SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4840 >>

DEVAM: 18. Konuşurken Takib Edilmesi Uygun Yol

 

حَدَّثَنَا أَبُو تَوْبَةَ قَالَ زَعَمَ الْوَلِيدُ عَنْ الْأَوْزَاعِيِّ عَنْ قُرَّةَ عَنْ الزُّهْرِيِّ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كُلُّ كَلَامٍ لَا يُبْدَأُ فِيهِ بِالْحَمْدُ لِلَّهِ فَهُوَ أَجْذَمُ

 

قَالَ أَبُو دَاوُد رَوَاهُ يُونُسُ وَعَقِيلٌ وَشُعَيْبٌ وَسَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ الزُّهْرِيِّ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُرْسَلًا

 

Hz. Ebu Hureyre'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurmuştur: "Allah'a hamd ile başlamayan her söz (bereketten) kesiktir."

 

Ebû Davud der ki; Bu hadisi Yunus ile Ukayl, Şuayb ve Said b. Abdü-laziz ez-Zühri vasıtasiyle Nebi (s.a.v.)'den mürsel olarak rivayet et­mişlerdir.

 

 

İzah:

İbn Mâce, nikâh

 

Hamd, lügatte irade ve ihtiyar ile yapılan güzel bir şeyin güzelliğini -tazim maksadıyla- tavsif etmek­tir. Buna göre bir hamdın hamd olabilmesi için şu üç unsurun bulunması gerekir:

 

a. Övgüye konu olan ihtiyari güzellik (el mahmûdü aleyh),

 

b. İrade ve ihtiyarla yapılan güzel işi övmek için sarf edilen sözler (el mahmûdü bih),

 

c. Övgünün tazim maksadıyla yapılmış olması.

 

Binaenaleyh lügavî hamd, sadece dille yapılır, nimetler karşılığında yapılan övgülere hamd denebileceği gibi, nimet karşılığında olmayan öv­gülere de hamd denebilir.

 

Ayrıca bir güzelliği tasvir için kullanılan kötüleyici ve aşağılayıcı söz­lere lügatta hamd demlemeyeceği gibi, bir çirkinliği övmek için kullanı­lan medhedici sözlere de hamd denilemez. Tarifte geçen "irade ve ihti­yar iîe yapilan"ifadesinin yaratıklarda bulunan kendi iradeleri dışındaki güzellikler için yapılan övgüleri dışarda bırakması, bu tür güzellikler ve iyilikler karşısında yaratıklar için yapılan övgülerin hamd olmadığına de­lalet eder.[Tahavî, Keşşâfü Istılâhâti'l-Fünûn, I, 288.]

 

Kavlî hamd: Cenab-ı Hakki, Nebilerinin dilinden kendini medh ettiği gibi methetmektir.

 

Fiilî hamd: Allah'ın rızasını dileyerek bedenî ameller yapmaktır.

 

Hâlî hamd: Kalp ve ruhla yapılan hamdlerdir.

 

İlmî ve amelî kemâlat ile mücehhez olmak ve Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanmak gibi.

 

Örfî hamd: Nimeti verene tazim bildiren bir hamddir. Dil ile olabile­ceği gibi kalb ile ve diğer organlarla da olabilir.[Cürcânî, Ta'rifât, 64.]

 

Sena ise, tazim ifade eden işlerdir.

 

Şükr, nimet karşılığında, elle, dille veya kalple yapılan iyiliktir.

 

Lügâvî şükür, bir nimetten dolayı, tazim ve tebcil için dille kalple yada diğer organlarla yapılan medihtir.

 

Örfi şükür de kulun, Allah tarafından kendisine verilen bütün nimet­leri Allah yolunda sarf etmesidir.

 

Öyleyse lügavî şükür, ile örfî şükür arasında umum-husus mutlak farkı ol­duğu gibi örfî hamd ile örfî şükür arasında da yine umum-husus mutlak farkı vardır.

 

Lügâvî hamd ile örfî hamd arasında ise umum-husus minvechin farkı oldu­ğu gibi lügâvî hamd ile lügavî şükür arasında da aynı fark vardır.

 

Örfî hamd ile örfî şükür arasında ise umum-husus mutlak farkı olduğu gibi örfî şükür ile lügavi hamd arasında da umum-husus minvech farkı vardır.

 

Lügavî şükür ile örfî hamd arasında ise hiçbir fark yoktur.

 

Mevzumuzu, teşkil-erfen bu hadis-i şerif, bir işe besmele ya da hamdele gi­bi, Allah'ın ismini ihtiva eden kelimelerle başlanmasının sünnet olduğu­na ve böyle bir zikirle başlanmayan işlerin bereketsiz ve sonuçsuz kalaca­ğına delalet etmektedir.