DEVAM:
8- HÜKÜM VERMEDE HOŞ OLMAYAN ŞEYLER
وَحَدَّثَنِي
مَالِكٌ،
عَنْ عُمَرَ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ دَلاَفٍ
الْمُزَنِيِّ،
عَنْ أَبِيهِ
: أَنَّ
رَجُلاً مِنْ
جُهَيْنَةَ
كَانَ يَسْبِقُ
الْحَاجَّ،
فَيَشْتَرِى
الرَّوَاحِلَ،
فَيُغْلِي
بِهَا، ثُمَّ
يُسْرِعُ
السَّيْرَ
فَيَسْبِقُ
الْحَاجَّ،
فَأَفْلَسَ، فَرُفِعَ
أَمْرُهُ
إِلَى عُمَرَ
بْنِ الْخَطَّابِ
فَقَالَ :
أَمَّا
بَعْدُ
أَيُّهَا
النَّاسُ،
فَإِنَّ
الأُسَيْفِعَ
أُسَيْفِعَ
جُهَيْنَةَ
رَضِىَ مِنْ
دِينِهِ
وَأَمَانَتِهِ
بِأَنْ يُقَالَ
سَبَقَ
الْحَاجَّ،
أَلاَ
وَإِنَّهُ
قَدْ دَانَ
مُعْرِضاً،
فَأَصْبَحَ
قَدْ رِينَ
بِهِ، فَمَنْ
كَانَ لَهُ
عَلَيْهِ دَيْنٌ
فَلْيَأْتِنَا
بِالْغَدَاةِ،
نَقْسِمُ
مَالَهُ
بَيْنَهُمْ،
وَإِيَّاكُمْ
وَالدَّيْنَ،
فَإِنَّ
أَوَّلَهُ
هَمٌّ
وَآخِرَهُ
حَرْبٌ(
Ömer b.
Abdurrahman b. Delaf el Müzeni (r.a) babasından rivayet ederek şöyle demiştir:
"Cüheyne
kabilesinden bir adam hacıları yarışmada geçer ve develeri onların ellerinden
satın alır ve bu develerden kar sağlardı. Sonra yine yarış eder hacıları
geçerdi. Daha sonraları bu kişi iflas etti. Durum Ömer b. Hattab'a aktarıldı. O
da şöyle dedi:
"Bundan
sonra ey insanlar Üseyfia, Cüheyne kabilesinin Üseyfiası dindar ve güvenilir
olmak yerine hacıları geçti diye övülmesini isteyen bir kişidir. Şimdi bu şahıs
borç alarak alışveriş yapmış borcunu ödemeye yaklaşmamıştır. Borcu bütün malını
götürecek hale gelmiştir. Kim onda alacağı varsa yarın bize gelsin, malını
alacaklılar arasında taksim edeceğiz. Borçlanmaktan sakının borcun önü üzüntü
sonu da malın elinden alınmasıdır."
(Sadece İmam-ı
Malik'in Muvatta'ında geçmektedir. )
9 - باب مَا
جَاءَ فِيمَا
أَفْسَدَ
الْعَبِيدُ
أَوْ
جَرَحُوا
9-
KÖLELERiN ZARAR VERMESi VE YARALAMASI
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ : السُّنَّةُ
عِنْدَنَا
فِي جِنَايَةِ
الْعَبِيدِ :
أَنَّ كُلَّ
مَا أَصَابَ
الْعَبْدُ
مِنْ جُرْحٍ
جَرَحَ بِهِ
إِنْسَاناً،
أَوْ شَيْءٍ
اخْتَلَسَهُ،
أَوْ حَرِيسَةٍ
احْتَرَسَهَا،
أَوْ ثَمَرٍ
مُعَلَّقٍ
جَذَّهُ أَوْ
أَفْسَدَهُ،
أَوْ سَرِقَةٍ
سَرَقَهَا،
لاَ قَطْعَ
عَلَيْهِ فِيهَا
: إِنَّ ذَلِكَ
فِي رَقَبَةِ
الْعَبْدِ،
لاَ يَعْدُو ذَلِكَ
الرَّقَبَةَ،
قَلَّ ذَلِكَ
أَوْ كَثُرَ،
فَإِنْ شَاءَ
سَيِّدُهُ
أَنْ يُعْطِيَ
قِيمَةَ مَا
أَخَذَ
غُلاَمُهُ
أَوْ أَفْسَدَ
أَوْ عَقْلَ
مَا جَرَحَ،
أَعْطَاهُ وَأَمْسَكَ
غُلاَمَهُ،
وَإِنْ شَاءَ
أَنْ يُسْلِمَهُ
أَسْلَمَهُ،
وَلَيْسَ
عَلَيْهِ
شَيْءٌ
غَيْرُ ذَلِكَ،
فَسَيِّدُهُ
فِي ذَلِكَ
بِالْخِيَارِ(
Yahya (r.a) dedi
ki: "Malik'den işittim şöyle diyordu: "Bizce sünnet olan uygulama
kölelerin işlemiş olduğu suçlarda şöyle uygulama yapılır: "Köle birini
yaralamış veya bir şeyi gizlice almış veya muhafaza altında olan bir şeyi
çalmış veya dalda asılı olan bir meyveyi koparmış veya bir ağaca zarar vermiş
veya elinin kesilmesini gerektirmeyen bir hırsızlık yapmışsa kölenin kendisi
yapmışsa ceza olarak alınır. Bundan daha ileriye gidilmez. Yapmış olduğu suç,
az olsun çok olsun fark etmez. Fakat kölenin efendisi kölesinin aldığı veya
zarar verdiği şeyin kıymetini veya yaraladığı şeyin diyetini vermek isterse
verebilir, köle kendisinde kalır. Şayet kölenin kendisini vermek isterse onu da
yapabilir. Bunun dışında efendinin bir şey vermesi gerekmez. Bu konuda efendi
serbesttir." (Sadece İmam-ı Malik'in Muvatta'ında geçmektedir.)