SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

SUNNE BAHSİ

<< 4603 >>

بَاب النَّهْيِ عَنْ الْجِدَالِ فِي الْقُرْآنِ

4. Kur'an-ı Kerim Hakkında Münakaşa Etmenin Yasaklanışı

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ حَدَّثَنَا يَزِيدُ يَعْنِي ابْنَ هَارُونَ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو عَنْ أَبِي سَلَمَةَ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ الْمِرَاءُ فِي الْقُرْآنِ كُفْرٌ

 

Ebu Hureyre (r.a.)'den (rivayet edildiğine göre) Nebi (s.a.v.): "Kur'ân-ı Kerim hakkında (şahsi kanaate dayanarak) münakaşa etmek küfürdür." buyurmuştur.

 

 

İzah:

Bu hadis-i şerif hakkında Hattabi (r.a.) şu açıklamayı yapıyor: İslam alimleri bu hadisin açıklanmasında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

 

Bazılarına göre metinde geçen "el-Mirâü" kelimesi "... Bu (Kur'ân)dan hiç kuşkun olmasın..."[Hûd 17] âyet-i kerimesinde olduğu gibi, şüphe, kuşku manasında kullanılmıştır. Bu ihtimale göre hadisin manası şöyle otur: "Kur'ân-ı Kerim'den şüphe etmek küfürdür."

 

Bu kelime münakaşa, tartışma anlamına da gelir. Bu ihtimale göre ha­disin manası şöyle olur: "Kur'ân-ı Kerim hakkında münakaşaya girmek küfürdür." Söz konusu kelimenin münakaşa anlamıyla kullanıldığı kabul edilirse, burada yasaklanan münakaşanın nasıl olduğu hususu da ihtilaf konusu olmuştur. Bazılarına göre hadis-i şerifte yasaklanan münakaşadan maksat Kur'an-ı Kerimin kıraat şekilleri üzerinde keyfi olarak bilgisizce girişilip de Hz. Nebiden gelen rivayet şekillerini inkâra varan mü­nakaşalardır. Oysa, Hz. Nebiin haber verdiğine göre Kur'arı-ı Ke­rim yedi kıraat şekli üzerine inmiştir. Hepsi de haktır. Safi ve kâfidir. Bunlardan birini inkar etmek küfürdür.

 

Bazılarına göre de hadis-i şerifte yasaklanan münakaşadan maksat, ke­lam ulemasının üzerinde durduğu kaza ve kader gibi mahiyeti bir sır ol­maktan çıkmayan mevzuları ihtiva eden ayetler üzerinde yapılan münaka­şalardır. Helal, haram, emir, nehy gibi hususları ihtiva eden ayetler üze­rinde yapılan münakaşalar değildir. Çünkü sahabe-i kiram bu gibi mevzu­lara dalmışlar ve bu araştırmaları neticesinde aralarında çıkan 'fikir ayrı­lıklarım da Kur'an-ı Kerim ve sünnetin ışığında çözmeye çalışmışlardır.

 

Nitekim Allahü Teâlâ Hazretleri de: "... Eğer herhangi bîr şeyde an­laşmazlığa düşerseniz onu AİJah'a ve rasülüne götürünüz..."[Nisa 59] buyu­rarak, bu mevzuda çıkan ihtilafları Kur'an-ı Kerim ve sünnetin rehberli­ğinde çözmeyi emir buyurmuştur."[Bak. Hattâbî, Meâüm-üs-Sünen, V. 9-10.]

 

Fakat Kur'an-ı Kerim'in ve sünnetin rehberliğine ihtiyaç duyulmaksı-zın yapılan Kur'an-ı Kerim hakkındaki münakaşalar sahibi her zaman İs-lamın bir rüknünü küfre götürebileceği için yasaklanmıştır.

 

Nitekim diğer bir hadis-i şerifte de "Kur'ân-ı Kerim hakkında ken­di şahsi görüşü ile konuşan kimse bu cehennemden yerini hazırla­sın.”[Ahmed b. Hanbel. I. 269.] buyurulmuştur.

 

Bir gün Hz. Ebu Bekir'e Abese suresinin 31. ayetinin manası soruldu­ğunda "Allah'ın Kitabına dair birşeyi kendi fikrime göre tefsir edersem veya bilmediğim halde konuşursam hangi yer beni üzerinde taşır ve han­gi sema beni gölgelendirir" demiştir.[Bak. Tefsîru't-Taberi, I, 78, Tefsiru İbn Kesir, 1, 99.]

 

Bu mevzuda Hafız İbn Kayyım de şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v.) bu mevzuda "Kalpleriniz, Kur'an-ı Kerimle kaynaştığı sürece onu oku­yunuz. Fakat onun hakkında ihtilâfa düştüğünüz zaman kalk (ip dağıl)ınız." buyurmuştur.

 

Buhari, Fedâil-ül-Kıır'an; İ'tisam; Müslim, ilim; Dârimî, fedüil-ül-Kur'ûn; Ahmed b. Hanbel, IV, 313.

 

Bir başka hadis-i şerifinde ise "İnsanların Allah'a en sevimsiz olanı hasımlıkta en ileri gidendir." buyurmuştur.

 

Bak. Buhaıi, tefsir; Mezalim; Ahkam; Müslim, ilim; Tirmîzî, tefsir sure; Nesai, kadâ; Ahmed b. Hanbel, VI, 55.63.205.

 

Diğer bir rivayette açıklandığına göre Nebi (s.a.v.) "Hiçbir kavim, hidayete erdikten sonra (batılı hak ve hakkı batıl göstermek üzere) münakaşaya girerek sapıklığa düşmemiştir." buyurmuş ve sonra (Zuhruf suresinin) "Bunu sadece tartışma için ortaya attılar. Doğrusu on­lar kavgacı bir toplumdur" (mealindeki 58.), ayeti (ni) okumuştur.[Tirmîzi, Tefsir Sure; İbn Mâce, Mukaddime]