41 - باب مَا
جَاءَ فِي
الشَّرِكَةِ
وَالتَّوْلِيَةِ
وَالإِقَالَة
41. Şirket, Tevliye Ve
İkale
قَالَ
مَالِكٌ فِي
الرَّجُلِ
يَبِيعُ الْبَزَّ
الْمُصَنَّفَ
وَيَسْتَثْنِي
ثِيَاباً
بِرُقُومِهَا
: إِنَّهُ
إِنِ
اشْتَرَطَ أَنْ
يَخْتَارَ
مِنْ ذَلِكَ
الرَّقْمَ
فَلاَ بَأْسَ
بِهِ، وَإِنْ
لَمْ
يَشْتَرِطْ
أَنْ
يَخْتَارَ
مِنْهُ حِينَ
اسْتَثْنَى،
فَإِنِّي
أَرَاهُ
شَرِيكاً فِي
عَدَدِ
الْبَزِّ
الَّذِي
اشْتُرِىَ
مِنْهُ،
وَذَلِكَ أَنَّ
الثَّوْبَيْنِ
يَكُونُ
رَقْمُهُمَا
سَوَاءً،
وَبَيْنَهُمَا
تَفَاوُتٌ
فِي
الثَّمَنِ(
İmam Malik der
ki: Çeşitli sınıflardan toplu olarak kumaş satan bir kimse, süs ve
istemeleriyle bir miktar kumaşı istisna etse, eğer bundan süs ve desenleri seçmeyi
şart koşmuş ise, bunda bir mahzur yoktur. Eğer istisna ettiği zaman seçmeyi
şart koşmamış ise, kendisinden satın alınan kumaş sayısında ortak olur. Burada
iki elbisenin süs ve desenleri bir olmakla beraber kıymetleri farklı olabilir.
قَالَ
مَالِكٌ :
الأَمْرُ
عِنْدَنَا :
أَنَّهُ لاَ
بَأْسَ
بِالشِّرْكِ
وَالتَّوْلِيَةِ
وَالإِقَالَةِ
مِنْهُ، فِي
الطَّعَامِ، وَغَيْرِهِ
قَبَضَ
ذَلِكَ أَوْ
لَمْ يَقْبِضْ،
إِذَا كَانَ
ذَلِكَ
بِالنَّقْدِ
وَلَمْ
يَكُنْ فِيهِ
رِبْحٌ وَلاَ
وَضِيعَةٌ
وَلاَ تَأْخِيرٌ
لِلثَّمَنِ،
فَإِنْ
دَخَلَ
ذَلِكَ رِبْحٌ
أَوْ
وَضِيعَةٌ
أَوْ
تَأْخِيرٌ
مِنْ وَاحِدٍ
مِنْهُمَا،
صَارَ
بَيْعاً
يُحِلُّهُ
مَا يُحِلُّ
الْبَيْعَ،
وَيُحَرِّمُهُ
مَا
يُحَرِّمُ
الْبَيْعَ،
وَلَيْسَ
بِشِرْكٍ
وَلاَ
تَوْلِيَةٍ
وَلاَ
إِقَالَةٍ(
İmam Malik der
ki: Bize göre, yiyecek ve diğer şeylerde, teslim alınsın veya alınmasın peşin
olup kar ve noksanlık bulunmadığı ve paranın ödenmesi tehir edilmediği müddetçe
şirket, tevliye ve ikale yapmakta bir mahzur yoktur.
Eğer bu araya bir
kar veya noksanlık girerse veyahut onlar-dan (alıcı ve satıcıdan) biri ödemesi
gereken şeyi tehir ederse, bu bir satış olur. Alış verişi helal kılan şey onu
da helal kılar, alışverişi haram kılan onu da haram kılar. Bu ne bir şirket, ne
bir tev-liye ve ne de bir ikaledir.
قَالَ
مَالِكٌ :
مَنِ
اشْتَرَى
سِلْعَةً بَزًّا
أَوْ
رَقِيقاً
فَبَتَّ
بِهِ، ثُمَّ
سَأَلَهُ
رَجُلٌ أَنْ
يُشَرِّكَهُ
فَفَعَلَ وَنَقَدَا
الثَّمَنَ
صَاحِبَ
السِّلْعَةِ جَمِيعاً،
ثُمَّ
أَدْرَكَ
السِّلْعَةَ
شَيْءٌ
يَنْتَزِعُهَا
مِنْ
أَيْدِيهِمَا،
فَإِنَّ
الْمُشَرَّكَ
يَأْخُذُ
مِنَ الَّذِي
أَشْرَكَهُ
الثَّمَنَ،
وَيَطْلُبُ
الَّذِي
أَشْرَكَ
بَيِّعَهُ
الَّذِي
بَاعَهُ
السِّلْعَةَ
بِالثَّمَنِ
كُلِّهِ،
إِلاَّ أَنْ
يَشْتَرِطَ
الْمُشَرِّكُ
عَلَى
الَّذِي
أَشْرَكَهُ
بِحَضْرَةِ
الْبَيْعِ،
وَعِنْدَ
مُبَايَعَةِ
الْبَائِعِ
الأَوَّلِ وَقَبْلَ
أَنْ
يَتَفَاوَتَ
ذَلِكَ :
أَنَّ عُهْدَتَكَ
عَلَى
الَّذِي
ابْتَعْتُ
مِنْهُ،
وَإِنْ
تَفَاوَتَ
ذَلِكَ
وَفَاتَ
الْبَائِعَ
الأَوَّلَ،
فَشَرْطُ
الآخَرِ
بَاطِلٌ
وَعَلَيْهِ
الْعُهْدَةُ(
قَالَ
مَالِكٌ فِي الرَّجُلِ
يَقُولُ
لِلرَّجُلِ :
اشْتَرِ هَذِهِ
السِّلْعَةَ
بَيْنِي
وَبَيْنَكَ،
وَانْقُدْ
عَنِّي
وَأَنَا
أَبِيعُهَا
لَكَ : إِنَّ
ذَلِكَ لاَ
يَصْلُحُ
حِينَ قَالَ :
انْقُدْ
عَنِّي
وَأَنَا
أَبِيعُهَا
لَكَ. وَإِنَّمَا
ذَلِكَ
سَلَفٌ
يُسْلِفُهُ
إِيَّاهُ،
عَلَى أَنْ
يَبِيعَهَا
لَهُ، وَلَوْ
أَنَّ تِلْكَ
السِّلْعَةَ
هَلَكَتْ،
أَوْ فَاتَتْ
أَخَذَ ذَلِكَ
الرَّجُلُ
الَّذِي
نَقَدَ
الثَّمَنَ
مِنْ
شَرِيكِهِ
مَا نَقَدَ
عَنْهُ، فَهَذَا
مِنَ
السَّلَفِ
الَّذِي
يَجُرُّ
مَنْفَعَةً.
İmam Malik der
ki: Bir kimse bir mal, mesela bir bez veya ince kumaş satın alsa, sonra başka
birisi ona ortak olmak istese, o da kabul etse ve malın sahibine beraberce
parayı ödeseler, sonra bu mal herhangi bir sebeple ellerinde telef olsa, ortak
olan, kendisini ortak edenden parasını alır. O da malı satandan bütün parayı
ister. Ancak ortak eden kimse, satış esnasında ve ilk satışıyla pazarlık anında
ve bu ihtilaftan önce ortak ettiği kimseye, «Senin taahhüdün mesuliyetin, benim
satın aldığım kimse üzerindedir» diye şart koşarsa, bu da sahihtir. Bu ihtilaf
ortaya çıkıp ilk satıcıya ulaşınca, artık diğerinin şartı batıldır. Kusur
kendisine aittir.
Bir kimse diğer
birine: "Bu malı ikimizin arasında müşterek olmak üzere satın al ve benim
adıma da parayı öde. Ben de onu sana satarım» dese, bu doğru olmaz. Çünkü böyle
söyleyince o malı satmak üzere onunla selem yapmış olur. Eğer o mal helak olsa
veya elden çıkıp gitse parayı ondan alır. Bu da menfaat getiren bir selem
sayılır.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَلَوْ أَنَّ
رَجُلاً ابْتَاعَ
سِلْعَةً،
فَوَجَبَتْ
لَهُ، ثُمَّ قَالَ
لَهُ رَجُلٌ :
أَشْرِكْنِي
بِنِصْفِ هَذِهِ
السِّلْعَةِ
وَأَنَا
أَبِيعُهَا
لَكَ
جَمِيعاً.
كَانَ ذَلِكَ
حَلاَلاً لاَ
بَأْسَ بِهِ.
وَتَفْسِيرُ
ذَلِكَ :
أَنَّ هَذَا
بَيْعٌ
جَدِيدٌ
بَاعَهُ
نِصْفَ
السِّلْعَةِ،
عَلَى أَنْ
يَبِيعَ لَهُ
النِّصْفَ
الآخَرَ.
İmam Malik der
ki: Bir kimse bir mal satın alsa, sonra başka birisi ona: «Bu malın yarısına
beni ortak et, ben de senin için onun tamamını satayım» dese, bu helal olur,
bir mahzuru olmaz. Çünkü bu yeni bir alış veriştir. Burada müşteri, diğer
yarısını kendisi için satması şartıyla malın yarısını ortağına satmış
olmaktadır.