DEVAM:
6- KADINLAŞMIŞ ERKEKLER VE ÇOCUĞU ALMA HAKKI OLANLAR
وَحَدَّثَنِي
مَالِكٌ،
عَنْ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
أَنَّهُ
قَالَ :
سَمِعْتُ
الْقَاسِمَ
بْنَ
مُحَمَّدٍ
يَقُولُ :
كَانَتْ
عِنْدَ عُمَرَ
بْنِ
الْخَطَّابِ
امْرَأَةٌ
مِنَ الأَنْصَارِ،
فَوَلَدَتْ
لَهُ عَاصِمَ
بْنَ عُمَرَ،
ثُمَّ إِنَّهُ
فَارَقَهَا،
فَجَاءَ
عُمَرُ
قُبَاءً، فَوَجَدَ
ابْنَهُ
عَاصِماً
يَلْعَبُ
بِفِنَاءِ
الْمَسْجِدِ،
فَأَخَذَ
بِعَضُدِهِ فَوَضَعَهُ
بَيْنَ
يَدَيْهِ
عَلَى الدَّابَّةِ،
فَأَدْرَكَتْهُ
جَدَّةُ
الْغُلاَمِ
فَنَازَعَتْهُ
إِيَّاهُ،
حَتَّى أَتَيَا
أَبَا بَكْرٍ
الصِّدِّيقَ،
فَقَالَ
عُمَرُ :
ابْنِى.
وَقَالَتِ الْمَرْأَةُ
: ابْنِى.
فَقَالَ
أَبُو بَكْرٍ
: خَلِّ
بَيْنَهَا
وَبَيْنَهُ.
قَالَ : فَمَا
رَاجَعَهُ
عُمَرُ
الْكَلاَمَ(
قَالَ
: وَسَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ :
وَهَذَا
الأَمْرُ
الَّذِي
آخُذُ بِهِ
فِي ذَلِكَ.
Yahya b. Said
(r.a)'den rivayete göre, şöyle demiştir: "Kasım b. Muhammed' den işittim
şöyle diyordu:
"Ömer b. Hattab
ensardan bir kadınla evliydi. Ondan Asım isminde bir oğlu oldu. Sonra ondan
ayrıldı. Ömer Kuba'ya geldiğinde oğlu Asım'ı mescidin avlusunda oynarken gördü.
Onu kucakladı. Hayvanının önüne onu oturttu. Bunun üzerine nenesi yetişti,
çocuğu Ömer'den almak istedi. Oda vermedi, münakaşa ettiler. İkisi birlikte Ebu
Bekir'in yanına geldiler. Ömer:
"Bu çocuk
benim oğlum" dedi. Kadında:
"Torunum"
dedi. Ebu Bekir ise Ömer' e: "Çocukla ninesinin arasına girme" dedi.
Ravi diyor ki:
"Ömer bu işin üzerine düşmedi."
* Yahya dedi ki:
"Malik'den işittim şöyle diyordu: "Benimde uygulamam aynen
böyledir."
(Sadece İmam-ı
Malik'in Muvatta'ında geçmektedir.)
7 - باب
الْعَيْبِ
فِي
السِّلْعَةِ
وَضَمَانِهَا
7-
MALDAKİ AYIP VE ONUN TAZMİN EDİLMESİ
قَالَ
يَحْيَى :
سَمِعْتُ
مَالِكاً
يَقُولُ فِي
الرَّجُلِ
يَبْتَاعُ
السِّلْعَةَ
مِنَ
الْحَيَوَانِ
أَوِ
الثِّيَابِ
أَوِ الْعُرُوضِ،
فَيُوجَدُ
ذَلِكَ
الْبَيْعُ
غَيْرَ
جَائِزٍ،
فَيُرَدُّ
وَيُؤْمَرُ
الَّذِي قَبَضَ
السِّلْعَةَ
أَنْ يَرُدَّ
إِلَى صَاحِبِهِ
سِلْعَتَهُ.
قَالَ
مَالِكٌ :
فَلَيْسَ لِصَاحِبِ
السِّلْعَةِ
إِلاَّ
قِيمَتُهَا يَوْمَ
قُبِضَتْ
مِنْهُ،
وَلَيْسَ
يَوْمَ يَرُدُّ
ذَلِكَ
إِلَيْهِ،
وَذَلِكَ
أَنَّهُ
ضَمِنَهَا
مِنْ يَوْمِ
قَبَضَهَا،
فَمَا كَانَ
فِيهَا مِنْ
نُقْصَانٍ
بَعْدَ
ذَلِكَ كَانَ
عَلَيْهِ،
فَبِذَلِكَ
كَانَ
نِمَاؤُهَا
وَزِيَادَتُهَا
لَهُ،
وَإِنَّ
الرَّجُلَ
يَقْبِضُ
السِّلْعَةَ
فِي زَمَانٍ
هِيَ فِيهِ
نَافِقَةٌ
مَرْغُوبٌ
فِيهَا،
ثُمَّ
يَرُدُّهَا
فِي زَمَانٍ
هِيَ فِيهِ
سَاقِطَةٌ،
لاَ يُرِيدُهَا
أَحَدٌ فَيَقْبِضُ
الرَّجُلُ
السِّلْعَةَ
مِنَ الرَّجُلِ،
فَيَبِيعُهَا
بِعَشَرَةِ
دَنَانِيرَ،
أَوَيُمْسِكُهَا
وَثَمَنُهَا
ذَلِكَ،
ثُمَّ
يَرُدُّهَا،
وَإِنَّمَا
ثَمَنُهَا
دِينَارٌ،
فَلَيْسَ
لَهُ أَنْ
يَذْهَبَ
مِنْ مَالِ
الرَّجُلِ
بِتِسْعَةِ
دَنَانِيرَ،
أَوْ
يَقْبِضُهَا
مِنْهُ
الرَّجُلُ
فَيَبِيعُهَا
بِدِينَارٍ،
أَوْ
يُمْسِكُهَا
وَإِنَّمَا
ثَمَنُهَا
دِينَارٌ،
ثُمَّ
يَرُدُّهَا
وَقِيمَتُهَا
يَوْمَ
يَرُدُّهَا
عَشَرَةُ
دَنَانِيرَ،
فَلَيْسَ
عَلَى
الَّذِي
قَبَضَهَا أَنْ
يَغْرَمَ
لِصَاحِبِهَا
مِنْ مَالِهِ
تِسْعَةَ
دَنَانِيرَ، إِنَّمَا
عَلَيْهِ
قِيمَةُ مَا
قَبَضَ يَوْمَ
قَبْضِهِ.
قَالَ
: وَمِمَّا
يُبَيِّنُ
ذَلِكَ أَنَّ
السَّارِقَ
إِذَا سَرَقَ
السِّلْعَةَ،
فَإِنَّمَا
يُنْظَرُ
إِلَى
ثَمَنِهَا
يَوْمَ يَسْرِقُهَا،
فَإِنْ كَانَ
يَجِبُ فِيهِ
الْقَطْعُ
كَانَ ذَلِكَ
عَلَيْهِ،
وَإِنِ اسْتَأْخَرَ
قَطْعُهُ
إِمَّا فِي
سِجْنٍ يُحْبَسُ
فِيهِ حَتَّى
يُنْظَرَ فِي
شَأْنِهِ،
وَإِمَّا
أَنْ
يَهْرُبَ
السَّارِقُ،
ثُمَّ
يُؤْخَذَ
بَعْدَ
ذَلِكَ,
فَلَيْسَ
اسْتِئْخَارُ
قَطْعِهِ
بِالَّذِي
يَضَعُ عَنْهُ
حَدًّا قَدْ
وَجَبَ
عَلَيْهِ
يَوْمَ
سَرَقَ،
وَإِنْ رَخُصَتْ
تِلْكَ
السِّلْعَةُ
بَعْدَ
ذَلِكَ، وَلاَ
بِالَّذِي
يُوجِبُ
عَلَيْهِ
قَطْعاً لَمْ
يَكُنْ
وَجَبَ
عَلَيْهِ
يَوْمَ أَخَذَهَا،
إِنْ غَلَتْ
تِلْكَ
السِّلْعَةُ
بَعْدَ
ذَلِكَ(
* Yahya (r.a)
dedi ki: "Malik'den işittim şöyle diyordu: "Hayvan, elbise ve diğer
ticari eşyaları satın alan kimsenin yaptığı alışveriş caiz değilse, bu kişiye
almış olduğu eşyaları sahibine iade etmesi gerekir." (Sadece İmam-ı
Malik'in Muvatta'ında geçmektedir.)
* Malik der ki:
"Mal sahibi geri aldığı malın parasını kendisine iade edilen güne göre
değil sattığı günkü değerine göre öder. Çünkü ödeme, malı müşterinin teslim
aldığı güne göredir. Müşterinin yanında malın değeri düşmüşse zarar mal
sahibine aittir. Değerlenmiş ise yine mal sahibine aittir. Müşteri malı teslim
aldığı zaman mal rağbette ise fiyatta yüksek olup, değerli ise malı iade
ederken mal kimsenin rağbet etmediği durumda ve fiyatta düşük olabilir. Mesela
müşteri malı alırken değeri on dinar olup iade ederken bir dinara düşmüşse mal
sahibi müşteriden dokuz dinar isteyemez veya malı satarken değeri bir dinar
olup geri alırken değeri on dinara yükselmişse müşteri de mal sahibinden dokuz
dinar fazladan isteyemez. Ancak malı teslim aldığı günün değeri olan bir dinarı
alır."
* Malik der ki:
"Bunu şöyle açıklayabiliriz: "Bir hırsız bir malı çalsa çaldığı günkü
değerine bakılır. El kesece~ miktara ulaşmışsa eli kesilir. Hapsedilmesi yada
kaçması sebebiyle el kesme işi gecikse ve bu arada çaldığı şeyin değeri el
kesmeyi gerektirmeyen miktara düşse yine eli kesilir. Eğer çaldığı zamanki
kıymeti el kesmeyi gerektirmeyecek kadar az olursa sonradan o malın değerinin
yükselmesi el kesmeyi gerektirmez,"