بَاب
مَا يُذْكَرُ
فِي قَرْنِ
الْمِائَةِ
1. Yüzüncü Yılda
Olacak Hadiseler
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
الْمَهْرِيُّ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
سَعِيدُ بْنُ
أَبِي
أَيُّوبَ
عَنْ شَرَاحِيلَ
بْنِ يَزِيدَ
الْمُعَافِرِيِّ
عَنْ أَبِي
عَلْقَمَةَ
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
فِيمَا
أَعْلَمُ
عَنْ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَالَ
إِنَّ
اللَّهَ
يَبْعَثُ
لِهَذِهِ الْأُمَّةِ
عَلَى رَأْسِ
كُلِّ
مِائَةِ سَنَةٍ
مَنْ
يُجَدِّدُ
لَهَا
دِينَهَا
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
شُرَيْحٍ الْإِسْكَنْدَرَانِيُّ
لَمْ يَجُزْ
بِهِ شَرَاحِيلَ
Ebû Alkame;
"Bildiğime göre, Ebu Hureyre (r.a) Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle
buyurduğunu rivayet etti" dedi. Allah (c.c) bu ümmete her yüz yılın
başında dinini yenileyecek birisini (bir müceddid) gönderecektir"
Ebû Davud diyor ki:
Abdurrahman b. Şüreyh el - İskenderanî hadisi Şe-râhiî'i aşmadan (Ebu Aîkame ve
Ebu Hureyre'yi anmadan) rivayet etti.
İzah:
Bu hadis iki yoldan
rivayet edilmiştir.Birisi metinde olduğu gibi müsneddir. öbüründe ise
Abdurrahman b.Şüreyb, Ebû Alkame ve Ebû Hureyrc'yi anmadan, .sanki Şerahîl
Rasullullah'tan duymuş gibi rivayci etmiştir. Bu şekilde aynı yerde iki veya
daha çok ravi düşürülerek rivayet edilen hadislere Mu'dal Hadis denilir. Ancak
Abdurrahman sika bîr ravidir. Buhari ve Müslim onunla ihticac etmişlerdir.
Bu hadisi sadece Ebû
Davud rivâyel etmiştir.
Hakim, Beyhaki, Zeynu'l
-Irakî ve Hafız İbn Hacer gibi alimler bu hadisin sahih olduğunu ifade
et-mişlerdir.Mu'dal oluşu bir açıdan sakıncalı değildir.Çünkü hem başka bir
yoldan müsned olarak rivayet edilmiştir, hem de adi yapan Abdurrahman b. Şüreyh
el- İskendereyanî sika bir ravidir.
Ebu Alkame'nin,
"Bildiğime göre" demesi, hadisin merfu oluşu konusundaki şüphesini
ifade etmektedir. Yani ravi hadisin mevkuf mu yoksa merfumu olduğunda şüphe
etmiş, ancak ağırlıklı kanaatinin merfu olduğu istikamette olduğuna işaret
etmiştir.
Hadisten anladığımıza
göre, Allah c.c. her yüzyılın başında dinini yenileyecek birisini
gönderecektir. Bu zata "müceddid = yenileyici" denilir.
Yüzyılın başı lafzında
amaçlanan şeyin asrın evvelimi yoksa sonu mu olduğu konusu ihtilaflıdır.
Avnü'l-Ma'bûd müellifinin benimsediği ve ekseriyete nisbet ettiği görüşe göre,
"asrın sonu"dur.
Asrın başının ya da sonunun,
Hz. Nebiin doğumundan mi, bi'setinden mi, hicretinden mi yoksa vefaatından
itibaren mi başladığı konu-suda ihtilafhdir.Şafiî ulemasından Sübkî gibi
bazıları hicretin esas alınmasının daha uygun olacağını söylemektedirler.
Avnü'l - Ma'bud müellifi ise asır başlangıcının bi'sete göre olmasını tercih
eder.
Her asır başında
gelecek olan müceddid, dini ve zahiri ilimleri bilen, devrinin parmakla
gösterilen, en büyük alimi olan ve asır bittiği zaman hayatta olan birisi
olacaktır. Asrın sonunda hayatta değilse, asır içerisinde devrinin en büyük
alimi olan kişi asrın sonunda yaşayan müceddidden daha alim bile olsa müceddid
sayılmaz.
Müceddidin yapacağı
işten, yani dini yenilemekten maksat, yeni bir din ihdas etmek veya dine, dinde
olmayan yeni şeyler ilave etmek değil, bozulan ve değişen amelleri kitap ve
sünnet ile diriltmektir. Kitap ve sünnetin gereklerini ortaya çıkarmak,
yaygınlaşan bid'atleri ortadan kaldırmaktır. Ayrıca şuna da dikkat çekmek
gerekir; her asırda sadece bir tek müceddid gelecek diye bir kayıt yoktur. Bir
asırda birden fazla müceddid gelip, sünneti ihya, bid'atleri ilga için
çalışabilir.
Bu hadiste ifade edilen
"müceddid" konusu üzerinde bir çok çalışma yapılmıştır. Süyutî, de
ed-Durreru'l-Müntesire'sinin sonunda bu konuda müstakil bir risale te'lif
etmiştir. "Tuhfetu'l-Muhtedin bi ahbari'I-mü-ceddidin" adı ile
yazdığı bir şiirde de müceddidlerin isimlerini saymıştır. Suyûtî'nin
belirttiğine göre ilk müceddid Ömer b. Abdil-Aziz ikincisi İmam Şafii'dir.
Suyutî 9. asrın müceddidinin de kendisi olduğunu umud eder.Bazı asırlar için
birden fazla isimler de sayar. Ancak bunlar birer tahminden ibarettir ve
genelde bu konuda görüş beyan edenler,mücedidleri kendi mezheplerindeki alimler
arasından seçerler.
Bezlu'l-Mechûd müellifi
Camiu'l- Usûl'den naklen şöyle demektedir: "Alimler, bu hadisteki
müceddidin tevilinde bir çok şey söylemişlerdir.
Herkes kendi
mezhebindeki bir âlime işaret etmiş ve hadisi ona hamlet-miştir. Ama hadisi
umuma hamletmek daha uygundur. Çünkü hadis metnindeki "kimse"
kelimesi hem bir kişi hem de cem' için kullanılır. Üstelik müceddidliği sadece
fâkihlere tahsis etmek de doğru değildir. Çünkü her ne kadar onların ümmete
verdikleri fayda büyük ise de, ülü'l-emrin, ha-disçilerin, kuiTanın,vaizlerin
ve zahidlerin verdikleri menfaat de az değildir. Çünkü dini ve siyaset
kanunlarını korumak, adaleti ayakta tutup zulmü ortadan kaldırmak ülül- emrin
(devlet başkanı veya imam'in) görevidir. Aynı şekilde kurra ve hadis uleması,
kur'an ve hadisi zabtetmektedirler. Vaizler vaazla ve insanları takvaya
teşvikle yarar sağlamaktadırlar. Ancak müceddid olarak gönderilen zatın bu
ferilerden her birinde parmakla işaret edilir olması gerekir. Allah bilir ama
buna göre müceddidden maksat bir kişi değil, bir gruptur. Bunlardan her biri
bir memlekette ve bir veya bir kaç fende temayüz eder ve dinin esaslarının
devamına, ilmin yok olmasını önlemeye ve bid'atleri kaldırmaya çalışırlar.
Şüphesiz dîni yenilemek
de izafi bir şeydir. Çünkü zaman geçtikçe ilim gerilemekte, cehalet artmaktadır.
Ancak zamanımızdaki alimlerin büyüklüğünün ölçüsü, bu günkü cehle göredir.
Yoksa şimdiki alimleri daha önce geçen mütekaddimin ulemâ ile kıyaslamak mümkün
değildir. Onlar Rasûlullah devrine olan yakınlıklarından dolayı ilim, fazilet,
takva, ihlas ve huy bakımından şimdikilerden çok ileride idiler.Buhari'nin
Enes (r.a) den merfu olarak rivayet ettiği şu hadis de buna delalet eder:
"Ümmetim üzerine
hiç bir döneni gelmez ki kendisinden sonrası ondan daha şerli olmasın."
Taberânî'nin İbn
Abbas'dan rivayet ettiği şu sözler de bu kabildendir: "İnsanların bir
bid'at ortaya çıkarmayacakları ve bir sünneti ortadan kaldırmayacakları hiç
bir yeni sene yoktur..."
Şerhlerden Özet olarak
naklettiğimiz bu bilgileri kısaca ifade edersek;
İnsanlar arasında cehaletin
arttığı, bid'atlarin çoğaldığı, sünnetlerin unutulmaya yüz tuttuğu her yüz
yılın nihayetinde veya başında, Cenabı Allah, Kur'an ve Sünneti bilen, ilmiyle
amel eden kişiler yaratacak ve bu zatlar unutulan ya da unutulmaya yüz tutan
sünnetleri ihya edecekler, bid'atleri ortadan kaldıracaklar ve islamı aslî
saflığına döndürmeye çalışacaklardır.Diğer âlimler arasında ilmiyle,
faziletiyle ve ameliyle seçkinleşen bu zatlara müceddid denilir.Geçmiş devirler
için çeşitli alimler tarafından bazı isimler, yaşadıkları devrin müceddidi
olarak takdim edilmektedir. Bu belki mümkün olabilir. Ancak müceddidliği yanlız
onlara has kılmak ve başka müceddidin olmadığını söylemek yersiz olur.
Onlardan başka müceddidler de gelip geçmiştir. İleride de daha bir çok alim gelecek
ve islam esaslarının unutulmamasına, İslama sokulan bid'atlann ayıklanmasına
zulmün ve müstevli hakimiyetinin yok edilip islamın hayata hakim kılınmasına
çalışacaklardır.