DEVAM: 13. Vaaz Ve
Nasihat Etmenin Hükmü
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
جَعْفَرُ
بْنُ
سُلَيْمَانَ
عَنْ
الْمُعَلَّى
بْنِ زِيَادٍ
عَنْ
الْعَلَاءِ
بْنِ بَشِيرٍ
الْمُزَنِيِّ
عَنْ أَبِي
الصِّدِّيقِ النَّاجِيِّ
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ
قَالَ
جَلَسْتُ فِي
عِصَابَةٍ
مِنْ ضُعَفَاءِ
الْمُهَاجِرِينَ
وَإِنَّ
بَعْضَهُمْ
لَيَسْتَتِرُ
بِبَعْضٍ
مِنْ الْعُرْيِ
وَقَارِئٌ
يَقْرَأُ
عَلَيْنَا
إِذْ جَاءَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَامَ
عَلَيْنَا
فَلَمَّا
قَامَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سَكَتَ
الْقَارِئُ
فَسَلَّمَ
ثُمَّ قَالَ
مَا كُنْتُمْ
تَصْنَعُونَ
قُلْنَا يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِنَّهُ
كَانَ
قَارِئٌ
لَنَا يَقْرَأُ
عَلَيْنَا
فَكُنَّا
نَسْتَمِعُ
إِلَى
كِتَابِ
اللَّهِ
قَالَ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
الَّذِي
جَعَلَ مِنْ
أُمَّتِي
مَنْ أُمِرْتُ
أَنْ
أَصْبِرَ
نَفْسِي
مَعَهُمْ قَالَ
فَجَلَسَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَسْطَنَا
لِيَعْدِلَ
بِنَفْسِهِ فِينَا
ثُمَّ قَالَ
بِيَدِهِ
هَكَذَا فَتَحَلَّقُوا
وَبَرَزَتْ
وُجُوهُهُمْ
لَهُ قَالَ
فَمَا
رَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَرَفَ مِنْهُمْ
أَحَدًا
غَيْرِي
فَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَبْشِرُوا
يَا مَعْشَرَ
صَعَالِيكِ
الْمُهَاجِرِينَ
بِالنُّورِ
التَّامِّ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
تَدْخُلُونَ
الْجَنَّةَ
قَبْلَ
أَغْنِيَاءِ
النَّاسِ
بِنِصْفِ
يَوْمٍ
وَذَاكَ
خَمْسُ
مِائَةِ
سَنَةٍ
Ebû Saîd
el-Hudrî(r.a)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Muhacirlerin fakirlerinden
oluşan bir cemaatle birlikte oturuyordum. Onlardan bazıları (avret mahallerine
yakın olan) bazı çıplak yerlerini (üzerleri iyi örtülü olan) bazı
(arkadaşlarının arkalarına gizlenmek suretiyle) örtüyorlardı. (Orada bulunan
bir Kur'an) okuyucu (su) bize (Kur'an) okuyordu. O sırada Rasûlullah (s.a.v.)
çıkageldi ve yanımıza gelip durdu. Rasûlullah (s.a.v.) gelince (Kur'an) okuyan
(kimse okumayı bırakıp) sustu. Bunun üzerine (Hz. Nebi bize) selâm verdi ve,
"Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. (Biz de) "Ey Allah'ın Rasıilu, bu bizim
okuyucumuzdur. Bize Kur'an okuyordu, biz de yüce Allah'ın kitabını
dinliyorduk" cevabını verdik.
Bunun üzerine Allah'ın
Rasûlu (s.a.v.), "Ümmetimden, kendileri ile birlikte sabretmekle
emrolunduğum kimseler yaratan Allah'a hamd olsun" diye hamdü senada
bulundu. Aramızda kendisini (yakınlık bakımından hepimize) eşit (derecede)
tutabilmek için (tam) ortamıza oturdu.
(Ravi Hz. Nebi'in
aralarına oturuş şeklini anlatabilmek için) eliyle, "İşte şöyle" diye
işaret etti, (sonra sözlerine devamla şöyle dedi: Orada bulunan halk) hemen
(onun etrafında) halka oldular, (hepsinin yüzleri) onun karşısına geldi.
(Fakat) Rasûlullah (s.a.v.)'in karanlıkta onlardan, benden başka birini
tanıyabildiğini zannetmiyordum.
Rasûlullah (s.a.v.)
(bizi karşısında bu şekilde görünce); "Ey muhacirlerin fakirleri, sizi
kıyamet gününde (kavuşacağınız) tam bir nurla müjdeliyorum. Siz cennet'e
zenginlerden yarım gün önce gireceksiniz. Bir (tam) gün (dünya senesiyle)
beşyüz senedir" buyurdu.
İzah:
Müslim, zühd; Tirmizî,
zühd; İbn Mâce, zühd; Ahmed b. Hanbel, II, 169, III, 324.
Nebi s.a.v.,
"Ümmetinden kendileriyle birlikte sabretmekle emrolunduğum kimseler
yaratan Allah’a hamdolsun" mealindeki sözleriyle, "Nefsini sabah
akşam, rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut..."[Kehf 28]
mealindeki âyet-i kerimeye işaret etmiştir.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadisin bab başlığı ile ilgisi, Hz. Peygamber'in, fakir muhacirlere,
fakirliğe sabretmenin mükâfatıyla ilgili vaaz ve na-sihatta bulunup, bu sabrın
mükâfatının büyüklüğü ile ilgili müjde vermesidir.
Bu hadis-i şerif, Allah
yolunda yurtlarını terkeden ashab-ı kiramın nasıl bir fakrü zaruretle
karşılaştıklarım, vücutlarım iyice örtecek bir elbise bile bulamayacak duruma
düştüklerini ifade etmesi yönüyle de son derece ilgi çekicidir.