8 - باب
جَامِعِ
الْقَضَاءِ
وَكَرَاهِيَتِهِ
8- HÜKÜM VERMEDE HOŞ
OLMAYAN ŞEYLER
حَدَّثَنِي
مَالِكٌ،
عَنْ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
: أَنَّ أَبَا
الدَّرْدَاءِ
كَتَبَ إِلَى
سَلْمَانَ
الْفَارِسِيِّ
: أَنْ
هَلُمَّ
إِلَى
الأَرْضِ
الْمُقَدَّسَةِ،
فَكَتَبَ
إِلَيْهِ
سَلْمَانُ :
إِنَّ
الأَرْضَ لاَ
تُقَدِّسُ
أَحَداً،
وَإِنَّمَا
يُقَدِّسُ
الإِنْسَانَ
عَمَلُهُ، وَقَدْ
بَلَغَنِي
أَنَّكَ
جُعِلْتَ
طَبِيباً
تُدَاوِي، فَإِنْ
كُنْتَ
تُبْرِئُ
فَنِعِمَّا
لَكَ، وَإِنْ
كُنْتَ
مُتَطَبِّباً
فَاحْذَرْ
أَنْ تَقْتُلَ
إِنْسَاناً
فَتَدْخُلَ
النَّارَ.
فَكَانَ
أَبُو
الدَّرْدَاءِ
إِذَا قَضَى بَيْنَ
اثْنَيْنِ،
ثُمَّ
أَدْبَرَا
عَنْهُ
نَظَرَ
إِلَيْهِمَا
وَقَالَ :
ارْجِعَا
إِلَيَّ
أَعِيدَا عَلَيَّ
قِصَّتَكُمَا،
مُتَطَبِّبٌ
وَاللَّهِ(
Yahya b. Said
(r.a)'dan rivayete göre, Ebu'd Derda, Selman'ı Farisl'ye mukaddes topraklara
gelin diye mektup yazdı. Selman da ona şöyle yazdı:
"Hiçbir toprak
hiçbir kişiyi mukaddes yapmaz. İnsanı mukaddes yapacak şey amelidir. Bana
ulaştığına göre sen doktor olmuş tedavi yapıyormuşsun; iyileştirebiliyorsan ne
mutlu sana. Doktorluk taslıyorsan bir kişiyi öldürüp cehenneme girmekten
sakın."
Ebu'd Derda iki
kişi arasında hüküm verip de onlar dönüp gittikten sonra onlara bakar ve şöyle
derdi:
"Bana dönün
ve olayınızı bir daha anlatın." (Ebu'd Derda doktorluk taslıyordu.)
(Sadece İmam-ı
Malik'in Muvatla'ında geçmektedir.)
قَالَ
: وَسَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ :
مَنِ اسْتَعَانَ
عَبْداً
بِغَيْرِ
إِذْنِ سَيِّدِهِ
فِي شَيْءٍ
لَهُ بَالٌ،
وَلِمِثْلِهِ
إِجَارَةٌ،
فَهُوَ
ضَامِنٌ
لِمَا أَصَابَ
الْعَبْدَ
إِنْ أُصِيبَ
الْعَبْدُ بِشَيْءٍ
وَإِنْ
سَلِمَ
الْعَبْدُ
فَطَلَبَ
سَيِّدُهُ
إِجَارَتَهُ
لِمَا
عَمِلَ، فَذَلِكَ
لِسَيِّدِهِ،
وَهُوَ
الأَمْرُ عِنْدَنَا.
* Yahya dedi ki:
"Malik'den işittim şöyle diyordu: "Bir kimse efendisinin izinsiz bir
köleden önemli bir işte yardım istese o işte ücretle yapılıyorsa köleye de bir
şeyolduysa bundan dolayı o şahıs kölenin kıymetini öder. Köleye bir şey
olmamışsa efendisi kölenin çalıştığının ücretini ister. Bize göre hüküm
böyledir."
قَالَ
: وَسَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ فِي
الْعَبْدِ
يَكُونُ
بَعْضُهُ
حُرًّا
وَبَعْضُهُ
مُسْتَرَقًّا
: إِنَّهُ
يُوقَفُ
مَالُهُ بِيَدِهِ،
وَلَيْسَ
لَهُ أَنْ
يُحْدِثَ فِيهِ
شَيْئاً،
وَلَكِنَّهُ
يَأْكُلُ
فِيهِ وَيَكْتَسِي
بِالْمَعْرُوفِ،
فَإِذَا هَلَكَ
فَمَالُهُ
لِلَّذِي
بَقِيَ لَهُ
فِيهِ
الرِّقُّ.
* Yahya dedi ki:
"Malik'den işittim şöyle diyordu: "Bir kısmı hür bir kısmı da köle
olan kişinin malı kendi yanında muhafaza edilir. Kendisi o maldan yemesine
harcayabilir. Bu köle ölürse malı efendisine kalır."
قَالَ
: وَسَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّ
الْوَالِدَ
يُحَاسِبُ
وَلَدَهُ
بِمَا
أَنْفَقَ
عَلَيْهِ مِنْ
يَوْمِ
يَكُونُ
لِلْوَلَدِ
مَالٌ - نَاضًّا
كَانَ أَوْ
عَرْضاً -
إِنْ أَرَادَ
الْوَالِدُ
ذَلِكَ(
* Yahya dedi ki:
"Malik'den işittim şöyle diyordu: "Bizce hüküm şöyledir: "Baba
isterse çocuğun malı da varsa malı olduğu günden itibaren çocuğa harcadığı
nakit veya eşyayı hesap eder ve isterse onun malından alabilir. "