hakan'ı katletti. Bunun üzerine Türkler ayrılarak Kürsul'u yalnız bıraktılar. Bir grup Türk gelip Hakan'ı defnettiler.

 

Türkler artık birbirlerine baskın yapmağa başladılar. Bu durumda Suğd ehli tekrar Suğd'a dönmeyi istediler.

 

Esed Hişam bin AbdÜımelik'e elçi göndererek fethettiği yerleri ve Hakan'ın ölümünü müjdeledi. Hişam buna inanmadı. Hacib'i olan Rebi' bu haberin doğru olduğunu Hişam'a bildirdi. Esed'in gönderdiği başka bir müjdeci Hişam'ın kapısına gelip, tekbir getirdi. Hişam buna tekbirle karşılık verdi ve Hişam'ın huzuruna çıkarak fethi müjdeledi. Hişam bunun üzerine şükür secdesine kapandı.

 

Esed'e haset eden Kaysiler, Hişam'dan Mukatil bin Hayyan en-Nabati'yi Esed'in yanından çıkartıp bir de O'na sormasını istediler. Hişam'ın isteği üzerine Esed, Mukatil bin Hayyan'ı gönderdi. Mukatil Hişam'a olup biteni anlattı. Hişam: "Bir ihtiyacın, bir isteğin var mı?" diye sordu. Mukatil: "Yezid bin Mühelleb babamdan haksız yere yüz bin dirhem almıştı." dedi. Hişam Esed'e haber göndererek bu parayı Mukatil'e iade etmesini söyledi. Mukatil bu parayı babası Hayyan'ın varislerine, Kur'an'ın hükmüne göre taksim etti.

 

Ebu'I-Hindi bu vakayı hatırlayarak şöyle demiştir:

"Ey Ebu Münzir! Sen bazı şeylere karar verdin, bunları birbirine

kıyas ettin ve haris bir pazarlıkçı gibi bunları soruşturdun; İnsanların görüşlerini, hayvanlar gibi, kendi görüşünle kıyasladın.

 

Ebu Münzir! Eğer sen gelmeseydin Irak olmazdı ve Acem hükümdarları boyun eğmezdi; BinekU olarak haccetmek isteyenler haccedemezdi.

SanCI) ve Cezze arasında elleri kırılmış nice meUk öldürülmüştür. Cüzcan 'ı yırtıcı hayvan ve akbabaların insanların enselerini parçalamaları için bıraktın.

Bizden kaçanlar ve bize boyun eğen esirler kelepçelerin şiddetine maruz kaldılar.

Harp meydanlarında Temim, Amir ve Mudarlıların canı sana feda olsun!

Bunlar aramızda Hakan 'ı doyurdular ve böylece onun adamları ganimetlerin kendilerine kalmasını ümit eder oldular.

 

Hakan'ın gelişini Esed'e haber veren İbnü's-Sayici'yi Sebl, ölümü esnasında memleketine halife olarak bırakmış ve O'na üç şeyi tavsiye etmişti:

 

"Huttel ehline benim yaptıklarımı yapma; çünkü ben bir hükümdarım. sen ise onlardan birisin. Harıiş (Huneyş)'i bulup ülkemize getirin, benden sonra hükümdar O'dur. (Harıiş Çin'e kaçmıştı.) Araplarla muharebeye girmeyin. bütün yolları deneyerek onları kendinizden uzak tutun." İbnü'l-Sayici Sebl'e şöyle cevap verdi: "Huttel ehline senin gibi davramnamam ve Haniş'i bulup getirmem isabetli bir görüş, fakat sen Araplarla en fazla muharebe eden bir melik olduğun halde benim onlarla savaşmamam nasıl olacak?" Sebl onun bu sözlerine: "Ben sizin gücünüzü kendi gücümle tecrübe ettim. Sizin benim yerimi tutamayacağıillzı anladım. Ben onlarla harp ettiğim zaman kıl payı kurtuluyordum. Siz ise helak olursunuz." diyerek karşılık verdi. İşte İbnü's-Sayici'ye Araplarla muharebe etmeyi kötü gösteren budur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MUĞİRE BİN SAİD'İN ÖLDÜRÜLMESİ

 

 

BU YILIN OLAYLARI

 

MUĞİRE BİN SAİD'İN ÖLDÜRÜLMESİ

 

HARİCİLER h.119

 

SAHARİ BİN ŞEBİB'İN İSYANI

 

ESED'İN HUTTEL SAVAŞI